Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Hedeflenen Değişim

بسم الله الرحمن الرحيم

Hedeflenen Değişim

İslam’ın fecrinin doğuşundan bu yana iman ile küfür, dahası hak ile batıl arasındaki şiddetli çatışma, Allah’ın Adem’i yaratmasından, ona öğretmesinden, emretmesinden ve nehyetmesinden beri başlamış ve şiddetlenmiştir. Dolayısıyla hak olan Allah’ın emir ve nehiyleri, batıl olan ise bunlara muhalefet etmek ve bunlardan yüz çevirmektir.

İman ve hak ehlinin hak ile batıl mücadelesinde dayandıkları temel, kâinat, insan ve hayatın hakikatleri ile İslam dininin hakikatleridir. Dolayısıyla her kim hakikatleri düşüncesinin temeli yapar ve bunun üzerine sağlam bir yapı inşa ederse, Allah onu hakka ulaşmasına muvaffak kılar. Nitekim hakka davet, eşyaları ve vakıaları hakikati üzere açıklamakla ilgilidir. Batıla davet ise, batıl hak olarak hak da batıl olarak tasavvur edilsin diye hakikatlere karşı kör olmak ve onlara safsatalar sokmakla ilgili olduğu gibi batılı süslü ve güzel göstermek ve batıl kabul edilsin diye ona teşvik etmekle ilgilidir. Nitekim Allahu Teala, şöyle buyurmuştur: وَإِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْHani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi.” [Enfal 48]

Bu hak ile batıl arasındaki çatışmanın yanında batıl ehlinin hakikatleri tahrif etmesi ve gerçekleri çarpıtması gibi bunun gerektirdikleriyle çatışmanın nedenlerinden biri de, vehimlere, saçmalıklara ve analizlere inanan ve böylece bunlardaki zayıflığa ve aşağılanmaya ulaşan toplumlarda birçok yanlış değişim yollarının ortaya çıkmasıdır. Batıl ehlinin saptırmalarından biri de, değişim hakkında ileri sürdükleri ve tasavvur ettikleri şeylerde gizlidir ki bunlar şunlardır:

* Batı’ya tabi olmak, fikir ve kültürde onların yöntemlerini benimsemek ve planlar yapmak ve öğütler vermek için onlardan yardım istemek. Böylece sömürgeci Batı, özellikle Birleşmiş Milletler ve onun çeşitli kuruluşlarının artan çağrısı ve sanki bunun tüm insanlığın sorunları için tek ve biricik çözümmüş gibi tasavvur edilmesiyle birlikte sömürgeciler için en yüksek ideal haline gelmektedir. Ancak bu örgütün kuruluşundan bugüne kadarki tarihinin mevcut ve açık gerçekleri, onun, büyük ülkelerin ve onların dünya çapındaki projelerinin yararı için özellikle İslam beldeleri olmak üzere tüm mazlum haklara karşı bir zulüm ve baskı aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Buna dair örnek olarak onun 1947’de uluslararası bir kararla Filistin’in büyük bir bölümünü Yahudilere vermesi ve 1948 yılında bu mutant varlıklarını tanıması yeterlidir.

Okullar inşa etmek, yoksullara, yetimlere ve muhtaçlara yardım etmek gibi hayır işleri yapan kitleler kurmak; hayır işleri, İslam’ın teşvik ettiği ameller arasında yer alsa da, bu işleri toplumda hedeflenen değişimin gerçekleşmesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Zira yüksek yoksulluk oranları, işsizlik, cehalet ve halkların yıllarca sıkıntılarla meşgul olması gibi mevcut ve bariz gerçekler, özellikle zaman içerisinde gerek kâr amacı güden derneklere gerekse muhtaç ve yoksul halkların bir saptırma ve yozlaşma sarmalarında kalmaları için yozlaşmış gündemlerle bağlantılı olan derneklere dönüşen bu hayır derneklerinin artmasıyla birlikte bu değişim yaklaşımının yanlışlığını bize göstermektedir.

* Ahlaka ve bireyin ıslahına davet etmek; davet hayır için olsa bile Allah Müslümanların ona davet etmelerini emretmiştir. Ancak bu tür davetlerin, toplumu değiştirmeye, hatta ıslaha bile yol açması imkansızdır. Çünkü toplumun ıslahı, ancak topluma hakim olan fikir ve duyguların ıslah edilmesi ve toplumda uygulanan nizamın ıslah edilmesiyle olur. Ayrıca yüksek suç oranları, ahlaki yozlaşma ve rezilliğin yayılması gibi mevcut ve bariz gerçekler, özellikle son yıllarda insan haklarını koruduklarını iddia eden uluslararası kuruluşların eşcinselliği yasallaştırmaya ve meşrulaştırmaya yönelik zorlu girişimlerinin ardından neredeyse ahlaki değerlerden tamamen yoksun olan toplumların durumunu ortaya koymaktadır.

* Ulusal çıkar, zaruret, bir arada yaşama ve sivil barış iddialarının yanı sıra bunlara katılarak ve dahil olarak bu yozlaşmış gerçekliğe yama yapılmasına yardımcı olan diğer birçok iddialar yoluyla yozlaşmış gerçekliğe uyum sağlayan fetvalarla birlikte gerek aday olmak yoluyla olsun gerekse milletvekilliği seçimlerinde oy kullanmak yoluyla olsun siyasete katılmak; mevcut ve bariz gerçeklere göre sonuç, küçük bir yüzdesinde bile bir değişim olmaksızın vakıanın daha kötü bir şekilde bozulması olmuştur; zira parlamentoya bir milletvekilinin gelmesiyle veya burada bir kanun değişikliğinin olmasıyla ya da burada bir siyasi yüzün değişmesiyle asla bir değişim olmayacaktır.

Tüm bu değişim çağrıları ve batıl ehlinin buna yönelik diğer çağrıları tek bir kaynaktan çıkmakta olup hedeflenen değişimle hiçbir ilgisi yoktur. Zira bunlar, sömürgecilikten günümüze kadar hüküm süren bu beşeri rejimlerin organizasyonu kapsamındaki şekli değişimlere yönelik çağrılardır. Dolayısıyla bunların ne dayandığı temelde ne de çözümlerinde yeni bir şey yoktur. Dolayısıyla da bunlar, bizzat kapitalist akidesine yani dini hayatta ayırma akidesine dayandığı gibi ülkemizde onlarca yıldır bizi uçurumun eşiğine getirene kadar uygulanan aynı başarısız çözümlere dayanmaktadır.

- Hedeflenen değişim, İslam beldelerinde egemen olan mevcut koşulları, laik rejimlerden, yozlaşmış Batılı fikir ve zevklerden ve kâfir sömürgeci Batılı ülkelerinin ajanı olan yöneticilerden değiştirmektir.

- Hedeflenen değişim, İslam ümmetini, gerek sömürgeci kâfir devletlerin dayattığı parçalanma ve aşağılanma durumundan gerekse zayi olma, başıboşluk ve Müslümanların üzerine üşüşen bu devletlere bağımlılık durumundan kurtarmaktır.

- Hedeflenen değişim, Müslümanların servetlerini, bu zenginliklerden faydalanan ve Müslümanları bu açgözlü ülkelere milyarlarca olan borçlar altında perişan ederek büyük bir yoksulluk içinde bırakan sömürgeci ülkeler tarafından yağmalanması yerine Müslümanlara iade etmektir.

- Hedeflenen değişim, İslam ümmetini İslam temelinde kalkındırmak, İslam dışı tüm fikirleri kaldırıp atmak, küfür rejimlerini ortadan kaldırmak ve Allah’ın indirdikleriyle hükmedecek, İslam ümmetini ve beldelerini tek bir Halife liderliğinde ve tek bir bayrak altında birleştirecek ve İslam risaletini dünyaya taşıyacak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmakla olur.

Sömürgeci kafirin nüfuzunu kökünden söküp atmak, iyi bir hayat sağlamak ve ülkenin dört bir tarafına darbe indiren ve insanları mahveden bu kaosu ortadan kaldırmak için hedeflenen değişim işte budur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Rana Mustafa

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER