Köklü Değişim Dergisi'nin, son bir haftadır, medyada çıkan haberlerde Hizb-ut Tahrir'in, soruşturması devam eden Ergenekon terör örgütü ile ilişkilendirilmesi hakkında kamuoyunu ilk ağızdan bilgilendirmek için Hizb-ut Tahrir'in Türkiye Vilâyeti'ndeki Resmî Sözcülüğü'nden mail yoluyla talepte bulunması üzerine, cevapları sayın Yılmaz Çelik tarafından gönderilen ve metni aşağıda sunulan röportaj gerçekleştirilmiştir.
Soru: Sayın Çelik, 19.09.2008 tarihinde düzenlenen son Ergenekon operasyonunda, Hizb-ut Tahrir ile Ergenekon terör örgütünün bağlantılı olduğu iddialarına yer verilmiştir. Bu iddialar hakkında neler söylemek istersiniz?
Cevap: Bu iddialar, elbette asılsız ve mesnetsizdir. Üstelik yeni bir şey de değildir. Geçmişte de Hizb-ut Tahrir'in önünü kesmek üzere çeşitli iftiralar ve karalama kampanyaları düzenlenerek Hizb-ut Tahrir, yıpratılmak ve Müslümanlar nazarında düşürülmek istenmiştir. Fakat hiçbir zaman başarılı olamamışlardır.
Her ne zaman Hizb-ut Tahrir, kamuoyunda ağırlığını hissettirmişse, onunla fikrî ve siyâsî alanlarda mücâdele edemeyen müflis kalemşörler, çoğu zaman kendilerinin dahi inanmadığı yaftalar vurmaktan sakınmamışlardır. Bunlardan biri de bu Ergenekon yaftasıdır. Oysa bu tür saldırılar, geçmişten günümüze Hizb'e eziyetten başka hiçbir zarar vermemiş, bilakis her defasında Allah'ın izniyle daha da güçlenmiştir. Kapitalist Demokrasi ve Laiklik gibi çirkef düşüncelere iltifat edenlerin, kapsamlı ve mükemmel İslâmî fikirlere sahip Hizb-ut Tahrir gibi bir parti ile hiçbir zamanda ve zeminde mücâdele edemeyecekleri açıktır. Bunun için zebânileri ve yardakçıları ile bu Laik sistem, bu tür mesnetsiz iftiralara, kara çalmalara, çamur atmalara başvurmaktan başka çare bulamamaktadır. Bunu Nebîmiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ve O'ndan önceki Nebîler [Aleyhim-us Selâm]'ın sîretlerinde de açıkça görebiliyoruz. Onların hak dâvâları karşısında, hasımları iftiradan, kötü sözden, hakâretten, işkenceden, hapsetmekten, sürgün etmekten ve dahi katletmekten başka ne yapabildiler? Bugün de öyledir. O açıdan bütün bu saldırıları normal karşılıyoruz. Normal karşılamadığımız husus, bu tür saldırıların Rasûlümüze, Kitâbımıza ve her tür mukaddes değerimize saldıran İslâm düşmanlarından değil de, kendi Müslüman kardeşlerimizden geliyor olması, onların bu tür saldırılara alet ve aracı olmasıdır. Üzücü olan budur. Yoksa bunların bize herhangi bir zarar vereceğinden endişemiz yok. Biz bu yola Allah için çıktık, Allah için ilerliyoruz, Allah'tan nusret ve zafer bekliyoruz, Allah'ın vaadine îmân ediyoruz. Biz Allah'a tevekkül ettiğimiz sürece, O'nun rızâsını gözettiğimiz sürece, O'nun Rasûlü'nü adım adım takip ettiğimiz sürece, onlar bize hiçbir şeyle zarar veremezler. Bakınız, Rabbimiz [Subhânehu ve Te'alâ] biz mü'minlere nasıl bir vaatle güç katmaktadır:
وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ "Mü'minlere nusret vermek de üzerimize bir hak (borç) olmuştur." [Rûm 47]
Ayrıca Kerîm İslâm Ümmeti'nin öncü parçalarından biri olan halkımız, kamuoyunu yakından izlemekte ve dile getirmese de kendince bir yargıya varmaktadır. Biz bu halkın içine uzaydan gelmedik. Bilakis bu halktan bir parçayız ve çevremizdeki herkes bizi, şebâbımızı ve nasıl bir kitle olduğumuz yakından tanımaktadır. O nedenle atılan bu iftiralar ve tekrarlanan bu yalanlar, ancak müfterilerin ve yalancıların Ümmet nezdindeki güvenilirliğine zarar vermektedir. Hep diyoruz, yalancının mumu yatsıya kadar yanar diye. Hakikat ortaya çıkınca kimin doğru, kimin yalan söylediğini herkes görecektir. Daha da önemlisi, bu zâlim Küfür sisteminin çöktüğü gerçeğini görmeye başlayacaktır.
Göreceksiniz, bir süre sonra bu yalanların ve iftiraların arkası kesilecek, devamını getiremeyecekler, onlarca medya organında geçen bunca haber bıçak gibi kesilecek, sanki yaptıkları yanlarına kâr kalacakmışçasına bir anda herkes sus-pus olacak. O takdirde herkes bunların âni maslahatlara hizmet eden çirkin bir tezgâh olduğunu anlayacaktır. Aradan bir müddet geçince, başka bir fırsat doğunca tekrar ortaya çıkıp yeni yalanlar, yeni iftiralar ve yeni çamurlarla yeni bir tezgâh kurulacaktır. Bu hep böyle devam edip gidecektir. Allah onların tuzaklarını başlarına geçirip bâtıl olduğunu açığa çıkardıkça, onlar ibret alıp cürümlerine son vermek yerine, yeni bir tezgâhın hazırlıklarına girişeceklerdir. O nedenle herkes, İslâm Dâvâsına yönelik bu çirkin çarkın farkında olmalı, ona göre tavır almalı, onların bu tür saldırılarına üzülmek yerine azimlerini keskinleştirip hayırlı amellerini artırmalıdır. Aynen Efendimiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptığı gibi. Hani O'na nice saldırılar yapılmıştı, hakâretler edilmişti, sahâbesine mübârek gözleri önünde nice işkenceler edilmişti de bu durum, O'nun sabrını ve azmini artırmaktan, nihâyetinde Allah'ın vaat ettiği nusrete ve zafere ulaşmaktan başkasıyla sonuçlanmamıştı.
Bütün bu hakîkatleri göz önünde tutarken, asıl cevaplanması gereken soruyu sormalıyız: Bu iftira ve karalama kampanyaları niçin? Neden biz hedef seçiliyoruz?
İnkârına mahâl olmayan gerçek şu ki Müslümanların başına çöreklenen bu Laik-Kemalist sistem kurulduğu günden bugüne Ümmet'in kıymetlerini heder etmiş, halkına zulmetmiş, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini Sömürgeci Kâfirlere peşkeş çekmiş, dînlerine ve mukaddeslerine saldırmış, canlarını, mallarını, namuslarını hiçe saymıştır.
İşte böylesine bir ortamda ümmetin içinde ümmetle birlikte çalışmaya başlayan Hizb-ut Tahrir, bu fasit vakıaya boyun eğmemiş, Sömürgecilerin kurmuş olduğu bu iğrenç çarkın içine dalıp onunla birlikte hareket etmeyi asla kabul etmemiştir. Bunun içinde hep hedef tahtasında olmuştur.
Şayet biz Kapitalist-Laik-Demokratik Küfür sistemini kabul edip, cürümlerini görmezden gelip Ümmet'in canına, malına, ırzına değer vermeseydik, yani onlar gibi olsaydık yahut onların uşağı olsaydık, bu tür iftiralara maruz kalmaz, envâ-i türde baskılarla karşılaşmazdık, bilakis bu gün bize iftira atıp şebâbımızı zindanlara gönderenler tarafından taltif edilip el üstünde tutulurduk. Fakat bizler zinhar zilleti kabullenmedik, zinhar zulme boyun bükmedik, zinhar sömürgeciliğe susmadık, zinhar dînimize ve ümmetimize dönük saldırılara rızâ göstermedik! Bilakis dînimizi ve ümmetimizi, canımız, malımız, sevdiklerimiz pahasına hep savunduk ve de hep savunacağız, Allah'ın izniyle. Ne kâfirin küfrü, zâlimin zulmü, ne fâsığın fıskı, ne mücrimin cürmü, ne de hâinin hıyâneti bizi asla yıldırmamıştır, yıldıramayacaktır. Onlar zulüm ve fesat dolu, kokuşmuş bâtıl dâvâları üzerinde böylesine körü körüne ısrar ve inat ederlerken, biz hak ve hakîkat olan aydınlık dâvâmız uğrunda şehâdeti arzulamaz mıyız hiç? Allah bizi hidâyete erdirmişken, bundan sonra dalâlete sapar mıyız hiç?
Soru: Sizce, Türkiye'nin bir iç meselesi olan Ergenekon terör örgütü ile küresel bir çalışma yaptığı bilinen Hizb-ut Tahrir, neden aynı kareye oturtulmaya çalışılıyor? Bu tür provokatif haberlerin Hizb-ut Tahrir'in dünya genelinde yapmış olduğu Hilafet konferanslarının akabinde yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap: Hepimizin mâlumu ki bu sistem, küresel Sömürgecilik sisteminin bir parçasıdır. Nasıl ki bizim buradaki çalışmamız küresel Hilâfet projesinin bir parçasıysa, benzer şekilde buradaki yönetimin ve yöneticilerin çalışmaları da küresel Sömürgecilik projesinin bir parçasıdır. Dolayısıyla burada meydana gelen yerel bir olayın küresel politikanın parçası olması anormal değildir. Örneğin, biliyoruz ki Türkiye'nin terörle mücâdele politikası, aynı isimli küresel politikaya paralel seyretmektedir.
Şu durumda küresel bazda Kapitalist sistem fiilen çökmüştür. Fakat İbn-u Haldun'un tespit ettiği gibi, herhangi bir yönetim veya düzen, ömrünü tükettiği, fiilen çöktüğü halde, halen ayakta kalabiliyor, varlığını sürdürebiliyorsa bunun tek bir sebebi vardır: Bu çökmüş sisteme nihâî darbeyi vurup onun yerini alacak alternatif bir güç ortaya çıkmamıştır.
Bugün küresel Kapitalist sistemin varlığını sürdürebilmesinin en temel nedeni budur. Bu sisteme alternatif olabilecek tek bir ideoloji vardır, o da İslâm'dır. O yüzden, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra Kapitalist Batı dünyası önünde İslâm'dan başka bir alternatif sistem kalmadığı gerçeği gün yüzüne çıkmış, o yüzden 11 Eylül'den sonra İslâmî coğrafyaya yönelik kapsamlı bir proje devreye sokulmuştur. İsmi, bazen Yeni Amerikan Yüzyılı, bazen Büyük Ortadoğu Projesi, bazen başka bir şey olsa da, aslında proje aynı projedir; İslâm'ı alternatif olmaktan çıkaracak derecede İslâm'a ve Müslümanlara savaş açmak, İslâm Ümmeti'nin kısa zamanda dünyanın birinci devlet mesâbesine gelmesini sağlayacak siyâsî bir güç haline gelmesini engellemek! Daha açık bir ifadeyle onların savaş açtığı şey, Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti Projesi, bu proje lehine çalışan ihlâslı mü'minler ve bu projenin gerçekleşmesini arzulayan İslâmî Ümmet'tir.
Bu projenin liderliğini yapan da yarım asrı aşkın bir süredir Hizb-ut Tahrir'dir. Kurulduğu 1953 yılından bu yana geçen zaman zarfında Müslümanların yaşadığı hemen hemen her yere ulaşmış, Hilâfet'in farziyetini ve gerçekleşebilirliğini genel kamuoyu olarak Ümmet'e kavratmış, Allah'ın vaadi, Rasûlü'nün müjdesi, İslâm Ümmeti'nin muazzam potansiyeli ve muhlis bir Hizb'in varlığı ile bu projeye güç katmıştır. Son dönemde Kırım'dan Endonezya'ya, Kenya'dan Filistin'e kadar dünyanın pek çok bölgesinde gerçekleştirdiğimiz konferanslar ve faaliyetler Ümmet'in bu projeye olan teveccühünü ve muazzam desteğini, tüm âleme göstermiştir.
Bunun için Kâfirler, küresel bazda bizâtihi yürüttükleri ve engellemek için gece-gündüz çalışıp plânlar ve raporlar hazırladıkları Hilâfet projesi aleyhinde harekete geçmeleri için, İslâmî topraklar üzerinde kurulu ajan yönetimlere sürekli telkinlerde bulunmakta, emirler yağdırmaktadır.
İşte genel olarak Hilâfet'e, özel olarak Hizb'e yönelik saldırılar ve karalama kampanyaları bu açıdan değerlendirilmelidir. Efendilerinin bu talepleri, telkinleri ve talimatları doğrultusunda, buradaki yönetimler ve payandaları, ellerine geçen her fırsatta Hilâfet'e ve Hizb'e acımasızca, insafsızca, yalanla, iftirayla, ucundan köşesinden bulabildikleri her varsa onunla saldırmaktan geri durmamaktadırlar. Dün "Yeşil Komünist" derlerdi, bugün Ergenekon derler, yarın başka bir şey derler. Ama terörist demekten hiç vazgeçmezler. Aynen Efendimiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in başına geldiği gibi. Kureyş müşrikleri, her fırsatta O'nu kötülemekten geri kalmazlardı, bununla birlikte "O mecnundur", "O sihirbazdır", "O yalancıdır" demekten hiç vazgeçmezlerdi. Bugün bu sıfatların yerini, "terörist", "fundamentalist", "aşırı" vs. tabirler aldı. Biz ne kadar dil döksek de, ne kadar reddetsek de onlar bu bağnazlıklarına devam ederler, tâ ki Allah'ın emri, vaadi gelip de Küfrün kelimesi en alçak, Allah'ın kelimesi en yüce oluncaya kadar.
Soru: Başbakan Erdoğan ile Doğan medya grubu arasında son günlerde meydana gelen çekişmeden de görüldüğü üzere Türkiye'de medya iki gruba ayrılmış vaziyettedir. Bu bağlamda bu iftiraların çıkış menşei olan iktidar yanlısı medya grubunun bu haberleri servis etmekteki maksatları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Cevap: Türkiye'de süregelen çatışmanın bir Amerikan-İngiliz nüfûz çatışması olduğunu öteden beri söylüyoruz. Amerika, AKP iktidarı ile müthiş bir fırsat yakaladı ve bunu sonuna kadar kullanmak için her tür riski göze aldı. O kadar ki AKP gibi halkın yarısına yakınının oylarını almış bir iktidar partisi kapatma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bu çatışmanın yansımalarından biri de medya üzerinde oldu. Amerika, İngiliz güdümlü egemen medyayı önemli ölçüde sarsarak alternatif bir medya gücü oluşturmayı başardı. Öyle ki medya kefesi, Amerika lehine ağır basmaya başladı ve Hükümet'in yaptığı her cürüm, imza attığı her hıyânet, verdiği her peşkeş, yaptığı her zam, yani gerçekleştirdiği her tasarruf, bu güçlendirilmiş medya tarafından savunuldu, desteklendi, doğru gösterildi. Belirttiğimiz gibi Hizb'e ve Hilâfet'e yönelik saldırı kampanyasının küresel bir arka planı vardır ve bu saldırının önemli bir ayağını medya, bilhassa Amerika'nın yükselttiği bu yeni medya cephesi oluşturmaktadır. İngiliz güdümlü medya cephesini ağırlıklı olarak Laik kesim oluştururken, yazıktır ki Amerikan güdümlü bu medya cephesini liberal Laikler ile İslâmî duyarlılığı olan kesimler oluşturmaktadır. Onun için aleyhimizdeki bu son saldırıya kaynak teşkil eden Samanyolu Televizyonu'na gönderdiğimiz reddiyede, İslâmî duyarlılığa sahip olmaları hasebiyle hitapta bulunduk ve şöyle dedik:
* * *
...Yine bu haberi yaparken Allah korkusu ve insaf hudutları dâhilinde hareket ederek, hiç olmazsa Hizb-ut Tahrir'in nasıl bir kitleleşme olduğunu, ne tür bir temele, düşüncelere, metoda ve gayeye sahip olduğunu, internet sitelerinde nasıl yayınlar yapıldığını, bütün bunlar ile İngiliz türemesi Ergenekon şebekesi arasında paralellikler veya azıcık da olsa benzerlikler olup olmadığını incelemeniz gerekirdi.
Yine de bunları görmezden gelerek, Allah'tan korkmaz zâlimlerin ve fâsıkların haberlerine ve iftiralarına itibar ederek, onların Hizb-ut Tahrir'i bu azgın şebeke ile ilişkilendirmeye yönelik komplolarına alet olarak bu haberi yaptığınızı düşünmek istemiyoruz. Bilakis hakkınızda bir Müslümana yaraşır biçimde hüsn-ü zan besliyoruz ve Hizb-ut Tahrir'i ve muazzam Hilâfet projesini gayet iyi bildiğinizin farkında olduğumuz halde, size gayet açık, net ve her akıl ve insaf sahibinin anlayacağı dilden tekrarlıyoruz:
Hizb-ut Tahrir, İslâm ideolojisine dayalı bağımsız, ideolojik, küresel bir siyâsî partidir. Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak gâyesiyle Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emrettiği ve Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in üzerinde seyrettiği metoda sımsıkı sarılarak yalnızca fikrî ve siyâsî çalışmalarla kendisini sınırlandırır ve bu şer'î metot gereği İslâm'a aykırı her tür şiddet eylemini, örgütünü ve aracını kınar ve reddeder.
Sadece Ergenekon gibi İngiliz güdümlü terör şebekelerini reddetmek ve Ümmet içerisinde kök salmasını engellemek üzere çalışmakla kalmaz, aynı zamanda AKP Hükümeti gibi Amerikan güdümlü fitne şebekelerini de reddeder ve Ümmet içerisinde kök salmasını engellemek üzere çalışır.
O halde bizim Amerikan uşaklarına karşı takındığımız bu keskin tutum ve sert reddiye, sakın sizleri İngiliz uşaklarına meylettiğimiz yahut onlarla ilişkimiz olduğu zehâbına kapılmanıza yol açmasın. Bilakis Allah'tan korkunuz ile her zaman dürüst olunuz, hele şu mübârek Ramazan ayına ihtirâmınız ve oruçlu ağzınız ile daha bir dürüst olunuz.
Sizinle aynı fikirleri paylaşmayan, sizin çizginizde sizinle buluşmayan Müslüman kitlelere takındığınız tavır Bush'un 11 Eylül saldırılarından sonraki tavrına ne de çok benziyor. O da ABD ile birlikte hareket etmek istemeyen her devleti asılsız ve küstah bir şekilde "teröre destek vermekle" itham etmişti. Siz de böyle mi diyorsunuz?
أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ "İçinizde hiç dosdoğru bir adam yok mu?" [Hûd 78]
Erdem ve basın etiği ilkelerine uygun hareket edip bu reddiyemizi yayınlamanız dileğiyle.
* * *
Tahmin ettiğimiz gibi bizim söz hakkımızı hiçe saydılar ve gönderdiğimiz reddiyeyi yayınlamaktan imtina ettiler. Oysa bu televizyon kanalı Müslümanların paralarıyla Müslümanlara hizmet etmek için kurulmuştu. Böylece Müslümanların temiz rızklarını heba ettiklerini bir kez daha göstermiş oldular.
Soru: Ergenekon terör örgütünün taşeron örgütleri olarak PKK, TİKKO, DHKP-C, Hizbullah, el-Kaide, İBDA-C'nin isimleri geçiyordu. Şimdi görülüyor ki Hizb-ut Tahrir'i de bu listeye eklediler. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Cevap: Hizb-ut Tahrir, yapısal olarak, işleyiş olarak ve diğer tüm açılardan bu örgütlerle asla mukâyese edilemez, aralarında esas bakımından hiçbir benzerlik kurulamaz. Dikkat edilirse, bunların hepsi şiddet eylemlerini benimseyen silahlı örgütlerdir. Bizim bunlarla bir arada zikredilmemiz, bizi de şiddet yanlısı terörist bir örgüt gibi göstermek içindir. Ayrıca bunların hepsi hakkında Ümmet nezdinde olumsuz bir imaj oluşturulmuştur ve burada bize karşı da olumsuz bir imaj yansıtma çabası vardır. Oysa Hizb, silahsız, şiddet eylemlerini tasvip etmeyen, asla şiddete başvurmamış ve hiçbir kıstasta ve hukuk sisteminde terörist olarak tanımlanamayacak siyâsî bir parti olduğunu defalarca vurgulamıştır. Dediğimiz gibi, biz ne kadar reddetsek de onlar bize yönelik bu yalanlarını ısrar ve inatla tekrarlamaktan vazgeçmeyeceklerdir. Onların arzularının aksine, Hizb'in Ümmet nezdinde hiçbir olumsuz imajı söz konusu değildir, bilakis itibarı ve heybeti her geçen gün artmakta, Ümmet'in teveccühü göz kamaştırıcı boyutlara varmaktadır. Güneş balçıkla sıvanmaz. Onlar ne kadar çırpınsalar da kötü tuzak mutlaka sahibinin başına geçer.
Soru: Bu ve benzeri haberleri Müslümanlar nasıl değerlendirmeliler, böylesi haberlere nasıl yaklaşmalılar?
Cevap: Öncelikle Müslümanların takınması gereken tavır, böylesi bir haberleri duyduklarında temkinli davranıp doğruluğunu araştırıp şer'î hükümlere göre hareket etmeleridir. Nitekim Rabbimiz [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kavli yolumuzu aydınlatıcı bir ışık olmalıdır:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ "Ey îman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, (doğruluğunu) etraflıca araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." [Hucurât 6]
Müslümanlar bu düstûra uygun davrandıkları sürece, kendileri ve kardeşleri hakkında kurulan tuzaklardan her zaman emin olmuşlardır. Hele ki günümüzde böylesine korkunç bir dezenformasyonun yaşandığı bir dönemde, Müslümanların bu düstûra azami önem göstermeleri ve bilhassa kardeşleri ve kurtuluş projeleri hakkında duydukları her haberi titizlikle incelemeleri gerekmektedir. Eğer bizler Müslümanlar olarak şer'î hükümlere gereken önemi verirsek, Allah Subhânehu mutlaka bize hakkı batıldan ayırt edecek bir furkan verecektir ve bu tür kasıtlı saptırmalardan bizi koruyacaktır.
/ Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
www.hizb-ut-tahrir.org | www.domainnomeaning.com | www.domainnomeaning.com/info/turkish.php
Ayrıca şuna dikkat çekmek isteriz: Bu tür sansasyonel haberler, ülkenin asıl gündeminin üzerini örtmektedir. Örneğin, son günlerde AKP hakkında pek çok yolsuzluk haberleri gündemde, AKP ile CHP arasında hakârete varan yakışıksız bir düello sürmekte, devamlı asker cenazeleri gelmekte, küresel ekonomik krizin ülke ekonomisine vereceği ağır tahribatın sinyalleri görülmekte, Ergenekon soruşturmasının yavaşladığı, ilerlemesi gereken mecradan saptığı, ayak takımları ile meşgul olmak zorunda kaldığı, asıl ele başlarına giden yolların kesildiği gerçeği gizlenmekte, Müslümanların mallarını mazlumlara yardım adı altında topladıkları iddiasıyla mahkum edilen Deniz Feneri yolsuzluğunun Müslüman kesimler üzerindeki tahribatı hafifletilmekte, önümüzdeki ay başörtüsü ve kapatma davası hakkında Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı beklenmekte, Kıbrıs'ta aşağılayıcı bir müzâkere pazarlığı sürmekte, boğazlardan Amerikan savaş gemileri sessiz-sedasız geçmekte, Karadeniz'de fırtınalı günler beklenmekte, Kafkaslar'da gerilim sürmekte, Türkiye ile Ermenistan arasında yeni bir zelîl müzâkerenin zemini döşenmekte, Avrupa Birliği'ne üyelik müzâkerelerindeki tıkanıklığın aşılmasına yönelik şerre alâmet kıpırdanmalar görülmekte... böylesine yoğun bir gündem varken, Ergenekon iddialarıyla Hizb'in meşgul edilerek, kendi derdine düşmesini sağlayarak, içine fitne sokmaya çalışarak, Hizb ile Ümmet arasını açmaya uğraşarak Hizb-ut Tahrir'in tüm bu konularda Ümmet'e gerçeği göstermesi, komploları deşifre etmesi, hıyânetleri açığa vurması engellemek isteniyor. Biz elbette bütün bunların farkındayız ve bu tür saptırmalar, suni gündemler bizim kararlı çalışmalarımızı ve Ümmet'e hakkı beyân etme vazîfemizi durdurmayacaktır. Herkes görecek ki gizlenmek istenen her meselenin hakîkatini ve benimsenmesi gereken İslâmî tutumu, Allah'ın izniyle ve elimizden geldiğince biz beyân edeceğiz. Ne kâfirin küfrü, zâlimin zulmü, ne fâsığın fıskı, ne mücrim cürmü, ne hâinin hıyâneti, ne de sapkının saptırması Allah'ın yardımıyla bizi asla durduramayacaktır.
Yılmaz Çelik
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti