Cuma, 27 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması- Hükümet, Hizb-ut Tahrir'in Svat'taki Amerikan Savaşını Durdurmak İçin Yürüttüğü Kampanyayı Boş Çıkarmak Amacıyla Attığı Adımlar Çerçevesinde Lahor ve Karaçi'de Hizb'in Beş Aktivistini Tutukladı

Pakistan'ın "Demokratik" Hükümeti, Hizb-ut Tahrir'in beş üyesini tutukladı ve masum vatandaşların başlarına yağan lavları durdurmak için Svat Vadisi bölgesinde vekâleten yürütülen Amerikan savaşının hakikati noktasında insanları bilinçlendirmeye dönük çalışmaları yüzünden onlara terör ve büyük bir hıyanet suçlamasında bulundu.

14 Mayıs'ta Pakistanlı yetkililer, Hizb-ut Tahrir'in şebâbından Şezad Kerîm ve Abdullah Arafat'ı Lahor'daki bir çarşıda güpegündüz insanların gözü önünde tutukladılar ve polis birimleri oradaki bir merkeze götürdüler. Yürürlükte olan yasal normlarına göre tutuklama dosyası açmak yerine onları, polis merkezinde kendilerini temsil eden avukatları bulunmasına rağmen gizli istihbarat birimlerine teslim ettiler. Ertesi gün onları mahkemeye çıkarmak yerine taciz ve ölümle tehdit ettiler. Polise bu iki kişinin durumu sorulduğunda şehirdeki polis birimi, iki şebabın tutuklandığını inkar etti. Nihayet polis birimi, bu iki şebabı 16 Mayıs günü terörizmle mücadele mahkemesine sevk etti ve ek soruşturma için gözaltı süreleri yedi gün uzatıldı. Şimdi sözde "Bağımsız Yargıya" sorarız: Yüksek öğretim, yüksek itibar sahibi birer davet taşıyıcısı olan bu iki şebabı polisin gözaltına almasının maksadı nedir? Hırsızlık veya silahlı soygun ve cinayet suçlamasıyla mı tutuklandılar?!

Bu iki şebabın her türlü fiziksel tacize maruz kalması noktasında Hükümeti uyarıyoruz. Zira bu husustaki tüm sorumluluğu Hükümete yükleyeceğiz.

Bunun yanı sıra polis, 16 Mayıs Cumartesi günü, Karaçi şehrindeki bir çarşıda Hizb-ut Tahrir şebâbından Arslan Kamer, Şefaat Alî Hân ve Ömer Hân'ın olduğu üç kişiyi daha tutukladı. Polis, bir kez daha şiddet eylemlerinden uzak yüksek itibar sahibi olmakla tanınan kültürlü bu üç şebâba büyük bir hıyanet suçlamasında bulundu. Çünkü onlar, Svat'taki vahşî katliama karşı hak sözü söylemek için seslerini yükseltmişlerdir.

O halde Pervez Müşerref'in diktatör hükümeti ile Demokratik Pakistan Halk Partisi ve Pakistan Müslüman Birliği Partisi Hükümeti arasında ne fark vardır? Bu fark, bu Hükümet'in iddia ettiği hoşgörü ve ifade özgürlüğü müdür? İslâm'a ve Müslümanlara yönelik her türlü saldırıya sık sık "ifade özgürlüğünü" gerekçe gösteren bu Hükümet ile şiddeti kaldırıp atmasıyla tanınan siyasî bir hizip olan Hizb-ut Tahrir'e karşı şiddet kullanan ve ona terörizm ile büyük bir hıyanet gibi mesnetsiz bir suçlamada bulunan aynı Hükümetin ta kendisidir.

Herkes şunun farkındadır ki sömürgeci kâfir, diktatör ve demokratik olmak üzere peş peşe gelen Hükümetler yoluyla kapitalizm nizamını tatbik etmekte ve İslâm'ın tatbik edilmesi için çalışan tüm muhlis siyasî partileri yasaklamak için bu Hükümetleri kullanmaktadır. Nitekim Hizb-ut Tahrir'in üç küsur yıl önce Hükümetin Hizb'i yasaklaması kararına karşı Yüksek Mahkeme'de açtığı dava bugüne kadar rafa kaldırılmıştır. Dürüst ve bağımsız olduğunu iddia etmesine rağmen yargı, bunu kesin bir karara bağlamayı istememektedir. İşte o zamandan bu yana Hükümet'in istediği herhangi bir mahkemede Hizb-ut Tahrir'in bir terör örgütü olduğunu ispat edemeyeceğinin farkında olmasından dolayı dava ertelenmektedir.

Sorumluluğumuz gereği Hükümet'e deriz ki Hizb'in faaliyetini engellemek için izleyeceği her türlü yöntem başarısızlığa mahkûm olacak ve onlar için en hayırlı olanı Allah'ın fazlı sayesinde tamamı ağır bir yenilgiye uğrayan Arap Hükümetleri ile Orta Asya Hükümetlerinin Hizb'e karşı kalkıştığı girişimlerden ibret almalarıdır. Zira bu düşmanca girişimlere ve zalimce uygulamalara rağmen Hizb-ut Tahrir, dünyanın en büyük İslâmî siyasî Hizbi olmayı başarmış ve halen Hilâfet Devleti'ni kurmak için kırktan fazla ülkede çalışmaktadır.

Hizb, Hükümete yönelik şu söylemini yineler ki o, şebâbını tutuklayarak ve onu yasaklayarak siyasî faaliyetlerini yapmasını asla engelleyemeyecektir. Muhakkak ki Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Hilâfetin geri geleceği hakkındaki müjdesi kesinlikle tecelli edecek ve gerçekleşecektir, Hizb-ut Tahrir'in şebâbı, onu tüm çıplaklığıyla görmektedir.

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Şeyha Hasîna Hükümeti, İslâm'a ve İslâmî Partilere Karşı Savaş İlan Etmiştir

Kıymetli Gazeteciler!

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh; Hizb-ut Tahrir / Bangladeş'in düzenlediği basın toplantısına hoş geldiniz. Bugün, Sınır Muhafızları Subayları'nın katliamı hususunda şüpheli rolünden dolayı Hükümeti muhasebe ettiğimiz günden bu yana Hükümetin, Hizb'e yönelik hedeflerini ele alacağız. Bunun yanı sıra sizlere, ülkenin siyasî durumuyla ilgili yeni gelişmeler hakkındaki tavrımızı da arz edeceğiz.

Kıymetli Gazeteciler!

Hizb-ut Tahrir'in, hem Sınır Muhafızları katliamı hususuna ilişkin Hint komplolarını, hem de Hükümetin bu komplolardaki şüpheli rolünü ifşa etme başarısını şüphesiz sizler de çok iyi bilmektesiniz. Bu komploların, ülkenin tarihinde büyük bir olay olduğu ve bu komplolar sebebiyle ülkenin iç ve dış güvenliğinin tehdit altında olduğu hususunda da şüphe yoktur. Nitekim bu olaylar ışığında, muhlis bir partinin sessiz kalması için hiçbir mazeret olmaz. O halde bu komploları başarısızlığa uğratmak ve ülkeyi kurtarmak için Müslümanları bu komplolara karşı bilinçlendirmemiz bizler için artık elzem bir durumdur.

Bu noktadan hareketle Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, bu katliamı, Hükümetin içindeki ve dışındaki ajanlarıyla gizli ittifak kurarak Hindistan'ın tezgahladığı uzun vadeli bir komplonun halkası olduğunu açıklayan bir beyan yayınladı. Bunun üzerine Hükümet, beyan dağıttıkları bir sırada Hizb'in üyelerinden 31'ni tutuklamaktan başka bir girişimde bulunmadı. İşte o zamandan beri Hükümet, Hizb'e karşı bir dizi faşizan yöntemler benimseyip uygulamıştır:

-27.03'de Hükümet, katliamdaki şüpheli rolünü ifşa etmek için Hizb'in düzenlediği yürüyüşe polisi musallat ederek 100'den fazla kişiyi yaraladı, Hizb'in üyelerinden 10'unu tutukladı ve tutuklamayı haklı çıkarmak için de onlara haksız suçlamada bulundu.

-25.04'de İçişleri Bakanı, bir televizyon konuşmasında Hükümetin, birçok parti ile diğer örgütlerin yanı sıra Hizb-ut Tahrir'i de kara listeye koyduğunu ilan etti.

-İki gün önce, yani 09.05'de Hükümet, Hizb'in Şitnog şehrinde düzenleyeceği "Küresel Durgunluk ile Bunun Bangladeş Üzerine Etkisi: Alternatif İslâmî İktisat" başlıklı konferansı güvenliğin ve kanunun ihlal edilmesini engelleme diye saçma sapan bir gerekçe ile yasakladı.

-Yine aynı gün polis, genel bir celse olup önceden ilan edilmesine ve 100'den fazla Müslümanın katılmasına rağmen Dakka şehrindeki açık tartışma celsesinde Hizb'in üyelerinden yedisini tutukladı.

Kıymetli Gazeteciler!

Hasîna, 01 Mayıs'ta yaptığı bir toplantıda ülkedeki silahlı grupları ortadan kaldıracağını ilan etti. Oysa bununla siyasî bir akîde olan İslâm'ı kastetmiştir. Bunun ardından da Bangladeş'teki Amerikan Büyükelçisi James Mrorti, Bangladeş'in terör tehdidine maruz kaldığını ilan etmiştir. Amerika da dâhil olmak üzere sömürgeci kâfirin, Bangladeş'deki sözde İslâmî silahlı gurupların tehdidine maruz kaldığını belirtmesi, ülkeyi silahlı guruplardan korumak gerekçesiyle Bangladeş'teki askerî varlıklarını muhafaza etme isteklerinin sinyali olduğu malumdur. Zira Amerika, bölgedeki hedeflerini gerçekleştirmek için Afganistan ile Pakistan'dan sonra Bangladeş'te de kendisine ait bir askerî varlığının olmasını istemektedir. Nitekim bu anlayış, Hükümetin Yerel İdarî Bakanı Eşref İslâm'ın, şayet ülkedeki silahlı gurupların tutuklanmaları tamamlanmaz ise Bangladeş ikinci bir Pakistan'a dönüşecektir şeklindeki sözleriyle de teyit edilmiştir. Dolayısıyla Hükümet ile Amerika, birbirleriyle koordinasyon içerisinde "silahlı guruplar kartını" oynamaktadırlar.

Ancak Amerika, İngiltere ve Hindistan'ın bu ülke üzerindeki komplolarına rağmen bu uyanık Ümmet, Allah'ın izniyle bu komploların başarıya ulaşmasına asla müsamaha göstermeyecektir.

Ayrıca Hükümet, sakinlerinin %90'dan daha fazlasının Müslüman olduğu bir beldede olmamıza rağmen Bangladeş'teki İslâmî-siyasî partileri yasaklamakla tehdit etmektedir. Bunun içindir ki Hükümetin, Hizb-ut Tahrir'e yönelik baskısı ve izlediği politika, övünüp durduğu demokrasi ile fikir özgürlüğünün içi boş sloganlardan başka bir şey olmadığını tüm çıplaklıyla göstermektedir.

Açıktır ki Şeyha Hasîna Hükümeti, İslâm ile İslâmî partilere karşı savaş ilan etmiştir. Bu Hükümetin, efendilerini hoşnut etmek için Kapitalizmin başarısızlığına ilişkin fikrî bir tartışmaya dahi izin vermemesi, onun Amerika ajanlığını ve Amerika'ya olan bağlılığını ispat etmektedir!

Hükümetin, Hizb-ut Tahrir'e yönelik baskıcı üsluplar kullanmasındaki amacı onun, Ümmetle bütünleşmesini engellemektir. Ülkedeki mevcut laik nizam ve sözde demokratik hükümet, sömürgeci kâfir tarafından Müslümanların boyunlarına musallat edilmiştir. Hiç şüphesiz bunlar, Ümmetin saffı dışındadır. Dolayısıyla bu nizamın başarısızlığı, Bangladeş'teki Müslümanların önünde müşahhastır.

Bir siyasî akîde olarak İslâm'ı benimseyen Hizb-ut Tahrir'in popülaritesi, her geçen gün artmaktadır, fikrî ve siyasî aktiviteleri yoluyla da İslâmî Hilâfet Devleti'ni ikame etmeyi hedeflemektedir. Nitekim Hizb-ut Tahrir, İslâm'ın kehanetçi bir din olmayıp bilakis evrensel siyasî bir akîde olduğunu, yönetime, iktisada, haricî siyasete ve benzerlerine yönelik tafsili nizamları içerdiğini ve İslâm'ın 21. yüzyılda insanın maruz kaldığı sorunları çözmeye muktedir olduğunu insanlara ispat etmiştir. İnsanlar arasında yayılan bu fikrî uyanıklık neticesinde insanlar, Hizb'in arı-duru bir şekilde açıkladığı İslâmî akîde çevresinde toplanmış ardından da Hizb'i desteklemişlerdir. Hükümet, Hizb'e fikrî ve siyasî üsluplarla karşı koymakta başarısız olmasının ardından aralarında Şeyha Hasîna ile Avami Birlik Partisi'nin de olduğu muhtelif partilere baskı yapan önceki olağanüstü hal hükümetinin yaptığı gibi Hizb'in ilerlemesini tamamen durdurmak için vahşî üslupları kullanmaya yönelmiştir.

Üç aydan daha az bir zaman içerisinde Hükümet, 50'ye yakın Hizb-ut Tahrir üyesini tutuklamıştır. Biz bu basın toplantısında, onların derhal bırakılmalarını talep ediyor ve Şeyha Hasîna ile Hükümetin'e de otoritede ebediyen kalamayacaklarını bildirmek istiyoruz. Zira geçtiğimiz 55 yıl boyunca, Kral Hüseyin, Hâfız Esat, Saddam Hüseyin, Cemal Abdünnasır, Enver Sedat ve Pervaz Müşerref gibi ister İngiliz ajanı yöneticiler olsun, isterse Amerikan ajanı yöneticiler olsun Hizb-ut Tahrir'in şebâbına çeşitli işkence yöntemleri uygulayan nice diktatör yönetici gelip geçmiştir. Onlardan kimileri helak olmuş kimileri de Ümmetten otoriteyi gasp etmiştir. Hizb-ut Tahrir'e gelince; sadece hayatta kalmamış bilakis günden güne gücünü artırmıştır. Şimdi ise Hilâfet Devleti'nin ikamesi için dünyanın dört bir tarafında Ümmetin liderliğini yapmaktadır.

Bunun içindir ki Hizb'e yönelik onca zorluklara, baskılara, işkencelere ve yalan iftiralara rağmen Hükümet, Hizb'i boyun büktürme veya onu zapt etme veya Hilâfet Devleti'nin ikamesi için çalışmasındaki ısrarını engelleme hususunda başarılı olamamıştır. Hizb şebâbı, fedakarlıkta bulunmaya hazırdır, hiçbir işkenceden korkmaksızın veya çekinmeksizin bu yolda devam edeceklerdir. Hükümetin İslam'a karşı komploları ise başarısız olacak, Hizb-ut Tahrir, Hilâfet Devleti'nin ikamesi için ilerlemeye devam edecektir. Allahu Subhânehu ve Te'âla şöyle buyurmuştur:

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ "Onlar Allah'ın Nûru'nu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Fakat Allah, Nûru'nu tamamlamaktan asla vazgeçmez. Velev kâfirler kerih görse de! O, Rasulü'nü Hidâyet ve Hak Dîn ile gönderendir ki Dînini (diğer) tüm dînlere üstün kılsın. Velev müşrikler kerih görse de! [es-Sâff 8-9]

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Eden Arsız-Yüzsüz Papa, Ne Hoş Geldin Ne de Sefa Getirdin!

  • Kategori Filistin
  •   |  

Papa XVI. Benedict'e yaraşan, dinlerine, nebîlerine hakaret edip şer ve insanlık dışı olarak tanımlamasından dolayı Müslümanların önünde diz çökerek affını talep etmesidir. Ne var ki Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden bu Papa, bütün küstahlığı ve Müslümanların akıllarını ve dinlerini tahkir edercesine Beyt-il Makdis ve onun eteklerine çıktı. Papa adına konuşanlar bu ziyaretten dolayı davul çalarlarken resmî yöneticiler, yönetici kılıklılar ve yandaşları ise zurna çalarak bunu tarihî bir ziyaret olarak nitelendirdiler. Böylece Papa'nın Filistin halkı için bir kurtarıcı olduğunu, hoşgörü ve barış elçisi olarak geldiğini ve İslâm dinine saygı duyduğunu anlatma uğraşısı içerisine girerek insanları aldattılar.

Gerçekte ise onlar birer yalancı ve iftiracıdırlar. Zira Papa, Filistin halkı için bir kurtarıcı değildir. Bilakis o, Yahudiler için bir kurtarıcı ve onların bir müttefikidir. Yüklendiği barış ve hoşgörü mesajı ise, dinleri ve Nebîleri [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] hakkında Müslümanlara yöneltilen hakaretlere hoşgörü gösterilmesi mesajıdır. Papa, İslâm dinine hiç saygı duymamaktadır. Aksine onu, bidatçi ve kavgacı bir din ve Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i de Nebî olmayıp Nübüvvet iddiasında bulunun biri olarak görmektedir.

Onun Filistin halkı için bir kurtarıcı olmayıp Yahudiler için bir kurtarıcı ve onların bir müttefiki olmasına gelince; çünkü Allahu Te'alâ şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ "Ey iman edenler Yahudileri ve Nasranileri dost edinmeyin. Çünkü onlar birbirlerinin dostlarıdırlar." [el-Mâide 51]

Çünkü siyasî meseleye ilişkin olarak Papa tarafından yapılmış veya yapılacak olan en uç açıklama, iki devletli çözümü ve mülteciler meselesinin çözümünü destekleyici yönde dolambaçlı yuvarlak bir ifadedir. Bu da Yahudilerin Filistin'in tamamına sahip olması ve el-İsrâ ve'l Mirâç arzı karşılığında ucuz bir bedelle mültecilerin tazmin edilmesi demektir. Onun Yahudiler ile Filistin halkına karşı gerçek tutumuna gelince; bu da Gazze'ye yönelik saldırı ile Piskopos Williamson'un olayı karşısındaki tutumları arasında mukayese yapılması ile açığa çıkar. Zira Papa, şöyle diyerek Yahudilerden özür dilemiştir: "Soykırım ya da holokostun her türlü inkârı, hiçbir şekilde hoşgörü gösterilmeyecek bir suçtur... Yahudi soykırımı olayını inkâr etmeye veya Nazi dönemi boyunca Yahudilere karşı işlenmiş soykırım suçlarının iğrençliğini küçümsemeye yönelik hiçbir girişime müsamaha gösterilemez." Oysa Papa'dan, Gazze Şeridi'ne yönelik son Yahudi saldırısı sırasında Müslümanlara karşı Yahudilerin cürümlerini kınayan hiçbir açıklama işitilmemiştir. Zira Papa nezdinde; öldürülen Yahudilerin sayısı hakkındaki bilimsel bir tartışma affedilmez bir suç iken binlerce Gazzeli çocuk ve kadının katledilmesi ve yaralanması ele alınmaya hatta göz atılmaya değer bir mesele bile değildir.

Ayrıca Papa, İslâmî âlemin ve Filistin'in genelinin kalbine saplanmış Yahudi varlığının bekasını canı gönülden istemektedir. Haddi zatında onun Yahudilere yönelik ziyareti "İsrail'in" varlığına ve günlük cürümlerine yönelik bir kutlamadır. Kaldı ki o, Yahudilerin Filistin'den ve Müslümanların mukaddesatlarından gasbettiği yerleri ikrar etmektedir. Yahudilerce "Ağlama Duvarı" olarak isimlendirilen el-Burak Duvarı'na yönelik planlanan ziyaret işte bu bağlamda gerçekleşmiştir.

Papanın yüklendiği barış ve hoşgörü mesajına gelince; dinleri, Nebîleri [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ve Kur'ânları hakkında kâfirlerin Müslümanlara yönelttiği hakaretlere hoşgörüde bulunmalarını talep eden bir mesajdır. Nitekim bu Papa, 21.09.2006'da Almanya'nın Baverya Eyaleti'ndeki Resenburg Üniversitesi'nde yaptığı meşum konuşmasında: "Bana Muhammed'in getirdiği yeni bir şey göster. Kılıç zoruyla müjdelediği dini yayma emri gibi şerden ve insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın." diyerek Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret etmeye cüret etmiştir. Dolayısıyla bu Papa'ya göre Müslümanlardan talep edilen; İslâm'a ve İslâm'ın Rasûlüne yönelik bu hakaretlere hoşgörüde bulunmaları ve Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapılan bu hakareti dürüst bir bilimsel araştırma olarak kabul etmeleridir. Şimdi bu Papa, İslâm'ın Rasûlünü aşağıladığı halde dinler arası hoş görüye davet etmeye ehil midir? Oysa gerek çocuklarıyla, gerekse yaşlılarıyla Müslümanlar, İsâ ve annesi el-Azrâu'l Betûl [Aleyhime's Selâm]'a hürmet ve saygı gösterdikleri gibi tüm Nebîlere ve Rasûllere hürmet etmektedirler.

آَمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آَمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ "Rasûl, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Allah'ın Rasûllerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır dediler." [Bakara 285]

Dolayısıyla Papa, hoşgörüye davet etmeye ehil değildir. Çünkü onun öfkesi ağzından dökülmektedir ve kalbinde gizlediği ise daha büyüktür.

Papa, İslâm dinine hiç saygı duymamaktadır. Aksine onu, bidatçi ve kavgacı bir din ve Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i de Nebî olmayıp Nübüvvet iddiasında bulunan biri olarak görmektedir. Zira İslâm hakkındaki "...şerden ve insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın" sözü, İslâm'ın müfteri bir din olduğu ve Allahu Te'alâ'dan olmayıp şeytandan olduğuna dair İslâm'a yönelik bir iftiradır. Nitekim Papa, 08.05.2009 günü, Ürdün ziyareti sırasında bu ziyareti hakkında "İslâmî topluma duyduğum derin saygımı dile getirmem için bana bir fırsat vermiştir" diyerek İslâm'a ve İslâm'ın Nebîsine yönelik şer ve insanlık dışı iftirasındaki ısrarını teyit etmiştir. Zira o, meşum konuşmasında İslâm'ın "şer" ve "insanlık" dışı bir din olduğu şeklindeki ifadelerini inkâr etmemiş ve meşum söyleminden geri adım atmadığını göstermek için de kasten hazırlanmış nazik bir ifadeyle yetinmiştir. Dolayısıyla o, İslamî "dine" değil, İslamî "topluma" saygı duymaktadır.

Doğrusu Papa'nın haddi aştığı hakaretlerini telafi etmesi yerine Müslümanların mescitlerine ve Rasûlleri [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Mesrâ'sına gelerek ayak basması oldukça şaşırtıcı ve gariptir. Müslümanların mescitlerine ayak basarak mı onlardan özür dileyecek? Müslümanların istediğini söyleyecek kadar onun bir dili yok mudur? Doğrusu bu, Müslümanları aldatmaya yönelik iğrenç ve alçakça bir yöntemdir. Şundan da eminiz ki Papa, muteber fakihler içerisinde, kendisi gibilerin Müslümanların mescitlerine girmesinin haram olduğunu söyleyenlerin varlığını bilmektedir.

Papa, kendilerinden oldukça uzak olduğu halde Doğu Nasranilerinin hamisi ve gözeticisiymişçesine onlarla kendisini temize çıkarmaktadır. Nitekim Müslümanlar, bu beldenin Nasranilerine, güvenliklerine ve iyi yaşamlarına öyle bir hırs göstermişlerdir ki Batı halkından hiç birinin hırsı buna erişemez. Çünkü Papa ve Batılı devletler, Doğu Nasranilerini kendi maksatları için bir gerekçe olmaktan başka bir şey görmemişlerdir. Müslümanlar nezdinde ise zimmet ehlinin gözetilmesi sabit bir şer'î hükümdür. Nitekim SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

من آذى ذمياً فقد آذاني "Her kim bir zımmiye eziyet ederse bana eziyet etmiş olur"

Ve şöyle buyurmuştur:

أطعِموا الجائع وعُودوا المريض وفكّوا العاني "Açı doyurun, hastayı ziyaret edin ve esiri kurtarın"

Ebû Ubeyd şöyle demiştir: "Zimmet ehli de aynı şekildedir. Onlar olmaksızın cihat edilir. Esirleri kurtarılır. Kurtarıldıklarında hür kişiler olarak zimmetlerine ve ahitlerine geri dönerler. Bu hususta hadisler vardır." Bunun içindir ki Ömer'in fethinden bu yana İslâm'ın adaletini, ihsan ile gözetimini ve zimmetin korumasını görmelerinden dolayı Doğu Nasranilerinden olan ecnebi savaşçıların Haçlı savaşlarında Müslümanların yanında savaşması gayet tabiidir. Nitekim Ömer'in Ahitnamesi, onlara her türlü insafı göstermiş ve Kudüs'te Yahudilerle birlikte oturmama isteklerini kabul etmiştir. Zira bu ahitnamede şöyle geçmiştir: "... Onlardan hiç birine zarar verilmeyecek ve Yahudilerden hiçbir kimse de onlarla birlikte İyliya'da (Kudüs) oturmayacaktır." Oysa Papa, Müslümanlar ve Nasraniler olmak üzere Kudüs halkını sistematik bir şekilde tehcir etmeye çalışan işgalci Yahudi varlığını kutlamak amacıyla gelmiştir.

Binaenaleyh İslâm düşmanı bu Papa'nın Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Mesrâsı'na davet edilmesi, onun karşılanması ve ona hoş geldin denilmesi İslâm'a ve İslâm'ın Nebîsine yönelik düşmanlığında onun ikrar edilmesidir. Onun karşılanması ve ona hoş geldin denilmesi ise Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ve İslâm dinine yönelik düşmanlıkla katılaşmış imajını düzeltme amaçlı dolaylı girişimlerinde ona yardım etmektir. Onunla tokalaşmak amacıyla uzatılan el, günahkar bir eldir ve ona hoş geldin diyen bir dil ise iftiracı ve nifakçı bir dildir. O halde o günü beklesinler:

يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ "O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir." [en-Nûr 24]

Allah'tan Hilâfet'in kurulacağı günü yakın kılmasını temenni ediyoruz ki böylece Müslümanlar, İslâm dinine ve İslâm topraklarına saldıran ve dil uzatan herkesi uslandıracak ve dalaletlerinde ve batıllarında onlara yardım edenlerden de intikam alacak adil ve râşit bir İmam/Halîfe üzerinde bir araya toplansınlar. Dolayısıyla tüm Müslümanları Hilâfet Devleti'nin ikamesi için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz ki o, farzların tacıdır ve Müslümanların izzetidir.

O halde herkesi, bu ziyareti boykot etmeye, Papa'yı karşılamaktan ve ona hoş geldin demekten imtina etmeye davet ediyoruz. Yine Rasûle hakaret eden bir kimseye "Ne Hoş geldin, Ne de Sefa Getirdin" mesajını iletmek amacıyla Mescid-il Aksa'ya gelmeye muktedir olan herkesi Papa'nın Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Mesrâ'sına gireceği günkü barışçıl gösteriye davet ediyoruz.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلا نَعْبُدَ إِلا اللَّهَ وَلا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ "(Resûlüm!) de ki: Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab edinmesin. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız deyiniz." [Âl-i İmrân 64]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Bada / Dakka Bölgesindeki Üyelerinden Yedisinin Tutuklanmasını Kınar

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, polisin iktidardaki Avami Birlik Partisi'nden iki eleman ile birlikte Hizb üyelerinin İslâmî davet işlerinden birini tartışmak üzere açık celse düzenlediği mekâna gelmesiyle otoritenin Bada / Dakka bölgesindeki Hizb üyelerinden 7'sini tutuklamasını kınadı. Polis, bu tutuklama operasyonunu 100'den fazla katılımcının gözleri önünde düzenledi.

Muhyiddîn Ahmed, tutuklama operasyonunu şu sözleriyle değerlendirdi:

Hükümet, geçen Şubat ayında yaşanan sınır muhafızları katliamındaki şüpheli rolünü Hizb'in ifşa etmesiyle bilincini yitirdi. Bunun yanı sıra Hükümet, İslâm'a ve Hizb-ut Tahrir'in yüklendiği ve uğruna çalıştığı Hilâfet Devleti'ni İkame Etme Projesi'ne düşmanlık beslemektedir. Nitekim Hükümet, üyelerini takip edip tutuklayarak Hizb'e engel olmaya çalışmaktadır. Ancak bizler Hükümet'e şunu vurgulamak isteriz ki Allah'ın izniyle bu çabalarında başarısız olacaktır ve Hizb, onun komplolarını ifşa etmeye ve Hilâfet Devleti'nin ikamesi için çalışmaya devam edecektir.

 

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hükümet Kapitalizme Alternatif Olarak İslâm Hakkında Konuşulmasını Yasaklamaktadır

Polis, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş'in, Citagong bölgesindeki Mühendislik Fakültesi'nde düzenlediği "Küresel Durgunluk ve Bangladeş Üzerine Etkisi: Alternatif İslâmî İktisat" başlıklı ekonomi konferansının yapılmasını engelledi. Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddin Ahmed, konferansın yasaklanmasına ilişkin Hükümet kararını kınadı.

Muhyiddin Ahmed şöyle bir değerlendirmede bulundu: Hükümet bir taraftan sözde "düşünce ve fikir özgürlüğü" hakkında avurtlarını şişirterek konuşsunlar diye sömürgeci kâfir ve ajanlarını serbest bırakırken öteki taraftan da Amerikalı efendilerini razı etmek için Kapitalizmin meydana getirdiği kaos ve fesadın bir alternatifi olarak İslâm hakkında konuşulmasını yasaklanmaya yönelik bir kampanya yürütmektedir. Hakikatte onlar, kokuşmuş Kapitalizm akîdesiyle çelişen tüm uyanık muhlis sesleri susturmak istemektedirler.

Muhyiddin Ahmed şöyle ekledi: Hizb-ut Tahrir, dünyadaki çalışmasına engel olunması amacıyla maruz kaldığı tüm engellere rağmen çalışmasında ısrar ederek yoluna devam edeceği ve Hükümet ne yaparsa yapsın(!) Bangladeş'in de bundan istisna olmayacağı yönündeki mesajını kısa bir süre önce Hükümete iletmiştir. Hükümet, Hizb'i asla aciz bırakamayacaktır Allah'ın izniyle.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Haçlılar, Filistin'i Yahudilere Bağışladı, Papa da Bu Bağışlamayı Tebrik Etti Bu, Müslümanlar için Bir Düşmanlık Doğu Nasranîleri için de Bir Hakarettir O Halde Onu Karşılamayınız

Bir ziyaret çerçevesinde Ürdün'e gelen Vatikan Papası XVI. Benedict, Yahudi Devlet Başkanı Şimon Peres'e konuk olacağı Yahudi varlığının liderlerinin davetlisi olarak Filistin'i ziyaret edecek, ardından da Kudüs, Beyt Lahem ve Nâsıra'yı ziyaret edecek. Nitekim bu ziyaretini, 12.02.2009 tarihinde büyük Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansından bir heyeti Vatikan'da karşıladığı esnada ilan etmiş ve Filistin hakkında onlara şöyle demiştir: "Bu mukaddes arazi, eşit olarak Mesîhiler ve Yahudilerindir." Ayrıca bu Papa daha da ileri giderek, 13.09.2006 tarihinde Almanya'da yapılan bir konferansta Bizans İmparatoru'nun sözüne vurgu yapıp Kerim Rasûlümüze dil uzatarak şöyle demiştir: "Bana Muhammed'in getirdiği yeni bir şey göster? Kılıç zoruyla müjdelediği dini yayma emri gibi şerden ve insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın." Onun bu sözleri, dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların öfkesini çekmiştir. Bu hususta aşağıdakileri vurgulamak isteriz:

1- Şayet Papa, ilk cürümünü işlediği sırada Arap ve Müslümanlardan olan yöneticiler, Müslümanların talepleri doğrultusunda Vatikan'ın temellerini sarsacak olan Roma'nın fethedilmesi şeklinde bir tepki gösterselerdi, Müslümanları dışlayarak Filistin arazisini Yahudilerin ve Haçlıların nezdinde mukaddes olarak gördüğü ikinci cürümüne cüret edemezdi. Kaldı ki o, Yahudilerin istediği gibi Filistin arzının bir Yahudi arzı olduğunu vurgulamak üzere Şimon Peres'in davetlisi olarak gelmiştir.

2-Papa, bu tutumlarıyla Müslümanlara olan düşmanlığını ve Doğu Nasranîlerine olan hakaretini ilan etmiştir. Zira o, Filistin Nasranîlerine verilen ve Yahudilerin Kudüs Nasranîlerine komşu olmayacaklarını belirten Ömer'in Ahitnamesi'ni görmezlikten gelmiştir. Zira Nasranîlere ait olan bu hakkı vurgulayacağı yerde Yahudilerin Kudüs'ü işgal etmelerini, Nasranîler ile Müslümanları oradan kovmalarını tebrik etmesinin yanı sıra Filistin'in işgalini ve halkının oradan kovulmasını kutlamak için gelmiştir.

3- Müslümanlardan her kim kerim Rasûlümüze hakaret eden bu adama hoş geldin der ve onu karşılarsa, Allah'a, Rasûlüne ve Müslüman cemaatine hıyanet etmiş olur. لا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ  الآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ "Allah'a ve Ahiret Günü'ne îmân eden bir toplumun -babaları veya oğulları veya kardeşleri veya akrabaları da olsa- Allah'a ve Rasûlü'ne düşman olanlar ile dostluk ettiğini göremezsin." [el-Mucâdele 22]

4- Zimmet ehlimizden olan Doğu Nasranîlerinden her kim bu adama hoş geldin der ve onu karşılarsa, kendisine, ehline ve Müslümanlardan olan komşularına hakaret etmiş ve mü'minlerin emîri Ömer İbn-u Hattâb [Radıyallahu Anh]'ın kendilerini şereflendirdiği Ömer'in Ahitnamesi'ne karşı gelmiş olur.

5-İslâmî Ümmet, her kim olursa olsun bu adamı karşılayanı, Müslümanlara ve Doğu Nasranîlerine defalarca hakaret eden Papa ile Vatikan'ı asla bağışlamayacaktır. Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan İkinci Râşidî Hilâfet Devleti tarafından dünyada hesaba çekilecekleri o gün de bir gün gelecektir.  وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine gâliptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Filistin
Medya Bürosu

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti Heyeti, İnsanları İslâmî Akîde Esası Üzerine Toplama Çalışmasını Sürdürmek ve Kurdufan Bölgesini Darfur’un Geldiği Noktadan Uzaklaştırmak Üzere Güney Kurdufan’a Bir Ziyarette Bulundu

Merkezî Temas Lecnesi Üyesi Hasbullah en-Nûr liderliğinde ve Lecne Üyesi Şeyh Avad Halîl ile Hizb'in üyesi Üstâz Hâcc en-Nûr'un eşliğinde Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti'nden bir heyet, evvelki gün 07 Mayıs 2009 Perşembe günü, Güney Kurdufan'daki el-Fûla bölgesini ziyaret etti. Heyet, kabile reislerinden ve şeyhlerden oluşan bir gurupla görüşerek ziyaret maksadının insanları İslâmî akîde esası üzerine bir araya toplamak olduğunu açıkladı. Heyet, öğle salâtına müteakip bölgenin evlatlarından otuzun üzerinde kişinin bulunduğu bir topluluğa konuşma yaptı. Onlar da konuşmayı methettiler, sorunları çözecek olanın ortaya konulan bu fikrin olduğunu teyit ettiler ve bu hususun daha önceden beri olması temennisinde bulundukları gibi şöyle dediler: "Bu, siyasî bir hizbin seçim maksatları olmaksızın bölgenin sorunlarına yönelik çözüm ürettiği bir ilktir."

Ardından heyet, dün 08 Mayıs Cuma günü, Ebû el-Likrâ bölgesine hareket etti ve orada beş kabile reisi ile bölgenin ileri gelenlerinden bir gurup ile görüştü. Gündem, İslâmî akîde esası üzerine ahitleşmenin ve sözleşmenin olduğu aynı konu idi. Bölgenin ileri gelenleri ile kabile reisleri, ortaya konulan fikri memnuniyetle karşılayarak, bölgenin meselelerinin çıkış yolu olarak nitelendirdiler. Ardından Cuma salâtına müteakip mümtaz bir şekilde heyet ile kaynaşan ve onunla etkileşim içerisine giren bölge halkından 150'den fazla kişinin katıldığı bir topluluğa heyet tarafından konuşma yapıldı. Konuşmanın ardından insanların güçlü bir istekle kapıştığı, dahası köylerinde dağıtmak üzere daha fazlasını istedikleri vesîka dağıtıldı.

Heyetin esası üzerine bu bölgelerdeki insanlarla tartıştığı dağıtılan vesikadaki en bariz noktalar şunlardır:

  • İslâm akîdesi, yani [لا إله إلا الله محمد رسول الله], bizlerin râyesidir ve hayatımızın her işinde kendisinden hareket ettiğimiz kaidemizdir. Dolayısıyla İslâmî akîde esası üzerine olup helal ile haramı öğrenmedikçe ne bir fiil işleriz, ne de bir iş yaparız.
  • İslâmî kardeşlik bağı, üzerinde başka bir bağın olmadığı bir bağdır.
  • Birbirlerini boğazlayan ve birbirlerinden nefret eden farklı kabileleri, ırkları ve renkleri, birbirini seven ahenkli homojen tek bir ümmetin -ki o, daha önce kaynaştırdığı İslâmî Ümmet- altında kaynaştırmaya muktedir olan ancak kendi devleti olan Hilâfet Devleti yoluyla tatbik edildiğinde azîm İslâm ideolojisidir.

 

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hem Svat'taki Saldırıları, Hem de Afganistan'daki Amerikan Saldırılarını Kınamak İçin 9 Mayıs Cumartesi Günü Saat 12:00'da Londra'daki Pakistan Sefareti Önünde Bir Gösteri Yapılacaktır

Londra / Britanya

Yüzlerce gösterici, gerek Svat bölgesindeki aralıksız süren saldırılara, gerek 100'den fazla Afgan sivilin ölümüne yol açan son Amerikan katliamına, gerekse Zerdari ile Karzai'nin Birleşik Devletler'in bölgede başlattığı savaşa ittifak etmelerine karşı 9 Mayıs 2009 gelecek Cumartesi günü Londra'da bir gösteri yapacaklardır.

Hizb-ut Tahrir'in Britanya'daki Medya Temsilcisi Tâci Mustafâ şöyle dedi: "Amerikan savaş uçaklarının 100'den fazla Afgan sivili katlettiği, Svat'taki Amerikan destekli bu saldırıların daha fazla Müslüman kanının akıtılmasına ve yaklaşık 500.000 sivilin de göç etmesine yol açtığı bir sırada Zerdari ile Karzai, Birleşik Devletler'in bölgedeki müdahalesini kutlamak için Washington'da bulunmaktadır. Şüphesiz mevcut kanların akıtılmasının aslî sebebi, Obama'nın Amerika'nın terörizme yönelik savaşını genişletme çabasının yanı sıra Zerdari ile Karzai'nin de kendi halkları pahasına Birleşik Devletler ile ittifak kurmalarıdır."

Göstericiler, Dir ve Bonaire'de zulme uğramış Müslümanlara karşı yapılan saldırıların acilen durdurulmasını, Pakistan Hükümeti'nin terörizme karşı yapılan Amerikan savaşından vazgeçmesini ve Amerikan planlarına destek vermek uğrunda gaddarca Müslümanların kanlarını akıtmaktan sakınmasını talep edeceklerdir. Artık Pakistan'daki muhlislerin, İslâmî Hilâfet Devleti'ni ikame etmelerinin zamanı gelmiştir. Ta ki bağımsız politikalar benimseyecek ve bu yöneticiler sayesinde Batıya itaat eden köle olmayacak bir hükümet gelsin.

 

Editörlere Notlar:

Bu barışçıl gösteri, 9 Mayıs 2009 Cumartesi günü öğleden sonra saat 13:00'da Pakistan Yüksek Komisyonu'nun önünde düzenlenecektir. [Lowndes Square, Knightsbridge, London SW1X 8JN]

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Britanya
Medya Bürosu

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER