Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya
Medya Bürosu

No: ML-BA-2024-MB-TR-07 H. 9 Rabi-ul Evve 1446
M. Perşembe, 12 Eylül 2024

Güney Çin Denizi’ni Korumak İçin Gerçekten Bir Hilafete İhtiyacımız Var

Güney Çin Denizi anlaşmazlığı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) Pekin’deki Malezya Büyükelçiliğine verdiği 18 Şubat tarihli diplomatik notanın basına sızdırılmasının ardından yeniden gündeme geldi. Nota, Çin’in itirazlarını ve Malezya’nın Spratly Adaları’ndaki Beting Raja Jarum ve Beting Patinggi Ali bölgelerinde petrol ve gaz arama faaliyetlerini durdurmasını talep ettiğini ortaya koydu. Filipinli bir medya kuruluşu 29 Ağustos tarihinde bu nota ilgili bir makale yayınladı. Kısa bir süre sonra 7 Eylül’de Çin’e ait bir askeri ve sahil güvenlik gemisinin Malezya’nın Sarawak yakınlarındaki MEB’sinde (Münhasır Ekonomik Bölge) faaliyet gösterdiği gözlemlendi. Malezya Dışişleri Bakanlığı, bu durumun farkında olduğunu doğrulasa da konuya ilişkin açıklama yapmaktan kaçındı.

Başbakan Datuk Seri Enver İbrahim kısa bir süre önce Güney Çin Denizi’nde devam eden toprak anlaşmazlığı konusunda Çin ile müzakerelere açık olduğunu ifade etti. Bu tutum, Malezya’nın uzun süredir Çin’in bu bölgedeki iddialarını reddeden politikasında bir değişiklik olduğu anlamına geliyor. Anlaşmazlık yaşayan ülkelerin- Malezya, Vietnam, Filipinler ve Brunei - hepsi, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve kıta sahanlığı iddialarına sahip. Çin’in “uyarısına” rağmen, Malezya hükümeti, ihtilaflı bölgede petrol ve gaz arama çalışmalarını sürdürme konusundaki kararlılığını teyit etti. Ayrıca anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmek için istişare ve diyaloğa da açık olduğunu vurguladı. Çin savaş gemilerinin Güney Çin Denizi’ndeki, özellikle Malezya’nın Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içindeki varlığı, Malezya’dan kayda değer bir tepkiyle karşılaşmadı. Çin’in Malezya’yı nispeten küçük ve savunmasız bir ülke olarak algıladığı görülüyor. Bunun sonucu, Çin’in zaman zaman Malezya sularına izinsiz girmesi ve hatta Malezya’nın kendi MEB’sinde yaptığı faaliyetler hakkında uyarılarda bulunacak kadar ileri gitmesi şaşırtıcı değil.

Malezya Başbakanı’nın bu konuya verdiği yanıt şaşırtıcı. Enver İbrahim, Malezya topraklarına tecavüz eden bir tarafla müzakere etmeye çalışıyor. Hiçbir meşru talebi olmayan bir tarafla, özellikle de egemenlik haklarımızı aktif bir şekilde baltalayan bir tarafla müzakere etmek nasıl haklı gösterilebilir? Bu yaklaşım, Enver’in toprak egemenliği konusundaki tutumunu yansıtıyor ve Filistin için iki devletli çözüm konusundaki duruşuna benziyor (Bir saldırganla müzakere etmek ve haklarımızın önemli bir kısmından vazgeçmek). Enver’in Çin ile müzakereye hazır olması, yalnızca Malezya’nın zayıflığını vurgulamakla kalmıyor, aynı zamanda Çin’e Malezya suları üzerinde hak iddia etme fırsatı da sağlıyor. Bu zayıflık gösterisi, bu müzakereler sonucunda Malezya’nın kara sularından taviz vermesine yol açabilir. Enver ise “Savaş mı istiyoruz yoksa müzakere mi?” diyerek tutumunu haklı göstermeye çalıştı. Bu açıklama, kısa süre önce Bağımsızlık Günü kutlamalarında yaptığı konuşmayla tam bir tezat teşkil ediyor. Konuşmasından Batu Puteh Adası’nın Singapur’a peşkeş çekilmesinden dolayı geçmiş liderleri eleştirmişti. Enver, yabancı müdahalelere karşı topraklarımızın her karışını savunmak gerektiğini güçlü bir şekilde vurguladı ve birçok ulusun haklarını korumak için savaşa girdiğini söyledi. Şu anda en önemli soru şudur: Anwar’ın Çin karşısındaki tutumu nedir?

Enver, Çin’in bu yönde hiçbir resmi açıklaması olsa da “savaş tehdidini” ön plana çıkardı. Sanki ehveni şer (daha büyük bir zarardan kaçınmak için daha küçük olanı kabul etmek) mantığını göre hareket ediyor. Bu mantığa göre Malezyalılara Malezya kara sularının bazılarının nihai olarak Çin’e bırakılmasını kabul ettirmeye çalışıyor olabilir. Saldırganlar sürekli haklarımıza tecavüz ettikleri halde buna müzakere önerisiyle karşılık veriyorsak, bu yalnızca topraklarımızdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmez, aynı zamanda itibar ve güç kaybı da yaşadığımızı yansıtır. Bu durumda, herhangi bir saldırıya müzakereyle karşılık verilecekse, silahlı kuvvetlerimizin varlığı bile sorgulanır hale gelecektir.

Doğrudur, Çin önemli bir güce sahiptir. Büyük güç olması Güney Çin Denizi’nde serbestçe hareket etme olanak tanımakta ve komşu ülkelerin haklarını sıklıkla göz ardı etmesini sağlamaktadır. Ancak Çin’in hakimiyeti sadece kendi gücünden değil, aynı zamanda Müslümanların yöneticilerinin zayıflığı ve ihanetinden de kaynaklanmaktadır. İslam ümmeti, aslında güçlü ve cesur bir orduya sahiptir. Eğer baş olursa aslanlara bir köpek. Bu aslanların olur hepsi köpek! Hilafetin bir asırdan fazla bir süre önce yıkılmasından bu yana ümmet Halifesizdir. Oysa Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Halife’yi ümmetin arkasında savaştığı ve onunla korunduğu bir kalkan olarak tanımlamıştır. Sonuç olarak, Müslüman topraklar düşman istilalarına karşı savunmasız hale gelmiştir.

Hilafet döneminde askeri gücü sayesinde Hilafetin dünya denizlerinde ve stratejik deniz yollarında üstünlük kurduğu açık. Gayrimüslim ülkeler, Hilafetin otoritesine meydan okumaktan çekiniyorlardı. Müslüman donanmasının kurulması, dört Halife dönemine kadar uzanır. Emeviler döneminde Hilafet, Roma donanmasının üstünlüğünü ortadan kaldırarak Müslümanları dünyanın en güçlü deniz kuvveti haline getirdi. Bu hâkimiyet Akdeniz’den Kızıldeniz’e, Basra Körfezi’ne ve Hint Okyanusu’na kadar uzandı. Bu hakimiyet, Abbasiler ve Osmanlılar döneminde de devam etti. Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan ticaret yollarını kontrol ederek Avrupalı tüccarları Hindistan ve Çin’e ulaşmak için İslam topraklarından geçmeye zorladılar.

Malezya, ulus-devlet çerçevesine bağlı kaldığı ve İslam’ı dünyada üstün kılma hırsından yoksun liderler tarafından yönetildiği sürece küçük ve zayıf kalacaktır. Aynı şekilde İslam ümmeti korkak ve yozlaşmış liderler tarafından yönetildiği sürece asla en güçlü olamayacak ve örnek ümmet statüsüne kavuşamayacaktır. Süper bir güç olmanın ve topraklarımızı, sularımızı korumanın yegâne yolu, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurmaktır. Hilafet, Allah’ın izniyle, ardı ardına zaferler elde edecek hem Doğu’ya hem de Batı’ya İslam’ı hâkim kılacak, Allah’ın vaat ettiği gibi rahmetini dünyanın dört bir tarafına yayacaktır.

Abdul Hakim Osman
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya
Resmi Sözcüsü

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Khilafah Center 47-1 Jalan 7/7A Seksyen 7 43650 Bandar Baru Bangi, Selangor
Telefon: (+03) 89.201.614
mykhilafah.com
Fax: (+03) 89.201.614
E-Mail: htm@mykhilafah.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER