- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hilafet Eşittir Hizb-ut Tahrir, Hizb-ut Tahrir Eşittir Hilafettir, Bu Böyle Biline
Haber:
Veyis Ateş’le Habertürk Gündem’de bu hafta Meclis’in son gündemi olan sosyal medya düzenlemesi, Ayasofya hutbesi sonrası başlayan polemikler, rejim tartışmaları ve siyasetin sıcak başlıkları masaya yatırıldı. (03.08.2020 Habertürk.com)
Yorum:
Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin ardından medyada gündeme gelen Hilafet tartışmaları son sürat devam ediyor. Gerek CNN Türk ve Habertürk gibi ana akım medyada gerekse internet üzerinden yayın yapan TV kanallarında Hilafet tartışmaları gündeme gelince, Hizb-ut Tahrir’in adının geçmesi, yani Hizb-ut Tahrir’in Hilafet düşüncesi ile birlikte anılması hamdolsun Hizbin küresel düzeyde gerçekleştirdiği başarının kanıtıdır.
Söz konusu TV kanallarında Hizb-ut Tahrir’in adını bilinçli bir şekilde karalamak amacıyla negatif yönde ananlar olduğu gibi bazı cümleleri hariç pozitif yönde zikredenler de olmuştur. Negatif de olsa pozitif de olsa bunlar, Hizb-ut Tahrir’in Hilafet fikri ile özdeşleştiğini gösteriyor.
Hilafetin içeriğini boşaltmak amacıyla da olsa Albayrak Grubu’na ait Gerçek Hayat dergisinin kapak resminden ve Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın bu kapak fotoğrafı retweetlemesinden sonra artık “zincirlerin kırıldığı” iddiasıyla medya kendisini bir anda Hilafet tartışmalarının ortasında buldu. AKP’nin uzun yıllar izlediği “bir adım ileri, iki adım geri ya da üç adım ileri bir adım geri” siyasi davranış örüntüsü ya da taktiği göz önünde bulundurulduğunda, bu tartışmaların Erdoğan’dan bağımsız cereyan etmesi düşünülemez. Her zamanki gibi Hilafet adı anılınca kırmızı görmüş boğa gibi kuduran laikler ve Kemalistlerden gelen tepkiler üzerine AKP sözcüsü Ömer Çelik, Türkiye’de bir rejim tartışması olmadığını ve cumhuriyetin gözbebekleri olduğunu açıkça vurguladı.
Eğer bu tartışmanın AKP’den bağımsız spontane gerçekleştiğini düşünürsek, ümmet ile yöneticilerin ayrı telden konuştuklarını, talep ve isteklerinin tamamen farklı olduğunu, ajan yöneticilerin bir vadide ümmetin diğer bir vadide konumlandığını, ümmetin Raşidi Hilafet aşkıyla, uşak yöneticilerin ise demokrasi ya da cumhuriyet sevdasıyla yanıp tutuştuklarını görüyoruz. Yanıp tutuşmak şöyle dursun, gözbebekleri olduğunu ifade ediyorlar.
İşin güzel tarafı ise, genelde ümmetin özelde yazar-çizerlerin hatta laik ve Kemalistlerin Ayasofya’yı Hilafet ile, Hilafeti de Hizb-ut Tahrir ile ilişkilendirmesidir. Bu normaldir zira bilindiği üzere Ayasofya, Hilafetin 1924’te ilgasından tam on yıl sonra müzeye dönüştürüldü. Kâfir Batı ve güdümündeki laikler, ümmetin belleğinden, zihninden, anlı şanlı tarihinden Hilafeti silmek için her türlü girişimde bulunurken, 1953’te ortaya Hizb-ut Tahrir çıktı ve gece gündüz demeden yürüttüğü yoğun faaliyetlerin ardından Hilafeti tekrar ümmetin zihnine ve yüreğine nakşetti.
Yüreğine nakşedilen bu düşünceyi zaman zaman talep ve istek şeklinde diliyle dışa vurması, eyleminde tezahür etmesi doğaldır. Bunun farkında olan kâfirler, Hilafet fikrini sulandırmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur, bulunacaktır. Ama beyhude, Hizb-ut Tahrir ümmet içerisinde ve ümmetle birlikte çalıştığı sürece bu tür girişimler başarısız olmaya mahkûmdur. Er ya da geç ümmetin yüreğindeki Allah’ın vaadi, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi Raşidi Hilafet düşüncesi pratikte hayat bulacaktır. Hizb-ut Tahrir ise bu vaadisadece biran önce gerçekleştirmek için çalışmaktadır. Hamdolsun başarılı oldu da. İstemeyerek de olsa medyada gerçekleşen Hilafet tartışması aslında bu müjdenin ayak sesleridir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş