El-Vakiye TV: Yayında Halaka Programı; İslam Nizamı Kitabı (47.) Bölüm - Siyasi Akideler Ve İnsan Fıtratı
- Kategori El Vakiye TV
- |
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi
H. 16 Zilhicce 1439 El-Muvafık M. 27 Ağustos 2018
Saygıdeğer basın mensupları ve tüm yazılı, işitsel ve görsel medya kuruluşları, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizleri, “Ekonomik Krizlerin Yapısal Sorunlarına Çözüm Bulunmasında Ekonomik Konferansların Faydası” başlıklı basın toplantımıza katılmaya davet etmekten mutluluk duyarız.
Konferansta, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü Sayın İbrahim Osman (Ebu Halil) bir konuşma yapacak.
Tarih: 21 Cumâde’l Ûlâ 1446 / 23 Kasım 2024 Cumartesi Saat: 13.00
Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.
7 Ekim trajedisinin ardından düzenlenen İslam zirvesinden tam bir yıl sonra, aynı liderler aynı meseleyi tartışmak üzere yeniden bir araya geldiler. Yer, zaman ve gündem değişmedi, sadece takvim yaprakları değişti. 11 Kasım 2024 tarihinde düzenlenen Arap-İslam Zirvesine, Malezya Başbakanı da dahil olmak üzere 50’den fazla lider katıldı. Beklendiği gibi, modası geçmiş öneriler sunuldu ve zirvede aynı derecede modası geçmiş kararlar alındı. Bu liderler, Yahudi varlığının Gazze’de işlediği soykırımı kınamayan ve bu varlığın kurulmasına ön ayak olan Birleşmiş Milletler’e yalvarmaktan öteye geçemediler.
Bu yöneticilerin boş retoriklerinden bıktık artık. Bu yöneticiler, lüks ve ihtişam içinde zirveler düzenlerken, Gazze benzeri görülmemiş bir yıkım, acı ve açlıkla karşı karşıya; üstelik bu durum onların gözleri önünde gerçekleşiyor. Filistin meselesinin çözümünü bildikleri halde, kasıtlı olarak harekete geçmeyi reddediyorlar. Mağdurlara yardım konusunu ele almaları, sadece bir gösteriden ibarettir; Müslümanlar için endişe ediyormuş gibi yaparlarken, avcıların (Yahudilerin) avını (Müslümanları) terörize etmesine ve öldürmesine göz yumuyorlar. Filistin’in çözümü bellidir: Allah yolunda cihat ederek zalimleri ortadan kaldırmaktır. Bu yöneticiler ordularını harekete geçirebilecek güçtedir, ancak ruhsal bir zayıflık içindedirler ve harekete geçmekten acizdirler. Allah Subhânehu ve Teâlâ onların bu durumunu şöyle ifade ediyor:
وَلَوْ أَرَادُوا الْخُرُوجَ لَأَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلَكِن كَرِهَ اللهُ انبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِدِين“Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı ve onlara, “Oturun, oturan âcizlerle beraber” denildi.” [Tevbe 46]
Güç ellerinde; isterlerse tek bir emirle ordularını seferber edebilirler, ancak eylemsizliği tercih ediyorlar. Dahası suçlu Yahudi varlığının hayatta kalmasını sağlayan koruyucular gibi hareket ediyorlar. Kontrolleri altındaki tek bir askerin, bir bombanın, bir savaş uçağının, bir tankın ya da tek bir kurşunun bile Yahudi varlığına ulaşmasını engellemek için büyük bir özen gösteriyorlar. ‘İsrail’e karşı ‘Cihad’ kelimesini dahi telaffuz etmekten kaçınıyorlar. Suç varlığını korumaya olan bağlılıkları işte bu kadar derin
Amerika ve Birleşmiş Milletler’in Yahudi varlığını koruduğu su götürmez bir gerçek. Ama bu Ruveybida yöneticiler, bu suç Yahudi varlığına “yoğun bakım ünitesi” desteği vermemiş olsaydı, çoktan dünya haritasından silinmiş olurdu. Bir bilginin de dediği gibi, “İsrail”, Arap rejimlerinin gölgesidir. Bu rejimler yok olursa, “İsrail” de yok olacaktır. Günümüzde “İsrail”, yalnızca Arap rejimlerinin değil, Müslümanların tüm yöneticilerinin bir gölgesi haline gelmiştir. Bu Ruveybida yöneticileri, “İsrail”in gerçek ‘Demir Kubbesi’dir. Filistin’i özgürleştirmekten tamamen uzak bu toplantılar, Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e, müminlere ve Mübarek Toprak Filistin’e apaçık bir ihanettir. Hem de bu ihaneti utanmadan yapıyorlar. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözleri ne kadar da güzel hakikati ifade etmektedir:
إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ“Utanmıyorsan dilediğini yap.”
Ey Müslümanlar! Yöneticileriniz Filistin’i savunuyormuş gibi yaparken, aslında “İsrail”i korumaktadırlar. Şüphesiz ki bu yöneticilerde hiçbir hayır yoktur. Bir kez daha altını çiziyoruz ki, Gazze’deki kardeşlerimize yardım etmenin ve Mübarek Toprak Filistin’i kurtarmanın yegâne yolu, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emirlerine icabet ederek yakın ve uzak tüm Müslüman ordularını seferber etmektir. Bu ordular, Yahudilerle savaşmak, İsra ve Miraç topraklarını gerçek sahiplerine iade etmek amacıyla Tekbir ve Tahmidler eşliğinde yola çıkmalıdır. Filistin meselesinin tek ve gerçek çözümü budur; zirveler, boykotlar, ateşkesler, BM yardımları ya da Ruveybida yöneticilerinin söylemleri değil.
Ey Müslüman orduları! Filistin’e karşı olan yükümlülüğünüz son derece büyüktür ve buna bağlı sevaplar ve günahlar da öyledir. Yöneticilerinizin sizi harekete geçirmeyeceğini biliyorsunuz. Eğer onlara itaat eder ve Allah’ın cihat emrini yerine getirmekten kaçarsanız, büyük bir günah ve zilletle karşı karşıya kalmış olursunuz. Ancak bu yöneticilerden yüz çevirip Allah’a itaat ederseniz, alacağınız mükâfat ve kazanacağınız şeref tarif edilemeyecek kadar büyük olacaktır. Sizlere tekrar tekrar sesleniyoruz ve bu çağrımızdan asla vazgeçmeyeceğiz: Hizb-ut Tahrir’e nusret verin ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurun. Halife, sizi cesaretle harekete geçirerek Yahudileri yenilgiye uğratacak, Mübarek Toprak Filistin’i kurtaracak ve size vaat edilen iki şereften birini ya zafer ya da şehadeti kazandıracaktır.
قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلَّا إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَنْ يُصِيبَكُمُ اللهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِهِ أَوْ بِأَيْدِينَا فَتَرَبَّصُوا إِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُون“De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.” [Tevbe 52]
Abdul Hakim Osman
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya
Resmi Sözcüsü
Haber-Yorum
Filistin Halkı Zalim Bir Mahkemenin Kararını Değil, Ordulardan Oluşan Süvarileri Bekliyorlar!
Haber:
Ma’an’a göre Filistin otoritesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Yahudi Başbakan Binyamin Netanyahu ve eski Savaş Bakanı Yoav Galant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği suçlamasıyla tutuklama emri çıkarma kararını memnuniyetle karşıladı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararının, özellikle Filistin halkının soykırıma ve bir savaş yöntemi olarak açlıkla temsil edilen savaş suçlarına ve cinayet, zulüm, yerinden edilme ve diğer insanlık dışı eylemlerle temsil edilen insanlığa karşı suçlara maruz kaldığı bir dönemde, uluslararası hukuka ve kurumlarına ve adaletin, hesap verebilirliğin ve savaş suçlularının yargılanmasının önemine dair umut ve güveni yeniden tesis ettiğini vurguladı.
Yorum:
Yaklaşık on dört ay süren ölüm, öldürme, yakma, yerinden etme ve yıkımın ardından Uluslararası Ceza Mahkemesi, Gazze’ye yönelik savaşın suçlularını tutuklama kararını açıkladı! Peki uzmanlık alanı savaş suçları olan uluslararası bir mahkemenin, bu kararı vermesi bu kadar uzun sürer mi acaba?!
Birçok haber, Filistin otoritesindeki yetkililerin bu savaşta suç ortağı olduklarını ve Gazze’yi teslim almak için rollerini beklediklerini aktarmıştır; bu nasıl bir memnuniyetle karşılama ey Abbas’ın otoritesi?!
Müslümanların, kararlarını Yahudi varlığını kuran kafirlere dayandıran zalim bir mahkemenin karar vermesi için bu kadar uzun süre bekleyecek kadar cahil olmadıkları bilinmelidir.
Ey memnuniyetle karşılayanlar gafletinizden ve uykunuzdan uyanın ve kendinize gelin. Sizler de biliyorsunuz ki Filistin sizin mülkünüz değildir. Bu yüzden memnuniyetle karşılasanız da karşılamazsanız da sizler, Yahudilerin kölesinden başka bir şey değilsiniz.
Filistin halkı, “لا إله إلا الله محمد رسول الله” bayrağını dalgalandıracak ordulardan oluşan süvarileri bekledikleri gibi her yerdeki Müslümanların beklediği şeyi beklemektedirler; bu da kendilerine zillet ve aşağılık elbisesi giydirilen bu yöneticilerden kurtulmaktır. Yine onlar, Kudüs'ün fatihleri Ebu Ubeyde İbn Cerrah ve Ömer İbn Hattab gibilerini bekledikleri gibi Kudüs’ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin Eyyubi’yi ve Konstantiniyye’nin fatihi Fatih Sultan Muhammed’i bekliyorlar...
Ey Filistin halkı; sizlere sadece Allahu Teala'nın şu kavlini söylüyoruz: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اصْبِرُواْ وَصَابِرُواْ وَرَابِطُواْ وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ “Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.” [Al-i İmran 200]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)
Haber-Yorum
Koşullar Olgunlaşmadı Mı Yoksa Başarısızlığa Mı Uğratıldı Ya Da Başarısızlığa Mı Uğratılmalıdır?!
Haber:
Rusya Devlet Başkanı’nın Suriye yerleşim işlerinden sorumlu özel temsilcisi Alexander Lavrentiev, Beşar Esad ile Erdoğan arasında bir görüşme için koşulların henüz olgunlaşmadığını, bu görüşme hakkında konuşmak için henüz erken olduğunu söyledi.Lavrentiev, Rus haber ajansı TASS’a verdiği röportajda savunma bakanlıkları arasında Rusya, Suriye, Türkiye ve İran’ı bir araya getiren dörtlü formatta belirli temasların gerçekleştiğini açıkladı ve şunları ekledi: “Ancak genel olarak iki ülkenin, Suriye ve Türkiye’nin cumhurbaşkanları arasında bir görüşmeden bahsetmek için erken olduğunu düşünüyorum.” (Şam Haber Ağı)
Yorum:
Bu haber birkaç gün önce ortaya çıktı ve bugün de, daha önce istihbaratın başında olan Türkiye Dışişleri Bakanı tarafından cumhurbaşkanının Esad ile görüşmekten bahsettiğinde bunu kastettiğini ve bu konuda ciddi olduğunu ve bunun iki ülke arasında gerekli bir adım olduğunu söylediğine ve yerinden edilmiş milyonlarca insanın rejimin bölgelerine geri dönmesi çağrısında bulunan diğer açıklamalara dair birçok haber geliyor. Nitekim bu açıklamalar, Türkiye rejiminin devrimin kararını çalarak ve bu konuda ona, siyaset konusunda hiçbir şey bilmeyen ve kendilerini siyasetçi olarak adlandıran ahmakların yardım ederek yaptığı nitelikli bir hırsızlık sürecinin ardından geldi!
Ağustos 2022'de oyunun ifşa olduğu yeni bir süreç başladı ve bugüne kadar açıklamalar durmadı ve bunlar hakkında konuşanların katmanları çeşitlendi; dolayısıyla açıklamalar, çok geç olmadan harekete geçmenin, suçluya teslim edilmeden önce harekete geçmenin, deliğe atılmadan önce harekete geçmenin, istihbarat şubelerine kapatılmadan önce harekete geçmenin ve terör mahkemesine çıkarılmadan önce -tabii çıkarılırsanız- harekete geçmenin sinyalini vermektedir!
Devrimin başlangıcından bu yana düşmanımızı dostumuzdan ayırdık ve daha birkaç yıl öncesine kadar hala Türkiye rejiminin gerçek tutumunu görmeyen bazı insanlar vardı ve açıklamalar gelip ortaya çıkmaya başlayana kadar Türkiye’nin tutumu hala onlar için kapalıydı; dolayısıyla Türkiye rejiminin devrime ve devrimcilere ihanet ettiğinden ve onlara yönelik komploculardan biri olduğundan bahsetmek bir yana bugün sahada Türkiye rejimine güvenen hiç kimse kalmadı. Dolayısıyla ben her zaman devrimin net olarak ifşa eden bir devrim olduğunu, onun uzun ömürlü olmasının kötüyü iyiden, muhlis olanı komploculara bağlı ve sadık olandan ayırmak için olduğu gibi Allah'ın gözetimi ve emriyle ilerleyerek net olarak ifşa eden bir devrim olduğunu söyledim.
Bugün, yarın, dün ve dünden önceki gün yapılan açıklamalar, devrimin bittiğine dair bir umutsuzluk kaynağı olmaması gerekir, aksine özellikle herkesin rolü netleştirdiğine göre devrimin rotasını düzeltmek ve onu ilk haline geri döndürmek için bir sıçrama tahtası olması gerekir ve aynı zamanda onların içinde olduğu pratik acizliği de görmemiz gerekir. Normalleşme açıklamaları ve ona yönelik çağrılar, gece gündüz yapılan çalışma ve ileriye doğru tek bir adım bile atılamaması, evet tüm bunlar, kuluçka merkezinin birden fazla durumda bu adıma ilişkin görüşünü ortaya koymuş olmasından dolayıdır. Nitekim daha önce yapıldığı söylenen birçok çağrılar, insanların desteklememeleri ve arkasından gitmemeleri halinde uygulanması imkansız olan açıklamalar ve çağrılardır.Bugün insanlar bu eylemler hakkındaki görüşlerini dile getirdiler ancak bu yeterli değildir; aksine sözün eylemle örtüşmesi gerektiği gibi başlangıçta eylemin, devrimin kendisinden çalınan siyasi ve askeri kararlarını yeniden tesis etmek için olması gerekir. Dolayısıyla bunlar geri elde edildiğinde bu doğru atılmış ilk adım olacak ve bunu da, anayasayı ve rejimi tüm sütunları ve sembolleriyle birlikte yıkmak için yola çıktığımız şeyi gerçekleştirinceye kadar atacağımız diğer adımlar takip edecektir. O halde meseleyi kendi bağlamında ele alın, kendinizi ona karşı güçlendirin, onu reddettiğinizi ifade edin, sonra bunun ardından devrimi ilk haline geri döndürmek için pratik adımlar atmaya hazırlanın. Sakın yayınlanan ve yayınlamakta olanlar için ümitsizliğe kapılmayın; şunu çok çok iyi bilin ki, şüphesiz Allah kullarına yardım edip onları izzetli kılacak ve onlara komplo ve tuzak kuran herkesi de zelil kılacaktır. Mesele sadece bizim bir adım atmamızı gerektirmektedir; işte o zaman Allahu Teala’nın izniyle zafer bizim olacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye
İdrardan Sakınmak İle Filistin Meselesi Arasında!
Gazze halkı damardan damara katlediliyor, çocukları ve yaşlıları öldürülüyor, kadınları haya edemiyor, evler sakinlerinin başlarına yıkılıyor, Sudan'daki Müslümanların onurları çiğneniyor ve diri diri gömülüyorlar, Lübnan halkı evlerinden ve mülklerinden ediliyor, kafirlerin uçakları Yemen semalarında dolaşıyor, Şam ve Irak hiçbir hesap sorma veya gözetim olmaksızın bombalanıp öldürülüyor ve Müslüman ülkelerin başındaki yöneticiler oynayıp eğleniyorlar ve Arap zirvesinden “İslam” zirvesine çeşitli isimler altında acil zirveler için toplanıyorlar, sonra da sadece tarih ve gün bakımından farklılık gösteren sonuç bildirgeleriyle ortaya çıkıp tek bir müzik notasıyla, kınıyoruz, eleştiriyoruz ve inkar ediyoruz diyorlar! Onların hiçbirinde neredeyse bir uyumsuzluk ve melodiden sapma duyamazsınız ki bu hiç de şaşırtıcı değildir; zira onların öğretmenleri aynı olup onların beyinlerine yüklenen şeyler, hepsine adil ve dürüst bir şekilde dağıtılmakta ve onların hepsi başlarına bir felaketin gelmesinden korkmakta ve demokratlara doğru akın etmekteler, hatta (iktidara) cumhuriyetçiler gelse bile onları zaferlerinden dolayı tebrik etme yarışına girmektedirler. Dolayısıyla onların hali şöyledir; (Ben ancak Gaziye’denim,eğer Gaziye [Gaziye bir kavmin ismidir veya sıfatıdır] saparsa bende saparım); nitekim ilim talebelerinin yarısı, hatta dörtte biri onların yanında yer almaktadır. Böylece bu kişi, Allah’ın kabirde kuluna idrardan sakınmaktan soracağını ama Filistin ve Gazze’den sormayacağını iddia etmiş oluyor; bu yüzden şayet onun zamanı olsaydı, Endülüs’teki tuvalete girmeye öncelik verirdi!
Bu kişilerin iddia ettiği hangi din ve hangi kıyas ve hangi emir sahiplerine itaat onları bu noktaya ulaştırdı Allah aşkına?! Yöneticilerin sadece kafir Haçlı ve Yahudilerden oluşan efendilerine hizmet etmekle ilgilendiklerini anlayabiliyoruz; ancak bizler, Filistin meselesinin idrardan sakınmaya kıyas edildiği bir güne tanık olacağımızı hiç düşünmemiştik! Yine bizler, alimlerin gerilemelerinin ve emir sahiplerine takip etmelerinin bu noktaya ulaşabileceğini de hiç düşünmemiştik; zira idrardan sakınmanın, Filistin ve Gazze meselesiyle ne ilgisi var Allah aşkına?! Ancak onların emir sahipleri onlara cihat ve Gazze meselesini küçümsemelerini emretmiş olmalı ki bu yüzden bu iğrenç kıyası bulmuşlardır; aksi takdirde başka bir örnek de getirebilirlerdi; ancak bu, (emir sahibine-yöneticiye) bir itaattir!
Nitekim bu adam gibi sefih emir sahiplerinden oluşan zararlı yöneticilerin devre dışı bırakmış oldukları cihad, herhangi bir hüküm değil, şerî bir hükümdür; ayrıca cihat İslam’ın zirvesi olup İslam ümmeti onu terk edinceye kadar aşağılanmamıştı; dolayısıyla bu kişi ve onun gibiler akletmiş olsalardı, cihat düşmanın peşinden gitmek için olduğunda, cihat düşmanları püskürtmek, düşmanları İslam beldelerinden def etmek ve namusları ve malları korumak için olduğunda alimlerin, bir yıldan fazla bir süredir cihadı terk etmenin haram olduğuna, düşman İslam ülkelerinden sürülünceye kadar cihatta kararlı olunması gerektiğine, bu konuda iki keçinin bile toslaşmayacağına, dahası muttaki ve saf olan ilim ehlinin bu konuda ihtilaf etmediklerine ve Allah’ın aklını ve kalbini mühürlediği kişiler dışında hiç kimsenin bu konuda tartışmadığına dair sözlerini aktarırlar veya aktarmaya cesaret ederlerdi.
Bu kişi ve onun gibiler akletmiş olsalardı, cihadı zalimin zulmünün ve adilin adaletinin geçersiz kılamayacağını, cihadın kıyamet gününe kadar yürürlükte olacağını açıklamaları daha iyi olurdu; zira Müslüman ülkeler özellikle sizin gibi piyon emir sahipleri (yöneticiler) tarafından yönetilmeden önce, izzetli bir ülkeydi, cihat onun amelinin bir parçasıydı ve onun alimleri de İbn Kudâme, İbn Teymiyye, Nevevi ve el-İzz ibn Abdüsselam idi; ama işler, sefih olan emir sahiplerinizin eline geçince, bu kişi ve onun gibi kötü alimler karşımıza çıkmış idrar ile Filistin meselesi arasında seçim yapıyorlar!
Şerî hükümler, birbirleriyle çelişmez; zira Şari Subhanehu ve Teala, insanlara taşıyamayacağı bir yük yüklememiştir; nitekim İdrardan sakınmak farz olup taharet hükümlerinden biridir; dahası taharet bölümü, fıkhın en geniş bölümlerinden biridir. Ancak öte yandan Müslümanların işlerine önem verme ve onların meselelerini öğrenmek de farzdır; özellikle de ümmet, kanlarının ihlal edildiği, topraklarının ve semalarının kâfirlerin kontrolü altında olduğu zillet ve aşağılanma durumuna ulaşmışsa. Nitekim Gazze, ümmet daha önce benzeri görülmemiş zillet durumuna ulaşmasının ardından kâfirlerin eyleminin sadece başlangıcıdır. Dolayısıyla Hilafetin yıkılmasından bu yana ümmet darmadağın olmuş ve artık ümmet içerisinde kendisini yönetecek adamlar kalmamıştır. Aksine tek dertleri efendilerine ve büyüklerine hizmet etmek olan bir avuç ajan ve piyonlar kalmıştır. Nitekim bu yöneticiler, bunun gibi bazı ilim sahiplerini, emir sahibine itaati kökleştirmek için kullandılar ve ona itaati diğer tüm itaatlerin üstünde tuttular. Hatta bazı ilim sahibi kişiler şöyle demişlerdir: “Aralarında zina yaygın olduğu halde bir kavme faizin haram olduğunu söyleyen kimse, Allah'a, Rasulü’ne ve müminlere hainlik etmiş olur…”
Bu kişi ve onun gibilere şöyle diyerek sonlandıralım: Bu ilim bir emanettir ve sahibi kıyamet günü ondan sorumludur; peki o halde Allah'ın hakkını yerine getirdiniz mi? Yine onlara Nebi Aleyhissalatu ve's Selam'ın şu hadisini hatırlatalım; cehennemde ilk yakılacak kişilerden biri de kendisine alim denilsin diye ilim öğrenen kişidir. Ayrıca onlara, dünyanın ahirette hiçbir faydasının olmayacağını ve dünyadaki emir sahiplerinin ahirette kendilerinden hızla uzaklaşacaklarını da hatırlatalım. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ “İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.” [Bakara 166] O halde her birimiz Rabbimizin huzurunda vereceğimiz hesaba hazırlanalım; zira mesele çok büyüktür.
Gazze halkını yüzüstü bırakanlar, onlara bir zarar veremezler; zira onlar, azim bir farzı yerine getiriyorlar. Allahu Teala’dan, onlara ve ümmete zafer ve iktidar nasip etmesini ve onların zaferlerini, İslam ehlini izzetli kılacak ve şirk ve küfür ehlini de zelil kılacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet ile sonlandırmasını niyaz ediyoruz.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Üstad Muhammed Taki
Haber-Yorum
ABD’nin, Ukrayna’nın Rusya’nın Derinliklerini Hedef Almasına İzin Vermesinin Arkasında Ne Var?
Haber:
Wall Street Journal, ABD Başkanı Joe Biden’ın, Ukrayna’nın Rusya’nın derinliklerinde ABD silahlarını kullanmasına ilk kez onay vermesinin, ABD yönetiminin savaşa yönelik stratejisinde büyük bir değişime işaret ettiğini söyledi. (Youm7 18/11/2024)
Yorum:
Donald Trump’ın ABD başkanlığına seçilmesinden sonra Ukrayna’nın durumunun giderek daha da karmaşık bir hale geldiği noktasında şüphe yoktur.Bunun nedeni ise, Rusya’nın bu savaşa girmesinin bir hata olması ve Trump’ın eğer kendisi başkan olsaydı bunun gerçekleşmeyeceği yönündeki önceki açıklamalarının yanı sıra “başkan olarak geri döndüğümde savaşı bir günde bitireceğim” şeklindeki sözleridir.Ancak sahada gördüğümüz şey savaşın tırmandığı ve yeni bir tırmanma evresine girdiğidir, peki o halde Biden kasıtlı olarak mı onu Ukrayna dosyasına bulaştırıyor?
Öncelikle Trump’ın ABD seçimlerindeki zaferinin, büyük olasılıkla Amerika'daki derin devlet içinde varılan bir anlaşma ve uzlaşmanın sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Zira Trump’ın seçimlerden iki gün önce, kazanmaması halinde bir daha seçim yapılmayacağı tehdidinde bulunmasının ardından, seçimlerin sonucu ne olursa olsun kabul edeceğini açıklamasının nedeni de işte buydu.Bunun nedeni, Amerikan toplumunda Trump tarafından temsil edilen sağ ile demokratlar tarafından temsil edilen sol arasındaki şiddetli ve giderek derinleşen bölünmedir.
Tüm bunlara 7 Kasım’da Trump ile Putin arasında gerçekleşen telefon görüşmesini ve aynı şekilde birkaç gün sonra da Almanya Şansölyesi Scholz’un Putin ile yaptığı görüşmeyi de ekleyebiliriz.Gerçekliğe en yakın olan şey, Putin'in savaşı durdurmak için öne sürdüğü koşullara hala sadık kalmasıdır.Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in uzlaşmaz tutumu nedeniyle bu temasların ve savaşa çözüm bulma girişimlerinin başarısız olduğu da söylenebilir.İşte bu gerçeklik Batılı destekçiyi, Kuzey Kore'den kuvvetler getirdiği bahanesiyle Rusya'nın derinliklerine saldırmak için uzun menzilli silahların kullanımına yönelik yasağı kaldırarak tırmandırıcı bir önlem almaya zorlamıştır.
Bu savaşın Rus işgali altındaki Ukrayna topraklarının tamamen kurtarılmasıyla sonuçlanmayacağı açık olsa da, ancak buna mukabil Batı Ukrayna’yı terk etmeyecek ve onu kaderiyle baş başa bırakmayacaktır.Çünkü bu, Washington'un müttefiklerine yönelik bir darbe olur ve ABD’nin dış politikasına ve Amerika'nın genel çıkarlarına zarar verir. Aynı zamanda bu, özellikle Polonya gibi Amerika'nın peşinden giden ve ona itaat eden Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin Amerika ile olan ilişkilerini değiştirmesine yol açacaktır.
Önümüzdeki birkaç haftanın sadece Rusya-Ukrayna savaş dosyası için değil, Ortadoğu’daki savaş da dahil olmak üzere birçok uluslararası dosya için hayati olacağını ya da en azından belirleyici olacağını düşünüyoruz. Bunun nedeni dünyanın birinci ülkesine, ABD'nin geleneksel siyasi ortamının dışında tartışmalı anlaşmaları ve şaibeli bir geçmişi olan yeni bir başkanının gelmesidir. Bütün bunlar Amerika’daki toplumun kendisine karşı bölünmüş olmasının ortasında gerçekleşiyor ve bu da şu soruyu gündeme getiriyor; zalim ve haydut bir cunta, dünyanın kaderine hakim olmaya daha ne zamana kadar devam edecek?
Ey Müslümanlar: İnsanları tiranlara tapmaktan Allah'a ibadet etmeye kavuşturmaya yönelik İslam daveti sizin sorumluluğunuzdur;bu da ancak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti'nde Allah'ın şeriatıyla hükmetmek için çalışarak gerçekleşebilir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Et-Tamîzî
Haber-Yorum
Rejimin, Mısır'ın Servetlerini Daha Fazla Tüketmeye ve Sömürgeci Batılı Kurumlara Boyun Eğmeye Yönelik Stratejileri!
Haber:
Şarkul Avsat Haber Ajansı websitesinde 17/11/2024 Pazar günü, Başbakan Mustafa Madbuli'nin şu sözlerini aktardı: Hükümet, Mısır ekonomisinin istikrarını güçlendirecek ve ekonomik büyüme oranlarını bu bağlamda planlanan hedefler doğrultusunda yükseltecek tüm ekonomik eksenler üzerinde çalışmaya devam etmektedir.Bu açıklama Ekonomi Bakanları Grubu toplantısına başkanlık ettiği sırada geldi. Nitekim Bakanlar Kurulu Başkanlığı sözcüsü Muhammed Hamsani toplantıda, Mısır hükümetinin 2030 yılına kadar enerji çeşitliliğinin %42'sine ulaşması hedefini gerçekleştirmesine katkıda bulunacak temiz enerjiye geçiş çabalarını hızlandırmanın yollarını ele aldığını söyledi. Ayrıca toplantıda, hükümetin özelleştirme programındaki son gelişmelerin ele almasının yanı sıra bankacılık, havaalanları, ilaç, plastik, cam ve petrokimya sektörlerindeki kuruluşlar da dahil olmak üzere önümüzdeki dönemde belirli hisselerin arzını düzenleyen prosedürleri tamamlama sürecinde olan kuruluşları gözden geçirdiğini de açıkladı.Yine Hamsani, önümüzdeki dönemde halka arzı tamamlanacak olan varlıkların tekliflerinin yanı sıra mevcut mali yılın sonuna kadar farklı sektörlerde de yaklaşık 15 varlığın halka arzının söz konusu olduğuna dikkat çekti. Dolayısıyla Başbakan, özellikle prosedürleri tamamlanmış olan varlıkların teklifinin, hükümetin bu konudaki hedeflerini gerçekleştirmesine katkı sağlayacak şekilde hızla sonuçlandırılması talimatını verdi.
Yorum:
Mısır rejimi, Mısır ekonomisini güçlendirmeye, büyüme kaynaklarını çeşitlendirmeye ve temiz enerjiye geçişe yönelik stratejik planlar olduğunu iddia ederek ülkeyi krizler bataklığına sürükleyen felaket politikalarında ısrar etmeye devam ediyor.Görünüşte bu planlar iddialı ve umut verici görünse de ancak Mısır'ın siyasi ve ekonomik gerçekliği doğru bir şekilde okunduğunda bu politikalar tamamen farklı bir bağlama oturmaktadır. Zira bu açıklamalar ve girişimler, Mısır’ı fiili olarak kalkındıracak, gururunu ve egemenliğini yeniden tesis edecek gerçek ve köklü çözümlerden uzak, uluslararası ve sömürgeci kurumların diktelerini takip eden politikaların devamı niteliğindedir.
Karbon emisyonlarının azaltılmasıyla birlikte temiz enerji oranını 2030 yılına kadar %42'ye çıkarılmasına gelince; bu rejimin, gelişmekte olan ülkelere gerçek ihtiyaçlarına uygun olmayan ve önceliklerini dikkate almayan ekonomik süreçleri dayatanParis İklim Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalara olan bağlılığının gölgesinde gerçekleşmektedir.
Bu politikalar, iklim gündemine liderlik eden Batı’yı ve onun sömürgeci kurumlarını hoşnut etmek için uygulanmakta olup çevreyi korumak için değil, aksine katı finansman şartlarını ve yeni ekonomik köleleşmeyi dayatmak içindir. Böylece ülke, kaynaklarını tüketen ve ekonomisini daha da zayıflatan uluslararası yükümlülüklere doğru sürüklenmektedir.
Bankalar, havaalanları ve petrokimya gibi stratejik sektörlerdeki işletmelerin özelleştirilmesine yönelik bu teklifler, IMF ve Dünya Bankası'nın baskısı altında on yıllar önce başlatılan özelleştirme politikalarının bir devamı niteliğindedir. Zira bu politikaların tek amacı çok uluslu şirketlerin ve Batılı kapitalizmin ümmetin kaynaklarını kontrol etmesini ve ümmeti temel kaynaklarından mahrum bırakmasını sağlamaktır.Dolayısıyla bu teklifler, İslam'ın belirlediği gibi kamu mülkiyeti çerçevesinde olması gereken ümmetin mülkiyetlerinin tüm ümmetin istifade etmesi için satılması şeklinde değildir.
Bu politikalar ve onun sürüklediği felaket ve musibetler, sadece Batı’ya ve onun yağmacı şirketlerine, rejimin içindeki menfaatçilere ve ümmetin kaynaklarını tüketmek ve Mısır'ın ve halkının pahasına kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışan Batı ile bağlantılı elitlere hizmet etmektedir;bu yüzden rejim, kemer sıkma politikaları, vergilerin, yakıt fiyatlarının ve diğer mal ve hizmetlerin arttırılması ve kurumların özelleştirilmesi yoluyla Mısır halkını tüketmeye devam etmektedir. Bu da nüfusun geniş kesimlerinin yoksullaşmasına yol açmakta olup Mısır da, halkı ve gerekirse kanları pahasına olsa bile uluslararası arenada ve forumlarda Batı’nın planlarını uygulayan itaatkâr bir hizmetkâr haline gelmektedir.
Gerçek bir kalkınma ancak ümmetin Batı’ya ve onun kurumlarına bağımlılıktan kurtulması ve kendi kaynakları üzerindeki egemenliğini yeniden kazanmasıyla gerçekleşebilir. Bu yüzden ekonomik kararın Batı’nın ve onun sömürgeci kurumlarının diktelerinden uzak bir şekilde İslam'ın hükümlerine dayalı olması gerektiği gibi İslam’ı kamil ve kapsamlı bir şekilde uygulayacak ve tüm insanlar için adalet, refah ve esenlik sağlayacak bir devletin gölgesinde olması gerekir.
Mısır rejimi tarafından öne sürülen tüm çözümler, insanların kendi iradeleri dışında yutmaya zorlandıkları ölümcül bir zehir olup sadece daha fazla yoksulluk ve bağımlılığa yol açacak yanlış bir yolun devamıdır. Dolayısıyla Mısır’ın ya da ümmetin kalkınmasını gerçekleştirmenin ve krizlerini sona erdirmenin tek yolu, halkları köleleştirmeyi ve zenginliklerini yağmalamayı amaçlayan politika ve programlarıyla hastalığın kökü ve tüm kötülüklerin nedeni olan kapitalizmi kökünden söküp atmak, ajan yöneticiler ve yozlaşmış elitler de dahil olmak üzere tüm kapitalizmin araçlarını, uygulayıcılarını ve bağlantılarını ortadan kaldırmak, ardından gerek İslam’ın gerekse ümmetin izzetini ve egemenliğini yeniden tesis edecek ve ümmeti Batı’nın ve onun sömürgeci kurumlarının hegemonyasından kurtaracak Nübüvvet Minhacı Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti’nin gölgesinde İslam Nizamını hayatın her alanında kamil ve kapsamlı bir şekilde uygulamaktır.
İslam’ın tatbik edilmesi, Mısır ve halkını düzeltebilecek tek şey olmasının ötesinde uygulanması vacip olan şerî hükümlerden olmasından dolayı tatbik edilmesi gerekir. Zira ancak şerî hükümleri uygulayarak ve Allah’ın şeriatını tatbik edecek İslam Devleti’ni kurarak Allah Azze ve Celle’nin rızasına nail olabilir ve Subhanehu’nun cennetini hak edebiliriz. İnsanların dünya hayatlarındaki refah ve saadetlerinin tek garantisi İslam'ın tatbik edilmesi olup bu da ancak İslam'ın kefaletinin ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti'nin tatbik edeceği hükümlerinin gözetilmesinin gölgesinde gerçekleşebilir.
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ“Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” [Kasas 77]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin YazanMahmud El-Leysî - Mısır