El-Raye Gazetesi Sayı 522 Öne Çıkanlar
- Kategori Video
- |
El-Raye Gazetesi Sayı 522 Öne Çıkanlar
Daha fazla bilgi için TIKLAYINIZ
Çarşamba, 18 Cumâde’l Ûlâ 1446 H. | 20 Kasım 2024 M.
El-Raye Gazetesi Sayı 522 Öne Çıkanlar
Daha fazla bilgi için TIKLAYINIZ
Çarşamba, 18 Cumâde’l Ûlâ 1446 H. | 20 Kasım 2024 M.
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, 18 Kasım 2024 Pazartesi günü, Büyük Port Sudan Pazarı’nda İbn Mesud Camii’nin kuzeyinde yoğun ve geniş bir katılımın olduğu bir ortamda “İslam: Tüm Hayatı Kuşatan Kapsamlı Bir Sistem” başlıklı coşkulu bir hitap gerçekleştirdi.
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı Muhammed Cami (Ebu Eymen), yaptığı konuşmada, İslam’ın, insanların siyasi, ekonomik ve içtimai tüm meselelerini çözmek için gelen eşsiz kapsamlı bir sistem olduğunu ifade etti. Bu görüşünü Kur’an ve Sünnet’ten ayet ve hadislerle destekledi. Bugün ümmetin en önemli sorununun iki temel noktada özetlenebileceğini açıkladı:
Birincisi: Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet sistemini kurarak İslam şeriatının hükümlerini uygulamak.
İkincisi: Dünyayı karanlıktan aydınlığa çıkarmak için İslam’ı dünyaya taşımak.
Ebu Eymen, demokrasi, sekülerizm ve sivil veya askeri devlet gibi kavramların tehlikelerine dikkat çekerek, bunların tümünün sömürgecilerin dayattığı fikirler olduğunu ifade etti.
Ebu Eymen, dinleyicilere şu soruları yöneltti: ‘Neden ümmet bugün Allah’ın hükümlerini hayata geçirmiyor? Neden sorunlarımızı çözmek için Amerika’dan biri geliyor? İslam hayatın her alanında çözüm sunan kapsamlı bir sistem değil mi?’ Dinleyiciler tekbir getirerek karşılık verdiler.
Konuşmasının sonunda Ebu Eymen, ümmete Allah’ın Hilafeti kurma, dinini hâkim kılma ve korkuyu güvene çevirme vaadini müjdeledi. Dinleyicilerden, bu vaadin gerçekleşmesi için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaları talebinde bulundu.
Etkileşim bölümüyle devam eden etkinlikte, dinleyicilerden pek çok kişi sorular sorup görüşlerini paylaştılar. Ebu Eymen, yöneltilen sorulara cevap verdi. Konuşma, katılımcıların tekbirleri, gözyaşları ve sevgi dolu kucaklaşmaları eşliğinde, konuşulanlara desteklerini ifade ettikleri bir atmosferle son buldu.
İtalya’nın Vicenza kenti, Tunuslu Albay Macit Makdiş ve ABD Ordusu Güney Avrupa Görev Gücü, Afrika (SETAF-AF) Tatbikatlar Direktörü (G7) Albay Drew Conover arasında 2025 yılında Tunus’ta yapılması planlanan ‘Afrika Aslanı’ tatbikatının nihai protokolünün imza törenine tanıklık etti.
Bilindiği üzere, Afrika Aslanı (African Lion) tatbikatı, ABD Afrika Komutanlığının Afrika’da düzenlediği en büyük, birinci sınıf, ortak, yıllık askeri tatbikattır. Bu yılki tatbikata Tunus, Fas, Senegal ve Gana ev sahipliği yapacak olup, 28 ülkeden 7500 asker katılacaktır.
Afrika Aslanı tatbikatının planlayıcısı Amerikalı Komutan Jay Jackson, tatbikatın bölgesel güvenlik için büyük önem taşıdığını söyledi. Jackson, “Tunuslu ortaklarımızla yaptığımız planlama, kolektif hazırlığımızı ve bölgesel güvenliğimizi artırma açısından eşsiz bir değere sahiptir. Bu tatbikatlar sayesinde, operasyonel stratejilerimizi geliştirip Kuzey Afrika’daki tehditlere karşı iş birliğimizi güçlendirebiliriz.” ifadelerini kullandı.
Amerikalı komutanın belirttiği üzere, bu tatbikatın nihai hedefi, “En güçlü çok uluslu gücü oluşturmak”tır. Bu ifade, Amerika’nın İslam dünyasının batı bölgesini kontrol altına alarak, İslam ülkelerinin orduları kendi çıkarlarını korumak ve Yahudi varlığının güvenliğini sağlamak için kullanmak istediği anlamına geliyor. Böylelikle Yahudi varlığı insanları katledip yok ederken, bölgedeki ordular Amerika’nın gözetiminde ve emirleri doğrultusunda hareket edeceklerdir.
Amerika’nın şu anki hedefi, Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkelerin ordularını ve komutanlarını kendi kontrolü altına almaktır.
Bu durum, Amerika’nın “Afrika Aslanı” askeri tatbikatlarının amacının, Müslüman ülkelerinin batı coğrafyasına ve Sahra kıyılarına sızmak olduğunu kanıtlıyor.
Ayrıca bu tatbikatlar, sömürgeci Amerikan askerlerine saha deneyimi kazandıran pratik eğitimlerdir.
Amerika’nın Müslüman ülkelerdeki ordulara ajanlarını yerleştirerek, subayları kendi tarafına çekmesi ve onları bölgedeki çıkarlarını korumak için kullanması, emperyalist bir yaklaşımın en çarpıcı örneğidir.
Daha da tehlikeli ve iğrenç olan, Amerika’nın Müslüman ordularını ele geçirerek subaylarının sadakatini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmesi ve bu subayları sömürgeci planlarının bir parçası haline getirmesidir.
Tunuslu albay, “silahlı kuvvetler başkomutanı”nın talimatıyla Amerikalı albayla protokoller imzalarken, başka bir cephede Amerikan ordusu, Gazze ve tüm Filistin halkımızın yok edilişini koordine etmekte, silah ve para sağladığı Yahudi çeteler aracılığıyla Lübnan’ı yıkıma sürüklemektedir. Bu tatbikatların, Donald Trump’ın göreve başlamasından sonra ve yeni Savunma Bakanı Pete Hegseth’in liderliğinde gerçekleşeceğini, Hegseth’in açıkça Haçlı bir şahsiyet olduğunu ve göğsüne Kudüs Haçı dövmesi yaptırdığını, dövmenin yanına da “Allah dilerse” yazdırdığını biliyoruz. Bu ifade, Haçlıların İslam Hilafeti döneminde Kudüs’ü işgal ederken kullandıkları bir söz ve slogandır. Bu durum, askerlerimiz ve subaylarımızın farkında olmadan Amerikan’ın Kudüs ve tüm İslam topraklarına karşı yürüttüğü Haçlı savaşının bir parçası haline getirildiklerini ortaya koyuyor.
Ey Zeytune ülkesinin Müslümanları, subayları, askerleri ve mücahit kahramanların torunları!
Bu askeri tatbikatlara katılmak, Filistin ve Lübnan’daki Müslümanların doğrudan yok edilmesine katkı sunmak ve İslam topraklarının Haçlı kâfirlerin hâkimiyetine geçmesini sağlamaktır. Savaş zamanında güçlerinizi düşmanınıza teslim eden bu sözde yöneticilere sessiz mi kalacaksınız?
Ordularınızın düşmanınızın kontrolü ve komutası altında olmasına nasıl izin verebilirsiniz? Yurdunuzu işgal eden, çocuklarınızı öldüren, zenginliklerinizi yağmalayan, ardından Afrika’yı talan eden ve mazlum halklarını katleden sömürgeci Amerika’ya hizmet etmeyi nasıl kabul edebiliyorsunuz? Adaletsiz uluslararası sistemini korumaya, zalim sömürge düzenini ve onun iş birlikçilerini savunmaya nasıl razı olabilirsiniz?
أَفَلَا يَعْقِلُونَ“Akıl etmiyor musunuz?” [Saffat 138]
Onur ve şeref nerede? Yiğitlik nerede? Gazze’deki çocuklarımız ve kadınlarımız sizden yardım istiyorlar; peki onların yardım çağrılarına katillerine destek vererek mi yanıt vereceksiniz? Ne oluyor size ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle?
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” [Maide 51]
El-Raye Gazetesi
Türkiye'nin Libya’daki Rolünün Boyutu!
Üstad Ahmed El-Mühezzeb’in Kaleminden
Türkiye'nin, ülkenin doğusuna egemen olan otoritelerle ilişki kurmaya yönelik “ilan edilmiş” eğilimi, yaklaşık altı ay önce Hafter ve oğullarının emriyle hareket eden otoritelerin Libya’nın doğusundaki Bingazi’de bir konsolosluk açılacağını duyurmasıyla başladı. Türkiye’nin Libya’ya yönelik askeri müdahalesinin 2019 yılında Serrac hükümeti döneminde gerçekleştiği ve Hafter güçleriyle Trablus yakınlarında çatışmaların devam ettiği bir sırada Serrac’ın Türkiye'ye giderek askeri işbirliği anlaşması imzaladığı bilinmektedir. Herkes bu anlaşmanın ve Trablus yetkililerini savunmak için Türk askeri girişinin Amerika'nın izniyle ve Hafter'in Libya'nın batısını ve Trablus'u halkın haberi olmadan hızlı bir şekilde ele geçirmedeki başarısızlığının ardından onu Trablus ve batı bölgelerinden geri püskürtme çabasıyla olduğunu biliyor.
Dolayısıyla ülkeyi batı ile doğu arasında birbiriyle çatışan iki otoriteye tabi kılmak başlı başına bir hedef haline gelmiştir. Nitekim her ne kadar Merkez Bankası devletin maliyesini kontrol etmeye ve iki otoriteye para ödemeye devam etse de, para petrol parası hesaplarının bulunduğu dış bankadan transfer edilmekte ve Amerika’nın uygun gördüğü yöndeki koşullar olgunlaşana kadar iki tarafa ödeme yapmakta -ki bunu daha önceki bir makalede ele almıştım– olup Türkiye’nin son zamanlardaki hamlesi ise Bingazi’de bir konsolosluk açarak orada ortaya çıkan çıkarlarını gözetmek ve Türk şirketlerinin yeniden doğu sahasına girmesi için gelmiştir. Zira sonra Hafter’in oğulları, aralarında Muhammed Savan ve Halid el-Mişri grubu da dahil olmak üzere ülkenin batı bölgesindeki taraflarla işbirliği yaparak İstanbul'a “hurda demir” ihraç etmeye çalışmış ve Türkiye’de Hafter'in oğullarından hurda demiri teslim alan kişi Halid el-Mişri’nin kardeşi olmuştur. Bu da sponsor Amerika’nın, ülkeyi ne birleşik ne de iki ayrı varlığa bölünmüş halde tutmaya devam ettiğinin açık bir göstergesidir. Amerika’nın aracı “Türkiye” de bu doğrultuda hareket etmekte olup Trablus’ta bulunan İtalya’nın varlığı dışında genel olarak Fransız ve Avrupa’nın nüfuzunun geri dönüşünü engellemektedir. Zira Trablus’ta Kaddafi döneminden beri var olan ve yükümlülükleri bulunan INO gaz ve petrol şirketinin başını çektiği bazı İtalyan şirketlerinin varlığı söz konusu olup bunlar çölde sahaları ve denizde büyük bir gaz sahasına sahip olup daha önceki rejim bunlar için gaz ve petrol gelirlerine ortak olan devlete ait bir şirket (Mellitah) kurmuştur.
Tüm bunlar, Hafter ve güçlerini on yıldır destekleyen ve doğu bölgelerindeki hareketinin başlangıcından ve Mısır destekli güçler tarafından kontrol edilmesinden bu yana ona silah ve personel sağlayan Türkiye rejimi ile Mısır rejimi arasındaki ilişkilerin yeniden kurulmasından önce gerçekleşmiştir. Türkiye’deki rejim, Mısır rejiminin Türkiye topraklarında bulunan Mısır muhalefetini sınır dışı etme veya susturma şartlarına cevap verdikten sonra, onların Türkiye’de bulunan tüm televizyon ve radyo istasyonlarını susturmuştur.
Ülkenin batı bölgelerindeki kamuoyu, Hafter’in Trablus’taki otoritenin başında olmasını, hatta onun ortağı olmasını bile kabul etmiyor. Bu atmosfer, batı bölgesinde çalışanların, sadakat kazanma aracı olarak paraya dayanan ve tek kaygıları sahnede kalmak olan ve Hafter’i kendileri için bir tehdit olarak gören onlarca milis arasında sallantılı bir ittifaka dayanan yıpranmış mizaçlı bir otorite aracılığıyla para elde etmeye yönelik “hasis çabalarına” yardımcı olmaktadır.
Şu anda ABD hegemonyasının arenayı kontrol edebilmesi için batı bölgesindeki büyük milislerle ilişki kurması, bir yandan da kendi türettiği Hafter ve güçlerini elinde tutması gerekmektedir. İşte Amerika’nın bu amaç için Türkiye’yi kullandığını ve Türkiye’nin de bunda çıkarı olduğunu görüyoruz.
Hafter'in oğlu -Saddam- kısa süre önce Türkiye'de, Türkiye'deki uluslararası bir fuarda, yani “Türk Silah ve Güvenlik Araçları Sanayileri” fuarının oturum aralarında -Libya’nın batısındaki- Dibeybe hükümetinin İçişleri Bakanı İmad el-Trablusi ile bir araya gelmiş ve aralarında ülkenin doğusundaki ve batısındaki güçler arasında meydana gelen sorunların aşılması hakkında konuşmuşlardır. Büyük olasılıkta bu görüşme, bazı borazanların göstermeye çalıştığı gibi tesadüfen değil, ülkenin batısındaki askeri ve güvenlik liderleri ile ülkenin doğusundaki Hafter güçlerini temsil edenlerin arasını yakınlaştırmak için Türkiye’nin çabasıyla gerçekleşmiştir. Zira İmad et-Trablusi, Trablus hükümetinde İçişleri Bakanı olup "genel güvenlik" adında kendisine bağlı bir milis gücü vardır. Ancak Halife Hafter, batı bölgesindeki otoritenin paylaşılacağına ya da otorite ekibiyle ilişkiye girileceğine inanmıyor ve bu yüzden “ya ben ya hiç kimse” diyor.
Ancak Halife Hafter şu anda seksenli yaşlarında olup Amerikalı efendileri için gelecekteki bir liderlik figürü olarak uygun değildir; dolayısıyla Hafter bu gerçeğin farkında olup otorite ve liderlik bağlamına kendi çocuklarını yerleştirmektedir. Bu aynı zamanda Amerikalıların istediği herhangi bir zamanda bombalama olasılığından korunmasına yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak bu yaklaşım, Amerikan çıkarlarının yanı sıra Türkiye’nin çıkarlarını korumak için gereklidir. Tüm bunlara, 5+5 komitesinin Libya Uluslararası İzleme Komitesi ile Sirte’deki genel merkezde toplanması eşlik etmiştir. Nitekim Birleşmiş Milletler misyonu başkanı Amerikalı Stephanie Khoury, toplantıyla ilgili olarak “devlet kurumlarını (askeri ve güvenlik) birleştirmek amacıyla siyasi çıkmaza son verilmesi için acil bir ihtiyaç olduğunu” söylemiştir. Böylece Amerika, petrol, güvenlik veya siyasi sadakat konusunda Amerikan çıkarlarına zarar verilmemesi ve ülkenin, ülkedeki tüm siyasi, askeri ve ekonomik yollar egemen olan bu ahtapotun rehinesi olarak kalması şartıyla Türkiye ve İtalya'nın da memnun olduğu şeylerle Amerika'nın çıkarlarının ülkede kök salması için daha fazla zaman alan (aldatıcı) siyasi bir süreç başlatabilir. Bu yüzden Amerika, Tobruk parlamentosu, ülkenin her iki tarafı için hükümetler, Birleşmiş Milletler misyonu ve Yüksek Konsey gibi semboller, yapılar ve kurumlar ortaya çıkarmıştır!! 5+5 Askeri Komite ise traktörün halatıdır...
Bütün bunlar, Amerika’nın ülkedeki durumlar üzerindeki nüfuzunun egemen olarak kalmasını sağlamak, ülkede nifak, anlaşmazlık ve çatışma tohumları ekebilmek, istediği zaman ülkeyi karıştırmak, istediği zaman sakinleştirmek içindir; bu ise Allah’ın şeriatından yüz çevirmenin, şerî çözümleri terk etmenin ve bunlardan tamamen uzaklaşmanın doğal bir sonucudur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى “Kim Benim zikrimden yüz çevirirse, o taktirde mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim dar bir hayat vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” [Taha 124]