Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı‘nın Zina ve Eşcinsellikle İlgili Açıklamaları Hakkındaki Tartışmalar

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı‘nın Zina ve Eşcinsellikle İlgili Açıklamaları Hakkındaki Tartışmalar

Haber:

Türk Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş 24 Nisan 2015 tarihinde şunları söyledi: “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”

Yorum:

Bu açıklama, tepki ve tartışmalara neden oldu. Zira LGBT ve İnsan Hakları Dernekleri, Barolar Birliği ve bazı siyasetçiler, Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamalarını eleştirdiler. Dahası Barolar Birliği, Diyanet İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunarak şöyle dedi: “Diyanet İşleri Başkanı, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmaları ve aynı şekilde ülkede yürürlükteki yasaları ihlal ettiği için cezasız kalmamalıdır.” Ayrıca bu adamın çağlar öncesinden geldiğini ifade etti. Nitekim binlerce yıl önce bu iğrençliği ilk yapan kavmin Lut kavmi olduğu, bu iğrençlikten dolayı Allah’ın onları şiddetli bir şekilde cezalandırdığı ve onları almak isteyenler için bir ibret kıldığı bilinmektedir. Ancak LGBT ve onların koruyucuları, ne ibret alıyorlar ne de düşünüyorlar. Zira onlar, cehalet içerisinde gaflete dalmış olan kimselerdir.  

Bu konunun hala ülkede etkisi devam ediyor. Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı’nı savundu, bunun dinde olduğunu söyledi, Barolar Birliği’ne saldırdı ve onların dine karşı olduklarını ifade etti. Nitekim Erdoğan’ın, partisinin ve hükümetinin, dini hayattan ayıran bir fikir olan Laikliği savundukları, Laikliği tatbik ettikleri ve buna muhalefet edenleri cezalandırdıkları bilinmektedir. Zira onlar, yönetim, ekonomi, eğitim, sosyal hayat, iç, dış ve savaş politikalarıyla ilgili küfür kanunlarını uygulamalarının dışında zina, Lutilik, içki, kumar, faiz, kadının mahremi olmaksızın seyahat etmesi, çıplaklık ve diğer günahları uygulamakta ve LGBT derneklerinin kurulmasına izin vermektedirler. Nitekim bu derneklerin kurulmasına daha önce izin verilmezken 2005 yılından sonra Avrupa yasalarını uygulamaya koyduklarında Avrupa Birliği’nin bir şartı olarak onların dönemlerinde buna izin verildi. Aynı şekilde hükümetleri, 2012 yılında kadını özgürlüğe, istediği şekilde zina ve lezbiyenlik yapmaya, yasanın korumasıyla kocasına ve ailesine karşı isyan etmeye çağıran Avrupa Konseyi ve CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi) anlaşmasına dayanan İstanbul Sözleşmesini imzaladı. Dolayısıyla bu sözleşmeye göre çıkarılan yasalar sebebiyle Türkiye’de on binlerce aile yok oldu. Ayrıca 2007 yılında, birbirlerine iftira atmaları durumunda evli çiftlere ait bir ceza olan zinayı suç olmaktan çıkaran da bizzat Erdoğan, partisi ve hükümetidir. Aynı zamanda genelevleri yasal ve ruhsatlı hale getirildiği gibi aynı şekilde eğlence ve kadın-erkek karışık dans edilen yerlere de ruhsat verildi, devlet bu kurumlardan vergi aldı ve “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sloganına hizmet edildi.

Diyanet İşleri Başkanı, zina ve Lutilik cezalarıyla ilgili İslam’ın hükümlerini açıklamadığı gibi devletin bunu yasaklamasını, faillerine İslami cezaların uygulanmasını da talep etmedi. Sadece buna karşı mücadele etmeye çağrıda bulundu. Ayrıca Türkiye’de alkole izin verilmektedir. Zira Türkiye’de büyük içki fabrikaları bulunmakta olup içki içinler ve ticaretini yapanlar cezalandırılmamaktadır. Ancak 1934 yılında içki ve kumar bağımlısı Mustafa Kemal tarafından kurulan alkol, uyuşturucu ve kumarla mücadele eden Yeşilay gibi dernekler kuruldu. Sanki insanlarla dalga geçer gibi bu haramlar helal kılındı ancak bunlarla mücadele eden derneklerin kurulmasına izin verilerek insanlar kandırıldı. Ayrıca Hilafet kaldırıldığında aynı gün, dinin elden gitmediği şeklinde insanları aldatmak ve bu kurumun Batıdan gelen küfür yasalarına yönelik fetvalar veren bir yolculuk üzerinde çalışması için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulduğu ilan edildi. Bu nasıl bir aldatma Allah aşkına! Aynı şekilde camilerde, insanlara içki içmeyi bırakmaları ve onun zararlarına yönelik hutbeler verildi ancak vakıada hiçbir şey değişmedi. Zira alkol kullanımı ve ticareti aynı şekilde devam etti. Çünkü bu dernekler ve vaizler, devletten bunun yasaklanmasını, bunlara ceza verilmesini, fabrikalarının kapatılmasını ve alkol ithalatının yasaklanmasını talep etmediler. Aksine devletin üzerinden bakışlarını uzaklaştırmak ve sorumluluğu devlete yüklememek için insanlar aldatıldı ve yanlış yönlendirildi.

Unutulmamalıdır ki her ki tarafta hiç kimseyi zorlamaksızın özgürlük ve ifade etme özgürlüğü hakkı açısından konuşmaktadırlar. Nitekim Türkiye Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Diyanet İşleri Başkanı’nı savundu, İslam’a saldırmalarından dolayı Barolar Birliğine saldırdı ve hakları, özgürlükleri ve demokrasiyi savunmadıklarından dolayı onları eleştirdi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da, Allah’ın hükmüne dil uzattıklarından dolayı dünyada ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaklarını söyledi. Böylece konuyu etkin hale getirmek ve Diyanet İşleri Başkanı’nı desteklemek için Twitter'da bir etiket yayınladı.  

Bu konunun, Erdoğan, partisi ve hükümeti tarafından gündeme getirildiği anlaşılıyor. Zira Diyanet İşleri Başkanı’nın hükümetin ve özellikle de Erdoğan’ın izni olmadan konuşması imkansızdır. Nitekim bu anormal uygulamalar ve fuhuş Türkiye’de çok yaygın ve yasal olduğu halde bugünün dışında bu konu hakkında bir konuşma yapmamıştı. Dolayısıyla bununla ilgili koşullar ve şartlar, Erdoğan ve partisi için siyasi bir kasıt olduğunu teyit ediyor. Çünkü herkes, camilerin kapanması, Cuma, cemaat ve Korona virüsü önleme önlemleri ışığında insanların herhangi bir namazdan daha fazla eda etmeye hırs gösterdikleri teravih namazının kılınmamasından ötürü Erdoğan’ı, hükümetini ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı eleştirmeye başlamıştı. Ayrıca insanların belirli zamanlarda sokağa çıkmalarına, iş yerlerini açmalarına ve ihtiyaçlarını satın almalarına izin verilmektedir. O halde neden namaz vakitlerinde önlemler alarak insanların camileri kullanmasına izin verilmiyor?! Aynı şekilde yüzlerce siyasi ve özellikle de çoğunluğu Erdoğan’ın partisinden oluşan parlamento üyeleri 23/04/2020 günü Anıtkabir’e gittiler ve orada ibadetlerini yerine getirdiler. Nitekim büyük bir kalabalık maske takarak Mustafa Kemal’in kabrine geldiler, onun kabrinde dakikalarca sessiz bir şekilde durdular, hüzünlü müzik çaldılar ve ardından da İstiklal Marşı’nı söylediler. Bunun üzerine insanlar, işlerinin kesintiye uğramasından ve geçim kaynaklarının olmamasından dolayı rahatsız olmaya başladılar. Nitekim hükümetin eylemleri, virüsün yayılmasını önleme, prosedürlerdeki karışıklık ve sokağa çıkma yasağının uygulanması noktasında büyük bir başarısızlık gösterdi.

Böylece Erdoğan, defalarca vurguladığı kurnazlık ve aldatmasıyla Mustafa Kemal’in yolunu takip ederek birçok basit ve saf insanları kandırıyor ve onlar da hiç düşünmeden onun peşinden gidiyorlar. Dolayısıyla bir süre sonra bunu söylemeyi düşünen ama devletten bunun önlenmesini ve faillerinin cezalandırılmasını talep etmeyen Diyanet İşleri Başkanı’nın gündeme getirdiği bu konu hakkında iki karşıt taraf arasında sözlü tartışmalar başladı! Nitekim bu tartışmalar son erip buharlaşıp gidecek, tüm bu haramlara izin veren Türkiye yasaları sabit ve normal şekilde devam edecek ve bu hususta hiçbir değişim olmayacaktır.

Ayrıca Erdoğan halkını aldatırken Suriye halkını da aldatmış, onları ölüme terk etmiş, rejimin yollarını ve bölgelerini korumak, aralarındaki iğrenç Soçi Anlaşması’nın sınırlarını aşmamak ve insanların İdlib’de mahsur kalmaları için İslam’ın ve Müslümanların düşmanıyla anlaşmalar imzalamıştır. Dahası rejim, Rusya’nın desteğiyle ihlalde bulunmuş, hatta İdlib’in %60’nı ele geçirmiştir. Erdoğan geçen Şubat ayının sonundan önce burasını geri alacağına dair söz verdiği halde geri almadığı gibi günler sonra, yani 05/03/2020 tarihinde rejimin kontrol ettiği yerlerin yasal ve geçmiş yönetimde olduğunu teyit etmek için Moskova’da Putin ile bir araya gelmiş ve buranın geri alınmasını talep etmemiştir. Aksine rejimin Şam ile sahili birbirine bağlayan M4 yolunu kullanmasına, Rus ve Türk güçleri tarafından korunmasına ve Erdoğan’a bağlı gruplar tarafından desteklenmesine izin verilmiştir. Böylece insanlar kuşatılmış, bu Şeytani güçlerle savaşanlar açık alanda açlık, hastalık ve ölümle mücadele etmişler ve kamplarda yaşamak için bir çadır birden fazla aile tarafından paylaşılmıştır.  

Erdoğan’ın kurnazlığı ve aldatması hala birçok insan için devam ediyor. Zira onlar dindar insanlar olup onların İslamiyetlerini seviyorlar. Ama onlar aydın düşünceden yoksun olan ve kendilerine duygusallığın galip geldiği kimselerdir. Zira konu ve onunla ilgili hedefleri düşünmeden direk konunun etkisine giriyorlar. Oysa dikkat etmiş olsalar sapkınlardan ve onların destekçilerinden oluşan her iki tarafa da saldıracaklardır. Nitekim bu sözleşmeleri imzalayan, bunların uygulanmasına yönelik kanunları yasalaştıran ve laikliklerinde ısrar eden bizzat Erdoğan ve hükümetidir. Yine dikkat etmiş olsalar, İslam’ın hükümlerini açıklayan ama bunların uygulanmasıyla ilgili hükümleri gizleyen, hayatın tüm alanlarında şeri hükümleri kamil bir şekilde tatbik etmek ve insanları dünya ve ahirette mutlu etmek için ülkesinde yıkılan Hilafet’in kurulmasını talep etmeyen Diyanet İşleri Başkanı’na da saldıracaklardır. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Esad Mansur

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER