Pazar, 22 Şevval 1446 | 2025/04/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İdlib Cezaevlerinde... Onlarca Mazlum Gençler, Peki Daha Ne Zamana Kadar?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İdlib Cezaevlerinde... Onlarca Mazlum Gençler, Peki Daha Ne Zamana Kadar?!

Haber:

Suriye Adalet Bakanı Mazhar el-Veys, Kuzey Suriyeli hâkimlerden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmede, eski rejim döneminde terör mahkemelerinde ve sahra mahkemelerinde görev yapan hâkimler de dâhil olmak üzere Suriye halkına karşı suç işleyen herkesten hesap sorulması konusunda hükümetin kararlılığını bir kez daha teyit ederek, yargıda yolsuzlukla mücadelenin, halka hizmet eden ve adaleti sağlayan bağımsız bir yargının inşası bağlamında müsamaha gösterilemeyecek bir öncelik olduğunu vurguladı.

Yorum:

Belki de haberde geçtiği gibi kuzeydeki hakimlerle yapılan bu görüşme, Halepli avukatların, yolsuzluklarına, usulsüzlüklerine, adaletsizliklerine ve insanlara karşı haksız kararlar verdiklerine tanık oldukları mahkeme kürsüsündeki hakimlere karşı ayaklanmaları sonucunda meydana gelmiştir; bu yüzden Adalet Bakanı çok yüksek ve hassas bir tepki göstermiştir.

Nitekim bizler, on yıllar boyunca Suriye'deki yargıçların ve verdikleri kararların adaletsizliğinin acısını yaşadık ve Adalet Bakanı da buna tanık olmuştur; zira Habib Necme ile Deyr ez-Zorlu Fayez el-Nuri aynı dönemde yaşamış olup Adalet Bakanı da Fayez El Nuri'den bir karar almış, içerisinde Fayez El Nuri'nin en ağır bir şekilde sorumlu tutulacağına dair bir çağrıda bulunmuş ve çağrının sebebi ve temeli ise, Adalet Bakanı'nın Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanı tarafından temsil edilen otorite tarafından maruz bırakıldığı adaletsizliktir.Fayez El Nuri'nin huzuruna çıktığında Adalet Bakanı ile birlikte -burada aynı mahkeme zincirinde olduklarını söylemiyorum, bilakis aralıklarla olduğunu söylemek istiyorum- bugün maalesef İdlib cezaevlerinde bulunan ve hepsi de Adalet Bakanı'nın mahkeme başkanı tarafından temsil edilen devlet tarafından uğradığı aynı adaletsizliğe maruz kalan gençler de vardı; bilakis devletin bu gençlere yönelik zulmü, onların geçim kaynaklarıyla savaşmanın ötesine geçmişti!

Zulme ve mazluma en duyarlı insanlar zulme uğramıştır ve Adalet Bakanı bugün İdlib cezaevlerinde olan gençlerle birlikteydi;şimdi onların aileleri, namuslara tecavüz edenlerin, öldürenlerin, varil bombası atanların, bizi yerlerimizden edenlerin, bize zulmedenlerin nasıl görmezden gelindiğini izledikleri gibi bir yandan muhafazakar bir suratla avazı çıktığı kadar bağıran çıplak bir kadını, bir yandan da elde etmek için hiçbir girişimde bulunmadığı konularda bile istediği şeyler hakkında tüm küstahlığı ile konuşan bir kadını izliyorlar. Tüm bunlara ve daha fazlasına İdlib'deki tutukluların aileleri tanıklık ediyor ve konuştuklarında, kendilerine yönelik söylenenleri anlatırken geciktirilip uyuşturuluyorlar ve İdlib'deki kayıp olanların aileleri ise şöyle diyorlar: Çocuklarımızın, bugün dışarı çıkanlarda ve çığlık atanlarda gördüğümüz aynı muameleyi göreceğimizi umuyorduk; çocuklarımızı Esad'ın hapishanelerinden ve Fayez al-Nuri ve diğerlerinin zulmünden kurtardığı için Allah'a çok hamdedip şükrettik ancak çocuklarımızın durumunun bugünkü hale geleceğini hiç beklemiyorduk.Ey Adalet Bakanı, zulüm karanlıklardır. İdlib cezaevlerinde kaybedilenlerin aileleri işte böyle diyor.

Örneğin “Sopayı yiyenle, sopayı sayan bir olmaz” denilir; ey Adalet Bakanı, siz de Sednaya'da sopa yiyenlerden biriydiniz ve Sednaya burada, farklı bir yeri, zamanı ve muamelesi olan bir hapishaneden kinayedir; belki de İdlib cezaevlerinde sizinle aynı dolapta, aynı karşılama yerinde, belki de aynı katta, aynı koğuşta, aynı yatakhanede olanlar vardır; o halde makamınızda ilk yaptığınız işin zulüm olması konusunda çok ama çok dikkatli olun; zira rejimin yargıçları konusunda şikayetçi olmalarının sonucunda Halep yargıçlar heyetini kabul etmek için inisiyatif aldığınız gibi adaletsizliği ortadan kaldırmak için de inisiyatif alın ve aynı duyarlılığınız İdlib hapishanelerindeki kayıplar için de olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

Hayır Ey Müftü: Bilakis Hilafet, Allah'ın Ümmete Farz Kıldığı İslam'daki Yönetim Sistemidir

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Hayır Ey Müftü: Bilakis Hilafet, Allah'ın Ümmete Farz Kıldığı İslam'daki Yönetim Sistemidir

Başkalarının dünyası için ahiretlerini satan ve kendilerinden asla razı olmayan ümmetin düşmanlarını razı etmeye çalışan o şeyhlerin maskesi düşmüştür. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْDinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]Bu şeyhler, kendilerini yaratan, onlara İslam nimetini bahşeden ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan hak sözü söylemeleri için kendilerine azim bir emanet yükleyen alemlerin Rabbini öfkelendirdiler.Oysa Allah onları peygamberlerin varisleri kılmıştı ama onlar Allah'ın kendileri için istediği bu büyük konuma ulaşmayı reddettiler, bu yüzden de İsrailoğullarının hahamları gibi oldular...Böylece onları devirmek için kendilerine karşı ayaklanan ümmetlerini Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla yöneten yöneticilerin yanında yer alan, bilakis onların (Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönetenlerin) meşru yöneticiler olduklarını iddia ettikten sonra ümmetin evlatlarını soğukkanlılıkla öldürmelerini caiz kılan ve ümmetin ayaklanan evlatlarını da gözlerini dahi kırpmadan öldürülmeleri gereken Hariciler olmakla suçlayan bu şeyhlerin -saray mollalarının- maskesi ifşa olmuştur!

Mısır Başmüftüsü Dr. Nazir Ayyad, 25 Mart Salı günü Nas TV'de yayınlanan “Müftünün Sohbeti” programına katılarak şunları iddia etti: “Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vefatından sonra belirli bir yönetim sistemi belirlememiş, aksine meseleyi maslahata göre ümmetin içtihadına bırakmıştır ki bu, Raşid Halifelerinin farklı şekillerde seçilmesinde açıkça görülmektedir; bu da yönetim şeklinin sabit olmadığına, bilakis ümmetin lehine gerçekleşecek şekilde değiştiğine delalet etmektedir.”

Ve şunu da iddia etti : “Kur'an ve sünnette belirli bir yönetim şeklini vacip kılan kesin nâsslar yoktur ve İslam, donuk siyasi bir model dayatmamış, aksine adalet, emanetlerin eda edilmesi ve insanların maslahatları gibi temel değerler ortaya koymuştur.” 

Oysa müftünün, İmam Müslim'in Sahih'inde Nâfi kanalıyla rivayet ettiği şu hadisi görmesi yeterli değil midir ki Nâfi şöyle demiştir: İbn Ömer bana, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini işittiğini söyledi: مَنْ خَلَعَ يَداً مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا حُجَّةَ لَهُ، وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةًHer kim itaatten elini çekerse, kıyamet gününde Allah'a hiçbir hücceti olmadığı halde kavuşur. Ve her kim de boynunda bir biat halkası olmadığı halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur.” Veya Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediği hadisi: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam bir kalkandır. Onun ardında savaşılır, onunla (tehlikelerden) korunulur.” Ya da Müslim, Ebu Hazim’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ebu Hureyre'nin yanında beş yıl kaldım ve ondan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittiği hadisi: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الْأَنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ İsrail oğullarını nebiler siyase ederlerdi (yönetirlerdi). Bir nebi öldüğünde onu başka bir nebi takip ederdi. Benden sonra nebi yoktur, fakat birçok halife olacaktır.” Oradakiler dediler ki: Bu halde bize ne yapmamızı emredersiniz? Dedi ki: فُوا بِبَيْعَةِ الْأَوَّلِ فَالْأَوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ İlk biat edilene vefakâr olun ve onlara haklarını veriniz. Çünkü Allah onlara da yönettikleri insanlara da haklarını soracaktır” Ya da İbn Abbas'ın Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet ettiği şu hadisi:مَنْ كَرِهَ مِنْ أَمِيرِهِ شَيْئًا فَلْيَصْبِرْ عَلَيْهِ فَإِنَّهُ لَيْسَ أَحَدٌ مِنَ النَّاسِ خَرَجَ مِنَ السُّلْطَانِ شِبْرًا فَمَاتَ عَلَيْهِ إِلا مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةًKim emirinde hoşlanmadığı bir şey görürse, ona sabretsin. Zira insanlardan, yönetimden bir karış da olsa dışarı çıkan bir kişi yoktur ki, onun o hal üzere ölümü cahiliye ölümü olmasın

Eğer tüm bunlar yeterli değilse, o zaman El-Ezher'in âlimler zümresinden çıkardığı selefi Şeyh Ali Abdu'l-Razık'a itibar etsin; çünkü o da, kendisinin dinin ikame edilmesi ve tüm dünya ve ahiret işlerinde şeriatın hükümlerinin uygulanmasının bağlı olduğu Hilafet meselesi gibi büyük bir meseleyi inkar ettiği gibi inkar etmiş olup müftünün şu meşhur kaideyi bilmemesi düşünülemez: (Vacibin Ancak Kendisi ile Tamamlandığı Husus da Vacibtir). Nitekim el-Ezher Kıdemli Alimler Konseyi, Ali Abdül Razık'ı yargılamış, onu alimler zümresinden çıkarmış ve Şerî Kadılık gibi görevinden azletmiş ve ona, "El-İslâm ve Usulu'l-Hükm" kitabı ve sapkın yazarı da dahil altı suçlama yöneltmiş olup kitabın şunlara neden olduğunu söylemiştir:

1- Din, Peygamber'in cihadının, sadece din ya da daveti dünyaya tebliğ etme yolunda değil, kralın yolunda olmasını da engellemez.

2- Peygamber dönemindeki yönetim sisteminin, belirsiz, muğlak, karışık, eksik ve kafa karıştırıcı olarak kabul edilmesi.

3- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in misyonunun, şeriatı, yönetim ve uygulamadan soyutlanmış bir şekilde tebliğ etmek olarak kabul edilmesi.

4- Sahabenin, bir imam tayin etmenin vacip olduğu ve ümmetin din ve dünya işlerini yürütecek birine sahip olması gerektiği yönündeki icmaını inkar etmek.

5- Yargının, şerî bir görev olduğunu inkar etmek.

6- Ebu Bekir ve ondan sonraki Raşid Halifelerin hükümetinin, dîni olmayan bir hükümet olarak kabul edilmesi.

Peki Dr. Nazir Ayyad'ın söyledikleri, Şeyh Ali Abdu'l-Razık'ın içine düştüğü durumdan farklı mıdır?!Şeyet el-Ezher dün olduğu gibi bugün de aynı olsaydı, o ve onun gibiler bu sözleri söylemez, Allah'tan korktukları gibi O'na yaraşır şekilde korkarlar ve O’nun dinini, yönetim gibi büyük bir meseleyi ihmal etmekle, onu terk etmekle ve sanki yönetimin İslam'ın hayattaki varlığının bağlı olmadığı marjinal bir meseleymiş gibi ümmete açıklamamakla suçlamazlardı!

Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sadece insan ile Rabbi arasındaki ilişkiyi ve akideler ve ibadetler gibi bunu kapsayan şeyleri açıklamanın yanı sıra güzel ahlak ve faziletlerine davet etmek için gönderildiğini ve aynı zamanda onun ümmetini gözeten bir yönetici ve gözetici (çoban) olmadığını iddia eden kimse kibirli kimsedir. Bilakis Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlığın tanıdığı en büyük bir siyasetçidir. Zira o, bir devlet kurmuş olup bu herhangi bir devlet değildir. Aksine kelimenin tam anlamıyla bir devlettir, anayasasını Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetinden alan bir devlettir,devlet başkanlığı ve yöneticiliğini, valiler ve işçiler tayin eder, insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözen kâdılar atayan, İslam risaletini taşımak için ordulara liderlik eden, tümenlere ve bölüklere komutanlar atayan, gazvelerden herhangi bir gazveye çıktığında kendi adına insanların işlerini üstlenecek birini tayin eden, para zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın diye paraları insanlar arasında hakkıyla dağıtan, krallara ve emirlere mektuplar gönderen ve onlardan mektuplar alan Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in temsil ettiği siyasi varlığa sahip olan bir devlettir.Eğer bunlar bir devletin amellerinden değil de o zaman nedir ey laikler?

Hidayet üzere olan Raşid Halifeler, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ardından insanları saptıran cahillerin istedikleri gibi bir devlet kurmadılar ve kendi nefislerinden de hiçbir şey icat etmediler, aksine Kerim Rasulleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından kurulan ve onlara gecesi gündüzü gibi apaçık olan bir yol bırakan mütekamil bir şekilde inşa edilmiş sağlam temelleri olan bir devlet teslim aldılar; yani tüm mesele, onların teslim aldıkları devletin, nübüvvet devleti olmasıdır. Sahabelerin devletlerine gelince; peygamberleri onu Hilafet olarak adlandırmış, ilk döneminde Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi olmuş ve bunun ardından da ısırıcı meliklere dönüşmüştür;bu ise onun sisteminde bir kusur olduğu için değil, ancak onun beşeri doğasından dolayıdır. Zira Hilafet, ilahi ve meleksi bir devlet değildir, bilakis yanlış ve hatadan masum olmayan insanlar tarafından yönetilen beşeri bir devlet olup devlette meydana gelen kusurları düzeltme imkanı, devletin cihazlarında, muhasebe yöntemlerinde, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma yöntemlerinde, Kur'an okulundan mezun olan adamlarda ve İslam ideolojine dayalı siyasi partilerde mevcuttur.Dolayısıyla şayet nefisler ıslah olur ve azimler de güçlü olursa Raşid yönetim sisteminin, yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Nübüvvet Minhacı üzere Reşidi Hilafetin geri dönüşüyle ilgili müjdesinin geri dönüşü kolay bir iştir.

Mısır Başmüftüsü'nün iddia ettiği gibi “modern ulusal devlet, şeriatın maksatlarını gerçekleştirdiği ve hak ve özgürlükleri koruduğu sürece İslami yönetim sistemlerinin meşru bir uzantısı” nasıl olabilir? Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zorba krallık olarak nitelendirdiği bir devlet, nasıl olur da İslami yönetimin meşru bir uzantısı olabilir? Bu insan yapımı sistemlerin getirmiş olduğu hangi maksatlar, hangi haklar ve hangi iyilikler vardır Allah aşkına?

Hilafet sistemi, Allah'ın ümmetin üzerine farz kıldığı şerî bir hüküm olup ümmet onun gölgesinde asırlarca yaşamış, ümmet ondan başkasını bilmemiş ve Hilafet Devleti, asırlarca dünyanın ilk devleti ve dünyanın çiçeği olarak kalmıştır.Nitekim küfür devletleri ümmetin üzerine üşüşüp onun devletini yıkınca ümmet, Allah'ın hakkında bir sultan indirmediği sistemlerle, yani yöneticileri kötü ve doğunun ve batının ajanları olan yöneticilerin olduğu necis insan yapımı sistemlerle sınanmış ve ümmet bunların gölgesinde tek bir mutlu gün görmediği gibi gerçek bir yardım günü ve yenilgi üstüne yenilgiden başka bir şey de görmemiştir.Ayrıca bu insan yapımı rejimlerin altında ümmetin heybeti kaybolmuş, servetleri yağmalanmış, onurları çiğnenmiş ve Müslümanlar, alçakların sofrasında gözeticisi ve koruyucusu olmayan yetimler gibi olmuştur.Nitekim bu insan yapımı rejimlerin, Filistin'de ümmetin evlatlarını öldürmesine, yerinden edip tehcir etmesine rağmen maymun ve domuzların kardeşleriyle nasıl iş birliği yaptıklarını ve Müslümanların onurunun ve hurumatlarının ihlal edildiğini gördükleri halde kıllarını bile kıpırdatmadıklarını bizzat kendi gözlerimizle gördük.Peki şayet Hilafet Devleti bugün mevcut olsaydı, Yahudiler Gazze'deki halkımıza saldırmaya cesaret edebilirler miydi?!Temiz ve necaset arasında bir karşılaştırma nasıl da doğru bir şekilde yapılırdı; o halde ne oluyor size, ne biçim hüküm veriyorsunuz?!

Şüphesiz Hilafetin, dini bir makam ve şeriatın sahibi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e niyabeten olmadığını iddia etmek, tahtlarını ve çarpık koltuklarını korumak için dini ve onun bazı sapkın alimlerini kalkan olarak kullanan ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak Allah'ın indirdikleriyle yönetecek olan bir yönetimi yeniden tesis etmek için çalışan her muttaki ve saf Müslümanı korkutan ve onları bazen Harici, bazen fitneci ve fesatçı olan bir davetçi, bazen de yargılanmadan öldürülmeyi hak eden bir terörist şeklinde en iğrenç vasıflarla tasvir eden mevcut yöneticilerin çıkarınadır. Ancak tüm bu karşıt ve saptırıcı iddialar, kendilerini hak davete adamış bu adamları, Allah kendilerine ve ümmetlerine Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmayı bahşedinceye kadar ilerlemekten ve Allah'ın rızasına nail olmak için acele etmekten vazgeçiremeyecektir.

Sık sık tekrarlanan, Halife'nin seçilmesi için belirlenmiş sabit metodun olmadığı dair argümanına gelince; bu, ümmeti, İslam'a yönelişinden ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurarak şeriatının iktidar olmasından saptırmaya yönelik başarısız bir girişimden başka bir şey değildir.Zira Halife'yi seçmenin metodu bilinmekte olup meçhul değildir; bu metot ise Hilafet makamı için adaylardan çoğunluğu alan kişiye biat etmektir.Peki bunlar ve benzerleri, Ebu Bekir Radıyallahu Anh'ın Sakife'de nasıl seçildiğini bilmiyorlar mı?Sa'd bin Ubade, Ebu Ubeyde ve Ömer (Allah hepsinden razı olsun) de dahil olmak üzere dört adaydan biri olup mesele Ebu Bekir için istikrar bulmasının ardından sonra ertesi gün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ona itaat biati yapılmadı mı; şayet Sakife'de yaşananları anlamakta sorun yaşamışlarsa, o zaman Osman Radıyallahu Anh'ın altı aday arasından nasıl seçildiğini anlamakta sorun yaşamazlar;zira Abdurrahman bin Avf, Ali ile Osman arasında dönen terazinin kefesi, mescitte Kitap, Sünnet ve Ebu Bekir ile Ömer Radıyallahu Anhuma'nın ve Allah Rasulü'nün tüm ashabının üzerinde ittifak ettiği şey üzerine Osman'a biat etme yönünde ağır basıncaya kadar iki gece boyunca kadın erkek Medine halkının görüşünü almıştır.

Hilafet farz olup İslam düşünürü ya da saray mollalarının iddiaları bizi bundan caydıramayacaktır; dolayısıyla bizim istediğimiz Hilafet, ısırıcı bir krallık ya da IŞİD'in Hilafeti gibi deforme olmuş ve çarpıtılmış bir Hilafet değil, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir.Zira ümmeti içine düştüğü yoksulluk, yoksunluk, kaos ve birbirini takip eden krizler bataklığından kurtaracak olan sadece Raşidi Hilafet olduğu gibi aynı zaman o, ümmetin kesinlikle etrafında toplanacağı büyük bir projedir; çünkü bu, onların görmezden geldiği ümmetin hadaratını ve tarihini oluşturmasının yanı sıra uyulması vacip olan ve gerçekleşmesi uğruna en değerli şeylerin feda edilmesi gereken şerî bir hükümdür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hamid Abdulaziz

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Haber Yorum - 9 Nisan 2025

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Haber Yorum - 9 Nisan 2025

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu'nun Haber Yorumu.

Gerçek Değişim İçin... Demokrasiyi reddedin... Hilafeti kurun.

Allah'ım, Nübüvvet yolunda kalkanımız olan Raşidi Hilafeti yeniden tesis et... Allahumme Âmin.

#BringBackKhilafah

Çarşamba, 11 Şevval 1446 - 9 Nisan 2024

pakistan vilayeti

«مَا تَرَكَ قَوْمٌ الْجِهَادَ إلاّ ذُلّوا» “Hiçbir kavim cihadı terk etmez ki, zelil olmasın.” [Ahmed rivayet etti]

2025 04 03 FB No people abandon Jihad except that they are humiliated EN

1 Nisan 2025'te Hindu Devleti, Pakistan Ordusu tarafından Kontrol Hattı (LoC) boyunca açılan ateş üzerine yaygara kopardı. Ey Pakistan Ordusu Subayları! Bu, küçük bir ateş değişiminden sonra Hindu Devletinin acınası durumudur. Bir Halife Raşid, Hind'in fethinin başlangıcı olarak Keşmir'in kurtarılması için size önderlik ettiğinde nasıl olacaklar? Cihatta gerçekten de onur ve cihadı terk etmekte de umutsuzluk vardır. Gazze, Suriye ve Afganistan'ın savaşçıları çağımızda bu gerçeği doğrulamıştır. Yolunuza çıkan her komutanı bir kenara atın. Bir Raşid Halife atayın ve Allah'ın desteği ve kahramanlarını bekleyen iki milyarlık bir İslam Ümmeti ile Allah yolunda Cihada seferber olun.

Perşembe, 05 Şevval 1446 Hicri, 03 Nisan 2025 Miladi

pakistan vilayeti

Ey Müslümanların Orduları, Sizin Sadakatiniz Allah'adır, Sömürgeciliğin Ajanlarına Değil

2025 04 04 FB O Armies of Muslims Your Loyalty is to Allah Not the Agents of Colonialism EN

2 Nisan 2025 tarihinde Yahudi varlığının savunma bakanı Gazze'ye yönelik kara saldırısının büyük ölçüde genişletildiğini duyurdu. Gazze'deki Müslümanların katlanacağı ve ümmetin geri kalanının şahit olacağı ne kaldı? Açlık, elektrik kesintileri, susuzluk, zorunlu göçler, tanklar, füzeler, insansız hava araçları, tecavüzler ve soykırım. Ey Müslümanların subayları! Korkak komutanlarınıza itaatiniz sizi kurtarmayacaktır. Allah ﷻ buyurdu ki:

[وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا * رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا]

"Ve diyecekler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz reislerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle lanetle!" [Ahzab Suresi 67-68]. Hainlerin kökünü kazıyın ve harekete geçin!

Cuma, 06 Şevval 1446 Hicri, 04 Nisan 2025 Miladi

pakistan vilayeti

Trump'ın Gümrük Vergileri Raşidi Hilafet Altında Tek Bir İslami Ekonomiye Acil İhtiyaç Olduğunu Doğruluyor

2025 04 05 FB Trumps Tariffs Confirm the Urgent Need for a Single Muslim Economy Under the Khilafah Rashidah EN

The Wall Street Journal 2 Nisan 2025'te, “Trump Gümrük Vergileri ile Küreselleşme Çağında Perdeyi İndirmeyi Hedefliyor” başlığıyla Pakistan'a %29 gümrük vergisi getirdiğini duyurdu. Pakistan, ihracata dayalı bir ekonominin sömürgeci politikası yüzünden şimdi acı çekecek. Tek kurtuluşumuz İslam Dünyası ekonomilerinin Raşidi Hilafet altında birleşmesidir. Biz iki milyarlık bir ümmetiz. Ortak Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız (GSYİH) 8,7 trilyon dolardır. Ortak Satın Alma Gücü Paritemiz (PPP) 26,4 trilyon dolardır. Dünyanın en büyük enerji ve maden rezervlerine sahibiz. Büyük, genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Denklemin eksik kalan kısmı ise Raşidi Hilafet'in siyasi liderliğidir. Geriye kalan tek soru şu: Hakikat Dinini bir devlet olarak kurmak için mücadele etmeye ve çaba göstermeye hazır mıyız?

Cumartesi, 07 Şevval 1446 Hicri, 05 Nisan 2025 Miladi

pakistan vilayeti

Dış Düşmanlarla Mücadele İç Güvenliği Sağlar

2025 04 06 FB Fighting External Enemies Ensures Internal Security EN

4 Nisan 2025 tarihinde Pakistan ordusunun medya kanadı “Hiç kimsenin Belucistan'ın huzurunu bozmasına izin verilmeyecektir” açıklamasında bulundu. Ancak 2003 yılından bu yana Belucistan'da devam eden silahlı isyan görünürde sona ermiş değil. Dış düşmanlarla savaşmadan iç güvenliği sağlamak mümkün değildir. Bedir Savaşı'nda puta tapanların yenilgiye uğratılması Medine İslam Devleti içindeki münafıklara boyun eğdirmiştir. Hayber'de Yahudi varlığının yenilgiye uğratılması, Şam'a giden tehlikeli kuzey koridorunu istikrara kavuşturdu. Müslümanların ordusunun büyük bir seferberliği ile Romalıları Tebük'ten çekilmeye zorladıktan sonra, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem münafıkların karargâhı olan Avan'daki Mescid-i Dırar'ı kolayca yıktı. İnşaAllah yakında Raşidi Hilafet, Hindu Devleti, Yahudi varlığı ve Amerika Birleşik Devletleri ile savaşacaktır.

Pazar, 8 Şevval 1446, 6 Nisan 2025

pakistan vilayeti

Çağrı İnsanları Askeri Kışlalara Yönlendirmeli ve Yöneticilerin Görevden Alınmasını İstemelidir

2025 04 07 FB The Call Must Direct People to the Military Barracks and Call for the Removal of the Rulers EN

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 3 Nisan 2025 tarihinde “İsrail'in süregelen ve giderek artan saldırganlığını şiddetle kınadı.”  İİT kendisini “Müslüman Dünyanın Ortak Sesi” olarak tanımlamaktadır. Gazze'deki Müslümanların ihtiyacı olan şey sözler değildir. Müslümanların orduları tarafından gerçekleştirilen eylemlerdir. Dahası, Müslümanların yöneticileri sadece Yahudi varlığını güçlendirmek için hareket etmektedir. İbn Selman yakıt sağlıyor ve kara köprüsünü güvence altına alıyor. Abdullah hava köprüsünü güvence altına alıyor. Erdoğan ticaret gemileri gönderiyor. General Sisi Gazze'ye acımasız bir kuşatma uyguluyor. General Asım Münir dünyanın yedinci büyük ordusunu dizginliyor. Ümmetin ve ordularının baharının vakti geldi. Kalkın ey Muhammed'in (sav) Ümmeti ve Halid bin Velid'in (ra) evlatları! Yöneticileri uzaklaştırın, Raşidi Hilafeti kurun ve Mescid-i Aksa'yı özgürleştirin.

Pazartesi, 09 Şevval 1446 Hicri, 07 Nisan 2025 Miladi

pakistan vilayeti

Ordular, Yöneticileri Ortadan Kaldırarak ve Gazze'ye Destek İçin Seferber Olarak Ümmete Cevap Vermelidir

2025 04 08 The Armies Must Respond to the Ummah by Removing the Rulers and Mobilizing in Support of Gaza EN

6 Nisan 2025 tarihinde Documenting Oppression Against Muslims (DOAM), “Cezayir'de ordularının Gazze halkını özgürleştirmek için seferber olmasını talep eden büyük protestolar düzenlendi ve halk Gazze için cihat istiyor" sloganları atıldığını rapor etti. Beklendiği gibi hükümetlerin medyası mezarlar kadar sessizdi. Ancak sosyal medya aktivistleri Tunus, Cezayir, Fas, Ürdün, Suriye, Türkiye, Moritanya ve Pakistan'da orduların seferber edilmesi çağrısında bulunan büyük protestoların videolarını paylaştı. Ey Müslümanların orduları! İslam ümmeti ölmemiştir ve ölmeyecektir. Sizin seferberliğinize tam destek verdiğini ilan etmiştir. Ümmetin taleplerinin önündeki tek engel Müslümanların yöneticileridir. Onları ortadan kaldırın ve Selahaddin'in izinde yürümek ve Mescid-i Aksa'nın kurtuluşunu (tahrir) sağlamak için seferber olun.

Salı, 10 Şevval 1446 Hicri, 08 Nisan 2025 Miladi

pakistan vilayeti

Protestolar Askeri Tesislerde Yapılmalı ve Orduların Gazze'ye Destek İçin Seferber Edilmesi Talep Edilmeli

2025 04 09 FB Protests Must be At Military Installations Demanding Mobilization of the Armies in Support of Gaza EN

7 Nisan 2025 tarihinde Pakistan iktidar partisi üyesi Hawaja Saad Refik, “Siyonist teröristlere karşı mazlum Gazze halkının etkili sesi olamadık” dedi. Ümmetin ayaklandığı bir dönemde Müslümanların siyasi ve askeri liderleri büyük bir baskı altında. Aslında Gazze'nin etkili bir sese ihtiyacı yok, gayrimüslimler bile seslerini yükseltiyor. Müslümanların üzerindeki şeriat yükümlülüğü bundan çok daha fazlasıdır. Silahlı kuvvetleriyle cihat etmeleridir. Bu nedenle protestolar kâfirlerin elçilikleri önünde değil, ordu karargâhları ve askeri tesisler önünde yapılmalıdır. Bunu yapacak kadar cesur olan ilk Müslümanlar ümmeti sömürgecilikten kurtuluşa (tahrir) götürecektir.

Çarşamba, 11 Şevval 1446 Hicri, 09 Nisan 2025 Miladi

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

 

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 15/04/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 15/04/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- 4. Antalya Diplomasi Formu
- Alimlerin Çağrıları Karşılık Bekliyor
- Gazze Standı Açan Müslümanlar 6 Aydır Tutuklu
- ABD'nin Yeni Vergi Politikası

H. 17 Şevval 1446 El-Muvafık M. 15 Nisan 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Gazze Can Çekişirken Özbekistan Rejimi Batı ile İşbirliği Yapıyor

Özbekistan’ın Nisan’ın ilk on gününde Batılı sömürgecilerin karargâhı haline geldiğini söylemek hiç de abartılı olmaz! Örneğin 3-4 Nisan tarihlerinde Semerkant’ta ilk ‘AB-Orta Asya Zirvesi’ gerçekleştirildi. Zirveye, Avrupa Konseyi Başkanı António Costa, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan liderleri katıldı. 7 Nisan’da, Özbekistan Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Abdülaziz Kamilov, Washington’da ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Christopher Landau ile görüştü. 10 Nisan’da ise Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, İngiltere’nin eski Başbakanı ve Küresel Değişim Enstitüsü Başkanı Tony Blair’i kabul etti. Batı’nın çıkarlarına hizmet eden benzer birçok görüşme ve etkinlik gerçekleştirildi. Ukrayna’daki kriz nedeniyle Amerika, Fransa ve İngiltere gibi sömürgeci güçler, Orta Asya “pastasından” özellikle Özbekistan’dan daha büyük pay kapmak için kıyasıya yarışıyorlar. Bölgedeki baskıcı rejimler, kendilerine vaat edilen milyarlarca doları kapmak için, kemik gören bir köpek gibi kuyruk sallıyorlar.

İşte böyle, Gazze’nin gözlerimizin önünde eridiği, on binlerce çocuğunun ve çaresiz kadınlarının katledildiği bir zamanda bunlar yaşanıyor! Amerika, lanetli Yahudi varlığını açıkça destekleyip koruyor ve Gazze’yi tamamen yok etmesine göz yumuyor. Fransa ve İngiltere de ona destek veriyor. Orta Asya’daki rejimler, özellikle de Özbekistan yönetimi, sömürgeci kafir güçlerin pis paralarını ve desteklerini almak için onlarla yakın ilişkiler kurma yarışına giriyorlar. Bu, insan idrakini aşan bir ihanet değil midir?! Bu yöneticilere ne oldu böyle? Akıllarını mı yitirdiler?! Müslüman olmanızın artık hiçbir kıymeti harbiyesi kalmadı mı sahiden?! Ey din âlimleri! Size ne oldu böyle? Liderlerinizin bu denli büyük ihanetine şahit olduktan sonra bile ölüm sessizliğine bürünmenizden dolayı hiç mi vicdan azabı çekmiyorsunuz? Hiç utanmadan nasıl yiyip içip uyuyabiliyorsunuz? Yoksa artık Allah’ın azabından korkmuyor musunuz? Yazıklar olsun size, ilminiz ve mihrabınız size bunu mu öğütlüyor?!

Maalesef, bugün Özbekistan’daki bu iki güruh, İslam ve Müslümanların yanında değil, düşmanların safına geçmiştir. Gazze’de her müminin kalbini dağlayan, yüreğini sızlatan feryatlar henüz onların kulaklarına ve kalplerine ulaşmış değildir! İslam ülkelerinin liderleri, en azından Filistinli bir Müslüman kadının şu sözlerinden sonra harekete geçmelidir: “Kocamın öldürüldüğünü ve oğlumun bacaklarının kesildiğini gördüm. Onun bacaklarını eşarbımla sarıp dört kilometre yürüdüm. Ama ne yazık ki o da öldü. Elimden geleni yaptım; hatta eşarbım bile fayda sağladı ama ne yazık ki Müslümanlar, eşarbım kadar bile bir fayda gösteremediler.” Bu sözler sosyal medya platformlarında geniş yankı buldu, kanlı eşarbını başına sardığı fotoğrafının altında paylaşıldı.

Gerçekten de, İslam ülkelerinin başındaki bu zalim ve kalleş rejimlerin, Filistinli kardeşlerimize bu eşarp kadar bile yardımları dokunmamıştır. Özbek yönetimi de onlardan biri. Eğer böylesine sert ve rezil rüsva edici sözleri duyduktan sonra hala katlanabiliyorlarsa, demek ki kalpleri taş gibi katılaşmış hatta taştan bile daha katı hale gelmiştir. Yoksa utanmadan ve sıkılmadan bu sömürgeci kâfir devletlerle işbirliği yapmaları mümkün mü?! Yüce Allah’tan, sömürgeci kafir devletleri en yakın zamanda bizim vasıtamızla helak etmesini, onları başımızdan def etmesini, onlara bağlı rejimleri en kısa sürede bertaraf etmesini, Müslümanların canlarını, mallarını ve onurlarını koruyacak olan Hilafet Devleti’nin kurulmasını bizlere nasip etmesini niyaz ediyoruz. Yüce Allah’tan, Halife’nin önderliğindeki İslam ordularının önce Filistin’i- Gazze ve Mescid-i Aksa- sonra da tüm İslam ülkelerini kafir sömürgecilerin nüfuz ve kontrolünden kurtarmasını niyaz ediyoruz. Şüphesiz ki bu gün Allah’ın izniyle yakındır.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ“O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

Devamını oku...

Matruh Kenti Trajedisi: Devletin Düşmana Dönüşüp Şeriat ve Değerleri Çiğnemesinin Semeresidir!

Matruh kentinde Müslümanları yöneten bugünkü otoriter ulus-devletin durumunu yansıtan çifte bir suç işlendi. Bu suç, mevcut yönetim sistemleri ile İslam’ın hükümleri ve ölçütleri arasındaki çelişkinin boyutunu açıkça gözler önüne seriyor. Matruh’ta yürekleri parçalayan bir hadise yaşandı. Aşiret güvencesiyle teslim olan Matruhlu iki civanmert hunharca katledildi. Bu elim hadise, bölgede üç polis memurunun öldürülmesinin ardından artan tansiyon sonrasında yaşandı. Bu gelişmenin ardından kadınların bile gözaltına alındığı operasyonlar ve baskınlar, devlet kurumlarının kendi vatandaşlarını zorbalık ve aşağılama ile kontrol altına alınması gereken düşmanlar olarak gördüğünü gösteren benzeri görülmemiş bir hadisedir.

Kadınların gözaltına alınması, affedilemez bir suçtur. Ebu Cehil bile böyle iğrenç bir suç işlememiştir.

Güvenlik güçlerinin, aranan şahısların teslim olmasını sağlamak amacıyla yakınlarından yaklaşık 23 kadını gözaltına alması, böylesi bir kriz ortamında toplumu en çok şoke eden ve toplumda en büyük infial yaratan olaylardan biridir. Bu, insanın doğasına aykırı bir suçtur; bu suç, kabile geleneklerini ayaklar altına almakta, kadınlara dokunulmazlık tanıyan, onları korumayı devletin en temel yükümlülüklerinden biri kılan İslam’ın hükümlerine açıkça meydan okumaktadır. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bir Müslüman kadının örtüsü açıldı diye Beni Kaynuka Yahudilerini kuşatma altına almış ve onları Medine’den sürmüştür. İşte Halife Mu’tasım! Bizans topraklarında esir düşen ve “Yetiş ey Mu’tasım!” diye feryat eden kadına kurtarmak için büyük bir ordunun başında sefere çıkmıştır.

Kadınları rehin olarak kullanan bir devlet olur mu hiç?! Bu durum, mahremiyetin ne olduğunu bilmeyen ve şer’i hükümlere hiç değer vermeyen güvenlik güçlerindeki ahlaki, hukuki ve siyasi çöküşün bir işareti değil midir?!

Bu konudaki şeri hüküm bellidir. Suçlu olduğu açıkça kanıtlanmayan bir kimse alıkonulamaz. Kaldı ki akrabalığı sebebiyle tutuklanması ise düpedüz zulümdür. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

اتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ“Zulümden sakınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde (zalime) zifiri karanlık olacaktır.” [Müslim]

Öldürülen iki genç, Yusuf es-Sarhani ve Farac el-Fezari, kabile büyükleri aracılığıyla teslim olmuşlardı. Bu manzara, halkın barışçıl çözümlere ve sağduyuya olan güvenini yansıtmaktadır. Ne var ki devlet verdiği sözde durmamış, emanete riayet etmemiş, iki gencin “silahlı çatışma esnasında öldüğünü” duyurmuştur. Bu hikâye kimseyi inandıramadığı gibi yaşananları anlaşmanın açık bir ihlali olarak değerlendiren yerel halkın da büyük tepkisine yol açmıştır.

Şeriata göre, teslim olan birini öldürmek en büyük günahlardan ve ağır suçlardan biridir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

الْمُسْلِمُونَ عَلَى شُرُوطِهِمْ إِلَّا شَرْطاً أَحَلَّ حَرَاماً أَوْ حَرَّمَ حَلَالاً“Helali haram, haramı helal kılan şart dışında Müslümanlar şartlarına uyarlar.” Bir kimseye -örtülü olarak bile olsa- eman verildiğinde ona saldırılması caiz değildir. Şeriata uygun olarak hakkında soruşturma yürütülmesi gerekir, haince öldürülmesi değil.

Devlet verdiği sözleri tutmuyor, halkına karşı sorumluluklarını yerine getirmiyorsa, güven diye bir şey kalır mı artık?!

İslam’da devlet zorba ve polis devleti değildir. Bu trajik olaylar, İslam’ın kurduğu devletle, zorlayıcı güvenlik tedbirleriyle yönetilen Mısır’daki ulus-devlet arasındaki derin uçurumu gözler önüne seriyor. İslam’da devlet bir baskı mekanizması değildir, bilakis halkın işlerini güden, güvenliğini koruyan, tehdit etmek yerine onurlarına saygı gösteren, onları çiğnemeyen, kanlarını koruyan ve dökmeyen bir mekanizmadır. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

الإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur” Bu hadis, devletin görevinin, güvenlik veya hukukun egemenliği adına insanları boyun eğdirmek değil şeriata uygun olarak onları gözetmek olduğunu ortaya koyuyor.

Bugünkü yönetimler, İslam’ı hem bir yönetim biçimi hem de bir yaşam düzeni olarak terk edip yerine insan yapımı anayasalar benimsemişlerdir. Bu da zulmün sistematikleşmesine, cinayetin meşru hale gelmesine, kutsalların çiğnenmesine, kadınların rehin alınmasına ve anlaşmaların açıkça bozulmasına neden olmuştur.

Matruh kabilelerinin, -özellikle kabile konseylerini toplayıp merkezi yönetimle işbirliğini reddetme kararları sonrası- takındıkları tavır, onurun her şeyin üstünde olduğuna ve haktan geri adım atmanın caiz olmadığına dair içgüdüsel bilinci yansıtmaktadır. Ne var ki bu bilinç, gayret ve izzet-i nefisten kaynaklanmış olsa da, sırf mevsimsel bir infiale dönüşmemesi için mutlaka İslami bakış açısı ile ilişkilendirilmelidir. Namusu korumak, haksızlığa engel olmak, kadınları himaye etmek ve suçun önüne geçmek isteyen herkes bilmelidir ki, bunun tek yolu; İslam’ı dosdoğru uygulayan bir devlettir. Bu devlet, tüm kurumlarını İslam’ın hükümlerine göre düzenleyecek, silahı, yönettiği insanlar konusunda Allah’tan korkmayanların eline bırakmayacaktır. İşte bu devlet Hilafettir. Hilafet, polis devletini yıkacak, polisi hesap verir hale getirecek ve yeryüzünde adaleti ikame edecektir.

Sadece soruşturma talebinde bulunmak yeterli değil; Zulüm rejimlerinde adalet olmaz.

O iki gencin ölümü için soruşturma açılsın diyenler var, fakat cinayeti bizzat işlemiş olan bir otoriteden ne gibi bir adalet beklenebilir ki? Kendi aşiretlerinin arabulucularına dahi saygı göstermeyen bir devletten herhangi bir adalet beklentisi olabilir mi? Sorunun bir parçası olan birinden çözümün bir parçası olması beklenemez. Şeriat, yamalı reformlar yerine köklü bir değişim yapılmasını emreder. Çünkü bu yozlaşmış rejim, hiçbir şeyi düzeltemez, sadece hukuk kisvesi altında zulmü pekiştirir.

Artık Matruh halkının, Mısır halkının ve tüm ümmetin şu gerçeği anlamasının zamanı gelmiştir: Bu bitmek bilmeyen zulmün, sebepsiz yere yapılan katliamların ve onurların çiğnenmesinin yegâne nedeni, Allah’ın indirdiklerine yerine sadece yöneticilerin ve onların yandaşlarının çıkarlarını gözeten insani yapımı seküler sistemlerin hakemliğine başvurulmasıdır.

Onura ulaşmanın, namusları korumanın ve adil bir şekilde hesap sormanın tek yolu, Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devletinin kurulmasıdır. Hilafet, insanların dinlerini, canlarını, namuslarını ve mallarını koruyacak, otoriteyi, ülkeyi güdüm anlayışı yerine bir işgal mantığıyla yöneten bir güvenlik kurumuna değil de doğrudan ümmete ait kılacaktır.

Hadi Matruh’un bu onurlu duruşu ve yürek burkan bu hadise, gerçek bir değişimin ve Hilafeti kurmak için çalışmanın motivasyonu olsun! Zira Hilafet, İslam’a hak ettiği konumu geri getirecek, Müslümanlara onurlarını, kadınlara dokunulmazlıklarını ve anlaşmalara kutsallığını geri kazandıracaktır.

Biz, bu zorba sistemin bu korkunç suçtan sorumlu olduğunu söylüyor ve ümmete, adaletin de namusun korunmasının da kanın dökülmemesinin de ancak Nübüvvet metodu üzere Raşidi Devleti’nde mümkün olacağını hatırlatıyoruz. Çünkü Hilafet, Allah’ın indirdikleriyle hükmedecek, Müslümanların onurlarını ve kanlarını koruyacak, düşmanlarının kalplerine korku salacaktır. Başka türlü ne adalet sağlanabilir, ne saygınlık korunabilir, ne de kan dökülmesi engellenebilir.

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُتَعَمِّداً فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً“Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içerisinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap eder ve lanet eder. Onun için büyük bir azap da hazırlamıştır.” [Nisa 93]

Devamını oku...

Yüzbinlerce Müslümanın Gazze’ye Destek İçin Spontane Katıldığı Bu Yürüyüş, İslam Ümmetinin Birlik ve Uyanışının En Güzel Örneklerinden Biridir

Yüz binlerce Müslümanın Gazze’ye destek için spontane katıldığı bu yürüyüş, İslam ümmetinin birliğinin ve yeniden dirilişinin parlak bir örneğidir. Nüfus bakımından en büyük dördüncü İslam ülkesi olan bu ülkenin halkının İslami kimliğini ve Müslüman kardeşlerini unutmadığının bir kanıtıdır. İşbirlikçilerin ve münafıkların propagandasına kulak asmayarak “Allahu Ekber” diye haykırdılar, tevhit bayraklarını dalgalandırdılar, Yahudi devleti ve Amerika’ya karşı attıkları sloganlarla sokakları inlettiler. Böylece, pek çok zorluğun üstesinden gelerek, adeta ikiyüzlü yöneticilerin gözlerine sokarcasına İslam ümmetinin birliğine ve vahdetine olan köklü inançlarını gösterdiler.

Batılı Haçlılar, yerli işbirlikçileri eliyle İslam ülkelerine milliyetçilik virüsünü aşılayarak ümmeti parçalamaya çalışsalar da Müslümanlar her fırsatta asıl kimliklerini ve o eşsiz İslam kardeşliğini gözler önüne seriyorlar. Gazze yürüyüşüne ve Gazze için küresel dayanışma duruşuna spontane katılımlar bunun en çarpıcı ve parlak örnekleridir.

7 Ekim 2023’ten bu yana Yahudilerin, Amerika’nın desteğiyle Gazzeli Müslümanlara karşı yürüttükleri vahşi saldırıları protesto etmek amacıyla, ülkenin dört bir yanında, saygın eğitim kurumları da dahil olmak üzere geniş çaplı halk protestolarına tanık oluyoruz. İslam ümmetinin, lanetli Yahudi varlığının Mübarek Toprak Filistin’deki Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği tarif edilemez katliamlara tepkisiz kalan başta Arap yöneticileri olmak üzere İslam ülkelerindeki işbirlikçi rejimleri reddettiğini görüyoruz.

Bu memleketteki kitlesel gösterilere tanık olan seküler ve milliyetçi politikacılar, siyasi çıkarları gereği Gazze konusunda zoraki de olsa bir şeyler yapmak zorunda kaldılar. Nitekim, Trump’ın Gazze Müslümanlarının tehcirine yönelik açıkladığı plana ya da Yahudi varlığının Müslüman soykırımının başlıca destekçisi olan Amerika’ya karşı tek bir kelime dahi etmemiş olmaları, bunun en somut kanıtıdır. Dahası, insanlardan ülkenin sözde “imajını” lekeleyeceği gerekçesiyle tevhit bayrakları sallamamalarını ya da Amerika aleyhtarı herhangi bir döviz açmamalarını istediler. Bununla da kalmayıp, Birleşmiş Milletler’e ve “uluslararası topluma” bu savaşı durdurmaları ve Yahudi devletini uluslararası mahkemede cezalandırmaları gibi saçma sapan talepleriyle halkın duygularıyla alay ettiler ve insanlığın vicdanını hiçe saydılar.

Bugün aklı selim herkesin, Amerika ve onun şımarık çocuğu Yahudi varlığının, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı gibi kuruluşlara hiçbir değer vermediğini ve hatta kale bile almadığını biliyor. Eğer insanların duygularına en ufak bir saygıları olsaydı, en azından açıklamalarında Amerika ve Yahudi varlığı ile ilişkilerin kesilmesini talep ederlerdi. Allah Subhânehu ve Teâlâ, kâfirler ve onların işbirlikçileri hakkında Müslümanları şöyle uyarıyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ“Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” [Maide 51] Artık tüm dünyadaki İslam ümmeti, Müslümanların işbirlikçi yöneticilerinin farkına varmış durumdadır! Bu yüzden bu yönetici sınıflara yüz çevirerek ordudaki vefalı evlatlarından kendilerine destek olmalarını istemektedirler.

“Filistin kan ağlıyor – Ey ordular, cevap verin!”,

“Askeri işgal, askeri müdahale gerektirir”

“Bugün El-Aksa’yı kurtaracak Selahaddin nerede?”

“Müslümanların kanına bulaşanlarla nasıl bir dostluğumuz olabilir?”,

“Müslümanların yegâne güvencesi Hilafettir” gibi yazılı pankartlar, bu gerçeğin apaçık kanıtlarıdır.

Ordular gibi İslam ümmetinin birer ferdi olarak bizler de, Mübarek Toprak Filistin’i korumak için savaşmayı canı gönülden arzuluyor ve devletin emirlerini bekliyoruz. Hizb-ut Tahrir olarak biz, silahlı kuvvetlerin samimi subaylarına Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisini hatırlatmak isteriz:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Müslim] Bu hadis, Filistin’in özgürleşmesi için İslam ümmetinin gerçek vasisi olan Hilafet Devleti’nin yeniden kurulması gerektiğini gösteriyor. Çünkü Müslüman ordularını sadece Hilafet birleştirebilir. Hilafet, Mübarek Toprak Filistin’i kurtarmak için askeri harekatları sevk ve idare edecektir. Bu konuda Selahaddin Eyyubi’nin izinden gitmelisiniz.

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

Yahudilerle Savaşmak, Nasıl İslam'ı Taşımaya ve Onunla Yönetmeye Muktedir Olan Bir Ümmet Meydana Getirmeye Neden Olabilir?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Yahudilerle Savaşmak, Nasıl İslam'ı Taşımaya ve Onunla Yönetmeye Muktedir Olan Bir Ümmet Meydana Getirmeye Neden Olabilir?

Bugün ümmet, Allah'ın hükmünün, şeriatının ve bu hükümlerin kendilerine öğretilmemesinin kurbanı olan, bu nedenle de cihadın farziyeti, onunla amel etme ve cihadın keyfiyeti de dahil olmak üzere farzların tamamını veya bir kısmını bilmekten uzak yaşayan çocuklarının sınavından geçiyor; dolayısıyla hiç kimse ümmete, zafere giden yolun nasıl olduğunu ve onlara yapmaları gereken sebeplerin neler olduğunu sunmamıştır. Oysa bunlar, ümmetin evlatlarının Allah'ın emrinden saptıkları veya ona muhalefet ettikleri zaman onları terbiye edip eğitecek iktidarda Müslüman bir liderliğinin olmadığında zafere hazırlanmak, ardından iktidar ve istihlafı gerçekleştirmek için gerekli olan görevlerdendir; aynı şekilde bunlar, kendisinden kaçışın olmadığı bir çatışma arenası için konulmuş olup bu sıkıntılarla birlikte artık kurtuluş yolunu görmenin zamanı gelmiştir; bu basiretle birlikte ümmet, iman olarak nefsini hazırlamış ve zafere giden yolda en önemli unsur olan imanın sağlamlığı ve gücü kendisine rehberlik etmeye başlamış olur.

Eğer ümmet, düşmanını, işbirlikçilerini ve gücünün nedenlerini tespit etmeye ciddi bir şekilde karar verir, bunlarla nasıl karşılaşacağına ve tüm ciddiyetiyle savaşmanın ve bu savaşa para ve nefsini teslim etmenin kaçınılmazlığına ve bunun hak ile batıl arasındaki belirleyici bir savaş olduğuna odaklanırsa, o zaman Allah'a itaat etmek ve bunun için samimiyet ve memnuniyetle çalışmak gerektiğini anlar.

Allah'ın kudretine iman eden ve O'nun dışında hiç kimseyi dost edinmek istemeyen her Müslüman, Yahudilerle savaşmanın ve bu savaşa hazırlanmanın yolunun, zafere ve iktidara giden yol olduğuna ikna olmalıdır. Bu yüzden bütün Müslümanların kalbinde, sadece Allah'ın hükmünü talep etme samimiyeti ve bu yolun başlangıcının bütün engelleri ortadan kaldırmak olduğu istikrar bulması gerekir. Böylece düşmanlarının, Müslüman ülkeleri bölen, muhlis kişileri hapseden, Müslümanların evlatlarını yozlaştıran, paralarını kafir Batı'nın projelerine harcayan, bu hedefleri ve projeleri koruyan ve bunlar için istihbaratlarını ve planlarını kolaylaştıran ajanlar türeten yöneticiler olduğunu bilirler.

Üstelik bu yöneticiler, bu kurtuluş, zafer ve iktidar için çalışan muhlislerin elinde olması gereken güce prangalar vurmuşlardır; bu yüzden Müslümanların, bu yöneticilerden ve onların kontrollerinden kurtulmanın bir yolunu bulmaya kararlı olmaları ve yöneticilerin, hazırlığın ikinci unsuru olan orduların eğitim ve silah anlamındaki gizli gücü üzerindeki prangalarını kırmaları gerekmektedir. Böylece bu orduların evlatlarında, Gazze halkı ve onların sebatı ve Şam halkı ve onların sebatı gibi sadıkların deneyimleriyle karşılaştıklarından dolayı psikolojik olarak cihat yönünde bir motivasyon gerçekleşecektir.

İslam ümmetinin üzerine düşen, yöneticileriyle yüzleşmesi, onları ifşa etmesi ve onların yönetimlerini ortadan kaldırmak ve onun enkazı üzerine İslam'ın yönetimini kurmak için çalışmasıdır.

Dolayısıyla Müslümanların, Yahudilerin projesinin Batı'nın projesi ve onların Müslüman ülkelerdeki umudu olduğunu ve bu proje ortadan kalktığında bunun Batı için bir yenilgi olacağını ve Müslümanların başındaki yöneticilerin bu projeyi korumak için Batı'nın ajanları olduğunu anlamaları gerekmektedir. Ayrıca Müslümanların, Yahudilerle savaşmak ve Allah Subhanehu'nun emrini yerine getirmek için tüm araçlarla çalışmayı ihmal etmemeleri gerekir. Tıpkı Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu gibi: لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَMüslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَااباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌEy iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Bu savaştan ve bu kafir projenin yıkılmasından sonra, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet olacaktır; böylece Müslüman ülkelerdeki bu büyük savaşın sonucunda da Allah'ın şeriatı hakim olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ümmü Osman Sebatin – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER