Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Haçlı Kâfir Cheney Türkiye'de

Modern Haçlı Savaşları'nın mimarlarından Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Ortadoğu'ya yönelik meşum ve şerir ziyâretlerinin son durağı olan Türkiye'ye gelip gitti. Ziyaretinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve Başbakan Recep Erdoğan ile görüştü. Fakat görüşmelerinde ele aldığı konular pek açıklanmadı ve ağırlıklı olarak Afganistan'daki durum, Irak'taki Kürt yönetimi ile temas kurulması ve PKK ile mücâdele gibi hususlara değinildiği belirtildi. Bununla birlikte bazı önemli noktalara bakıldığında, ziyaretin içeriği ve maksadı az çok kestirilebilir.

Cheney, ziyaretinin "sürpriz" ilk durağı olarak Irak'ı seçti. Irak'tan ayrılmasından kısa bir süre sonra kukla Irak Hükümeti, ülkedeki silahlı grupların ortadan kaldırılmasına karar verildiğini açıklayıp ilk hedef olarak Mukteda es-Sadr'ın el-Mehdî Ordusu belirlendi. Halen süren çatışmalarda onlarca Müslüman katledildi yüzlercesi de yaralandı. Ardından yine sürpriz bir biçimde Afganistan'a gitmesinden sonra kukla Karzai Hükümeti operasyonlarını artırdı. Ardından vazgeçilmez duraklarından Körfez ülkelerinden Umman ve Suudi Arabistan'a gitti. Sonra işgâl altındaki Filistin topraklarına giderek Yahudi varlığının mücrim eylemlerine ve ilerideki operasyonlarına tam destek verip kukla Filistin yönetimini, "acı verici tavizler gerekeceğinden" haberdar etti. Ardından Türkiye'ye gelip kısa bir süre durduktan sonra gitti. Medyada, ziyaretin Afganistan'a muharip asker talebi hakkında olabileceği yorumları yapıldı, ancak Başbakan Erdoğan, -siyasi bir ağız oyunu ile- Cheney'nin muharip asker talebinde bulunmadığını açıkladı. Oysa daha önce Dışişleri Bakanı yakında asker gönderme konusunda bir karar verileceğini bizzat söylemişti.

Dikkatli gözlemciler biliyorlar ki kısa bir süre sonra önümüzdeki ayın başında Romanya'da NATO tarihinin en büyük zirvesi toplanacak ve zirvenin başlıca konusu, Afganistan'a ek asker talebi ile Gürcistan ile Ukrayna'nın NATO üyeliği olacaktır. Dolayısıyla Cheney'nin illa "Afganistan'a muharip asker gönderin" demesine zaten gerek yok, aksine "NATO'nun zirvede alacağı kararlara ve tavsiyelere uyun" demesi buna yeter. Genelkurmay Başkanı ise, daha önce yaptığı açıklamada, "Afganistan'a tek bir muharip asker göndermeyiz" derken, Cheney'den sonra bu kararın ordunun değil, devletin kararı olacağını söyledi. Hafızamızı biraz yoklarsak görürüz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, NATO üyeliği pahasına 1950'li yıllarda Kore Savaşı'na beş binden fazla asker göndermiş, Türkiye ile uzaktan-yakından hiçbir ilgisi bulunmayan bu savaşta, Amerika'ya hizmet uğrunda bine yakın asker katledilmiş, üç bine yakını yaralanmış, üç yüze yakını esir alınmış, iki yüze yakınının akıbeti öğrenilememiştir. Ayrıca Cheney'nin, Türkiye'nin satın almayı planladığı füze kalkanı sisteminin NATO ile (yani Amerika ile) ortak kullanılmasını da istediği de mâlumdur. NATO'nun Türkiye üzerindeki bu ağırlığının yanına Amerika'nın sözde PKK ile mücâdele konusunda verdiği istihbarat desteği de eklendiğinde, Cheney'nin buraya turistik bir gezi için değil bilakis NATO zirvesinin önündeki yolu düzleştirmek için geldiği görülür. Velhâsıl Cheney sıradan bir turist değildir, bilakis gittiği hemen hemen her yerde fitne çıkaran, şerir plânlar çizen ve kan akıtan azgın bir Haçlı komutanıdır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İşgâlciler Sizin Apaçık Düşmanınızdır, Siz de Onları Düşman Sayın!

İşte Bush'un başarısız yönetiminden geriye kalan günlerinde övünedurduğu sözde "Terörizme" karşı zaferleri, yeşil bölge gibi en güvenli bölgeye kadar uzanan günlük füze saldırıları altında çökmeye başladı. Bağdat ve diğer şehirlerin birçok bölgesinde sessizliği yırtan bomba yüklü araçlar ve şiddetli patlamalar, onlarca masumun canlarına kıymak ve mülklerini harap etmek için yine geri döndü. Bu da kâfir demokrasilerin bize bulaştırdığı salgın şer ile kardeşi kardeşe kırdırmak ve yangından mal kaçırırcasına servetleri yağmalamak üzere Irak'ı onlarca yıl geriye götürdüğünü akıllara getirmektedir.

Bu uydurma zaferler ve başarılar birden bire buharlaşıp gitti ve Irak'ın gevşek çöl kumları, istilâcı orduları ve araçlarını yutmak için geri döndü. Gerçekte burası, Müslümanlara eziyet etmekle kendilerini yatıştıran herkese mezar olacaktır. Dolayısıyla Allah düşmanı Bush'un, yardımcısının, bakanlarının ve taraftarlarının yürüttüğü propaganda kampanyası sakın ha sakın sizleri aldatmasın. Çünkü bu, seçim maksatlarına dönük bir kampanya olup ne Irak'taki ne de diğer İslâm beldelerindeki Müslümanlara hiçbir faydası dokunmayacaktır.

Ey Müslümanlar! Artık sizlerin, bilhassa Müslümanların beldelerindeki ordu komutanlarının ve kuvvet sahiplerinden olan samimi şahsiyetlerin, düşmanlarınızı tanımanızın ve onları düşman edinmenizin zamanı gelmiştir. Zîra hepimizi bu ajanların zulmünden kurtarıp gerek askerî, gerek siyasî, gerek iktisadî, gerekse kültürel tüm sömürü şekillerinden topraklarımız arındırarak Sömürgeci Kâfir efendilerinin nüfuzunu yok edilmesi için çağrıda bulunanlar ve bulunması gerekenler, yalnızca samimi Müslümanlardır. Bunun içindir ki hepinizi, -bi-İznillahi Te'alâ zamanı gelmiş olan- Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet yönetimi altında İslâmî hayatı yeniden başlatmak için bizimle çalışmaya dâvet ediyoruz. Muhakkak ki Allah, dinînin yardımcısı ve muhlis kullarının dostudur.

Devamını oku...

Ürdün Yönetimi, Müslümanlara Karşı Savaşlarında Kâfirlerin Yanında Yer Alıyor

  • Kategori Ürdün
  •   |  

Dün 24 Mart 2008'de Ürdün menşeli er-Ra'y Gazetesi'nin ilk sayfasında, "Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı, Ürdünlü gençlerden oluşan üç gruba Amerikalılara karşı savaşıp Cihâd etmek üzere Irak'a gitmeye çalıştıkları suçlamasında bulundu." şeklindeki kısa haberi mütalaa ettik.

Daha önce de Yahudilere veya Amerikan çıkarlarına karşı muharip eylemlerde bulunmayı dile getirdikleri yahut düşündükleri için bazı Ürdünlü gençlere bu tür suçlamalarda bulunulmuş ve aralarında herhangi bir maddî eylemde bulundukları kanıtlanamayan kimselerin de bulunduğu birçok genç, müebbede varan mahkumiyetlere çarptırılarak Ürdün hapishanelerine atılmıştır.

Bugünkü Ürdün Kralı'nın mensubu olduğu aile, -ki Osmanlılar dönemindeki Mekke Şerîfi Hüseyin ibn-u Alî ailesidir- I. Dünya Savaşında İngilizlerin yanında yer almış, Hilâfet Devleti'nin yıkılmasında onlara yardım etmiş ve bu ailenin yöneticileri, Yahudilere sadakatini sürdürerek sözde Yahudi varlığının kurulması, Filistin topraklarına çöreklenmesi, ardından da onu tanımak, ekonomik ve siyâsi açıdan onunla tam bir normalizasyona girmek için Kâfir Batı ile birlikte çalışmıştır. Yine bu yönetim, Amerika'nın Irak'a yönelik savaşında da kâfirlerin yanında yer alarak topraklarını Amerikan ve İngiliz istilâcı güçlerine açmış, onlara lojistik ve istihbarat desteği sağlamıştır. Bunu açıklığa kavuşturmak için, Amerikan Askerî Akademisi'ne bağlı Amerikan Stratejik Çalışmalar Enstitüsü [SSI] tarafından yayınlanan W. Andrew Terrill'in yazdığı "Ürdün Ulusal Güvenliği ve Ortadoğu İstikrârının Geleceği" başlıklı kitaptan bazı alıntılar yapacağız. Bu kitapta geçenlere göre; Amerikan eski büyükelçisi Paul Bremer, "Irak'ta Bir Senem" (My Year in Iraq) başlıklı hâtırâtında Ürdün yönetimi hakkında şunları yazmıştır: "Koalisyon Özel Operasyonel Birlikleri'ne kendi toprakları üzerinden operasyon düzenleme izni vererek istila sırasında bize epey yardımcı oldu." Yine aynı kitaba göre; CIA eski direktörü George Tenet de hâtırâtında, Amerika-Ürdün istihbârat işbirliğinden fevkalâde memnun kaldığını belirtip kitabında Ürdün Genel İstihbârat Teşkilâtı başkanını ismen yâd etti. Söz konusu kitapta Amerika-Ürdün askerî ilişkileri hakkında ise, John Abizaid'in, Birleşik Devletler Merkezî Kuvvetler Komutanlığı'nda [CENTCOM] kurmay komutanı iken, başkent Amman'ın yaklaşık 20 km. kuzey doğusundaki Yecûz Tepeleri'nde "Kral II. Abdullah Özel Operasyonlar Eğitim Merkezi"nin [KASOTC] inşâsını denetlediği ve proje sözleşme ajansı olarak hizmet veren Birleşik Devletler Ordusu İstihkâm Teşkilâtı ile birlikte Birleşik Devletler hükümetinin, projenin tamamlanması amacıyla 99 milyon dolar bağışta bulunduğu zikredilmiştir.

Ey Müslümanlar! İşte bu, Ürdün Nizâmıdır, işte bunlar da ülke halkının hesabına çıkarlarını gerçekleştirmelerinde ve nüfuzlarını yerleştirmelerinde Yahudilere ve Kâfirlere yardımcı olsun diye uyguladığı politikaları ve icraatlarıdır. Yine o, 1988 yılı bağlantısını koparmak adı altında Ürdün Nehri için Yahudiler lehine Batı Şeria'dan vazgeçtiği gibi sizler adına başka bir nehir için de Doğu Şeria'dan da vazgeçebilir. [Ürdün 1949'de Ürdün ile Yahudi varlığı arasında imzalanan ateşkes anlaşmasından 1967'de üç Arap devleti (Mısır, Ürdün, Suriye) ile Yahudi varlığı arasındaki savaşa kadar Batı Şeria Ürdün'ün yönetimi altında idi. Ürdün Kralı Hüseyin 1967'den itibaren Batı Şeria üzerinde hak iddia etti ve 1988'de güya Filistinliler lehine bu hak iddialarından vazgeçerek Yahudiye teslim etti.]

Daha önce bu nizâmın politikaları ve icraatlarına karşı sizleri uyararak karşı koymanızı ve infâz etmesini engellemenizi talep eden Hizb-ut Tahrir bugün de sizlerden bu politikaları sürdürmesini engellemede daha samimi olmanızı talep etmekte ve sizleri, Hilâfet Devleti'nin kurulmasında Hizb ile birlikte çalışmaya çağırmaktadır ki böylece hem Ürdün onun bir parçası olsun, hem de gençlerinizi Müslümanların topraklarını işgâl eden Kâfirlere karşı savaşıp Cihâd etmek suçlamasıyla nizâmın zindanlarına atılmaktan kurtarıp onları Allah yolunda savaşın mücâhid askerlerden kılsın.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 24 وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ  "Ey imân edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız. Bir de hâssaten içinizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmayan bir fitneden sakının! Bilin ki Allah, cezâlandırması gerçekten pek şiddetli olandır." [el-Enfâl 24-25]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kadına Eziyet Sorunu, Yalnızca İslâm Nizâmı ile Çözülür

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, bugün, Ulusal Basın Kulübü'nde "Kadına Eziyet - İleriye Bir Yol" başlıklı gün boyu süren bir sergi açtı. Sergi, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı Medya Temsilcisi Fehmide Ferhâna Hânım'ın açış konuşması ile başladı. Konuşmasında serginin, kadına yapılan eziyetlerin dünya çapında bir sorun olduğunu göstermeyi amaçladığını söyledi. Bu, ne yalnızca Müslüman dünyada var olan bir fenomendir, ne de İslâm kadına zulmedilmesine meydan verir. Bilakis bugün dünyaya egemen olan Kapitalist sistem, kadına yönelik zulümlerin gerçek sebebidir, bu Doğu'da da böyledir, Batı'da da! Kadın hakları, eşitlik ve özgürlük sloganlarını yükselten Kapitalist sistem, gerçekte kadını, teşhir edilen, eğlenilen ve istismâr edilen cinsel objeler haline getirmiştir. Bunun bir sonucu olarak, Kapitalist moda endüstrisi, diyet endüstrisi, reklam endüstrisi ve -söylemeye gerek bile yok- pornografi endüstrisi, kadını kullanarak milyarlarca dolar kazanç sağlamaktadır. Bu ise kadına yapılan en iğrenç zulümdür.

Fehmide Hânım, ne kadar "kadın gelişim politikası" gibi şeylerden bahsederse bahsetsin, Kapitalist sistemin kadının uğradığı eziyet sorununu kesinlikle çözemeyeceğini vurguladı. Bu tür politikalar, gerçek gâyesi, Kur'ân'ı insanların hayatlarından söküp çıkarmak ve kadını Kapitalist Batı'da olduğu gibi cinsel objeler haline getirmek olan sloganlardan başka bir şey değildir. Eşit mülkiyet hakları konusundaki söyleme gelince; bu da kadınlar dâhil insanların çoğuna yiyecek, giyecek ve mesken gibi temel ihtiyaçlarını bile karşılamayı beceremeyen Kapitalist yönetimlerce yürütülen bir propagandadan başka bir şey değildir. Bunun olsa olsa, ancak Batılı Kültürün zaten hayranı olan sosyete kesiminden bir avuç laik kapitalist kadına faydası olur; sıradan kadınların faydasına değil!

Kadına uygulanan eziyetlerin sahîh çözümü; 14 asır boyunca kadının siyâsî, iktisâdî, hukukî ve ictimâî haklarını güvence altına alan İslâmî Nizâm'dır. İslâm, kadını izzetlendirmiş, bir anne, bir hanım ve bir bacı olarak, tüm kadınların konumunu yükseltmiştir. Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:  الَدُّنْيَا مَتَاعٌ، وخَيْرُ مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ "Dünya bir metâdır. Dünya metâının (varlığının) en hayırlısı sâliha kadındır." [Muslim rivâyet etti.] Fehmide Hânım konuşmasına, kadının şerefinin korunmasını ve İslâm'ın kendisine verdiği hakların yerine getirilmesini sağlayacak olan Hilâfet'in yeniden kurulması için çalışmaya herkesi teşvik ederek son verdi. Konuşma sonrasında sergi, gün boyunca tüm sosyal kesimlerden kadınlarca ziyâret edildi. Saat 15:00 ilâ 17:00 arasında ise bir açık münâzara yapıldı. Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, bu sergi münâsebetiyle "Kadının Eziyeti: İslâmî Çözüm" başlıklı bir de kitap yayınladı.

Devamını oku...

قُلْ إِنْ كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Şüphesiz Allah, Ğafûr'du

  • Kategori Sudan
  •   |  

Müslümanlar her senenin Rabî'-ul Evvel ayında, hidâyete erdirici bir rahmet, yol gösterici bir nîmet ve aydınlatıcı bir kandil olan Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in doğum yıldönümünü (Mevlid Kandilini), İslâm'ın Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e duydukları engin ve coşkun sevgilerini haykıran kutlamalarla kutlarlar. Bu sene bu kutlamalar, dünyanın dört bir yanında Kâfirlerin Müslümanları aynı yaydan fırlattıkları, Kur'ânlarına yahut Nebîlerine [Aleyhi Efdal-us Salâti ve Etim-ut Teslîm - Salâtın en üstünü ve Selâmın en mükemmeli üzerine olsun] dair gönüllerinde hiçbir kutsiyet kalmasın diye gece-gündüz mukaddesleri ile alay ettikleri bir sırada idrâk edilmektedir. Nitekim Guantanamo zindanında el-Mushâf-uş Şerîf'i kirletmişler, Papa 16. Benediktus İslâm'a iftiralar atmış, Danimarka'da, Hollanda'da ve diğer Avrupa devletlerinde Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret eden karikatürler yayınlanmıştır ki bunların hiçbiri bizden uzak değildir.

Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e sevgimizin hakîkati, buna ilişkin şer'î mefhumu idrâkimiz yoluyla kavranmalıdır. Zîra Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i sevmek, her Müslümana farzdır. Çünkü Allah [Tebârake ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:  قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ "De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret ve hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Rasûlü'nden ve Allah yolunda Cihâd etmekten daha sevgili ise artık Allah emrini [azâbını] getirinceye kadar bekleyedurun! Şüphesiz ki Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez." [et-Tevbe 24]

Yine Enes ibn-u Mâlik'ten SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

ثَلاَثٌ مَنْ كُنّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنّ حَلاَوَةَ الإِيمَانِ، مَنْ كَانَ الله وَرَسُولُهُ أَحَبّ إِلَيْهِ مِمّا سِوَاهُمَا، وَأَنْ يُحِبّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبّهُ إِلاّ لله، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُود فِي الْكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ الله مِنْهُ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النّارِ "Her kimde şu üçü bulunursa îmanın tadına varmış olur: Allah'ı ve Rasûlü'nü başka herhangi bir şeyden daha fazla sevmesi; birini sevdiğinde, onu Allah'tan başka hiçbir şey için sevmemesi ve Allah kendisini ondan kurtardıktan sonra Küfre dönmeyi, ateşe atılmayı kerih gördüğü gibi kerih görmesi."

Yine Katâde'den, o da Enes'ten Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir:  لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ "Ben kendisine babasından, evladından ve tüm insanlardan daha sevgili olmadıkça sizden biriniz iman etmiş olmaz."

Bu farzı yerine getirmek ise yalnızca Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e ittibâ etmekle gerçekleşir. Zîra Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:  قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ  "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Şüphesiz Allah, Ğafûr'dur, Rahîmdir." [Âl-î İmrân 31]

Nitekim İbn-u Arafe şöyle demiştir: "Araplar nezdinde sevgi, bir şeyin buna kast irâdesidir." el-Ezherî de şöyle demiştir: "Kulun Allah'ı ve Rasûlü'nü sevmesi, Onlara itaat etmesi ve emirlerine ittibâ etmesi demektir." el-Beydâvî ise şöyle demiştir: "Sevgi, itaat irâdesidir."

Ey Müslümanlar!

  • Her kim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seviyorsa, İslâmî Akîde'yi hayatının esâsı, haramı ve helali de amellerinin ölçüsü kılarak O'na ittibâ etsin.
  • Her kim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seviyorsa, Nebî [Aleyhi's Salâtu ve's Selâm]'ın uğrunda gönderildiği, insanlığı Küfrün karanlıklarından İslâm'ın aydınlığına çıkarmak ve Dîn-i Mübîn'i diğer bütün dînlere hâkim kılmak meselesi uğrunda çalışsın. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ "O (Allah), dînini bütün dînlere hâkim kılmak için Rasûlünü hidâyet ve hak dîn ile gönderendir, velev müşrikler kerih görseler de!" [et-Tevbe 33]
  • Her kim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seviyorsa, Nebî [Aleyhi's Salâtu ve's Selâm]'ın ilk kez bizzat kurduğu ve ikinci kez kurulacağını müjdelediği Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak için çalışsın. İmâm Ahmed, Musned'inde şu hadisi rivâyet etmiştir: ثم تكون خلافة على منهاج النبوة "...Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere Hilâfet olacaktır." İşte ancak bu durumda Allah'ın indirdikleri ile yönetim tahakkuk edecektir.
  • Her kim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seviyorsa, Muslim'in rivâyet ettiği hadiste Nebî [Aleyhi's Salâtu ve's Selâm]'ın sakındırdığı câhiliye ölümü ile ölmesin: من خلع يداً من طاعة لقي اللَّه يوم القيامة ولا حجة له، ومن مات وليس في عنقه بيعة مات ميتةً جاهليةً "Her kim itaatten elini çekerse, Kıyâmet Günü'nde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allahu Te'alâ'nın karşısına çıkar. Her kim de boynunda bey'at olmadan ölürse câhiliye ölümü ile ölmüş olur."
  • Her kim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seviyorsa, Rahmet Nebîsi, Salâvâtullahi ve Selâmuhu Aleyh'e uzanan sivri dilleri koparacak Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet'i kurmak için çalışanlar ile birlikte çalışsın da mü'min toplumun gönlü Allah'ın nusreti ile ferahlasın.

َقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً "Andolsun ki Rasûlullah'ta sizin için, Allah'a ve Âhiret Günü'ne kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için gerçekten en güzel örnek vardır." [elAhzâb 21]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hindistan'da İyi Niyet Yoktur, Onun Tek Derdi Müslümanlara Karşı Komplolar Kurmaktır

Hizb-ut Tahrir'in Bangladeş'teki Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü Muhyiddîn Ahmed, bugün bir basın açıklaması yayınlayarak üç Hindu donanma gemisinin dün Çittagong'a varmasından duyduğu büyük kaygıyı ifade etti. INS Ranjit, INS Hançer ve INS Vinaş isimli gemiler, güya bir "iyi niyet" üzerine ziyarette bulunmakta ve gemilerdeki bahriyelilerin topluma hizmet programlarına katılmaları beklenmektedir.

Muhyiddîn Ahmed, muhârip Hindistan'a ait gemilerin bu ziyâretinin iyi niyet ile uzaktan-yakından alâkası olmadığını, Hindistan için Müslümanlara karşı herhangi bir iyi niyetin söz konusu olmadığı; bilakis tek derdinin Müslümanlara karşı komplolar kurmak olduğunu söyledi. Şu anda müşrik Hindistan'ın Bangladeş'e, halkın en çok ihtiyaç duyduğu pirinç ihrâcını engellediğine şahit olmaktayız. Üstelik Keşmir'de Müslümanlara karşı saldırıları, Bangladeş'e sınır bölgelerde mâsum insanları biteviye öldürmeleri gibi olaylar, Hindistan'ın Müslümanlara karşı düşmanlığının sayısız örneklerdendir. Muhyiddîn Ahmed, Müslümanların düşman tarafından aldatılmamaları gerektiğini vurgulayarak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavline dikkati çekti:

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُواْ الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواْ  "Îmân edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisinin, Yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu görürsün." [el-Mâide 82]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İslâmâbâd'da Bir Hastanenin Kontrolünü Amerika'ya Verebilen Müşerref, Amerika'ya Kahuta'nın Kontrolünü de Verebilir

Bugün itibariyle Hükümet, Amerikan güvenlik personeline İslâmâbâd'daki bir hastane çevresinde güvenlik kordonu çekme hakkı verdi. Hükümet yarın Amerika'nın Kahuta ve bünyesindeki diğer nükleer tesisleri almasına da izin verirse, kimse şaşırmasın. Zaten bir Amerikan think-tank kuruluşu, nükleer tesislere karşı bir komando eylemi düzenlenmesi önerisinde bulundu ve zaten 100 kadar Amerikan komandosu, eğitim adı altında Pakistan'a ulaştı. Artık bütün bunlardan sonra Müşerref'in hıyâneti konusunda herhangi bir şüphe kalmış mıdır acaba? Amerika'ya kendi başkenti içerisinde bir güvenlik kordonu kurarak Pakistan fermanına meydan okuma fırsat veren, kim bilir daha neler verir? Sözde hükümet fermanına zemin hazırlamak için Vana'da, Svat'ta ve Lâl Mescid / Câmi'a Hafsa'da Müslümanları katletmiş Müşerref, aynı fermana Amerika'nın meydan okuduğunu görmez mi? Masaj salonunda (umumhanede!) kendi elleriyle hazırladıkları yasayı geçirmek için Câmi'a Hafsa'da mâsum kızları katleden aynı Müşerref yönetimi, Amerika bir hastanede aynı şeyi yaptığında tümüyle sessiz kalmaktadır.

Hükümet, yaralı Amerikan FBI ajanları aleyhinde derhal soruşturma başlatmalı ve haklarında, casusluk suçlamasıyla yasal cezâî işlemler yapılması için harekete geçmelidir. Kuşkusuz, bu FBI ajanlarının desteği yüzünden Pakistan'daki bombalama eylemlerinde artış meydana gelmiştir.

Güç sahipleri ise Müşerref'i derhal kovmalı ve yerine Hilâfet'i kurmalıdır. Ancak bundan sonra Pakistan ve nükleer varlıkları güvende olabilir.

Devamını oku...

Ülkemizi ve Halkımızı Korumak, Hilâfet'i Kurmakla Mümkündür

14 Mart Cuma günü Saat 18:00 sularında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Anayasa Mahkemesi'ne AKP'yi kapatma ve 71 yetkilisine siyâsî yasak koyma davası açtığı haber verildi. Böyle bir davanın sonucu bir yana, bunu açma cüreti bile, hiç kuşkusuz, Amerikancı ve İngilizci Laikler arasındaki çatışmanın ulaştığı dehşeti göstermektedir. Davanın sonucu ne olursa olsun, Amerika'nın projelerini uygulamaktan vazgeçmeyeceği açıktır. O halde Müslümanların bu vakıadan bazı dersler çıkarmaları gerekir.

1.   Demokrasi sırf seçimlerden ibaret değil, Allah'ın hükümlerini bırakıp insanın kendi kafasına ve arzusuna göre yasalar çıkardığı bir Küfür sistemidir. Seçimler yoluyla halkın iradesini yansıttığı iddia edilen demokrasinin koskoca bir yalan olduğu böylelikle kesin olarak açığa çıkmıştır.

2.   Devlet içerisinde örgütlü ve yetkili bir Laik yapılanma vardır ve bu yapılanmanın temelini, bu devletin mimarı olan İngiltere atmıştır. Bu dava da bu yapılanmanın talimatları doğrultusunda açılmıştır. Laik AKP Hükümeti ise, bu yapılanmayı yıkıp yerine Amerikan nüfuzunu yerleştirmenin peşindedir.

3.   Şaşkınlıkla karşılanan bu dava bir kez daha kanıtlamıştır ki Türkiye'de bir Amerikan-İngiliz çatışması vardır ve taraflar, bu iki Sömürgeci Kâfir devletin hizmetindedirler. Müslümanların iyice kavramaları gereken en kritik husus, bu çatışmanın varlığı ve tarafların pozisyonlarıdır.

4.   Davanın, başörtüsü yasağının kısmî olarak kaldırılması ve ordunun son sınır ötesi operasyonu hüsranla sona erdirmeye mecbur bırakılmasından sonra gündeme geldiği dikkate alınmalıdır.

5.   İddianamede yer alan suçlamalar, çoğunlukla İslâm'a atfen yapılmıştır. Yani iddianame AKP'den önce İslâm'ı hedef almaktadır. AKP'nin ise İslâm ile hiçbir alâkası yoktur. Başbakan Erdoğan, yaptığı açıklamada demokrasiyi hararetle savunup dîne dayalı bir parti olmadıklarını yeniden vurgulamıştır.

6.   Şimdi AKP yine mağduriyet rolü oynayacak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yaptığı gibi halka kendisini mağdur gösterip önümüzdeki yılki yerel seçimlerde oylarını daha da artırmaya çalışacaktır.

7.   Bu dava, açıktır ki devlet içerisindeki Laik yapılanmanın, Amerikancı AKP Hükümeti'ne sert bir uyarısıdır. Bu uyarı, ülkeyi karanlık ve tehlikeli bir gelecek beklediği anlamına gelmektedir ki bu, ülkemiz ve halkımız için oldukça vahim bir tablodur. Müslümanların başına çöreklenen, servetlerinden yiyen ve halk adına yetki sahibi kılınan kişilerin ve kurumların, birbirlerine karşı çatışmalarında ülkeyi ve halkını perişan ediyor ve edecek olmaları, mutlaka engellenmesi gereken bir cürüm ve kötülüktür.

8.   Bu kaotik durumdan kurtulmanın, Amerikan ve İngiliz ajanlarının şirretinden korunmanın tek bir yolu vardır; o da bu çürümüş devleti tüm kurumları ve yapıları ile yıkmak, sistem içerisindeki tüm siyâsî, iktisâdî ve sosyal teşekkülleri ortadan kaldırmak ve yerine İslâm Akîdesini esas alan teşekküller oluşturmak ve Sömürgecilik nüfûzunu asla dönmemecesine topraklarımızdan kovmak üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurmaktır. Bu Demokrasi havarîlerinden ve Laiklik müptelalarından başka türlü kurtulamayız!

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER