Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Müslümanların Birçok Sorunlarıyla İlgili Her Müslümanın Sorması Gereken Önemli Soru Nedir?

بسم الله الرحمن الرحيم

Müslümanların Birçok Sorunlarıyla İlgili Her Müslümanın Sorması Gereken Önemli Soru Nedir?

1924 yılında Hilafet Devleti’nin yıkılmasının ardından bugün Müslümanlar, sömürgecilerin kurduğu ulusal varlıkların liderlik ettiği, uyguladığı ve gözettiği fikri ve medyasal saptırma durumunda yaşıyorlar. Nitekim genellikle Müslümanların tüm sorunlarına yönelik, yani Hilafetin yokluğuna, Filistin, Yemen, Irak, Şam, Libya, Keşmir ve Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönetme gibi diğer sorunların yanı sıra Müslümanların 56 küsur varlığa bölünmesi, Müslümanların başındaki yöneticilerin çoğalması, Müslümanların servetlerinin yağmalanması, aralarında yoksulluk ve açlığın yayılması ve hızlı ve etkili bir şekilde çözülmesi gereken diğer acil sorunlara yönelik çok önemli bir soru Müslümanların zihinlerinden kaybolup gitmiştir.

Evet, tüm bu sorunlardan dolayı her Müslümanın aklında olması gereken bu önemli soru yok ya da yok edilmiştir; dikkat edin bu soru şudur; bir Müslüman olarak tüm bu sorunlar karşısında benim rolüm nedir? Nitekim bu soru yerine, önemsiz ya da konunun özünden oldukça uzak birçok soru sorulur; oysa bu soruların, bir Müslümanın bu sorunlardan her birine yönelik rolüyle hiçbir ilgisi yoktur.

Peki bir Müslüman olarak benim rolüm ne olmalıdır sorusu neden yok edilmiştir? Çünkü amaç, sorunları çözmek değildir; aksine amaç, sorunun çözümünde Müslümanın rolünün olmaması, dolayısıyla bugün Müslümanların maruz kaldığı mesele ve sorunların pekiştirilmesi, derinleştirilmesi, sayı ve boyutunun artırılmasıdır. Bu yüzden Batı ve ona hizmet eden Müslümanların başındaki yöneticilerin davaları, ülkemizde çözümlerin olmaması ve krizlerin derinleştirilmesi olmuştur. Dolayısıyla bu da bu sorunların çözümünde herhangi bir Müslümanın rolünün olmaması anlamına gelmektedir. Ya da Müslümanın ilgisini, Müslümanları birbirlerinden ayıran, onları parçalayan, aslında kendi iç sorunlarını bile çözemeyecek şekilde devletçiklere bölen suni sınırların içine hapsetmek olmuştur.

Bilakis Müslümanların bir kısmı, vakıa ve din anlayışıyla çelişen bir metot olan doğru düşünce metoduyla örtüşmeyen kaderci bir düşünce içinde yaşamaya başladılar. Ne yazık ki bazı Müslümanlar artık üzerlerine gökten hazır çözümlerin inmesini beklerken bir kısmı da tüm bu kriz ve sorunları çözmek için Mehdi’nin gelmesini bekliyorlar. Dolayısıyla ibadet köşelerine çekilerek dua ediyorlar, yardım istiyorlar ve Allah’ın kendileri için acilen çözümler nasip etmesi temennisinde bulunuyorlar ama şu soruyu akıllarına bile getirmiyorlar; bir Müslüman olarak bu ikilemlerin ve sorunların çözümünde benim rolüm nedir? Bir kriz, sorun veya musibet halinde Allah’ın bana farz kıldığı şey nedir? Müslümanların omuzlarına yük olan ve kâfirlerin Müslümanların geleceklerine, rızıklarına, ülkelerine, servetlerine, anayasalarına ve sistemlerine hakim olmasını sağlayan bu sorunların çözümünde benim rolüm nedir?

Müslümanlardan azımsanmayacak bir kısım var ki bu sorunları bilimden bir şeymiş gibi gözlemliyorlar; tıpkı gazetecilerin yaptıkları gibi; zira sorunu, soruna dahil tarafları, galip olanı, mağlup olanı, zalimi ve mazlumu biliyorlar ama bu sorunlara ve krizlere çözüm bulma çabası noktasında herhangi bir rolleri olmaksızın sadece tarafsız, duygusal ve sempatik olarak ilgileniyorlar; sanki içinde yaşamış olduğu ulusal varlığın dışında kalan Müslümanların sorunları, onları hiç ilgilendirmediği gibi sempatik ve duygusal olarak da olsa hiç ilgilendirmiyormuş gibi; ancak onlar, diğer Müslümanların işlerine karışmamaları gerektiğine, meselenin onlara bağlı olmadığına, aksine diğer Müslümanlara bağlı olduğuna ya da çeşitli ulusal varlıklardaki Müslümanların mahremiyetlerine saygı duyulması ve onların işlerine müdahale edilmemesi gerektiğine veya bu ulusal varlıklar içindeki mevcut rejimlerin Müslüman tebaasının diğer Müslüman tebaanın işlerine müdahale etmesine müsamaha gösterilmemesi ve izin verilmemesi gerektiğine inanıyorlar. Müslümanların bu kesiminin gerekçeleri ve nedenleri ne olursa olsun diğer Müslümanların sorunlarını takip etmek, izlemek ve gözlemlemek, bir merak, bir şey hakkında bilgi sahibi olmak ve biraz sempatiyle birlikte tarafsız olmak babından olmuştur; dahası mesele, kardeşinin kurtuluşu ve sihirli çözümler için dua etmenin de ötesine geçmiştir.

İşte Müslümanlar olarak bizim içinde yaşadığımız mesele ve sorunlarımıza çözüm bulunamamasının nedeni, her Müslüman için önemli ve temel olan şu sorunun sorulmamış olmasıdır; dikkat edin bu soru; nereli olduğum, dilim ve rengim ne olursa olsun bir Müslüman olarak benim rolüm nedir? Tüm bu sorunların çözümünde bir Müslüman olarak benim rolüm ne olmalıdır?

Hiç şüphe yok ki Hanif şeriat Müslümanlara, meselelerini ve sorunlarını sahih ve şerî olarak çözmenin ayrıntılı ve net yollarını açıklamış, detaylandırmış ve onlara yol göstermiştir; şüphesiz Allah Azze ve Celle’nin dininde yeteri kadar çözümler ve tedaviler olduğu gibi her bir hastalığın ve rahatsızlığın da şifası vardır. Dolayısıyla Müslümanın yapması gereken tek şey, şeriatın kendisi için açıkladığı rolü bilmek ve üzerine düşen yükleri ve yükümlülükleri yerine getirmek için harekete geçmektir. وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِّكُلِّ شَيْءٍAyrıca bu Kitab’ı da sana, her şeyi açıklamak için indirdik.” [Nahl 89] Dolayısıyla Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in siretine bakan biri, İslam’ın bir fikir ve metottan oluştuğunu, İslam’ın çözüm ve tedavilerden yoksun ruhi bir akide olmadığını, aksine hayatın küçük büyük tüm işleri için tedaviler içerdiğini fark edecektir. Yani İslam dinimiz, kişinin Rabbiyle olan ilişkisini, başkalarıyla olan ilişkisini ve kendisiyle olan ilişkisini ele aldığı için dinin hayattan ayrılması söz konusu bile olamaz.

Allah’ın Kitabı, bir şifa ve rahmet olup toplumun sorunlarına, hastalıklarına ve dertlerine yönelik tedavilerle doludur. وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَBiz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir.” [İsra 82] Allah Subhanehu Müslümanlara, anlaşmazlığa düştükleri zaman Allah’ın diniyle hüküm vermelerini emretmiştir. فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً Hayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65] Yine Müslümanlara, din ile hükmetmelerini ve Müslümanların üzerine sadece İslam’ı tatbik etmelerini emretmiştir. وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِن تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَن يُصِيبَهُم بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيراً مِّنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَAralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır.” [Maide 49] Ayrıca Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmeyi de haram kılmıştır. وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَAllah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerdir.” [Maide 44]

Bu nedenlere krizlere ve Müslümanların sorunlarına yönelik her Müslümanın sorması gereken önemli soru şudur: Bu krizin çözümünde benim rolüm nedir? Şeri yönden yapmam gereken şey nedir? Müslümanlar olarak bizler, diğer insanların dışında bir ümmetiz; bu yüzden barışımız bir, savaşımız bir, kanlarımız eşit, sorunlarımız bir, endişelerimiz bir ve amacımız da birdir. Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Medine-i Münevvere’de ilk İslam Devleti’ni kurduktan sonra, Muhacirler ile Ensar arasındaki vesikada söylediği ve açıkladığı şeylerden biri de bu olmuştur. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: ... وَإِنَّ سِلْمَ الْمُؤْمِنِينَ وَاحِدَةٌ، لَا يُسَالَمُ مُؤْمِنٌ دُونَ مُؤْمِنٍ فِي قِتَالٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، إلَّا عَلَى سَوَاءٍ وَعَدْلٍ بَيْنَهُمْ، وَإِنَّكُمْ مَهْمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِنْ شَيْءٍ، فَإِنَّ مَرَدَّهُ إلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ، وَإِلَى مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم... “… Müminler arasında geçerli olan barış tektir; hiçbir mümin Allah yolunda girilen bir savaşta diğer müminleri hariç tutarak bir anlaşma imzalayamaz; anlaşma ancak müminler arasında eşitlik ve adalet çerçevesinde yapılacaktır. Şayet herhangi bir şeyde ihtilafa düşerseniz, bu Allah Azze ve Celle’ye ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e arz edilecektir…” Ayrıca Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ، وَتَرَاحُمِهِمْ، كَمَثَلِ الْجَسَدِ الْوَاحِدِ، إِذَا اشْتَكَى عُضْوٌ مِنْهُ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْأَعْضَاءِ بِالْحُمَّى، وَالسَّهَرِMüminler birbirlerini sevmekte ve birbirlerine acımakta bir vücuda benzerler; Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Memduh Ferec

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER