Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
İslam Akidesi Siyasi Akidedir!

بسم الله الرحمن الرحيم

İslam Akidesi Siyasi Akidedir!

(Tercüme)

HABER:

Dr. Seyyid 17-08-2017 Pazartesi günü El-İttihat gazetesinde “İslam Ve Siyasi Teoloji” konulu bir makale yayınladı ve makalesine şu sözleriyle başladı: “Gerçekten ilginç olan, akidesine ve fıkhına göre, mevcut siyasal İslam söyleminde devletin üniter yapısı ile genel olarak İslami geleneğin siyasi yönündeki ilişkisinin azlığı ikisi arasındaki temel farklılıktır. Sünni konuşmacılar inanç (akide) kitaplarında imamet konusuyla ilgileniyor fakat onlar onun inancın kökeni olmadığını kesin olmayan (zanniyat) şüpheleri olduğunu iddia etmeye heveslidirler. Bunu iki temel çerçeveye sığdırıyorlar.

1-Fitneyi önlemek ve cemaatin varlığını devam ettirmek için imamet kurma vücubiyeti.

2-Ümmetin tarihsel durumunun özelliklerini de hesaba katarak, esnek koşullar altında seçim ve bağlılık mekanizmasının sağlanması.

YORUM:

Makalenin yazarına bazı meşru sorular sormak istiyorum. Kutsal ayet sayısı hakkında ve Nur suresinde geçen hüküm ﴿الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ...﴾،Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.[Nur 2] akidenin rükunlarından mı yoksa ayetin fikirlerinden mi yoksa ameli hüküm müdür? yazara aynı soruyu Maide Suresi'nde geçen ayet için de soruyorum: ﴿وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا...hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Aynı soruyu bireyin ve toplumun davranışlarını düzenleyen şer-i hükümleri içeren düzinelerce ayet hakkında soruyorum. Eğer makalenin yazarı, fıkıh kitaplarına müracaat etseydi, bu meseleyi akidede değil de fıkıhta tartışan fakihleri bulurdu. Çünkü bu toplumda ilişkileri düzenleyen pratik hükümlerdir.

Başka bir soru: Bu ayetlerde yer alan şer-i hükmü inkâr etmenin şer-i hükmü nedir? Bunlar delaleti ve subuti kat-i ayetler değil mi? Tüm fakihler delaleti ve subuti kat-i ayetleri inkâr etmenin hükmünün kişiyi kâfir edeceğini söylemişlerdir. Makalenin yazarı bundan emin olması için fıkıh kitaplarına müracaat etsin!

Ayrıca bu şer-i hükümleri kim uygulayacak? Toplumda yasaları insanlara uygulayarak Allah’ın şeriatını ikame edecek olan Müslümanların imamı ve Halifesi değil midir? İmam veya temsilcisi dışındaki bir şahsın statüsüne bakılmaksızın bu sınırları uygulaması caiz değildir. Bundan emin olması için makale yazarı yine fıkıh kitaplarına müracaat etsin!

Önceki soruların özeti: böylece ilgi diğer meselelerden daha fazla olması için mutlaka mesele inancın (akide) kökeninden olmak zorunda değildir. Usulcüler ve fakihler katında zannî ve katî meselelerin özü, ne zaman neye inanılması ve neye inanması yasak olanın arasını ayırt etmek içindir. Şer-i nasslarla amel etmeye gelince; ümmetin âlimlerinin nezdinde ister nas Kuran’ı Kerimde varid olsun ister Sünnet içinde yer alsın bir fark yoktur.

Mesele siyasal bir varlıktaki Allah’ın hakimiyet (hükmü) konusunda ümmetin gerek öncesi ve gerekse de sonraki gelen alimleri ve fakihleri arasında bir ihtilaf yoktur. Özetlemek gerekirse, yazara, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu sayfasında, Nübüvvet Metodu üzere Hilafet Devletinin Müslümanlar için siyasi bir varlık olması gerektiğini, bununla ilgili olarak alimlerin ne söylediklerini belirterek konu detaylıca anlatılmaktadır.

Yazarın makalesinde üzerinde durmayı gerektiren bir başka konu ise makalesinin sonunda yaptığı şu garip sözlerdir: “Dolayısıyla, İslam'da inancın siyasete bağlanmasının yalnızca İslam düşüncesinde modern bir sapma olduğunu söyleyebiliriz” Belki de yazar siyasetin işlerin güdülmesi olduğu fikrini kaçırmış olabilir? Peki, İslam’dan daha iyi ve evla olan (hayatın çözümlerinin kendisinden fışkırdığı bir akide) politik bir akide var mı? İslam bir ideoloji vasfıyla siyasi bir ideolojidir ve akidesi, siyasi bir akidedir. Şer-i hükümleri siyasidir. Çünkü o toplumda insanın işlerini birey olarak güdüyor ve onun hayata bakışını ve ölçülerini, kanaatlarını ve yüksek ideallerini sınırlıyor. Akidesinden çıkan şer-i hükümlerle davranışlarını düzenliyor. Yazarın düğüm noktası, din ve pratik arasında ayrım yapması İslam'a inanan bir kimseden, Allah'a bir yaratıcı olarak iman etmesi fakat Allah’a hâkim ve kanun koyucu olarak ve her şeyde ona itaat etmeye inanmaması kabul edilebilir mi?? İslam’a inanan bir kimseden, Rasulullah Sallahu Aleyhi Vessellem’e Rasul olarak inanması fakat yaptığı her şeyde ona tabi olması gerektiğine inanmaması kabul edilir mi? İslam'a inanan bir kimsenin Kur-an'a inanması ama içinde söylediği şeyleri uygulamak zorunda olduğuna inanmaması kabul edilir mi? Aynı zamanda İslam’a inanan bir kimsenin ahiret gününe inanması fakat dünyada ahiret gününe hazırlık için tüm işlerinde Allah'ın emir ve yasaklarına göre yönlendirmemesi kabul edilir mi?

İslami akidenin siyasetle bağlantısı, Allah Subhanehu ve Teâlâ tarafından gönderilen Rasulünün ilk hamlesiyle ortaya çıkmıştır. Tarihteki ilk İslam devletini ilan ederek, bu yolda sahabeleri, tâbinleri, tebeuttâbinleri ve sonradan gelenler 1924 yılına kadar bu yolu takip etti. Ta ki Hilafetin yıkıldığı seneye kadar.. bundan önce Müslümanlar İslam akidesi ve siyaseti arasında ayrım yapmadılar. Bilakis İslamı, birçok şer-i naslarda kurulmasının vacib olduğunu emreden Hilafet devletinde tatbik ettiler. Belki de makalenin yazarı emin olmak için fıkıh kitaplarına ve yukarıda belirttiğim Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu sayfasındaki bağlantıya bakar.

İslam ile siyaset arasındaki ayrım Batı entelektüel istilasının ve laik gelgitin etkisiyle keşfedilen bir yeniliktir. Bunları ümmetin eski alimleri hiçbir zaman söylemedi. On üç yüzyıl Hilafet devleti tarihi boyunca Müslümanlar bu ayırımı yapmıyorlardı. Ben yazarı ne dediğini bilmesi için fıkıh kitaplarını okumaya ve ufkunu genişletmeye davet ediyorum.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Adına

Halife Muhammed - Ürdün

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER