Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Suud Hanedanı Yöneticileri, Yahudi Varlığıyla Normalleşmenin Onu Güçlendirmek İçin Yeterli Olmadığına, Aksine Bunun Ticari Entegrasyonu da Gerektirdiğine Dikkat Çekiyorlar

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Suud Hanedanı Yöneticileri, Yahudi Varlığıyla Normalleşmenin Onu Güçlendirmek İçin Yeterli Olmadığına, Aksine Bunun Ticari Entegrasyonu da Gerektirdiğine Dikkat Çekiyorlar

Haber:

Suudi Arabistan'ın Amerika büyükelçisi Prenses Rima bint Bender Al Suud Cumartesi öğleden sonra Yahudiler ve Filistinliler arasındaki barışın Vizyon 2030 ile uyumlu olduğuna dikkat çekerek, “Müreffeh bir Filistin görmek istediğimiz gibi müreffeh bir “İsrail” de görmek istiyoruz” dedi. Büyükelçinin sözleri, Colorado‘daki Aspen Fikirler Festivali’nde NBC’den Andrea Mitchell ile yaptığı röportaj sırasında geldi; zira Suudi Arabistan‘ın, Yahudi varlığıyla normal ilişkilerin üzerine entegrasyona da odaklandığını söyleyerek şunları açıkladı: “Normalleşme demiyoruz, entegre olmuş, Avrupa gibi bir blok olarak birleşmiş bir Orta Doğu’dan bahsediyoruz: zira hepimiz egemenlik haklarına ve egemen devletlere sahibiz ancak ortak bir çıkara da sahibiz; o halde bu normalleşme değildir. Zira normalleşme, sen orada oturuyorsun, ben burada oturuyorum ve bir şekilde bir arada yaşıyoruz ama ayrı bir şekilde. Entegrasyon ise, çalışanlarımızın iş birliği yapması, işletmelerimizin iş birliği yapması ve gençlerimizin gelişmesi anlamına gelmektedir…” (Savt Beyrut, 26/06/2023, uyarlanmıştır)

Yorum:

Suud Hanedanı yöneticileri, bu elçinin yaptığı gibi Batı medeniyetine bağlılıklarını göstermekten hiç çekinmiyorlar; zira büyükelçi Gazeteci Andrea Mitchell ile yaptığı uzun röportajda kadın sporları, kadın üzerindeki vesayet kavramı, onların üzerinden vesayetin kaldırılması, uluslararası siyaset ve Harameyn ülkesinin Yahudi varlığı ile ilişkisi de dahil olmak üzere çeşitli konulara değindi. Konuşmasının genel olarak feminist hareketler zaviyesinden, yani dini hayattan ayırma bakış açısıyla sunulup karakterize edildiği gözlemlenmiştir. Nitekim büyükelçi, kadın üzerindeki vesayet kavramını ortadan kaldıran yasalar çıkarılmasına rağmen ülke halkının zihniyetinin değişmediğini ancak bir on yıl sonra erkek zihniyetinin değişme ihtimalinin olduğunu düşündüğünü itiraf etti. Yorumumda beni en çok ilgilendiren şey, büyükelçinin Suud yöneticilerinin Yahudi varlığıyla ilişkileri konusunda ortaya koyduğu şeydir; zira Suud yöneticilerinin Amerikan yani iki devletli çözüm projesini benimsediklerini kabul etti ve İslam ümmeti ile Yahudi varlığı arasındaki sorunu, yeni yerleşim yerleri inşa etme meselesi etrafında döndürmekle yani küstahça Yahudi varlığını tanımakla sınırlandırdı. Ardından normalleşme aşamasından yani sadece Yahudi varlığının tanınması aşamasından, entegre olmuş bir Orta Doğu kapsamında ticari iş birliğini içeren daha ileri bir aşamaya geçilmesi gerektiği eklemesinde bulundu.

Elçinin bahsettiği tüm şeyler, İslam ümmeti için şaşırtıcı değildir; zira İslam ümmeti, Suud Hanedanı yöneticilerinin ve diğer Arap ve Arap olmayan yöneticilerin ihanetinin acısını tatma konusunda uzun bir deneyime sahiptir. Nitekim onların hepsi, eşsiz bir başarı ile Yahudilerin Garkad (ağacı) rolünü oynadılar. Bu ise hiç de şaşırtıcı değildir; çünkü onların hepsi, sadece Yahudi varlığının değil, tüm İslam ümmetinin kalbindeki bir hançer olsunlar diye İngiltere tarafından ortaya çıkarılıp türetilmişlerdir.

Suud Hanedanı yöneticileri ve Müslümanların başındaki diğer yöneticiler ne yaparlarsa yapsınlar, Yahudiler yeni yerleşim yerleri inşa etseler de inşa etmeyi durdursalar da Yahudi varlığını Müslümanlar tarafından kabul edilebilir bir gerçeklik haline getiremeyeceklerdir.Bunun çok basit bir nedeni vardır ki o da; İslam ümmetinin ideoloji olarak İslam’ı benimsemesi ve bu ideolojinin de mübarek topraklar sorununa çözüm olarak, Amerika'nın iki devletli çözümünden farklı Rabbani İsra suresi projesini benimsediğini düşünmesidir. Bu Rabbani çözüm ise, Yahudi varlığı ile normalleşmeyi ve ekonomik entegrasyonu değil, onun silip süpürülmesini gerektirmektedir. Nitekim Yahudi varlığının tarihsel olarak kaçınılmazlığı yani varlığının silinip süpürülmesi hakkında geçen cümlelerden biri de, Şeyh Takıyüddin en-Nebhani’nin -Allah ona rahmet etsin- H. 08 Zilkade 1397 M. 19.11.1977 tarihinde yayınlanan son soru-cevapta geçen “Müslümanlar Yahudileri katledecekler” cümlesidir. Bahsedilen hususu en belirgin şekilde açıklayan ise Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlidir: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِMüslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim rivayet etti]

Ey Müslümanların orduları! Sizde kim bu çözümü alıp benimseyerek onu sadece akide olarak tasdik ederek değil de pratik şerî hükümlerin bir parçası olarak içinde yaşadığımız bir gerçeklik haline getirecek? Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَّنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْداً مَّفْعُولاً * ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيراً * إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراًBu iki fesattan ilkinin zamanı gelince üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşıp köşe bucak her tarafı aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.Bir zaman sonra onlara karşı size tekrar üstünlük verdik, servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; adamlarınızın sayısını daha da çoğalttık.Eğer iyilik ederseniz kendiniz için iyilik etmiş olursunuz; kötülük ederseniz yine kendinize edersiniz. Nihayet ikinci cezalandırma vakti gelince, düşmanlarınız onurunuzu çiğnesinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yakıp yıksınlar istedik.” [İsra 5-7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nizar Cemal

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER