- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
İslam Ümmetinin Bilimsel Olarak Çöküşünün Nedeni İslam Değil Yozlaşmış Yöneticilerdir!
Haber:
Amerikan şirketi SpaceX (Uzay Keşif Teknolojileri Şirketi), yörüngeye yaklaşık 50 Starlink uydusu fırlatan Falcon 9 roketini göndermeyi başardı.
Uçuştan sonraki ilk aşama güvenli bir şekilde dünyaya döndü. Bizzat onun, onuncu fırlatılışı oldu. Roket, yüzen bir iniş platformuna indi. (Ajanslar)
Yorum:
Batı, özel ticari şirketler aracılığıyla uzayı keşfetmeye başladığında, İslam beldelerindeki uzay sanayisi tam bir durgunluk içindeydi.
İslam beldelerindeki yöneticiler, on yıllardır iktidarda olmalarına rağmen, ne insanlı ne de insansız misyonlar alanında uzay teknolojisine hakim olamadılar.
Yüzeysel düşünen kişiler, İslam beldelerindeki bu tür geri kalmışlık için hemen İslam’ı suçladılar.
Burada her şeyden önce bilim ve teknolojinin gelişiminin, belirli bir insan topluluğu tarafından tanzim eden muayyen bir ideolojinin ve hayata bakış açısının tezahürü olduğunu mülahaza etmemiz önemlidir.
Tarih, belirli bir toplumda muayyen bir ideolojinin benimsenmesinin ardından birçok bilimsel ve teknolojik patlama örneklerini vermektedir.
Dolayısıyla ilerleme, toplumda uygulanan ideolojiye kıyasla ikincil konumdadır.
Belirli bir bölgede yaşayan insanlar, ideolojik bir kalkınma yaşadıklarında, bir süre sonra bilim ve teknolojinin hızlı bir şekilde geliştiğine tanık oluruz. Tam tersi de olabilir. Zira bir toplum ideolojik bir gerilemeye maruz kaldığında, teknolojik gelişme de dahil olmak üzere bu hayatın tüm alanlarında hissedilir.
Burada bu fikri patlamanın esasının ne olduğu temel olarak önemli değildir.
Bu nedenle örneğin İslam, orta çağda Arap Yarımadası’ndaki Arapların ideolojik kalkınmasına liderlik etti ve bu da kısa sürede Hilafetin altında bilim ve teknolojinin benzeri görülmemiş bir şekilde gelişmesine yol açtı. Müslümanlar sadece bu alandaki başarılarını diğer halklardan benimsemekle kalmamış, aynı zamanda dünya bilimlerinin gelişmesine de katkı sağlamışlardır.
Avrupa ülkeleri, birkaç yüzyıl önce dini hayattan ayırma fikrini benimseyip halkına müdahale eden Hıristiyanlığın otoritesini ortadan kaldırdığında, aynı şekilde bu da bilim ve teknolojideki en önemli keşiflere yol açmıştır.
Bu aynı şekilde geçen yüzyılın başında Rusya’da da olmuştur. Zira devlet düzeyinde benimsenen komünizm ve sosyalizm fikri, Sovyetler Birliği’ni 20 yıl içinde (1917’den 1939’a kadar) önde gelen güçlerden biri haline getirmiştir.
Bilimin gelişimi ile toplumun belirli bir ideolojiyi benimsemesi arasındaki bu bağlantı, her bir ideolojinin biri bilimsel ve teknolojik ilerleme talebi olmak üzere toplumun ihtiyaçlarını karşılamanın belirli bir yolunu gösterdiği gerçeğine dönmektedir.
Hakeza kapitalizm, topluma mutlak ve sınırsız özgürlükler vermek yoluyla bir ilerleme kaydetmiştir. Dolayısıyla bu yaklaşım, Hıristiyan Kilisesi’nin katı diktatörlüğü ve gözetiminin ardından bilimin gelişmesine yol açmıştır. Bu yaklaşımın yan etkilerinin, bu toplumlarda ruhi, ahlaki ve insani değerlerin neredeyse tamamen çökmesinde görüldüğünü belirtmek gerekir ki bu, Batı ülkelerinde aile kurumunun neredeyse tamamen çöküşünün açık bir göstergesidir.
Komünizm, kısa vadede bazı gelişmelere yol açabilecek sıkı devlet kontrolündeki öğretilerinin uygulanması yoluyla bir ilerleme kaydetmiştir ancak daha sonra komünizm, bu yanlış yaklaşımın birikmiş sorunlarının ağırlığı altında tek kurşun bile atılmadan çökmüştür.
Böylece insan yapımı hükümet biçimleri, kaçınılmaz olarak olumlu bir yönün oluşmasına ancak daha az önemli olmayan diğer yönün yok olmasına yol açmaktadır.
İslam’a gelince; bilimin gelişimi, tüm insanlar arasında ortak olan küresel bir konu olup diğer halklardan bilginin benimsenmesine de izin verilir.
Nitekim Müslümanlar, bu hükmü çok iyi anlamışlardır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi, bunu açıklamıştır: أَنْتُمْ أَعْلَمُ بِأَمْرِ دُنْيَاكُمْ “Siz, dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz!” [Müslim rivayet etti.]
Buna ek olarak İslam, bilim ve teknolojinin gelişimine doğrudan teşvik eden bir dizi başka hükümler de koymuştur.
Örneğin:
İslam, Müslümanın toplum için sağladığı bir menfaati -ki o sadaka-i cariyedir-, ölümünden sonra bile Müslümana Allah’tan sevap kazandıran bir hibe olarak kabul eder.
Bu nedenle Müslümanlar, örneğin insanların kuyuyu kullanması sebebiyle ölümünden sonra bile sevap kazanmaya devam etmek amacıyla sadece kuyu kazmak için çalışmadılar, bilakis toplumun gündelik hayatını kolaylaştırdıkları bilinmesinden dolayı bilimsel keşifler alanında da işler yapmaya çalıştılar.
Sadaka-i cariyenin sevabını elde etmek isteyen birçok Halife, Hilafetin başkentini süsleyen bilim merkezleri ve laboratuvarlar tanzim edip finanse etmişlerdir.
Ne yazık ki bu alandaki tüm şerî hükümleri bu makale çerçevesinde sıralayamayız.
Şu an İslam beldelerindeki bilimin çöküşüne gelince; bu, İslam’dan dolayı değildir. Bilakis bunun aksine Batı tarafından desteklenen laik diktatörlüklerin hegemonyası ile bağlantılıdır. Allah’ın izniyle çok yakında bilimi harekete geçirecek İslami mefhumlar uygulandığında buna bir son verilecektir. İşte o zaman Müslümanlar bir kez daha yeniden bilim, teknoloji ve inovasyondaki liderliklerini kazanabileceklerdir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fazıl Hamzaev - Ukrayna