Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya
Medya Bürosu

No: ML-BA-2024-MB-TR-11 H. 29 Rabi’-ul Âhir 1446
M. Cuma, 01 Kasım 2024

Demokrasi, İnançlarımızı ve Mezheplerimizi Tanımlama ve Belirleme Yetkisini İnsanlara Verir!

Meclise sunulan 2024 Federal Bölgeler Müftüsü Yasa Tasarısı, Malezya genelinde yoğun tartışmalara yol açtı. Bu yasa, temmuz ayından beri mecliste görüşülüyor ve yakında onaylanabilir. Bu yasanın ortaya çıkışı, Malezya’da son dönemde yoğunlaşan kelam ilmi tartışmalarıyla yakından ilişkilidir. Filistin’in Allah’ın lanetlediği Yahudilerin korkunç saldırılarıyla karşı karşıya kaldığı bu zorlu dönemde, Malezya’daki dini otoriteler ve grupların teolojik tartışmalara gömülmesi ve yasa yapıcıların da ilgili yasaları onaylamaya hazırlanması, gerçekten endişe verici.

2024 Federal Bölgeler Müftüsü Yasa Tasarısı, “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” kavramını yasal olarak tanımlamayı ve bu kavramın yorumunu belirli teolojik çerçevelerle sınırlamayı amaçladığı için büyük önem arz etmektedir. Özellikle, bu yasa tasarısı, “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” terimini itikatta Eş’ari ve Maturidi ekollerine, fıkıhta Şafii mezhebine (bazı özel durumlarda ise Hanefi, Maliki veya Hanbeli mezheplerine veya Fetva Komitesinin belirlediğine) ve tasavvufta İmam Cüneyd el-Bağdadi ve İmam Gazali’ye tabi olanlarla sınırlandırmaktadır (Madde 3). Bu metin, belirtilen bu inançlardan farklı düşünenlerin ‘Ehl-i Sünnet vel-Cemaat’in dışında kaldığı ve dolayısıyla sapık olarak sınıflandırılabileceği yönünde bir anlam taşımaktadır.

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat’e yönelik yasal kısıtlamalar, Müslümanların birliğine ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Dinî otorite, bu yasayı hazırlayan taraf olarak, geçmişte kelam ilmi gibi konularda yaşanan bölünmelerden ve Halife Memun’un İmam Ahmed’i zindana atarak görüşlerini dayattığı tartışmalı karardan ders çıkarmamış gibi görünüyor. Böylesine baskıcı önlemler, dini yönetimde otoriterliği sağlamlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Bu tasarının temelinde, farklı teolojik görüşleri bastırma amacı olduğu izlenimi vermektedir. Bu konuyu yasalaştırmak suretiyle iktidar sahipleri, halka belirli bir inanç ve mezhebi zorla benimsetmenin yanı sıra, bu görüşten sapanları dolaylı olarak “cezalandırma” tehdidinde bulunmaktadır. Buna ek olarak, tasarı, Müftü, Müftü Yardımcısı, İnanç Danışmanı ve ilgili komiteleri (Madde 32) her türlü yasal sorumluluktan muaf tutmakta ve bu kişileri yasa kapsamında yaptıkları eylemler için yasal hesap verebilirliğin dışında konumlandırmaktadır. Kendilerini yasaların üstünde, yanlışlarından dolayı hesap vermekten kaçınan seçkin bir grup olarak mı konumlandırmaya çalışıyorlar? Bu ayrıcalık, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle çelişmektedir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir hadiste, adaletin güçsüz ile güçlü arasında eşitsiz uygulanmaması gerektiği konusunda uyarmıştır.

Bir başka endişe kaynağı ise özellikle fetva ile ilgili bazı hükümlerin keyfi olabilmesidir. Fetva verilmesi için prosedürler mevcut (Madde 10), ancak Fetva Komitesi bir kişi veya grubu “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” dışında ya da sapkın olarak sınıflandırırsa, ilgili taraflardan açıklama ya da teyit alma zorunluluğu bulunmamaktadır. İlgili tarafların görüşlerine başvurulmadan köktendinciliği belirleme yetkisinin tek taraflı olarak kullanılması, adaletin ve hukuki sürecin ihmal edilmesine yol açacaktır.

Ek olarak, Ahkamü’ş Şeria (ilahi hükümler) konularındaki fetvalar, yalnızca Şafii mezhebine uyulması şartıyla sınırlandırılmıştır (Madde 16). Kamu yararına aykırı bir durum söz konusu olduğunda diğer mezheplerin görüşlerine başvurulabilir. Oysa, fetva veya Ahkamü’ş Şeria’nın doğası, tek bir mezhebe bağlı kalmak yerine, delil gücü esas alınarak karar verilmesini gerektirir. Âlimler, en kuvvetli görüşe uymayı teşvik etmiş, tek bir mezhebe bağlı kalınmasını savunmamışlardır. Tasarıyı hazırlayanlar bu temel ilkelerden bihaber mi? Allah Subhânehu ve Teâlâ İslam’ı genişletmişken, neden İslam’ı daraltma peşindeler?

Fakat, asıl ve daha kaygı verici durum ise bizzat demokratik sistemin kendisindedir. İnanç veya din farkı gözetmeksizin insanların bize dini doktrin ya da mezhep empoze etmesine izin vermektedir! Bu sistem, gayrimüslimler de dahil olmak üzere parlamento üyelerine, ümmetin hangi inanç ve mezhebi izlemesi gerektiğini belirleme ve yasalaştırma yetkisi tanımaktadır! Bu, İslam’a göre demokratik sistemin en temel kusurlarından biridir; Demokraside egemenlik halka aittir, bu durum onların inanç ve şeriat konularında yasa koymalarına imkân tanımaktadır. Bu sistemde, din, dini bilgi, cehalet veya ateist olup olmaları fark etmeksizin tüm parlamento üyeleri eşit yetki ve oy hakkına sahiptir; dolayısıyla her Müslümanın inanç ve ibadetlerini belirleme yetkisine sahiptirler.

Hizb-ut Tahrir / Malezya, devletin vatandaşlarına tek bir teolojik çerçeve veya mezhep dayatmaması gerektiğini savunmaktadır. İnanç ve teolojik görüş, Müslümanların güvenilir kaynakların sağlamlığına göre belirleyeceği bir alan olmalıdır. Belirli öğretilerin devlet politikası olarak yasalaştırılması, İslam dinini kısıtlama riski taşımaktadır. “Eş’ari akidesi”, “Maturidi akidesi”, “Selefi akidesi”, “Tahavi akidesi”, “Vasatiyye akidesi” gibi çeşitli imamlara atfedilen akide terimlerinin aslında yanlış ve yersiz olduğunu ve Müslümanlar arasında kafa karışıklığı ve bölünmeye yol açtığını belirtmek isteriz. Bunun nedeni, mezheplerin inançla ilgili konulardaki görüşleri akide olamaz, aksine akide, şeriatta kesin delillerle sabit olan “İslami akide”sidir. İslam akidesinde görüş ayrılığına düşmek haramdır.

Bir grup veya bireyin İslam inancından saptığı iddia edildiğinde, bu iddianın Kur’an ve Sünnet’ten açık delillerle mahkemede ispatlanması şarttır. Mürtet oldukları kanıtlanırsa, tövbe etmeleri istenmeli ve onlara tövbe etme fırsatı tanınmalıdır. Eğer tövbe etmeyi reddederlerse, İslam’ın belirlediği ölüm cezasına çarptırılırlar.

Mevcut demokratik sistem, dini doktrinlerin inançsızlar tarafından bile oylanmasına imkân tanıdığı için, inanca zararlı olduğunu birçok kez ortaya koymuştur. Akide ve Şeriat konuları temel meselelerdir; bunlar, Kur’an ve Sünnet’e göre Müslümanlar ve devlet tarafından korunmalı ve uygulanmalı, parlamentonun onayına tabi kılınmamalıdır. Ümmetin, Kur’an ve Sünnet’i halkına uygulayan, kelamcılar tarafından açılan teolojik anlaşmazlık ve tartışmaların yol açtığı bölünmeleri önleyen bir yönetim yapısı olarak Hilafete acilen ihtiyaç duyduğu apaçık ortadadır.

Abdul Hakim Osman
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya

Resmi Sözcüsü

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Khilafah Center 47-1 Jalan 7/7A Seksyen 7 43650 Bandar Baru Bangi, Selangor
Telefon: (+03) 89.201.614
mykhilafah.com
Fax: (+03) 89.201.614
E-Mail: htm@mykhilafah.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER