Cuma, 27 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Terörle Mücadele Kurulu Oluşturulması Şeklindeki İngiltere'nin Habis Önerisinin Amacı, Siyasal İslâmî Akîdenin Yayılmasını Frenlemektir

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, Hükümetin sözde terörle mücadele için İngiltere ile ortak bir kurulun oluşturulmasına muvafakat etmesini kınadı. Muhyiddîn Ahmed, bugün yayınladığı basın açıklamasında İngiltere'nin, gerçekte İslâm'a karşı bir haçlı savaşı olan sözde terörizme karşı savaş cürümünde Amerika'nın ortağı olduğunu ifade etti ve şöyle ekledi: "Dışişleri Bakanı Diphu Moni'nin Pakistan ile Hindistan'daki teröristlerin takibatı hususunda İngiltere'nin deneyimine muhtacız, çünkü onlar terörle mücadele için ortak bir kurula sahipler şeklindeki açıklamalarına Bangladeş'teki Müslümanların kalpleri öfke ile doldu."

"Kindar İngilizlerin bu tip kurulların kılıfı altında Pakistan'daki masum Müslümanlara yaptığı işkencelere ilişkin olarak dünya gazetelerinin sayfalarında yayınlananlar Müslümanların gözünden kaçmamaktadır. Bunun içindir ki bu tür kurulların oluşturulmasından maksat, bunların kılıfı altında siyasal İslâmî akîdenin yayılmasını frenlemek için çalışmak ve Müslümanların beldelerinden sömürgeciliğin ve ajanlarının kaldırılmasını isteyen masum Müslümanlara işkence yapmaktır."

Muhyiddîn Ahmed, bu tür yöntemlerin Hilâfet Devleti'nin kurulmasına yönelik ciddî çalışmayı engelleyemeyeceğini teyit etti. Zira o, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi ve Allahu [Subhânehu]'nun bir vaadidir. Son olarak Muhyiddîn Ahmed, bu kurulun oluşturulmasına muvafakat verme kararını ilga etmesi noktasında Hükümete bir çağrıda bulundu.

 

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ebiyi Meselesinin Uluslararası Lahey Adalet Divanı'nda Ele Alınması, Sudan'da İki Devletin Varlığını Tanımaktır

Dün sabah, sözde Uluslararası Lahey Adalet Divanı binasında, Ebiyi bölgesi sınırları üzerinde Hükümet ile Halkçı Hareket arasındaki anlaşmazlığı çözmek için Daimi Tahkim Mahkemesi huzurunda sözlü yargılama oturumları başladı.

Lahey'de meydana gelenler bağlamında aşağıdaki hususları açıklamak isteriz:

1. Aynı beldenin bölgeleri içerisindeki sınırların çizilmesi idarî bir iştir. Dolayısıyla buna uluslararası bir nitelik kazandırılması ve davanın uluslararası bir mahkemeye götürülmesinin pratik manası, Sudan'ın artık aralarındaki sınırlar üzerinde çekişen iki devlet haline gelmesidir.

2. Bölünme süreci, bunun öncesinde Ebiyi protokolüne ilişkin sömürgeci Batının, özellikle Amerika'nın yürütme hedefi, bu bölgedeki servetler ile petrole ilişkin sömürgeci bir hedeftir.

3. Bölgeye "Dinka veya el-Mesîra" kabilelerinden hangisinin daha önce geldiğinin araştırılması caiz değildir. Önemli olan onların aynı beldede olmalarıdır ki o da Sudan'dır. İslâm'da arazinin mülk edinilmesi ise, kabilevî esas üzerine olmayıp ancak ferdî esas üzere olur. Nitekim SallAllahu Aleyhi ve Selem şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَحْيَا أَرْضًا مَيْتَةً فَهِيَ لَهُ "Her kim ölü bir araziyi ihya ederse o, onundur."

Ve şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَحَاطَ حَائِطًا عَلَى أَرْضٍ ، فَهِيَ لَهُ "Her kim bir araziyi çevirirse o, onundur."

Meralara gelince; devletin tüm tebaası için genel bir mülkiyettir. Arazileri işgal ettikleri sırada İngilizlerin Sudan'da yaptığı en tehlikeli şey, arazinin tekelcilik, yani bir kabilenin dârı olması esası üzerine verilmesidir. Nitekim bu amelin, toprağa ilişkin İslâm'ın hükümlerine muhalif olmasının ötesinde vakıa olarak da bozukluğu ortaya çıkmıştır.

4. İslâm'da yönetim, merkezidir. İdare ise, devletin yönettiği beldelerin birimlere ayrıldığı, her bir birimin vilâyet olarak isimlendirildiği ve her bir vilâyetin de âmillik olarak isimlendirilen birimlere ayrıldığı adem-i merkeziyetçilik esasına dayanır... Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı da işte budur. Zira o, açık bir tahdit ile yeri belirlenmiş beldelerdeki imâratlara vâli atıyordu. Nitekim Amr İbn-u Hazm'ı Yemen'e, el-Alâ İbn-u Hadramî'yi Bahreyn'e vâli olarak atadığı gibi başkalarını da vâli olarak atamıştır. İslâmî Devlet de tarihi boyunca bu minval üzere seyretmiştir; işlerini vâliler ve âmiller üstleniyor ve Hilâfet Devleti'nin yönettiği her beldede araziyi fertler mülk ediniyor, kamu mülkiyetinden olan meralar ve benzerleri devletin tüm tebaasının faydasına sunuluyordu.

İrademizin kâfir Batıya ipotek edilmesi, şeriata muhalif olmasının ötesinde ona kadim rüyası olan Sudan'ın Güneyini parçalamayı geçekleştirmesi, ardından da Ebiyi bölgesinin müdahale için bir gerekçe olacak şekilde çatışma mahalli olarak bırakmasına fırsatı vermektedir. Böylece bugün olduğu gibi kâfire üzerimizde otorite vermiş olacağız. Oysa Allahu [Azze ve Celle] şöyle buyurmaktadır:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً  "Şüphesiz Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (otorite) vermeyecektir!" [en-Nîsâ 141]

Ayrıca kâfir Batının mahkemelerine muhakeme olmak Allahu Te'alâ'nın şu kavlinden dolayı şer'an caiz değildir:

َلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آَمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلالا بَعِيدًا "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tâğutu küfretmekle emrolundukları halde ona muhâkeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan, onları büsbütün saptırmak istiyor"[en-Nisâ 60]

Binaenaleyh mesele, küfrün evrensel mahkemelerinden geri çekilmeli, İslâm esası üzerine çözülerek iş nisabına iade edilmeli, ülkenin birlik üzerek kalması için çalışılmalı, parçalanmasına ve bölünmesine izin verilmemelidir. Bu da belaların başı ve musibetlerin anası olan başta Nifaşa Anlaşması olmak üzere batıl üzerine bina edilen tüm anlaşmaların reddedilmesi ile olmalıdır.

 

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

 

Devamını oku...

Güvenlik Durumunun Çökmesi... İşgal Kuvvetlerini Kabullenmeye Yönelik Bir Kamuoyu Oluşturmaktır

24. 04. 2009 Pazar günü sabahı, Bağdat'ın Batısındaki "el-Tubce" yerleşim bölgesinde yedi kuyumcunun öldürüldüğü yeni bir olay gerçekleşti. Böylece Amerikan işgal kuvvetlerinin kendi üstlerine çekilmek üzere önümüzdeki Haziran ayının sonunda, Irak şehirlerinden çekileceklerinin yaklaştığının ilan edilmesinden bu yana son birkaç gün içerisinde yoğun bir şekilde artan güvenlik ihlalleri silsilesine yeni bir olay daha eklendi.

Bu ihlaller, ara sıra işgalci tarafından pek çok sayıda ülkeye sokulduğu ilan edilen bomba düzeneği, patlayıcı kemerler ve bomba yüklü araçlar şeklinde ortaya çıkmıştır. Böylece işgalcinin "kırılgan" olarak nitelendirmeyi adet edindiği başarıyla tamamlanan bir güvenlik görüntüsü verilmiştir.

Gelişen olayları dikkatle inceleyen bir kimse... neredeyse işgalci ve onun ajanlarının dairesinden çıkmayan bu korkunç olayların türetildiğini görür. Ki böylece sokaktaki sade vatandaşı bile aldatamayacak senaryolarla gizlenmiş alçaltıcı anlaşmanın bazı maddelerini uygulamayı reddedecekleri gerekçeler oluştursunlar. Bunun en çarpıcı kanıtı Obama'nın, masum vatandaşlara karşı işlenen bu cürümlerin sorumluluğunu yüklenmeleri girişimi hususunda siyasî sürecin ortakları arasındaki anlaşmazlıkları tasfiye etmek amacıyla Bağdat'a yaptığı ani ziyareti sırasındaki sözleridir... Nitekim General Odierno'nun durumlar kontrol altına alınana kadar Musul'dan çekilmeyeceği ihtimali hakkındaki açıklamaları aynı doğrultuda olmasının yanı sıra Başbakanın da güvenlik tam bir şekilde sağlanmadıkça Amerikan kuvvetlerinin Irak şehirlerinden çekilmesi tamamlanmayacaktır ve silahlı gurupların saldırılarına maruz kalan her bölgeden çekilme süreci durdurulacaktır şeklindeki 03.16 tarihli açıklamaları ve buna benzer pek açıklamaları vardır.

Ey Müslümanlar!

Bugün katliam, zulüm, hapishanelerin tıka basa dolması ve belirsizlik içerisindeki gelecek yüzünden çektiğiniz sıkıntıların sebebi; Raşidî Hilâfet'in ikame ederek İslâmî Ümmeti kalkındırmak için çalışan muhlislerin çabalarını engelleme ve bitirme amacıyla Irak'ı bir üst edinme beklentisiyle bu ülkeyi işgal eden kâfir Amerika'dır. O muhlisler ki Irak'ı sonsuza deki sömürgeciliğin hegemonyasından kurtarmayı ve Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavlindeki vaadini gerekleştirmeyi amaçlamaktadırlar:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأََشْهَادُ  "Şüphesiz Rasullerimize ve îman edenlere, hem bu dünya hayatında, hem de şâhitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde Nusret veririz." [Mu'min/Ğâfir 51]

 

Devamını oku...

Cakarta Telcomcell Şirketi Genel Müdürü'ne

Cakarta / Endonezya

H. 21 Rabî-ul Âhir 1430
M. 17 Nisan 2009

Cakarta Telcomcell Şirketi Genel Müdürü'ne;

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuhu;

Sizlere, Hizb-ut Tahrir / Endonezya'nın İslâmî beldelerin ilerlemesine, selametine ve güvenliğine önem veren bir İslâmî hareket daveti olduğunu açıklamak için bu mektupla başladık. Ki kapasite olarak dünyanın en büyük beldesi olması itibarıyla buna Endonezya da dâhildir. Bildiğimiz üzere Endonezya, bizzat kendi kararını ve kendi bölgelerinin selametini koruyup kendi güvenliğine hırs göstermedikçe kalkınma ve ilerleme alanında gelişme amellerinde bulunmaya muktedir değildir. Buna göre bölgelerinin selametini, güvenliğini tehdit edecek ve bizzat kendi kararlarına etki edecek bir tehlikeye yol açan her amel veya her program engellenmelidir.

Bunun gerçekleşmesi için de sizleri, bu mektup yoluyla "Evrensel Sosyal Yükümlülük / USO", yani posta ve iletişim araçlarında evrensel toplumun yükümlülüğü adlı programınızda "Shiron" ve "Gilat" gibi "İsrail" ürünlerini kullanmamaya davet ediyoruz. Bu program yoluyla ülkenin dört bir tarafının 8000 bin noktasında şebeke kurulacaktır. Yine sizleri fiilen muharip devletlerin ürünlerini de kullanmamaya davet ediyoruz ki aslında bu devletler, tamamen Amerika ve İngiltere gibi sömürgeci devletlerdir.

Bu programda "İsrail" ve fiilen muharip olan diğer devletlerin ürünlerinin kullanılması şer'an haramdır. Ve bu, sömürgeci devletlerin Endonezya'daki birçok bölgeden oldukça kolay bir şekilde malumat elde etmelerinin önünü açmasının yanı sıra şebeke bakımında çalışan -büyük ihtimalle Yahudi güçlerdendir- sağlayıcı şirketi, şebekenin bulunduğu her yerde Endonezya'daki müteaddit bölgeleri ziyaret etme hakkına sahiptir. Yine üst fiyat sınırından oldukça uzak bir şekilde sağlayıcı şirketin ucuz tedarikine bakıldığında Yahudi devleti tarafından geniş çaplı bir müdahalenin olması da muhtemeldir. Bunun da "İsrail" ürünlerinin kullanımına yönelik teşvik yöntemi olarak algılanması mümkündür.

Tam olarak korktuğumuz şey ise "Telcomcell'in" yanında 8000 bölgede şebeke kurulduğunda ülkenin tüm bölgelerinde güvenli bir mekânın kalmayacak olmasıdır. Çünkü 8000 şebekeye ürünler tedarik edilmesiyle neredeyse "İsrail", Endonezya'daki iletişim araçları ağına sahip olacak ve bu ağ, Endonezya'daki diğer iletişim araçları ağlarının işini bitirecektir. Bu şebeke fiilen yapıldığında hayatın bütün yönleri risk altına girecektir. Yine para ve dağıtım işi risk altına gireceği gibi bölgesel hükümet, din ve eğitim makamlarının hepsi de risk altına girecektir.

Endonezya, egemenlik sahibi bir devlet olduğuna göre derhal bu tehlikeleri engellemelidir. Bunun yolu ise, ancak "İsrail" ürünlerinin ve fiilen muharip devletlerin ürünlerinin kullanılmamasıdır. Bu program tamamlandığında Endonezya artık egemen devlet vasfını kaybedecektir. Çünkü her yönüyle Endonezya, haricî gözetim altında olacak ve bunun sonucunda da kapasite olarak dünyanın en büyük İslâmî beldesi olan ülkenin istikrarını ve birliğini tehdit eden hareketler ile söylentiler ortaya çıkacaktır. Bu program sürdürülmesi halinde bu, sadece Allah'ın hurumatlarına yönelik büyük bir saldırı olmayıp bilakis büyük bir riske yol açacaktır. Buna binaen iş işten geçmeden bu programın engellenmesi gerektiğini bir kez daha yineliyoruz. Ve's Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Cihan Haber Ajansının Yayınladığı Bir Habere Reddiye

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

Sayın Cihan Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni'ne,

09.04.2009 tarihinde ajansınızdan yayınlanan bir haberde "Eskişehir'de düzenlenen operasyonda terör örgütü Hizb-ut Tahrir'le bağlantılı olduğu ileri sürülen 30 kişiyi gözaltına aldı." ve "Yapılan aramalarda tabancalarla çok sayıda mermi ele geçirildi." şeklinde ibareler yer almıştır. Halbuki söz konusu tarihte Hizb-ut Tahrir'in Eskişehir'deki şebabına karşı herhangi bir operasyon düzenlenmemiştir. Gerçek olmayan bu haberi ancak, Eskişehir Valisi'nin yaptığı açıklamadan sonra değiştirebildiniz. Zaten bağlı bulunduğunuz Samanyolu Grubu'nun Hizb-ut Tahrir hakkında daha önce yaptığı haberler de tıpkı bunun gibi kasıtlı ve yanıltıcı haberler sınıfındandır.

Anlaşılan o ki; bu yalan haber de öncekiler gibi Hizb'i umutsuzca karalamak isteyen, Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubeleri'ndeki kaynaklarınıza dayanmaktadır. Oysa bir Müslüman olarak bu zâlim ve fâsık şubeden aldığınız haberler hakkında Rabbimiz [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavlini göz önünde bulundurmanız gerekirdi: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ  "Ey îman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse (doğruluğunu) etraflıca araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." [Hucurât 6]

Hattı zatında kesin olarak bildiğiniz bir husus vardır ki; Hizb-ut Tahrir, İslâm ideolojisine dayalı bağımsız, küresel bir siyâsî partidir. Ayrıca Hizb, Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak gâyesiyle Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emrettiği ve Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in üzerinde seyrettiği metoda sımsıkı sarılarak yalnızca fikrî ve siyâsî çalışmalarla kendisini sınırlandırır ve bu şer'î metot gereği İslâm'a aykırı her türlü şiddet eylemini, örgütünü ve aracını kınar ve reddeder.

Son olarak, Hizb-ut Tahrir konusunda Allah'tan korkun demiyoruz nitekim ona hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. O, kökü sabit dalları göğe doğru yükselen tayyib bir ağaç gibidir. Ancak kendiniz ve yazdıklarınız hususunda Allah'tan korkun diyoruz. Daima Allah Teala'nın şu kavlini hatırınızda bulundurunuz: قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ "De ki: ‘Allah'a karşı yalan uyduranlar asla felah bulmazlar'." [Yunus 69] Ayrıca erdem ve basın etiği ilkelerine uygun hareket edip bu reddiyemizi yayınlayacağınızı da sanmıyoruz. Ancak sizleri Hizb-ut Tahrir ve Hilafet aleyhinde yürütülen umutsuz karalama kampanyalarına alet olmaktan artık vazgeçmeye çağırıyoruz.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Doğan Haber Ajansının Yayınladığı Bir Habere Reddiye

Doğan Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni'ne,

es-Selâmu Âlâ Men İttaba'l Hudâ,

09.04.2009 tarihinde ajansınızdan Saadet KEFAL imzasıyla yayınlanan bir haberde "Yapılan operasyonda Hizbul Tahrir örgütü üyesi oldukları öne sürülen aralarında kadınların da bulunduğu 30 şüpheli gözaltına alındı. Evlerde yapılan aramalarda 3 tabanca ve çok sayıda mermi ele geçirildiği iddia edildi." şeklinde ibareler yer almıştır. Halbuki söz konusu tarihte Hizb-ut Tahrir'in Eskişehir'deki şebabına karşı herhangi bir operasyon düzenlenmemiştir. Bu haberin yalan olduğu Eskişehir Valisi'nin yaptığı açıklama ile de açığa çıkmıştır.

Bu tür haberler kasıtlı ve yanıltıcı haber sınıfındandır, Hizb-ut Tahrir'i ve Hilafet fikrini karalamaya yönelik hamlelerin bir parçasıdır. Bu haberle ilgili olarak, muhabirinizin Hizb-ut Tahrir'i tanımadığını varsayarak, Hizb hakkında şüphe uyandırmak isteyen Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ndeki kaynaklara itibar ettiğini düşünüyoruz.

Oysa ki muhabirinizin,  bu haberi yaparken insaf hudutları dâhilinde hareket ederek, hiç olmazsa Hizb-ut Tahrir'in nasıl bir kitleleşme olduğunu, ne tür bir temele, düşüncelere, metoda ve gayeye sahip olduğunu, internet sitelerinde nasıl yayınlar yapıldığını incelemesi gerekirdi.

Hizb-ut Tahrir, İslâm ideolojisine dayalı bağımsız, küresel bir siyâsî partidir. Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak gâyesiyle Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emrettiği ve Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in üzerinde seyrettiği metoda sımsıkı sarılarak yalnızca fikrî ve siyâsî çalışmalarla kendisini sınırlandırır ve bu şer'î metot gereği İslâm'a aykırı her türlü şiddet eylemini, örgütünü ve aracını kınar ve reddeder.

Bu vesileyle tüm muhabirlerinizi böyle mugalatalı haberler üretmeme konusunda şiddetli bir şekilde uyarmanızı, her birine Hizb-ut Tahrir hakkında yazmak istediklerinde bizimle mülakatta bulunabileceklerini veya internet sitelerimizi ziyaret edebileceklerini bildirmenizi ve duyarlılık gösterip basın etik ilkelerine uygun davranarak bu reddiyemizi yayınlamanızı talep ediyoruz.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hüsnü Niyetle Bile Olsa Müslümanların Katilleri ve Düşmanlarıyla Bir Araya Gelmek İmkânsızdır

Hizb-ut Tahrir, Holbrooke ile Mullen'in Pakistan'ı ziyaretlerini, ülkedeki siyasiler ve diplomatlarla bir araya gelmesini şiddetle kınamasının yanı sıra Amerika'nın ülkenin geleceğiyle oynamasını da kınar. Muhalefet mensuplarının, Pakistan'daki ve Afganistan'daki Müslümanlara karşı günlük yapılan Amerikan operasyonları yüzünden ellerinden kan damlayan Holbrooke ve Mullen ile görüşmeleri Ümmete yönelik bir hıyanet olup bu siyasilerin, Amerika'nın ajanı ve kölesi olduklarına dair yeterli bir kanıttır. Hele ki Amerika, saldırılarının devam edeceğini açıklamışken bu, hükümet ile muhalefetin yüzüne atılmış bir tokat mesabesindir.

Lal Mescidi'ne bağlı Hafsa Medresesi'nde bulunan kızları imha ederken onlar tarafından egemenliği çiğnenmiş olsa bile egemenliğini koruması "hakkında" hükümet mazur görülür mü? Ardından Mullen'in, el-Kaide liderleri Belucistan bölgesinde gizlenmektedir şeklindeki açıklaması Amerika'nın, takriben Pakistan'ın yarısını oluşturduğu bilinen bu üç bölgeye; Kabileler Bölgesi ile Kuzey Batı Bölgesinden Belucistan Bölgesine ulaşacak şekilde saldırılarını genişletmek istediğini göstermektedir!

O halde Pakistan, Amerika'nın Pakistan'a karşı saldırılarını devam ettirsin diye Pakistan yollarını kullanmasına izin vermek yoluyla savaşında ona destek vermeye ve yardım etmeye devam edecek midir? Bu savaş, kendi vatandaşlarına karşı kullanılması amacıyla kendi düşmanına teçhizat temin eden bir ülke olması bakımından tarihte yaşanmış savaşların en garibidir! Gerçekten bu, sabırlı bir kimseyi dahi çileden çıkaracak kadar yöneticilerin alenî bir hıyanet ve utanç verici davranışıdır! Hatta Hükümetin, insanlardan utanmasından dolayı Amerika'dan Pakistan'ın sınır bölgelerine yönelik saldırılarını hafifletmesi talebinde bulunduğu sıradaki mantalitesi bile acayiptir! Zira Hükümet, neden Amerikan çıkarlarına hizmet etmeyen bu saldırıları durdurunuz demek yerine, senin bu saldırıların bizim egemenliğimizi zedelemekte ve bize karşı işlenmiş bir saldırı olup buna güçlü bir şekilde karşılık vereceğiz dememiştir? Yöneticiler hangi maslahat için çalışıyorlar? Pakistan'ın maslahatı için mi yoksa Amerikan'ın çıkarı için mi? Ülkelerine karşı yapılacak herhangi bir saldırıya izin vermeye hazır olmadıklarını söyleyecek kadar bu yöneticilerin zerre hayası ve kendilerine azıcık saygıları yok mudur?!

Önümüzdeki günlerin "terörizme karşı savaşında" insanların desteğini alabilmek için Pakistan'a yönelik yeni politikası gereği Amerika'nın beslediği birçok patlama ve kaos eylemlerine tanıklık edeceği noktasında Ümmeti uyarmak isteriz. Dolayısıyla Müslümanları bu habis tuzağa düşmekten de sakındırırız.

Hain yöneticiler bir kez daha, Pakistan'ın zayıf bir ülke olduğu ve önünde Amerika'ya itaat etmekten başka bir seçeneğinin olmadığı şeklindeki çirkin yalanlarının altına gizlenmektedirler. Ancak hakikat, bu yalanları ifşa etmektedir. Zira Pakistan, nükleer güce sahip bir tarım ülkesi olup gaddarca savaşında Amerika'ya uşaklığından kolayca kurtulabilir. Zira kendisini kasıp kavuran ekonomik kriz yüzünden kan kaybeden Amerika, Pakistan gibi güçlü bir ülke ile savaşa girmeye hazır bir konumda değildir. Kaldı ki şu ana kadar Amerikan kuvvetlerinin kullandığı toplam yakıtın %80'nini Pakistan temin etmektedir. Dolayıyla basit bir şekilde bu tedariklerin kesilmesi bile Amerika'yı boyun büktürmek için yeterli olacağı gibi Amerikan kuvvetlerine giden yiyecek tedariklerinin kesilmesi de birkaç hafta içerisinde ödlek Amerikan askerleri arasında açlığa yol açacaktır.

Lakin kendilerini getirerek yönetime diken Amerikalılara karşı bu hain yöneticilerin böylesi adımları atmaları ne mümkündür? Diğer yandan muhalefet, Amerikan saldırılarını protesto etmek için yürüyüşler düzenlemeyi aklının ucundan dahi geçirmemektedir. Zira muhalefet mensupları, Amerika ile bir anlaşma yapılmadıkça Pakistan'a geri dönmeye bile muktedir değillerdir.

Artık Ümmetin, bu fasitlerden kurtulmasının, Hilâfet Devleti'nin ikamesi için Hizb-ut Tahrir'in liderliği gibi bu Ümmet içerisinden olan muhlislere nusret ve destek verilmesinin zamanı gelmiştir. Zira o, Amerika'dan kurtulmanın ve bölgede emniyet ile güvenin gerçekleşmesinin biricik metodudur.

Ya sizler ey kuvvet ehli! Duvara dayanmış kütük gibi ne zamana kadar sessiz kalmaya devam edeceksiniz?

 

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

 

Devamını oku...

Obama, Bölgeye Balla Karıştırılmış Bir Zehir Sunmuştur!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Obama, Türkiye ziyaretini dün, 07.04.2009 Salı günü tamamladı. Kendisinin İslâm ve Müslümanlar ile savaş halinde olmadığı, Türkiye'nin Batı ile İslâmî âlem arasındaki uçurumu bir köprüye dönüştürmesi açısından Amerika ve dünya için önemli olduğu, Müslümanlarla ilişkisinin terörizmle mücadele sınırının ötesinde başka hususları da kapsayacağı ve diyalog için çalışacağı şeklinde ballandırılmış açıklamalara yoğunlaştı... Türkiye parlamentosundaki, görüşmelerindeki, toplantılarındaki ve konferanslarındaki söylemleri de bu şekilde olmuştur!

Obama'nın açıklamaları, hiçbir hayır içermeyen su tutmaz, ot bitmez çorak bir arazi(!) gibi olmasına rağmen Türkiye, Arap beldeleri, özellikle Irak, ardından İran, Pakistan ve Afganistan yetkilileri, Obama'da kendilerine yönelik selefinde olmayan bir yakınlık gördüler, onun açıklamalarını memnuniyetle karşıladılar, ona selefi Bush gibi Müslümanlara yönelik bir savaş adamı olmayıp İslâm'a davet eden biri olarak itibar ettiler! Onun bu ziyareti, açıklamaları ve konferansları ile Savunma Bakanı Gates'in, kongre önünde savunma bakanlığı bütçesi ele alınırken Amerika'nın Irak ve Afganistan'a yönelik savaşına yani daha çok Müslüman kanı akıtılmasına yoğunlaşacağı şeklindeki açıklaması aynı zamana denk gelmesine rağmen bunlara alkış tuttular! Aynı şekilde bunlar, Amerikan Adalet Bakanı'nın, askerî uçak parçalarını İran'a ihraç etmek suçlaması ile bir İranlının tutuklandığı açıklamasına denk gelmiştir!

Bu Ümmetin başındaki musibetlerin en büyüğü, onun işini akletmeyen sağır, dilsiz ve kör yöneticilerin üstlenmiş olmasıdır. Diğer bir musibet ise, kendilerine alkış tutacak birilerini bulmuş olmalarıdır.

فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ  "O, kavmini (küçümseyerek) hafife aldı, (kavmi de) ona itaat etti!" [ez-Zuhruf 54]

Bu yöneticiler, sizleri hafife almaktadırlar ve sizleri helaka sürüklemektedirler ey Müslümanlar! Şayet onlara itaat ederseniz sizler SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavline müstahak olursunuz:

إِنَّهُ ُ سَتَكُونُ بَعْدِي أُمَرَاءُ مَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَلَيْسَ مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُ وَلَيْسَ بِوَارِدٍ عَلَيَّ الْحَوْضَ وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَهُوَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُ وَهُوَ وَارِدٌ عَلَيَّ الْحَوْضَ "Benden sonra yöneticiler olacaktır. Her kim onların yalanını doğrular ve zulümlerinde onlar yardım ederse ben ondan değilim, o da benden değildir. Havzımın başında da olmayacaktır. Her kim de onların yalanını doğrulamaz ve zulümlerinde onlara yardım etmezse o bendendir, ben de ondanım ve o havzımın başında olacaktır." [en-Nesaî, Ka'b İbn-u Ucra kanalıyla tahriç etti]

Ey Müslümanlar!

Bölgeye yönelik Bush'un politikası ile Obama'nın politikası arasında ne fark vardır:

O da yol haritası, Annapolis ve iki devletli çözüm projesinden oluşan Bush'un Filistin'e yönelik benimsediği aynı politikayı ifade etmiyor mu?! Bunlardan her biri diğerinden daha büyük bir cürüm değil midir? Bunlar, el-İsrâ ve'l Mirâç arzı olan Filistin'in daha çoğundan Yahudiler lehine taviz verilerek hiçbir egemenliğin ve otoritenin olmadığı bir ortamda yaşasınlar diye az bir kısmının Filistin halkına kalması demek değil midir? Aklı başında bir kişi buna alkış tutabilir mi?!

Bu meseleye ilişkin Bush'un söylemi ile benimsediği şey, Obama'nın odaklandığı ve benimsediği aynı şey değil midir?

Ayrıca Irak hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Amerikan ordusu, Irak'ta çöreklenedurup etrafa fesat ve ifsat saçmakta, egemenliği ve otoriteyi elinde tutmakta değil midir? Obama, Bush'un Irak'taki yandaşları ile yaptığı anlaşmaya göre hareket edip kuvvetlerinin tamamını çekse bile ancak 2011 sonunda çekeceğini ilan etmemiş midir?

Afganistan hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Amerikan ordusu ile NATO ittifakı sabah-akşam yaşlıları, kadınları ve çocukları öldürmüyorlar mı? Dahası Obama, Afganistan'a daha fazla muharip gücü göndermekte ve NATO'daki müttefiklerini de daha fazla muharip gücü göndermeye teşvik etmektedir! İşte Obama'nın ilan ettiği strateji bu değil midir? O halde zerre kadar hayası olan bir yöneticinin bundan memnuniyet duyması bir hak mıdır?

Pakistan hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Bazılarının Pakistan hava üstlerinden kalktığı insanlı-insansız uçaklarla sabah-akşam kabileler bölgesini bombardımana tutan Amerikan uçakları değil midir?! Ayrıca her iki dönemde de Pakistan yönetim kurumlarının dört bir tarafında cirit atanlar Amerikan Dışişleri Bakanlığı temsilcileri ile Savunma Bakanlığı temsilcileri değil midir?!

İran'a gelince; İran'a yönelik Amerikan politikasının genel hatları hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Bush, Amerikan çıkarına olmasından dolayı Irak hususunda İran'a toplu müzakereler çağrısında bulunmuştur. Obama da Amerika çıkarına olmasından dolayı Afganistan konusunda İran'a toplu müzakereler çağrısında bulunmuştur! Dolayısıyla her ikisi için de asıl ve önemli olan Amerikan çıkarıdır. Daha sonra Bush'un İran'ın uranyum zenginleştirmesini engelleme yönünde yaptığı çağrıyı Obama da yapmamış mıdır? Bush, İran'ın nükleer politikasına karşı çıkıyor da Obama karşı çıkmıyor mu? Bush, İran'a yönelik yaptırımları uzatıyor da Obama uzatmıyor mu? Bu ikisinin arasındaki fark, genel politikada olmayıp sadece üslupta değil midir?

Obama'yı ağırlayan Türkiye'ye yönelik Amerikan politikasında değişen nedir? Bush'un teşvik ettiği gibi Obama da onu Suriye ile Yahudi devleti arasında aktif arabuluculuğa teşvik etmemiş midir? Bush'un yaptığı gibi Obama da onun Ermenistan ile normalizasyona girmesine çağırmamış mıdır? Dahası Obama, açıkça tarihi ile "yüzleşmesi" yani şanlı geçmişini inkar etmesi çağrısında bulunmuştur! Bu ise Ermenistan meselesini bu sene içerisinde dile getirmeyeceğine dair Türkiye'ye verdiği sözün bile acısını dindiremeyeceği Türkiye'ye atılmış bir tokattır! Ayrıca Obama, Amerika ile İslâm âlemi arasında bir köprü vazifesi görmesinden dolayı Türkiye ile stratejik ortaklığa yoğunlaşarak Türkiye'yi Amerikan çıkarlarının ve bölgeye pazarlamasının savunma cephesi haline getirmiştir!

Amerikalılar nezdinde Amerikan politikasını belirleyen devlet başkanı değildir. Bilakis bunu belirleyen, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olmak üzere bunun şekillendirilmesine katılan kurumlardır. Dolayısıyla Başkanın gitmesi ile genel politika onunla birlikte gitmemektedir. Bilakis giden sadece onun üslubudur. Bu da zerre kadar siyasî bilgisi olan herkesin bildiği bir şeydir. Ancak bunu kavramayanlar ise ruveybida ajanlardır ki: [لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا] "Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler." [el-A'râf 179] [وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ] "Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur! [el-Hacc 46]

Ey Müslümanlar!

İki gözü olan herkesin şahit olduğu hatta gözü olmayanın da sabah akşam kulaklarının çınladığı azgınca yürütülen kindarca bir savaş altında Irak ve Afganistan'da Müslümanların vahşîce katledildiği bir sırada Obama'nın mugalata ve saptırmada bulunarak kendisinin İslâm ve Müslümanlar ile savaş halinde olmadığını söylemesi garip ve şaşırtıcı değildir... Bu, garip ve şaşırtıcı değildir çünkü bu, İslâm'a ve Müslümanlara kindarlık besleyen Sömürgeci Kafirlerin adetidir. Zira onlar, ne Müslümanların katledilmesini, bir katliam olarak ne de onların kırılıp geçirilmesini bir kırıp geçirme olarak saymaktadırlar. Bilakis bunlar, Müslümanların göğüsleri üzerinde yapılan silahlı bir eğitimdir!

Lâkin garip ve şaşırtıcı olan şudur ki Obama, bu kurnazca açıklamaları bırakın yakını, uzaktan dahi adını duyduklarında düşman kâfirleri tir tir titreten Hilâfetin son başkenti İstanbul'da yapmıştır... Buna rağmen Müslümanlar, ne onun yüzüne bir haykırışta bulunmuşlar ne de izzetli bir duruşla ona karşı koymuşlardır. Aksine ona alkış tutmuşlardır!

Son olarak Bush ve Obama, İslâm'a ve Müslümanlara tuzak kurmak bakımından bir paranın birbirinden hiçbir farkı olmayan iki yüzü gibidirler. Aralarındaki tek fark ise; Bush, açık bir şekilde bölgeye zehir sunup Ümmetin hatta gizli bir şekilde utanmaksızın Amerika'nın çıkarlarına hizmet eden ajanların bile adavetini çekerken Obama ise, Amerika'nın karşısında durmalarını engellemek için Ümmeti uyuşturmak amacıyla bölgeye balla karıştırılmış bir zehir sunmaktadır ki böylece ajanları yeniden aktifleşerek utanmaksızın Amerika'nın çıkarlarına hizmet edeceklerdir!

Doğrusu Obama, yöneticiler ile siyasî tabakadan olan yandaşlarının kendisine alkış tutup tebessüm ettiklerini görmesinden dolayı bölge halkını kandırmayı başardığını zannetmiştir... Ne var ki o, bu zannında heba olmuş ve hüsrana uğramıştır. Zira gerek kendisi, gerek müttefikleri, gerekse de ajanları, kendisine alkış tutan bu yöneticilerin bir vadide, Ümmetin ise başka bir vadide olup onların Ümmetten olmadığını ve Ümmetin de onlardan olmadığını ya unutmuşlar yada unutmuş gibidirler.

İslâmî Ümmet, diri bir ümmettir ve Allah'ın izniyle o, Râşidi Hilâfet devletinin gölgesinde dünyanın öncülüğü ve liderliğindeki yerine oturmak üzere geri dönecektir. Zira o, Allah'ın yardımı ile günah ve kötülük sahiplerinin, asrın firavunlarının ve şer erbaplarının aciz bırakamayacağı güçlü arı-duru tertemiz bir ümmettir. أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَن يَسْبِقُونَا سَاء مَا يَحْكُمُونَ "Yoksa kötülük yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sanarlar? Ne de kötü hüküm veriyorlar!" [el-Ankebût 4]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER