Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gazze, Riyad’daki Hayal Kırıklığı Zirvesinden Allah’a Sığınıyor ve Akıbetlerinin Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi’nin Akıbeti Gibi Olmasını Diliyor

Gazze halkı defalarca yardım çığlıkları atmış, binlerce kez yardım talep etmiş, iki milyarlık ümmetten ve din kardeşlerinden medet ummuş olsa da kesinlikle Riyad Zirvesi gibi bir zirveden bir yanıt beklememiştir. Ne bu zirveye ne de buradaki komploculara çağrılarına yanıt verecek ve feryadını duyacak bir güç olarak bakmamıştır. Aksine ümmetin geri kalanı gibi Gazze halkı da bu hainlerin hayal kırıklığı yaratacaklarını, komplo kuracaklarını, büyük güçlere yalvaracaklarını ve boyun eğeceklerini yakinen biliyordu. Onlar, Filistin ve halkına karşı komplo kurmaktan, cani Yahudi varlığı lehine Filistin davasını tasfiye etmekten başka bir karar alamazlar.

Gazze’deki tek bir sahne bile ülkeleri ve orduları harekete geçirmek ve dünyayı altüst etmek için yeterlidir, ancak İslam ümmeti, Riyad’da bir kez daha Gazze’yi yalnız bırakan yöneticilerden en ufak bir beklenti içerisinde olmamıştır.

Filistin halkı hiçbir zaman, kendilerini düşmanlarının eline bırakan, ölümlerine, açlıklarına ve kuşatılmalarına sessiz kalan yöneticilere bel bağlamamıştır ve asla bağlamayacaktır. Bu yöneticiler, düşmanı ayakta tutmak, binaları sakinlerinin tepesine yıkmak ve Gazze’nin izlerini silmek için düşmana her türlü yardım ve desteği sağlamışlardır.

Gazze, kendisini yüzüstü bırakıp Yahudilere satan bu yöneticilerden asla yardım talebinde bulunmamış ve onlara bel bağlamamıştır. Zira bunlar, ümmetin rızası olmaksızın sömürgeciler tarafından zorla iktidara getirilen ajanlar ve işbirlikçilerdir. Gazze, İslam ümmeti ve askerlerine umut bağlamış, onlardan bizi boğazlaması için düşmanımızın bıçaklarını bileyen zalimlerin engellerini aşmalarını beklemiştir. Filistin halkı, ümmetten asla umudunu kesmemiştir, ümmet çocuğu için ağlayan bir anne gibi Gazze halkı için gözyaşı dökmekte, ona yardım etmek için yanıp tutuşmaktadır.

Gazze halkı, ümmetin evlatlarının yüreğinde biriken kıvılcımların ve erkeklerindeki öfke birikiminin hain yöneticileri ve rejimlerini yakan bir ateş topuna dönüşeceğine dair ümidini asla kaybetmemiştir. Filistin halkı, Riyad zirvesine katılanların akıbetinin, Mübarek, Bin Ali ve Kaddafi’nin akıbetiyle aynı olacağına dair umudunu asla kaybetmemiştir. Hâlâ, Allah’ın bu ümmetten durumu tersine çevirecek ve denklemi değiştirecek, “bugün savaş günüdür, bugün destan günüdür, bugün mağduriyeti giderme günüdür, bugün kurtuluş günüdür” diyecek yiğitler çıkaracağına inanmaktadır.

Filistin halkı, Gazze’ye yardım etmek yerine onları satan hain yöneticilerden umudunu tamamen kesmiş olsa da kardeşleri ve ümmetin diğer bireylerinden umudunu asla kesmemiştir. Onları eleştirip kınamaları, onlardan hayır beklediklerinin bir işaretidir. Zira eleştiri, genellikle sevilen ve saygı duyulan kişilere yöneltilir.

Ey İslam ümmeti ve İslam’ın askerleri! Artık Gazze ve Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Mescid-i Aksa’sının beklentilerini karşılamanın zamanı gelmedi mi? Allah ve Rasûlü’ne yardım etmenizin, kardeşlerinize yardım ettiğinizde Allah’ın da size yardım edeceğine inanmanızın zamanı gelmedi mi? Bu yardım, Riyad’daki zalim ve komplocu yöneticilerin tahtlarını yıkacak, İslam devletinin kurulmasına, İslam bayrağının yükselmesine ve cihada vesile olacaktır. Böylece siz kurtarıcılar ve değiştiriciler olacaksınız. Allah sizinle belaları kaldıracak, size zafer nasip edecek ve ahiret vaadini gerçekleştirecektir.

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” [İsra 7]

Devamını oku...

Riyad’daki Arap-İslam Zirvesi, Yöneticilerin İhanetinin ve Bağımlılığın Bir Kanıtıdır

Müslümanların yöneticilerinin her zirvesi, halklarına ihanetlerini perçinlemek ve sağlamlaştırmak anlamına gelmektedir. Birçok kişi hala bilmese de Arap ve Müslümanların yöneticileri, vahşi sömürgeci projelerini İslam ümmetine ve ülkelerine dayatmak isteyen kafir Batı’nın kölesidirler.

Bu akılsız yöneticiler, dilsel açıdan iflas etmiş durumda. ‘Kınama’ kelimesinden öteye gidemiyorlar. Bu dilsel yetersizlikleri onları 11 Kasım 2024’te Riyad’da gerçekleştirilen zirvenin kapanış bildirisinde “en güçlü ifadelerle” ibaresini eklemelerine yol açtı. Bir yıl önceki zirvelerinde de Yahudi varlığının Gazze halkına karşı işlediği ve devam etmekte olan katliamları “kınadıkları”nı söylemişlerdi. Ancak Yahudi varlığı bu katliamları durdurmak yerine daha da şiddetlendirip Lübnan’a da saldırdı. Tüm bunlar, bu zirvelerin başlangıcından itibaren bölge halkları için yalnızca daha fazla felaket ve komploya yol açtığının, Amerikan projelerinin dayatılmasına, Yahudi varlığının güçlenmesine ve onunla normalleşmeye hizmet ettiğinin açık kanıtıdır.

Sadece bu zirvenin kapanış bildirisine, 2023 yılındaki zirveye kıyasla daha fazla madde eklenmiştir. 38 maddeden oluşan bu bildirinin, yazıldığı mürekkep kadar bile değeri yoktur. Sadece talep, kınama ve uyarı içermektedir. Bu 38 maddelik bildiride, halklarının karşısında, itaatkâr yöneticilerinin yüzlerini azıcık da olsa aklayacak somut ve elle tutulur tek bir madde bile yok. En dikkat çekici maddeleri şunlardır:

- İşgal ordusunun Gazze’de işlediği soykırım suçu kapsamında ortaya çıkan toplu mezarlar, işkence, infaz, zorla kaybetme, yağmalama ve özellikle Gazze’nin kuzeyinde son haftalarda yaşanan etnik temizlik suçlarını şiddetli şekilde kınıyoruz.

- Yahudi varlığının Lübnan’a yönelik süregelen saldırganlığını ve Lübnan’ın egemenliğinin ihlal edilmesini şiddetle kınıyoruz.

- Uluslararası toplumu, Yahudi varlığının uluslararası hukuka saygı göstermesini sağlamak için etkin şekilde harekete geçmeye çağırıyoruz.

- Yahudi varlığının Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve ilgili tüm kuruluşlara katılımını askıya almak için uluslararası destek toplama çalışmalarına başlamak.

- Tüm ülkelerden Yahudi varlığına silah ve mühimmat ihracatının veya naklinin yasaklanmasını talep etmek.

- Filistin topraklarını gasbeden yerleşimcilerin Filistin vatandaşlarına ve mülklerine karşı sistematik olarak artan, işgalci hükümetin desteği ve silahlandırılmasıyla gerçekleştirilen terör eylemlerinin şiddetle kınanması.

- Etkin uluslararası aktörleri, 4 Haziran 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini kurma ve işgalin sona erdirilmesini amaçlayan belirli adımlar ve zamanlamalara sahip, iki devletli çözüm temelinde ve kabul edilmiş referanslar ile 2002 Arap Barış Girişimi doğrultusunda uluslararası bir plan başlatmaları çağrısında bulunulmaktadır.

Arap’ı ve Acemiyle Müslümanların yöneticilerinin devasa bir katılımla düzenledikleri bu zirve ve yayınladıkları sonuç bildirgesi, bu yöneticilerin İslam ümmetine, Filistin ve Lübnan halkına ihanet etmeye ve hayal kırıklığı uğratmaya edecekleri gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu yöneticiler, ordularını harekete geçirerek Filistinlilere yardım etmeyeceklerini, Amerika ve Avrupa’nın izinden giderek Yahudi varlığına silah ve mühimmat sağlamaya devam edeceklerini ve böylece Yahudilerin Gazze’deki direnişi ve varlığını tehdit edenleri yok etmesine yardımcı olacaklarını net bir şekilde ortaya koydular. Uluslararası sisteme ve Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulundular. Oysa dünya, çifte standartlı olduğu söylenen uluslararası hukukun aslında Amerika ve Müslüman ülkeleri hedef alan büyük güçlerin elinde bir araç olduğunu çok iyi bilmektedir.

Burada, Ürdün kralının diğerlerinden pek farklı olmayan konuşmasından bir pasaj paylaşmak yeterlidir; zira bu yöneticiler, başta Filistin meselesi olmak üzere Müslümanların sorunlarını, ümmetin birliği ve gasp edilen egemenliğini geri alma projesini tasfiye etmek ve sömürgeci kâfir Batının kollarına atılmak konusunda her zaman konsensüs içerisindedirler. Ürdün kralı yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

- “İsrail”in uluslararası toplum onu ​​durdurmadan Gazze’ye savaş açmasının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti ve bu durum İsrail’i suçlarına ve saldırılarına devam etmeye itti. Uluslararası toplum Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer sömürgeci ülkeler değil mi?

- “Ülkemizdeki genç kuşakları nasıl muhatap alabiliriz?” Dünyanın İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırısını durduramamasını gençlere nasıl izah edebiliriz?” Aslında bu, sizin başarısızlığınız ve ordularınızı Filistin’deki kardeşlerinizi desteklemek için harekete geçirmekte gösterdiğiniz vurdumduymazlıktır.

- “Uluslararası hukukun tüm halkların ve yaşam haklarının korunması için var olduğunu genç kuşaklara nasıl anlatabiliriz?” Aslında bu tamamen yalan ve iftiradır zira uluslararası hukuk, Amerika ve Yahudi varlığı tarafından uzun zaman önce mezara gömülmüş zalimlerin bir yasasıdır. Uluslararası hukuk bir seraptan ve yöneticilerin kullandığı sahte bir bahaneden başka bir şey değildir.

- “Boş sözler değil, trajediyi sonlandırmak, Gazze halkımızı kurtarmak ve ihtiyaç duydukları yardımı sağlamak için ciddi tavırlar ve elle tutulur çabalar görmek istiyoruz.” Samimiyetle söylüyoruz, ey münafıklar! Artık söz değil icraat istiyoruz!

Gerçekten de İslam ümmeti, şeref ve haysiyetten yoksun süslü boş sözler duymak istemiyor. Müslümanlar, liderlerinden, geçmişte liderlerinin düşmanlarına karşı kullandıkları gibi, onurlu ve gururlu bir dil kullanmalarını bekliyor. Tıpkı bir kadının halife Mutasım’a yardım çağrısı yaptığında hemen harekete geçildiği veya Harun Reşid’in Nikiforos’a verdiği cevap gibi, Müslümanlar da liderlerinin sıkıntılarına hızlıca çözüm bulmasını istiyor. Harun Reşit, Nikiforos’a “Ey kâfirin oğlu, mektubunu okudum; cevabım duydukların değil, bizzat göreceklerin olacaktır.” cevabını vermişti.

Trajediyi sona erdirmek için sözü edilen ciddi duruşlar ve somut adımlar, ancak Yahudilerle ciddi bir savaşa girerek mümkün olabilir. Yahudiler, bu savaşta İslam ümmeti erkeklerinin kahramanlıklarını somut bir şekilde görecekler, varlıklarını yeryüzünden silecekler ve tüm Filistin’i geri alacaklardır.

Ey onurlu ümmet! Ey Ürdün halkı! Yöneticilerinizin maskesi düşmüştür. Size ve ülkenize karşı ihanetleri açıkça ifşa olmuştur. Yandaşlarının maskesi de düşmüştür. İhanet konusunda onlardan geri kalır değillerdir. Hilafet Devletini kurmak için artık gasp edilen otoritenizi geri almanın zamanı gelmiştir. Hilafet, onur ve haysiyetinizi koruyacaktır. Amerika, İngiltere ve onların peşinden giden diğer kâfir ülkelerin zorba uluslararası yasalarını Hilafet Devleti ile değiştirmelisiniz. Hilafet, işgal altındaki topraklarınızı kurtarmak için ordularını harekete geçirecek, ihanet ve bağımlılık yolunda dökülen her bir Müslümanın bir damla kanının hesabını küfür ve zulüm güçlerinden soracaktır. Yarını bekleyenler için o çok yakındır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ “Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuara 227]

Devamını oku...

Yerel Güçler, Kâfir Batının Politikalarını Uygulamak İçin Kullanılan Birer Piyonlardır, Yemen Halkı İçin Tek Çözüm, Allah’ın Şeriatını Hâkim Kılmaktır

Amr bin Hubreş El Ali (son dokuz yıldır Hadramut Valisinin birinci yardımcısı) liderliğindeki Hadramut Kabileleri Koalisyonu ve Hadramut Konferansı, Hadramut’un gasp edilen haklarını geri almak amacıyla üç ayı aşkın bir süredir Hadramut Platosu’nda oturma eylemi başlattı. PetroMasila şirketinden dizel ihracatını durdurarak, şirketin üretimini durdurmasına neden oldular. Şirketten çıkıp yerel pazara ve Mukalla’daki elektrik santralleri gibi bazı tesislere yakıt taşıyan kamyonların geçişini engellediler.

Bu oturma eylemi, Yemen Başkanlık Konseyi hükümeti ile Husiler arasında Hadramut’tan petrol ihracatının yeniden başlatılması konusunda bir anlaşma yapıldığına dair haberlerin yayılmasının ardından gerçekleşti. Bilindiği gibi, Husilerin, başkanlık konseyi hükümetine ait petrol limanlarına yaptığı saldırılar nedeniyle petrol ihracatı uzun süredir durmuştu. Bu oturma eylemi, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı’nın 27 Temmuz 2024’te Hadramut’a yaptığı ziyaretle aynı zamana denk gelmiş, fakat başkan bu oturma eyleminden hiç bahsetmemişti. Buna karşılık Hadramut Birliği Konferansı, Hadramut’un hizmet ve yaşam koşullarının kötü durumda olduğu gerçeği karşısında bir açıklama yaptı. Konferans, Hadramut’un önemine rağmen yetkililerden hak ettiği değeri görmediğini ve hatta tüm fedakarlıklarına ve sergilediği duruşa rağmen kasıtlı olarak dışlandığını ve ihmal edildiğini belirtti. Yapılan basın açıklamasında, Reşad el Uleymi’nin Hadramut’a yapmayı planladığı ziyaretin hoş karşılanmayacağı, talepler yerine getirilip Hadramut’un tüm hakları verilene kadar kabul edilmeyeceği ifade edildi.

Hala oturma eylemi devam etmektedir, henüz hedeflerinden hiçbirini ulaşmış değildir. Ne protestocuların talepleri karşılanmış ne de Husilerle yapılan sözde anlaşmaya göre petrol ihracatı başlatılmıştır. Bu sırada Hadramut Valisi Mubhut bin Madi oturma eylemini ziyaret etmiş ve talepleri desteklediğini bildirmiş, ancak eylemi sonlandırmak ya da talepleri karşılamak için somut herhangi bir adım atmamıştır. Bunun sonucunda bölgede yakıt krizi yaşanmış ve PetroMasila şirketinden dizel sağlanamadığı için elektrik kesintileri artmıştır. Bu durum, Aden’deki elektrik sistemini de olumsuz etkilemiştir.

Bu durumu inceleyen biri, Yemen’deki şiddetli çatışma ortamında yerel güçlerin siyasi çıkarlar için nasıl kullanıldığını açıkça görebilir. Yemen’deki petrol anlaşması konusunda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri karşıt yönlerde hareket etti. Suudi Arabistan anlaşmayı desteklerken, BAE Hadramut İttifakı aracılığıyla anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu çerçevede Suudi Arabistan, 8 Ekim 2024’te Hadramut Ulusal Konseyi üyeleriyle bir araya gelerek konseyin yeniden aktive edildiğini ve yeni bir idari yapı oluşturulduğunu duyurdu. Bu durum, yerel unsurların görünüşte Hadramut’a hizmet etmek gibi ortak bir hedefi olmasına rağmen, gerçekte siyasi bağlılıklarının farklı olduğunu ve bu bağlılıklar temelinde pozisyon aldıklarını, bazen de işgalci güçlerin çıkarlarına hizmet etmek için kanlı çatışmalara girdiklerini göstermektedir. Sömürgeci güçler ise bölgesel ajanları aracılığıyla hiçbir çaba sarf etmeden rahatça müdahalede bulunmaktadırlar.

Hadramut ve Yemen’in diğer bölgelerindeki halkımız, Yemen’in kuzeyindeki ve güneyindeki siyasi liderlerin, Yemenlilerin sorunları ya da ihtiyaçlarına duyarsız kaldıklarını, kötüleşen ekonomi, elektrik ve su gibi temel hizmetlerin eksikliği konusunda sıkıntılarını daha da ağırlaştırdıklarını fark etmelidir. Bu kişilere artık güvenemeyiz. Çünkü onlar ya Batı’ya hizmet ediyorlar ya da ülkenin kaynaklarını çalıyorlar. Hiçbir şekilde halkın çıkarlarını gözetmiyorlar.

Size Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu buyruğunu hatırlatıyoruz:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً“Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır.” [Taha 124] Bugün biz, Allah’ın dininden, siyaset, ekonomi ve hayatın çeşitli alanlarındaki hükümlerinden uzaklaşmış durumdayız. İslam’ın hükümlerini uygulayan bir devletin yokluğu, tüm sıkıntılarımızın, geçim zorluğumuzun ve hakkımızda hiçbir yemin ve ahit gözetmeyenlerin bize musallat olmasının başlıca nedenidir. Bu yüzden, sizi bu işbirlikçi yöneticileri devirmek, İslam’ı uygulayan Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devleti altında Allah’ın kitabı ve Rasûlü’nün sünnetine göre yöneten bir yöneticiye biat etmek için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Müslümanların Yöneticilerinin İhanetini, Amerika’ya Olan Bağımlılıklarını ve Planlarının Uygulanmasını Bir Kez Daha Gözler Önüne Seren Bir Zirve

Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad, 11 Kasım 2024 tarihinde Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın ortak zirvesine ev sahipliği yaptı. Zirveye 50'den fazla İslam ülkesinin lideri katıldı. Her biri, kışlalarına çakılıp kalan ülkesinin ordusuyla övünmektedir. Bu ordular, Sudan, Suriye, Mısır ve diğer Müslüman ülkelerinde olduğu gibi kendi halklarına karşı kullanmaktan başka bir işe yaramıyor.  Liderler, Gazze’deki durumu görüşmek üzere toplandılar ve bu zirve, bir yıl önce yine Riyad’da düzenlenen bir önceki zirvenin devamı niteliğinde. Zirvenin değeri, sonuç bildirisinde kullanılan mürekkebin değerinden bile düşüktür. 38 maddeden oluşan sonuç bildirisindeki maddelerin çoğu kınama ve lanetlemeden öteye geçmemektedir. Karar metninde öne çıkan başlıca noktalar şunlardır: “Bizler, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları olarak, Filistin meselesinin merkeziliğini ve Filistin halkının vazgeçilemez meşru ulusal haklarını elde etmesi için verdiğimiz sarsılmaz desteği vurguluyoruz. Bu hakların başında, 4 Haziran 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir devlete sahip olma hakkı ile mültecilerin dönüş ve tazminat hakkı gelmektedir. İlgili uluslararası kararlar, özellikle 194 sayılı karar çerçevesinde bu hakların inkar edilmesi veya zayıflatılmasına yönelik her türlü girişime karşı duruyoruz. İşgal altındaki Doğu Kudüs'ün Filistin Devleti’nin ebedi başkenti olarak tam egemenliğini teyit ediyoruz ve İsrail’in Kudüs’ü Yahudileştirmeyi amaçlayan veya işgalini kalıcı hale getirmeye yönelik karar ve uygulamalarını, uluslararası hukuk ve BM kararları uyarınca geçersiz, hükümsüz ve gayrimeşru olarak kabul ediyoruz. Kudüs-ü Şerif’in Arap ve İslam dünyası için kırmızı çizgi olduğunu vurguluyor, Doğu Kudüs'ün Arap ve İslami kimliğinin korunması ile buradaki kutsal İslami ve Hristiyan mekanların dokunulmazlığının savunulmasında mutlak bir dayanışma içinde olduğumuzu beyan ediyoruz.”

Ey hak ve hidayet ümmeti! İşte bunlar sizin yöneticilerinizdir. Onların suçları ve zulümleri, düşmanlarınızın suçlarından ve zulümlerinden daha aşağı değildir. Onlar düşmanın güvenilir ortakları, planları için köprü durumumdadırlar. Efendileri Amerika’nın projelerini hayata geçirmek için ellerinden gelen çabayı sarf etmektedirler.

Bu Yahudi devleti, yeryüzünde fesat çıkarmakta, öldürmekte, insanları yerlerinden etmekte, yıkım gerçekleştirmektedir. Gazze’ye yönelik saldırısı bir yılı aşkın süredir devam ediyor ve saldırılarını Lübnan’a genişletmiş durumda. Müslümanların yöneticileri ise hâlâ zirveler yapmakta, bakanlar düzeyinde toplantılar düzenlemekte ve aşırı derecede soğukkanlı davranıp harbi düşman kafire karşı diplomatik yollarla cevap vermeye çalışmaktadırlar. Bu nasıl bir korkaklıktır? Bu nasıl bir ihanettir!

Kurtuluş ve özgürlük, boş sözlerle değil, kan dökerek elde edilir. Bu mücadele, klimalı salonlarda değil, savaş meydanlarında verilir.

لا يسلم الشرف الرفيع من الأذى *** حتى يراق على جوانبه الدم

Onurlu bir yaşam, ancak kan dökülerek korunabilir.

Ey hak ve hidayet ümmeti! Ey Müslüman orduları! Hain yöneticileriniz ölüdürler, canlı değillerdir. Artık onları defnetmenin zamanı gelmiştir. Bu görevi siz yapın ki Rabbinizin rızasını kazanın. Sizler Halid, Ebu Ubeyde, Ka’ka, Selahaddin gibi kahramanların torunlarısınız; böylesine bir hain grubun sizi yönetmesi size yakışmaz. Hizb-ut Tahrir, kurulduğu günden bu yana sizi Allah’ın Şeriatını hâkim kılmaya ve Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmaya çağırmaktadır. Bu davetten asla vazgeçmeyecek ve Allah sizin kalplerinizi açıp O'nun emrine itaat edene kadar size seslenmeye devam edecektir. Sizden hiçbir karşılık ve teşekkür beklememektedir; sadece Allah’ın rızasını arzulamaktadır. Allah’ın emrine uyun, tağutların tahtlarını yıkın ve unutmayın ki nasıl İblis, yoldaşlarından yüz çevirecekse onlar da sizden yüz çevireceklerdir.

وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْأَمْرُ إِنَّ اللهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلَّا أَن دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلَا تَلُومُونِي وَلُومُوا أَنفُسَكُم مَّا أَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُم بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَا أَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ  “(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: «Şüphesiz Allah size gerçek olanı vadetti, ben de size vadettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim.» Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır” [İbrahim 22]

Devamını oku...

Endonezya’daki Siyasi Gelişmeler

Soru Cevap

Endonezya’daki Siyasi Gelişmeler

Soru: 73 yaşındaki eski General Prabowo Subianto, geçtiğimiz Şubat ayında yapılan ve 20 Mart 2024 tarihinde kazandığı açıklanan seçimlerin ardından 20 Ekim 2024 tarihinde Endonezya’nın yeni cumhurbaşkanı olarak parlamentoda yemin etti. Amerika gecikmeksizin hemen Prabowo Subianto’ya tebriklerini iletti... ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Prabowo’ya hemen “samimi tebriklerini” iletti ve Washington’un, bir zamanlar ABD vize kara listesine alınmış olan eski generalle “yakın bir ortaklık kurmayı dört gözle beklediğini” söyledi. (20.3.2024 El Cezire) Prabowo ayrıca henüz göreve başlamadan önce Endonezya’nın seçilmiş cumhurbaşkanı olarak 1 Nisan 2024 tarihinde ilk yurt dışı ziyaretini Çin’e gerçekleştirerek, Çin Devlet Başkanı Şi ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından bir açıklama yapan Prabowo, “Endonezya-Çin ilişkilerinin daha da yakınlaşmasını destekliyor ve Başkan Joko’nun Çin ile dostluk politikasının devam etmesini istiyor.” dedi... (01.04.2024 Reuters)

Şimdi sorulması gereken soru: Amerika’nın hızlı tebriki ve alelacele Çin ziyareti, Endonezya’nın Amerika ve Çin ile olan ilişkisinde ne anlama geliyor? Başka bir ifadeyle, Endonezya’nın Amerika politikasında bir değişiklik olacak mı? Çin’e karşı nasıl bir politika izleyecek? Yahudilerin Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı izleyeceği politika ne olacak?

Cevap: Cevabın açıklığa kavuşması için aşağıdaki hususlara bir göz atmamız gerekiyor:

Birincisi: Amerikan politikası ve Endonezya:

1- Amerika, 1949 yılında Hollanda sömürgeciliğinden kurtulan Endonezya’da Hollanda sömürgeciliğinin yerine geçmek için çalışmaya başladı. Bunun için Endonezya’ya yardım ve kredi tekliflerinde bulundu. Ancak Endonezya, hegemonyanın ve ülkeyi kontrolü altına almanın bir aracı olarak gördüğü bu teklifleri reddetti. Endonezya, Hollanda sömürgesinden kurtulup farklı bir biçimde Amerikan sömürgesi altına girmek istemedi. Bunun üzerine Amerika’nın baskılarına maruz kaldı, Amerika ülkede huzursuzluk ve kargaşa çıkardı. Sonunda, Endonezya Cumhurbaşkanı Ahmed Sukarno, 1958 yılında Amerika’nın yardım ve kredi tekliflerini kabul etmek zorunda kaldı. Ardından Amerika ülkeye nüfuz etmeye başladı ve yeni işbirlikçiler arayışı içerisine girdi. 1966 yılında Ahmed Sukarno’ya karşı askeri darbe gerçekleştiren Muhammed Suharto başta olmak üzere ordu içerisinde yeni işbirlikçiler devşirmeyi başardı. Amerika, Suharto’nun etkisini güçlendirmek için çalıştı. Bunun için komünistleri ortadan kaldırmasına ve 1975 yılında da Doğu Timor’u Portekizli sömürgecilerden kurtarmasına yardımcı oldu. Fakat Amerika, Doğu Timor’u Endonezya’dan ayırmak isteyince, Suharto Amerika’nın bu talebini yerine getirmekten kaçındı, ağırdan aldı. Bunun üzerine Amerika, Suharto’ya ekonomik sorunlar yarattı. IMF ve Dünya Bankası gibi finansal aparatları da durumun daha da kötüleşmesinde önemli rol oynadılar. Ardından öğrenci protestoları patlak verdi ve isyanlar başladı. Sonuç olarak, Suharto 1998 yılında istifa etmek zorunda kaldı. Böylece Amerika, projelerini savsaklayan, zamanında yerine getirmeyen veya miadını dolduran her ajanına yaptığı gibi Suharto’yu da derin bir uçuruma attı.

2- Suharto’dan sonra yardımcısı Yusuf Habibi, 1998-1999 tarihleri arasında bir buçuk yıl boyunca Endonezya cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi. Amerika’nın taleplerine boyun eğerek Doğu Timor’un bağımsızlığı için referandum yapılmasını kabul etti ve bölge üzerinde hak talebinde bulunmayacağına dair söz verdi. Ayrıca demokratik dönüşüm adı altında bir seçim sistemi geliştirdi. Ardından Abdurrahman Vahid, 1999-2001 tarihleri arasında yaklaşık iki yıl boyunca cumhurbaşkanlığı yaptı. Ancak yolsuzluk suçlamasıyla parlamento tarafından görevden alındı. Yerine, Endonezya’nın ilk Cumhurbaşkanı Ahmed Sukarno’nun kızı Megawati Sukarno atandı ve 2001-2004 tarihleri arasında cumhurbaşkanlığı görevinde bulundu. Megawati’nin görev süresi döneminde kendinden öncekiler gibi ihanet cürmü işlemek için 2002 yılında Doğu Timor’un Endonezya’dan ayrıldığı açıklandı!

3- Yeni düzenlemeler doğrultusunda ülkede doğrudan cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Cumhurbaşkanın, 5 yıllığına en fazla iki dönem görev yapmasına izin verildi. Bu çerçevede, 2004-2014 yılları arasında Yudhoyono cumhurbaşkanlığına seçildi. Aynı yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Joko Widodo kazandı, 2019’da ikinci kez seçildi. Görev süresi Ekim 2024’te sona erdi. Widodo da Endonezya rejiminin Amerika’ya olan bağımlılığının devam etmesine özen gösterdi. Widodo, Amerika’ya gerçekleştirdiği son ziyaretinde ve 13 Kasım 2023 tarihinde Başkan Joe Biden ile yaptığı görüşmede, stratejik ortaklığı güçlendirme ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) merkezi rolünü pekiştirme konusunda Biden ile anlaşmaya vardı. Amerika, üyelerinin bir kısmı kendi kontrolünde olmayan bu örgütte söz sahibi olmak istemekte ve bu hedefe ulaşmak için Endonezya’yı istihdam etmektedir. Böylece Çin’in Güney Çin Denizi üzerinde hâkimiyet kurmasını önlemek, Çin’e karşı durmak veya onu etkilemek amacıyla Endonezya’yı kullanmaktadır. 17 Ağustos 2024’te Endonezya’nın bağımsızlık günü dolayısıyla gönderdiği tebrik mesajında Amerika Dışişleri Bakanı Blinken, “Geçtiğimiz yıl kasım ayında Cumhurbaşkanı Jokowi ve Başkan Biden arasında Kapsamlı Stratejik Ortaklık kurulmasıyla ilişkilerde büyük bir gelişme yaşandı.” ifadelerine yer verdi.” (17.08.2024 www.youm7.com)

4- İlk turu 14 Şubat 2024’te yapılan seçimlerde, eski cumhurbaşkanı Muhammed Suharto’nun damadı Prabowo Subianto ile görev süresi sona eren cumhurbaşkanı Joko Widodo’nun oğlu Gibran’ın yüzde 58,58 oy alarak kazandığı duyuruldu. Bilindiği üzere, geçerli mevzuat gereği, cumhurbaşkanı ve yardımcısı gibi üst düzey devlet görevlerine aday olabilmek için minimum yaş sınırı 40 olarak belirlenmiştir. Bu nedenle, 36 yaşında olan Gibran’ın cumhurbaşkanı yardımcılığı için adaylık başvurusunda bulunma hakkı yoktur. Fakat Cumhurbaşkanı Widodo’nun damadı olan Endonezya Yargı Kurulu Başkanı, seçimlerden önce bir değişiklik yaparak, 40 yaşın altındakilerin bu tür makamlara aday olabilmesine olanak sağladı. Cumhurbaşkanı Widodo, kendi görev süresini uzatmanın yollarını düşündü ancak başarılı olamadı. Bu nedenle, oğlu Gibran’ın cumhurbaşkanı yardımcısı yapılması karşılığında destek vereceğine dair Prabowo ile bir anlaşma yaptı. Cumhurbaşkanı Widodo’dan orduya, istihbarat ve polise kadar tüm kurumlarıyla devlet, açıkça Prabowo’nun seçilmesini destekledi. Amerika her zamanki gibi bu duruma itiraz etmedi. Prabowo’nun Kuzey Carolina’daki Fort Bragg’da ve Georgia’daki Fort Benning’de eğitim alması nedeniyle ordudaki subay arkadaşları, onu “Amerika’nın çocuğu” olarak adlandırıyorlardı. 20 Mart 2024’te seçimleri kazandığı açıklanınca, Amerika gecikmeksizin hemen kutlama mesajları yolladı.  ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Prabowo’ya hemen “samimi tebriklerini” iletti ve Washington’un, “Prabowo ile yakın bir ortaklık kurmayı dört gözle beklediğini” söyledi. (20.3.2024 El Cezire) Bu durum, Amerika’ya olan bağlılığını ve bu bağlılığın daha da güçlendiğini kanıtlıyor.

5- Prabowo’nun resmen atandığı, yemin ederek göreve başladığı ve sonra da 20 Ekim 2024’te yeni bir hükümet kurduğu duyuruldu. Seçim zaferinden görevi devralmasına kadar geçen yaklaşık yedi aylık geçiş sürecinde, selefi Wodido’nun hükümetinde savunma bakanı olarak görev yaptı... Amerika, bu süre zarfında Endonezya ile birlikte Güney Çin Denizi’ne yakın Java adasındaki Sidawargo bölgesinde 26 Ağustos 2024’te iki hafta süren kapsamlı bir askeri tatbikat gerçekleştirdi. Bu tatbikata Japonya, Tayland, İngiltere, Singapur, Fransa, Kanada ve Yeni Zelanda da katıldı. Bunun yanı sıra Prabowo, Amerika da dahil olmak üzere birçok yurtdışı ziyaretinde bulundu. Amerika ziyaretinde Pentagon’da Savunma Bakanı Austin ile görüştü. Amerika’nın Endonezya Büyükelçisi Kamala Shirin Lakhdar, “ABD’nin yeni Endonezya Cumhurbaşkanı ile ilişkisinin, 2019 yılında savunma bakanı olmadan önceki yıllara kadar uzandığını” söyledi. (20.10.2024 El Cezire) Diğer bir deyişle Prabowo, orduda subay olarak görev yaptığı sırada Amerikan üslerinde ve Amerikan subayları tarafından eğitilmiş ve Suharto yönetimi sırasında ise genelkurmay başkanlığı yapmıştır. Endonezya’nın önde gelen haber sitelerinden VOI, Prabowo’nun göreve gelmesinin hemen ardından, 29 Ekim 2024’te iki ülke arasındaki savunma iş birliğinin, özellikle deniz güvenliği alanındaki potansiyellerini artırmak için Endonezya Savunma Bakanı Prabowo Subianto ve ABD’nin Endonezya Büyükelçisi Kamala Shirin Lakhdar arasında bir görüşme gerçekleştiğini duyurdu. Endonezya Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliği Basın Sözcüsü Tümgeneral Edwin Adrian Sumanta, pazartesi günü yaptığı açıklamada, ABD Büyükelçisinin, Endonezya Savunma Bakanına, iki ülke arasındaki deniz güvenliği alanındaki iş birliğini güçlendirme konusunda ABD’nin istekli olduğunu belirttiğini ifade etti. Endonezya Savunma Bakanlığı’nda gerçekleşen bir toplantıda, ABD Büyükelçisi, iki ülke arasındaki askeri iş birliğinin önemli bir parçası olan Süper Garuda Kalkanı tatbikatlarının devam etmesinin ABD için büyük önem taşıdığını belirtti. Toplantıda, Endonezya Savunma Bakanı Şefri, Büyükelçi Kamala’ya nazik ziyaretinden dolayı teşekkür ederek, Endonezya’nın ABD ile olan stratejik ortaklığını daha da derinleştirmeye kararlı olduğunu dile getirdi.”

Yukarıdaki bilgiler ışığında, 20 Mart 2024’te seçim zaferini açıklamasından 20 Ekim 2024’te göreve başlamasına ve sonrasına kadarki süreçte yeni Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo’nun, seleflerinin izinden gittiği, hatta Amerika’ya daha da yakınlaştığı ve Endonezya’da hala Amerika nüfuzunun baskın olduğu görülmektedir!

İkincisi: Çin’in Endonezya politikası:

1- Prabowo, henüz görevi devralmamış seçilmiş başkan olarak 1 Nisan 2024’te Çin’e bir ziyaret gerçekleştirdi ve burada Başkan Şi ile bir görüşme yaptı. Prabowo “Endonezya-Çin ilişkilerinin daha da yakınlaşmasını destekliyor ve Başkan Joko’nun Çin ile dostluk politikasının devam etmesini istiyor.” dedi. Buna karşılık Şi ise, “Pekin’in, Endonezya ile ilişkilerine stratejik ve uzun vadeli bir perspektiften baktığını ve kapsamlı stratejik iş birliğini derinleştirmeye hazır olduğunu” söyledi. (01.04.2024 Reuters) Çin’in Endonezya’da ticaret ve yatırım ilişkileri açısından büyük bir ekonomik faaliyet yürüttüğü, ayrıca her iki ülkenin ASEAN üyesi olduğu biliniyor... Bu durum, iki ülke arasında etkileşimi gerektirmektedir. Buna göre Endonezya, yukarıda açıkladığımız gibi hem Amerikan politikasına bağlılığını sürdürmeli hem de Çin’e karşı düşmanca bir pozisyon almaktan kaçınmalıdır.

2- 9 Kasım 2024’te Kuveyt gazetesinin internet sitesinde yer alan bir habere göre “Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Pekin’de Büyük Halk Salonu’ndaki imza töreninde el sıkıştı. Üç hafta önce göreve başlayan Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto, ilk yurt dışı ziyaretini Çin’e gerçekleştirerek Pekin’de Çinli mevkidaşı Şi Cinping ile görüştü ve Endonezya’nın en büyük ticaret ortağı ve önde gelen yabancı yatırımcılarından biri olan Çin ile yakın ilişkileri koruyacağına dair söz verdi. 73 yaşındaki eski General Subianto, Şi ile görüşmesinde, ‘Endonezya’nın, Çin’i sadece büyük bir güç olarak değil, aynı zamanda büyük bir uygarlık olarak gördüğünü, iki ülkenin yüzyıllardır yakın ilişkilere sahip olduğunu belirtti. ‘Bu yüzden, mevcut jeopolitik ve jeoekonomik koşullarda, Endonezya ve Çin’in birçok alanda çok yakın ortaklar olmaları bana göre son derece doğaldır” diye de ekledi. Şi, Subianto yönetimine destek sözü vererek, ilk ziyaretini Çin’e yapmış olmasından dolayı kendisine teşekkür etti. Şi, “Endonezya’nın bağımsız bir kalkınma yoluna bağlı kalacağına, ulusal refah ve yenilenme yolunda yeni başarılara imza atmaya devam edeceğine, bölgesel ve küresel düzeyde önemli bir rol oynayacağına inandığını” söyledi. Çin ve Endonezya önemli ekonomik müttefik olmasına rağmen, Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik hakları konusunda sözlü anlaşmazlıklar yaşamaktadırlar. Subianto, Pekin’den sonra ABD Başkanı Joe Biden’ın daveti üzerine Washington’a gitmesi bekleniyor. Uluslararası tur kapsamında Peru, Brezilya ve İngiltere’yi de ziyaret etmesi planlanıyor...”

Yukarıdakiler ışığında Endonezya ile Çin arasındaki ilişkinin ticaretle sınırlı olduğu, Amerika’nın Endonezya’daki siyasi nüfuzunu etkilemediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ilişkilerin temeli ticarettir, ancak bu ticari ilişki, nüfuz, egemenlik ve Güney Çin Denizi’ne intikal ettiğinde iki ülke arasında sözlü çekişmeler yaşanmaktadır.

Üçüncüsü: Endonezya’nın Müslümanların sorunlarına yönelik politikası:

1- Bilindiği üzere Endonezya, köklü bir İslam ülkesidir; halkı, hicri ilk yüzyıldan itibaren İslam’a girmiştir. Yaklaşık 300 milyonluk nüfusunun yüzde 90’ı Müslümandır. Yüzölçümü 1,9 milyon km²’den fazla olan bu ülke, zengin doğal kaynaklara sahiptir. İslam anayasasının uygulanması ve ülkeyi bilinçli bir İslami liderliğin yönetmesi durumunda Endonezya büyük bir güç olabilecek kapasitededir.

2- Yeni Cumhurbaşkanının Müslümanların meseleleriyle ilgili olarak izlediği dış politika, selefi gibi Amerikan bakış açısıyla örtüşmektedir. Prabowo, 1 Haziran 2024’te Singapur’da düzenlenen Asya-Pasifik bölgesinin en önemli güvenlik forumu Shangri-La Diyalog Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, “ABD Başkanı Joe Biden’ın Gazze’de ateşkes sağlanmasına yönelik üç aşamalı önerisinin doğru yönde atılmış bir adım olduğunu” kaydetti. Prabowo “Gerektiğinde ve Birleşmiş Milletler’in talebiyle, ateşkesi korumak, izlemek ve tüm taraflara güvenlik sağlamak amacıyla büyük bir barış gücü göndermeye hazırız.” dedi ve “Filistin sorunu için adil bir çözüm” çağrısında bulundu. “Bu, sadece İsrail’in var olma hakkı değil, aynı zamanda Filistin halkının kendi vatanına, devletine sahip olma ve barış içinde yaşama hakkı olduğu anlamına geliyor,” diye belirtti.” (01.06.2024 Reuters) Oysa asıl yapması gerekenin, Gazze halkını desteklemek, onlara yardım etmek, özellikle de çocukları, kadınları, silahsız erkekleri ve evler, okullar, hastaneler gibi sivil hedefleri doğrudan hedef alan vahşi düşmanı caydırmak için yeterli asker ve silah göndermek olduğu çok iyi bilinmektedir. Endonezya’nın Gazze halkına yaptığı tek yardım, Endonezya Hastanesi’nin inşası olmuştur. Ancak Amerika’nın desteklediği ve denizaşırı bölgeden durmaksızın ölümcül silahlar, ekipmanlar ve yardımlar gönderdiği İslam ve Müslümanların düşmanı Yahudi varlığı tarafından bu hastane yok edilmiştir. Bunca şeye rağmen yeni Cumhurbaşkanı Prabowo, Amerika ile olan ilişkisini daha da güçlendirmekte, ona daha sıkı bağlanmakta, geçmişten gelen ilişkisi ve desteği nedeniyle Amerika’nın taleplerini yerine getirmektedir.

Dördüncüsü: Endonezya’da iktidarı elinde tutan ve Amerika’yı dost edinen bu siyasi zihniyetler yüzünden ülkenin büyük bir güç olma fırsatı heba edilmektedir. Oysa Endonezya, ülke halkının akidesinden ve Hanif İslam dininden kaynaklanan İslam anayasasını uygulayan, Malezya gibi komşu ülkeler başta olmak üzere İslam ülkelerini birleştirmek üzere çalışan bilinçli samimi bir İslami siyasi liderlik tarafından yönetilmiş olsaydı, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinin irtikaz noktası haline gelmesi an meselesi olurdu.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

                                                                                                                             H.09 Cumâde’l Ûlâ 1446

                                                                                                                            M.11 Kasım 2024

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER