- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru Cevap
Türkiye, Yahudi Varlığı ve Suriye’deki Askeri Üsler
Soru: Türkpress sitesi, 14 Nisan 2025 tarihinde yayımladığı haberinde, Türkiye’nin Suriye topraklarında bulunan “T4” hava üssünde bir askeri üs kurma planına Yahudi varlığının neden karşı çıktığını ele aldı. Siteye göre, bu gerekçeler arasında “Türk askeri varlığının, İsrail hava kuvvetlerinin Suriye hava sahasındaki hareket serbestisini kısıtlayacak ve Tel Aviv’in mevcut koşullarda arzu etmediği bir güvenlik koordinasyonunu gündeme getirecek” olması yer almaktadır. Wall Street Journal gazetesi, 12 Nisan 2025 tarihinde internet sitesinde yayımladığı haberde, Trump’ın geçen hafta Netanyahu ile yaptığı görüşmede arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu ifade ettiğini aktardı. Trump, “Anlaşmazlıkların çözülebileceğine inandığını ve bunun için tarafların makul hareket etmeleri gerektiğini ifade etti.” Peki bu, Yahudi devletinin, Türkiye ile Suriye’nin anlaşmasına rağmen Türkiye’nin Suriye’de askerî varlık bulundurmasını fiilen engelleyebileceği anlamına mı geliyor? Amerika’nın bu işte bir parmağı var mı? Acaba Trump’ın, arabuluculuğa bu denli hazır olması bundan mı kaynaklanıyor?
Cevap: Bu sorunun cevabını açıklığa kavuşturmak için biraz geçmişe dönüp aşağıdaki olayları irdelemek gerekiyor:
Birincisi: Netanyahu Macaristan’dayken, Trump’tan gelen Amerika daveti hemen dikkatleri üzerine çekti:
1- Netanyahu, 2 Nisan 2025’te başlayan ve dört gün süreceği belirtilen resmi bir ziyaret kapsamında Macaristan’a gitti. Bu ziyaret, geçen yıl Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında verdiği tutuklama kararından bu yana gerçekleştirdiği ilk Avrupa ziyareti idi.
2- Alışılmadık bir şekilde, ABD Başkanı Donald Trump, Budapeşte’de bir araya gelen Netanyahu ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ı telefonla arayarak Netanyahu’yu Beyaz Saray’a davet etti. “ABD Başkanı Donald Trump, Air Force One’da gazetecilere yaptığı açıklamada, perşembe günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini söyledi. Görüşmede uluslararası siyasi konuların ele alındığını ifade eden Trump, Netanyahu’nun yakında, hatta “belki de önümüzdeki hafta” Washington’u ziyaret edeceğini belirtti. Bir “İsrailli” yetkili “Axios” haber sitesine verdiği demeçte, Trump’ın Netanyahu’yu Beyaz Saray’a davet ettiğini, ancak görüşmenin tarihinin henüz netleşmediğini vurguladı. Amerikalı bir yetkili ise bu ziyaretin önümüzdeki haftalarda gerçekleşebileceğini ifade etti. (04.04.2025 https://alqaheranews.net)
3- Yahudi varlığı, bu ani davete epey şaşırdı. Çünkü Beyaz Saray, Yahudi bayramı sonrasına bile bırakılmasını istemedi. “İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Ofisi’nde endişe havası hâkim. Beyaz Saray, Trump-Netanyahu görüşmesinin yarın pazartesi günü yapılmasında ısrarcı. Netanyahu’nun Ofisi ise Hamursuz Bayramı (Pesah) sonrasına ertelenmesi taraftarı. “İsrail” Başbakanlık Ofisi’nden dün yapılan açıklamada, “Başbakan Netanyahu, yarın ABD Başkanı Donald Trump’ın daveti üzerine Washington’a gitmek üzere yola çıkacak. İki isim tarife konusunu, rehinelerimizin iade edilmesi çabalarını, İsrail-Türkiye ilişkilerini, İran’ın tehdidini ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’yle mücadeleyi görüşecek” denildi. Pazar günü Kanal 12’nin bildirdiğine göre, Netanyahu’nun ofisi diken üstünde. Zira Beyaz Saray görüşmenin ısrarla yarın yapılmasını istiyor. Trump’ın masaya beklenmedik dosyaları koymasından korkuluyor...” (06.04.2025 Arabi 48)
4- Netanyahu’nun Macaristan’dan sonra Yahudi varlığına uğramadan direkt Washington’a uçması, Trump’la görüşmenin ne denli ivedilik arz ettiğinin bir başka göstergesi!
İkincisi: Bunca şeyin bu kadar hızlı planlanması, ortada acil bir durumun olduğunu gösteriyor. Görüşmenin gündem maddeleri incelendiğinde, bu ani davetin tek bir ana nedeni olduğu görülür. O da büyük ihtimalle Suriye meselesidir. Bunun birkaç nedeni var:
1- Beyaz Saray’ın, Netanyahu ile görüşmesinin ardından düzenlemeyi planladığı basın toplantısını iptal etmesi sonrası 7 Nisan 2025 tarihinde ABD Başkanı Trump’ın, Netanyahu ile görüşmesi sırasında küçük bir gazeteci grubuna yaptığı açıklamaları incelendiğimizde, Suriye sahasına, Türkiye ile ilişkilere, özellikle Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilişkilerine ve aralarındaki iletişim trafiğine dair son derece olumlu ifadeler kullandığını görürüz. Trump, “Kendisini tebrik ettim. 2 bin yıldır kimsenin başaramadığı şeyi başardınız. Farklı isimlerle olsa da, bu aynı şey, Suriye’yi ele geçirdiniz. Vekil güçleri kullanarak Suriye’yi ele geçirdiniz’ dedim. Kendisi ise ‘Hayır, hayır, ben değildim’ dedi. Ben ise, ‘Bence sendin, ama sorun değil, bunu söylemek zorunda değilsin’ dedim” ifadelerini kullandı. Trump, “Ne yaptığına bakın. Kendisi çetin ve çok zeki bir adam ve kimsenin yapamadığı bir şeyi yaptı. Hakkını vermek gerekir” dedi. Netanyahu’ya hitap eden Trump, “Türkiye ile bir sorun yaşarsan, bunu çözebileceğimi düşünüyorum. Yani makul olduğun sürece. Makul olmak gerek. Bizim de makul olmamız gerek” şeklinde konuştu.” (08.04.2025 Türkpress) Trump, Yahudi varlığından Suriye’de Türkiye ile ilgili konularda makul ve ölçülü hareket etmesini istedi.
2- Yahudi varlığı, Amerika’nın bu talebine boyun eğmek zorunda kaldı. “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Türkiye ya da başka bir ülkenin, Suriye’yi İsrail’e karşı bir saldırı üssü olarak kullanmasını istemiyoruz. Türkiye ile iyi ilişkilerimiz vardı ama aramız kötüleşti.” dedi. ABD Başkanı Trump ile “İsrail” Başbakanı Netanyahu, Oval Ofis’te yaptıkları görüşmede basın mensuplarına gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Netanyahu, “Suriye’deki durumu da ele aldık. Türkiye ile iyi ilişkilerimiz vardı ama aramız kötüleşti. Suriye’nin, Türkiye de dahil olmak üzere hiç kimse tarafından İsrail’e saldırı için bir üs olarak kullanılmasını istemiyoruz. Türkiye, ABD ile harika ilişkileri olan bir ülke. Başkan Trump’ın Türkiye lideri (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) ile bir ilişkisi var. Bu çatışmayı çeşitli şekillerde nasıl önleyebileceğimizi görüştük.” ifadelerini kullandı. (08.04.2025 el-Kudüs el-Arabi)
3- 2 Nisan 2025 tarihli haberde, RT televizyonu Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını kaynak göstererek, Yahudi varlığının Suriye’deki havalimanlarını hedef alan ağır hava saldırıları düzenlediğini bildirdi: “İsrail güçleri, 30 dakika içinde ülke genelinde beş farklı bölgeye hava saldırıları düzenledi. Saldırı, Hama Askeri Havaalanı’nın neredeyse tamamen yıkılmasına, onlarca sivilin ve askeri personelin yaralanmasına yol açtı. Suriye Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, “Bu askeri gerilim, Suriye’yi istikrarsızlaştırmak ve Suriye halkının acılarını daha da ağırlaştırmak için kasıtlı bir girişimdir” ifadeleri kullandı. Suriye’nin orta kesimlerinde yer alan bu askeri üsler, Türkiye’nin yeni Suriye hükümetiyle yaptığı anlaşma çerçevesinde askerî üsler kurmayı planladığı yerlerdir.
“İsrail Dışişleri Bakanı, Türkiye’yi Suriye’de “olumsuz bir rol” oynamakla suçladı. “İsrail” Savunma Bakanı ise Suriye’nin geçici lideri Ahmed Şara’yı uyararak, “düşman güçlerin” ülkesine girmesine izin verirse “çok ağır bir bedel ödeyeceği” tehdidinde bulundu... Türkiye şu anda Şara hükümetiyle ortak bir savunma anlaşması müzakere ediyor. Buna göre Türkiye, Suriye’nin T4 ve Halep hava üslerine uçaklar ve hava savunma sistemleri yerleştirmeyi planlıyor. Bazı analistler, bu hafta “İsrail’in” Hama havalimanına yönelik yoğun hava saldırılarını, T4 üssünün kenarındaki çok daha hafif bombardımanla karşılaştırarak, Türkiye’nin bu üsse zaten bazı ekipmanlarını taşımış olabileceğini ve İsrail’in tam bir çatışmadan kaçınmak için saldırısını dikkatle ayarladığını öne sürüyor.” (05.04.2022 BBC) Yahudi varlığı savaş uçaklarının, Hama’da bulunan askeri üsse gerçekleştirdiği hava saldırısında, 3 Türk mühendisin hayatını kaybettiğine dair haberler basına yansıdı. “Suriye askeri kaynakları, İsrail’in geçtiğimiz çarşamba günü Hama’da yer alan askeri üsse düzenlediği hava saldırısında, 3 Türk mühendisin hayatını kaybettiğini bildirdi. Kaynaklar, mühendislerin, Türkiye’nin askeri üsse konuşlandırdığı hava savunma sistemleri gibi bazı teknik ekipmanın kurulumunda görev aldıklarını belirtti.” (04.04.2025 Erem News)
4- Anlaşılan o ki, Türkiye, Yahudi varlığının özellikle Suriye’deki askeri üsleri hedef alan son hava saldırılarından ciddi şekilde rahatsız oldu ve Yahudi varlığının Suriye’ye yönelik saldırılarını durdurması için hemen Amerika Birleşik Devletleri ile temasa geçti. Zira Türkiye, Suriye’de Amerika ile üzerinde mutabakata varılmış bir misyon yürütmekteydi. Bu nedenle Yahudi varlığı Başbakanı apar topar Washington’a çağrıldı ve Trump, Netanyahu’dan Türkiye ile yaşanan sorunları makul bir şekilde çözmesini istedi.
Üçüncüsü: Bu konunun söz konusu görüşmede en öncelikli ve en acil gündem maddesi olduğuna atıfta bulunan pek çok başka açıklama kamuoyuna yansıdı:
1- Türk Dışişleri Bakanı Fidan, “Şu anda özellikle Gazze ve Filistin sorununu esas alan bir Orta Doğu perspektifine baktığımız zaman Amerika’nın, Netanyahu’ya tabiri caizse bir ayar vermesi, bir çerçeve çizmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı. (09.04. 2025 Anadolu Ajansı)
2- Türkiye ile Yahudi varlığı arasında doğrudan ve ani temasların başladığı duyuruldu. 9 Nisan 2025 tarihinde Russia Today’in aktardığına göre, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “(İsrail ile) Muharip unsurların birbirlerini yanlış anlamasını önleyici teknik temasların olduğunu söyleyebilirim.” dedi. Fidan, bu teknik temasların ihtiyaç durumunda doğrudan yapıldığını açıkladı. Fidan, “(İsrail) Yeni gelen yönetime, silahlı kuvvetlere hiçbir şey bırakmama konusunda bir strateji belirlemiş durumda ve bunu da adım adım geliştiriyor.” değerlendirmesinde bulundu. Türkiye Dışişleri Bakanı, “Suriye’nin İsrail tarafından işgali ve bombardımana tabi tutulmasının bir an önce son bulması lazım” ifadelerini kullandı. Fidan “Komşu bir ülkede, bize de zararı dokunacak bir istikrarsızlık alanı çıkıyorsa ortaya, buna seyirci kalamayız. Bununla ilgili başta diplomatik adımlar olmak üzere adımlarımızı atarız.” diye konuştu ve “Bizim Türkiye olarak, Suriye’de sadece İsrail’le değil herhangi bir ülkeyle çatışma niyetimiz yok.” dedi. Fidan “Bizim Suriye’ye getirmeye çalıştığımız anlayış gerçekten istikrara dayalı, refaha dayalı bir anlayış. Şimdi bunun içerisinde belli miktar güvenlik iş birliği olur, bunlar terörle mücadele çerçevesinde olur.” değerlendirmesini yaptı.”
3- “Reuters haber ajansı, geçtiğimiz hafta, Türk askerî ekiplerinin, ortak savunma anlaşması kapsamında birlik konuşlandırılması planlanan en az üç Suriye hava üssünde keşif yaptıklarını bildirdi. Ancak bu keşiflerden kısa süre sonra, söz konusu üslerin “İsrail” tarafından hedef alındığı belirtildi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, çarşamba günü CNN Türk’e yaptığı açıklamada, “Suriye’de birtakım operasyonlar yaparken gerek havadan gerek başka türlü o bölgede uçak uçuran İsrail ile belli bir noktada çatışmasızlık mekanizması tıpkı Amerikalılar ve Ruslarla yaptığımız gibi olması gerekiyor.” dedi.” (10.04.2025 El Arabiya)
4- Suriyeli bir kaynak Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Şu an bir anlaşmadan söz ediliyor, ancak bu anlaşma bir ayrılma anlaşması değil, bir çatışmasızlık anlaşması. Çünkü aslında Türkiye ile İsrail arasında Suriye’de bir çatışma yok, başka bir deyişle anlaşma, Suriye hava sahasında bir İsrail uçağı varsa, gideceği yerin bildirilmesi için sınırların çizilmesini öngörüyor” ifadelerini kullandı.” (09.04.2025 www.independentarabia.com) Yani geçmişte Türkiye ile Rusya arasında Suriye sahasında çatışmayı önlemek amacıyla imzalanan anlaşmaya benzer nitelikte bir anlaşma!
5- Tüm bunlar, 13 Nisan 2025 tarihli Şarku’l Avsat gazetesinin de aktardığı gibi Türk yetkililerin açıklamalarında net bir şekilde görülüyor:
“Türkiye, Suriye’de istenmeyen olayların yaşanmaması için bir çatışmasızlık mekanizmasının oluşturulması ve angajman kurallarının belirlenmesi amacıyla İsrail ile teknik görüşmelerin sürdürüleceğini vurguladı. Türkiye Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin Suriye’de istikrar sağlamayı hedeflediğini, her türlü provokasyondan kaçındığını ve Suriye’de herhangi bir ülkeyle çatışmaya girmemeye çalıştıklarını belirtti. Geçtiğimiz çarşamba günü Türkiye ve İsrail heyetleri, son iki haftadır artan gerilimin ardından Suriye’de istenmeyen kazaların ya da çatışmaların yaşanmasını önlemek amacıyla Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir araya geldi.” (13.04.2025 Şarku’l Avsat)
6- El Cezire, 14 Nisan 2025 tarihinde yayımladığı bir haberinde, İtalyan yazar Andrea Muratore’nin kaleme aldığı bir analize yer verdi. İtalyan “Inside Over” haber sitesinde yayımlanan analizde, “Önceki Amerikan yönetimiyle yaşanan ve yıllarca süren gerginliğin ardından Türkiye’nin, yeni Amerikan yönetimi için hem Orta Doğu hem de dünyanın çeşitli bölgelerinde birçok önemli meselede kilit rol oynamaya başladığı belirtildi... Yazar, yazısında, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kişiliğine ve siyasi becerisine duyduğu hayranlığı farklı vesilelerle defaatle dile getirdiğini, ikinci görev döneminin başından itibaren de Erdoğan’a yönelik sıcak mesajlar göndererek, belirli dosyaların çözümünde kendisiyle iş birliği yapma arzusunu ortaya koyduğunu belirtti.” (14.04.2022 El Cezire)
Tüm bunlar, Amerika’nın, düşman Yahudi varlığı ile Türk rejimini birer müttefiki olarak gördüğünü, aralarındaki meseleyi kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde ustalıkla yönettiğini gösteriyor.
Dördüncüsü: Ne acıdır ki, bugün Amerika bizim coğrafyamızda dilediği gibi at koşturmakta; önceliklerini belirlerken İsra ve Miraç yurdunu, Mübarek Toprak Filistin’i gasp eden Yahudi varlığını baş köşeye koymaktadır. Müslüman ülkelerdeki yöneticiler ve hatta son Hilafet Devletinin toprakları bile artık neredeyse tamamen Amerika’nın kontrolü altındadır. Oysa ki bir zamanlar Hilafetin son kalesi olan Osmanlı toprakları, Yahudilerin, Mübarek Toprakta bir yer edinebilmek için milyonlarca altın teklif ettiği, ama halifenin bu teklifi şu tarihi nitelikte sözüyle sert bir biçimde geri çevirdiği topraklardı:
“Orası benim şahsi mülküm değildir. Bilakis İslam ümmetinin mülküdür. Halkım bu topraklar uğrunda cihat etmiş ve orayı kanlarıyla sulamıştır. Yahudilerin milyonları kendilerine kalsın! Eğer bir gün Hilâfet Devleti parçalanacak olursa işte o gün, onlar Filistin’i bedelsiz alabilirler.” Ve öyle de olmuştur!
Osmanlı Hilâfeti’nin ilgasının ardından şimdiki Türkiye ise, Yahudi varlığının engellemeleri nedeniyle Suriye’de askeri üs kuramıyor hem de Suriye yönetiminin onayı olmasına rağmen...! İşte Hilafetin kaldırılmasından sonra Müslümanların içine düştüğü durum budur... Bu gerçekten çok vahim bir meseledir!
Şüphesiz Müslümanların gücü ve izzeti ancak Hilafetle mümkündür. Hizb-ut Tahrir, halkına asla yalan söylemeyen bir lider olarak, Müslüman ülkelerdeki güç sahiplerini, yeryüzünde İslami hayatı yeniden başlatmak ve Hilafeti kurmak için nusret vermeye çağırıyor. O zaman Müslümanlar eski izzetlerine yeniden kavuşacaklardır.
وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ“ O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]
H.08 Şevval 1446
M.16 Nisan 2025