- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)
Soru-Cevap
أَبَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ شَرٌّ “Bu hayırdan Son Şer Olacak mı” Hadisi İle ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (Yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet Olacaktır” Hadisinin Arasını Cem Etmek
Muhammed Şatat Ebu Sabah’a
Soru:
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.
Umarım mesajım size ulaştığında sağlık ve afiyette olursunuz.
Sizden aşağıdaki hadisleri açıklamanızı istiyorum; çünkü bu hadisler, zahirinde çelişki taşımakta olup birtakım gruplar bu iki hadisten kastedileni anlamaksızın bunları birbirlerine cevap vermek için kullanıyorlar;
Birinci grubun hadisi:
Numan İbn Beşir’den şöyle dediği rivayet edildi: Mescitte Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile oturuyorduk ki bir adam Beşir’in konuşmasını kesti. Bunun üzerine Ebu Salabe El-Huşaniyyu gelerek şöyle dedi: Ey Beşir Bin Sa’d, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in emirler hakkındaki hadisini ezberliyor muydun? Bunun üzerine Huzeyfe dedi ki: Ben onun hutbesini ezberliyordum. Sonra Ebu Salabe oturdu ve Huzeyfe, Allah’ın Rasulü Salllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ» ثُمَّ سَكَتَ... “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Sonra sükût etti. …”
Diğer grubun hadisi de şöyledir:
Huzeyfe İbn Yeman’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: كَانَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنْ الْخَيْرِ وَأَسْأَلُهُ عَنْ الشَّرِّ وَعَرَفْتُ أَنَّ الْخَيْرَ لَنْ يَسْبِقَنِي قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَبَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ شَرٌّ قَالَ يَا حُذَيْفَةُ تَعَلَّمْ كِتَابَ اللَّهِ وَاتَّبِعْ مَا فِيهِ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَبَعْدَ هَذَا الشَّرِّ خَيْرٌ قَالَ هُدْنَةٌ عَلَى دَخَنٍ وَجَمَاعَةٌ عَلَى أَقْذَاءٍ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ الْهُدْنَةُ عَلَى دَخَنٍ مَا هِيَ قَالَ لَا تَرْجِعُ قُلُوبُ أَقْوَامٍ عَلَى الَّذِي كَانَتْ عَلَيْهِ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَبَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ شَرٌّ قَالَ فِتْنَةٌ عَمْيَاءُ صَمَّاءُ عَلَيْهَا دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ النَّارِ وَأَنْتَ أَنْ تَمُوتَ يَا حُذَيْفَةُ وَأَنْتَ عَاضٌّ عَلَى جِذْلٍ خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ تَتَّبِعَ أَحَداً مِنْهُمْ “İnsanlar Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hayır hakkında sorarlarken ben de O’na şerri soruyordum ve hayırlı bir şey olacaksa benim gözümden kaçmayacağını biliyordum dedim ki: Ey Allah’ın Rasulü! Bu hayırdan sonra şer olacak mı? (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üç defa şöyle buyurdu: "Ey Huzeyfe! Allah'ın Kitabını öğren ve içindekilere tabi ol.” Ben (yine) dedim ki: Ey Allah’ın Rasulü! Bu hayırdan sonra şer olacak mı? (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Duman üzerinde bir barış ve içerisinde fesat olan bir toplum olacaktır.” Ben dedim ki: Ey Allah’ın Rasulü! Duman üzerindeki barış nedir? (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “(Kargaşadan sonra) kavimlerin kalplerinin eskiden olduğu hale dönmemesidir.” Ben yine dedim ki: Ey Allah’ın Rasulü! Bu hayırdan sonra şer olacak mı? (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Kör ve sağır bir fitne olacak ki…Cehenneme davet edenler olacak. Ey Huzeyfe! Senin bir ağacın köklerini ısırarak (yiyerek) ölmen o fitnecilerden birisine uymandan daha hayırlıdır.”
Birinci grup, Allah’ın izniyle hayrın ümmet için geleceğini ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin de geleceğini ve Allah’ın şeriatıyla hükmedileceği -ki bu da bizzat hayırdır- şeklinde yorumladı.
İkinci grup ise hadisiyle, ümmetin hayrı için olan zamanın geçtiğini, bizim bizzat Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bildirdiği fitne döneminde olduğumuzu ve bir Müslümanın diniyle birlikte kaçarak insanlardan uzak durması gerektiğini savundu…
Açıklamanızı rica ediyorum; lütfen saygı ve takdirlerimi kabul ediniz.
Cevap:
Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.
İlk hadisi Ahmed ve Tayalisi tahric etti. Soruda bahsedilen ikinci hadisi ise Ahmed tahric etmiştir. Ancak Buhari şu lafızla tahric etmiştir… Bana, Ebu İdris el-Havlani, Huzayfe İbn Yeman’ın şöyle derken işittiğini rivayet etti: كاَنَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ اللَّهِ ﷺ عَنْ الْخَيْرِ وَكُنْتُ أَسْأَلُهُ عَنْ الشَّرِّ مَخَافَةَ أَنْ يُدْرِكَنِي، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنَّا كُنَّا فِي جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ فَجَاءَنَا اللَّهُ بِهَذَا الْخَيْرِ، فَهَلْ بَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ؟ قَالَ: نَعَمْ. قُلْتُ: وَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الشَّرِّ مِنْ خَيْرٍ؟ قَالَ: نَعَمْ، وَفِيهِ دَخَنٌ. قُلْتُ: وَمَا دَخَنُهُ؟ قَالَ: قَوْمٌ يَهْدُونَ بِغَيْرِ هَدْيِي تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ. قُلْتُ: فَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ؟ قَالَ: نَعَمْ، دُعَاةٌ إِلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا. قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، صِفْهُمْ لَنَا. فَقَالَ: هُمْ مِنْ جِلْدَتِنَا وَيَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا. قُلْتُ: فَمَا تَأْمُرُنِي إِنْ أَدْرَكَنِي ذَلِكَ؟ قَالَ: تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ. قُلْتُ: فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلَا إِمَامٌ؟ قَالَ: فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ بِأَصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وَأَنْتَ عَلَى ذَلِكَ “İnsanlar Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hayır hakkında soruyorlardı. Fakat ben bana dokunmasından korkarak şer hakkında soruyordum. Dedim ki; "Ey Allah’ın Rasulü! Biz cahiliye ve şer içindeydik Allah’u Teâla bize bu hayrı getirdi. Peki bu hayırdan sonra şer var mı?" Dedi ki; Evet. Dedim ki; “O şerden sonra hayır var mı?” Dedi ki; "Evet fakat içinde karışıklık var." Dedim ki; "O karışıklık nedir?" Dedi ki; "Bir takım insanlar benim gösterdiğim yolun dışında bir yol takip edecekler. Onları tanıyacaksın ve onları kabul etmeyeceksin." Dedim ki; Bu hayırdan sonra şer var mı?" Dedi ki; "Evet. Cehennemin kapılarında davetçiler olacaktır. Kim onlara uyarsa onu cehenneme atacaktır." Dedim ki; "Ey Allah’ın Rasulü! Bize onları tarif et? Dedi ki; “Onlar bizim hemşerimiz insanlardır. Bizim dilimizle konuşurlar." Dedim ki; "Bunların zamanı bana yetişirse bana ne emredersiniz?" Dedi ki; "Müslümanların cemaatinden ve İmamından/Halifesinden ayrılmazsın." Dedim ki; "Eğer Müslümanların cemaati ve imamı yoksa?" Dedi ki; "O zaman bütün cehenneme davet edenlerden uzak dur. Velev ki bir ağacın köklerini ısırıp kalsan da ölüm sana gelinceye kadar o durum üzere kal.”
Kerim kardeşim, görünen o ki bu konuda kafanız karışmış; Zira sen, ثم تكونُ خلافةً على مِنهاجِ نُبُوَّةٍ “Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır” şeklinde geçen birinci hadisin sonunun, فِتْنةٌ عَمْياءُ صَمَّاءُ، عليها دُعاةٌ على أبوابِ النارِ“Kör ve sağır bir fitne olacak ki… Cehennemin kapılarında davetçiler olacak” şeklinde geçen ikinci hadisin sonu ile örtüştüğünü sandınız?!
Mesele bu şekilde değil ey kardeşim! Zira birinci hadisin sonu, ikinci hadisin sonundan başkadır. Nitekim Huzeyfe, ikinci hadisin sonundan sonra, yani “cehennemin kapılarında davetçiler olacak” (cümlesinden) sonra soru sormamış, aksine bu durumu idrak etmesi halinde ne yapacağıyla ilgilenmiştir. Zira Müslümanların durumunun, bu duruma (cehennemin kapılarında davetçiler olacaktır durumuna) düşmesi ona ağır gelmiştir. Bu yüzden onun için önemli olan Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, bu durumu idrak etmesi halinde ne yapacağını sormak olmuş ve O’na bundan sonra ne olacağını sormamıştır…
İkinci hadisteki bu duruma gelince; birinci hadisteki (zorba diktatörlükle), yani Hilafetin ortadan kalkmasından sonra ortaya çıkan, ardından insanların iradesine rağmen ve Müslümanların rızası olmaksızın ve İslami yönetim olmaksızın onlara zorla dayatılan zorba diktatörlük durumuyla, yani 1924 yılında Hilafetin ilga edilmesinden bugüne kadar Müslümanların üzerinde olduğu durumla aynı durumdur… Bu durumda, cehennemin kapılarında davetçilerin olduğu gayet açıktır; tıpkı Buhari’de şu şekilde geçtiği gibi: (دُعَاةٌ إِلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا... “Cehennemin kapılarında davetçiler olacaktır. Her kim onlara icabet ederse, onu cehenneme atacaklardır…”) Dolayısıyla 1924’te Hilafetin kaldırılmasından sonraki bu yüzyılı düşünen bir kimse, bu vasfın gerçekleştiğini görecektir!
Birinci hadisteki (zorba diktatör) durumunun, ikinci hadisteki (cehennemin kapılarında davetçiler olacaktır) aynı duruma delalet etmesine gelince; dolayısıyla birinci hadiste geçen zorba diktatörlükten önceki durumu düşünün ve ikinci hadiste geçen kör ve sağır bir fitne olmasından önceki durumu düşünün… Birinci hadis, zorba diktatörlükten önce ısırıcı meliklerden, yani Emevî, Abbasi ve Osmanlı dönemlerinde yaklaşık 1300 yıl süren Halifenin evinden-hanedanından ardışık olarak gelen Hilafetten bahsetmiştir; nitekim bizler kitaplarımızda, özellikle biat noktasında olmak üzere bu dönemde meydana gelen kötü uygulamadan bahsettik. Zira bir önceki Halifenin evinden-hanedanından olan birine biat edilmiş ve Müslümanlar da buna alışmışlardı. Nitekim biat, Müslümanların genelinin içinden Müslümanların kendisinden razı olduğu bir kişiye olmak yerine biat, Halife’nin eviyle sınırlı kalmıştı. Yani bu merhale Hilafetti ancak bu aşamada Hilafetin kendi evinin dışına çıkmaması için (Halife azı dişleriyle sımsıkı sarılmıştır). Buhari’nin rivayetinde, “Evet fakat içinde karışıklık var." Dedim ki; "O karışıklık nedir?" Dedi ki; "Birtakım insanlar benim gösterdiğim yolun dışında bir yol takip edecekler. Onları tanıyacaksın ve onları kabul etmeyeceksin” şeklinde geçtiği gibi İkinci hadisin (Duman üzerinde bir barış) şeklinde bahsettiği işte bu merhaledir.
Bu merhaleden sonra Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem birinci hadiste bize, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin zorba diktatörlüğün ardından olacağını haber veriyor… İkinci hadise gelince; Huzeyfe Radıyallahu Anh, kör ve sağır bir fitneden ve cehennemin kapılarında davetçilerin olmasından sonra soru sormamıştır. Yani bu şerden sonra ne olacağını sormamış, aksine bu mesele ona ağır gelmiş, bu durumu idrak etmesi halinde ne yapacağı sorusuyla meşgul olmuştur…
Sonuç olarak iki hadisinin arasının cem edilmesi aşağıdaki şekildedir:
1- Birinci hadis, zorba diktatörlükten bahsetmiş, onun şerlerini detaylandırmamış ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin, bu zorba diktatörlükten sonra döneceğini haber vermiştir.
İkinci hadise gelince; Huzeyfe, bu kör ve sağır bir fitneden sonra ne olacağını sormamış, yani birinci hadiste geçen zorba diktatörlükle aynı merhale olan bu merhaleden sonra ne olacağını sormamış, aksine bu durumu idrak etmesi halinde ne yapacağını sormuştur…
Hakeza iki hadisin sonu bir değildir, aksine farklıdır: Zira birincisi, zorba diktatörlükten sonra Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet ile son bulmuş, ikincisi ise cehennemin kapılarındaki davetçilerden, yani zorba diktatörlük üzerinde durmuş ve Huzeyfe bundan sonrasını sormamıştır.
2- Geriye ikinci hadisteki sorunun sonunda geçen mesele kalmıştır: (وَأَنْتَ أَنْ تَمُوتَ يَا حُذَيْفَةُ وَأَنْتَ عَاضٌّ عَلَى جِذْلٍ خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ تَتَّبِعَ أَحَداً مِنْهُمْ “Ey Huzeyfe! Senin bir ağacın köklerini ısırarak (yiyerek) ölmen o fitnecilerden birisine uymandan daha hayırlıdır..”) Ve Buhari’nin rivayetinde de şöyle geçmektedir: (قُلْتُ فَمَا تَأْمُرُنِي إِنْ أَدْرَكَنِي ذَلِكَ قَالَ تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ قُلْتُ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلَا إِمَامٌ قَالَ فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ بِأَصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وَأَنْتَ عَلَى ذَلِكَ “Dedim ki; "Bunların zamanı bana yetişirse bana ne emredersiniz?" Dedi ki; "Müslümanların cemaatinden ve İmamından/Halifesinden ayrılmazsın." Dedim ki; "Eğer Müslümanların cemaati ve imamı yoksa?" Dedi ki; "O zaman bütün cehenneme davet edenlerden uzak dur. Velev ki bir ağacın köklerini ısırıp kalsan da ölüm sana gelinceye kadar o durum üzere kal.”)
Doğal olarak bu, kendisini davet etmek için hak açık olmayan, sadece cehennemin kapılarındaki davetçileri gören ve bu yüzden de onlardan uzak durması gereken kimse içindir… Şayet kendisi için hak açık olur ve hakka davet eden insanları görürse, onlarla birlikte hareket etmeli ve uzak durup geride kalmamalı, aksine sadece bütün cehenneme davet edenlerden uzak durmalıdır…
Buna göre iki hadisin arasını, bahsedildiği şekilde anlayıp cem etmek mümkündür. Bilen ve hüküm verenlerin en hayırlısı Allah’tır.
Kardeşiniz | H. 14 Recebu’l Hayr 1442 |
Ata İbn Halil Ebu Raşta | M. 26 Şubat 2021 |
Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:
http://archive.domainnomeaning.com/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/4102/