Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Soru-Cevap

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru:

Türkiye Hükümeti Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış, Kıbrıs konusu hakkında yetkililerle görüşmek için gittiği İngiltere ziyareti esnasında "Kıbrıs" Gazetesi muhabiriyle yaptığı bir söyleşide şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Kıbrıs'ta çözüm için her opsiyon masada. Çözüm iki liderin uzlaşacağı bir ‘birleşme' formülü olabileceği gibi, iki liderin uzlaşarak ayrılıp ‘iki devlet' şeklinde ya da KKTC'nin Türkiye'ye bağlanması da mümkün olabilir. Bütün bu opsiyonlar masada, ama umuyoruz ki (gönlümüzden geçen de budur) Kıbrıs'taki iki devletin tek bir çatı altında birleşmesi ile iki tarafın huzur içinde yaşaması güven altına alınsın." Ancak Bakan, Türkiye'nin bir parçası olan Kıbrıs'ın bir bütün olarak Türkiye'ye ilhak edilmesi olan asıl çözümden bahsetmemiştir. Bu açıklamaların hakikati nedir? Allah sizi, hayırla mükafatlandırsın.

Cevap:

1- Türk Bakan, Amerika'nın eski projelerini ortaya atmıştır. Zira Amerika bu planını, geçen asrın yetmişlerinden bu yana ortaya atmaktadır ki buda; ya adanın iki ayrı devlete ayrılması ya her iki kesimin tek bir devlet altında iki devlet olması, yani federasyon veya konfederasyon şeklinde olması yada Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ve Güney Kıbrıs'ında Yunanistan'a ilhak edilmesidir.

Ancak Güney Kıbrıs'ın, Avrupa Birliği'ne üye bir devlet olmasının ardından Güney kesimin Yunanistan'a ilhak edilmesi gibi her hangi bir düşüncenin olması olası değildir. Dolayısıyla o, Yunanistan gibi Avrupa Birliği'ne tam üyeliği, onun bağımsızlığını ve önümüzdeki Temmuz ayındaki Avrupa Birliği Başkanlık döneminde bunun dikkate alınmasını arzulamaktadır. Aynı zamanda Yunanistan'ın şartları, özellikle ekonomide olmak üzere çok kötüdür. Dolayısıyla Güney'deki insanlar, her ne kadar dinî taassupçulukla birlikte karışık Yunan milliyetçiliği duygularına sahip olsalar da ilhakı tercih etmeyeceklerdir.

Nitekim tek taraflı bir Türk tehdidi gelmiş oldu. Aslında Kıbrıs meselesinin başlangıcından, yani Amerika'nın, geçen asrın ellilerinde İngiltere'nin Kıbrıs'taki nüfuzunu etkilemek, dolayısıyla onun yerine geçmek amacıyla onu oradan kovmak için Kıbrıs'ta çalışmaya başlamasından bu yana ilk defa bir Türk yetkilisi bu şekilde konuşmuştur. Hatta İngiltere, 1960 yılında Kıbrıs'a şekli bir bağımsızlık vermek zorunda kalmış, oraya Patrik Makarios adında Nasrani dinî bir adam dikmiş ve ajanı Rauf Denktaş'ı da Müslümanların temsilci olarak onun yardımcısı yapmıştır. Böylece ada, İngiltere'nin pençesinde birleşik olarak kalmaya devam etmiştir.

Öyle görünüyor ki Türk tehdidi, Kıbrıs'la ilgili İngilizlerle olan görüşmelerin tökezlemesinin ardından gelmiştir. Bakan Egemen Bağış, 03.03.2012'de bu gazeteye yaptığı açıklamalarda, İngiliz Dışişleri Bakanı William Hague ile bir araya geldiğinde şöyle söylediğini de eklemiştir: "İngiltere her iki tarafı da hassasiyetle izliyor ancak nüfuzunu kullanmakla ilgili hususta büyük bir coşkuyla hareket ettiğini göremiyorum. Bu konuda onu ikna etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla İngiltere'nin Kıbrıs'ta garantör devletlerden birisi olması hasebiyle daha etkili bir politika uygulayacağına ve daha güçlü şekilde yapıcı bir rol oynayacağına inanıyoruz."

2- Buradan da İngilizlerin, Amerika'nın ortaya attığı ve Türk Bakanın da onun ortaya atıklarını yinelediği çözümleri istemedikleri ve sorunun çözümünü desteklediklerini gösterdikleri ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla onların, yani İngilizlerin, bölge üzerinde casusluk yapmak ve bölgeyi gözetlemek için dinleme ve istihbarat birimlerinin dışında Kıbrıs'ta, 24 bin küsur İngiliz askerini kapsayan iki önemli askerî üssü bulunmaktadır. Ayrıca 1960 yılında imzalanan anlaşmaya göre garantör devletlerden biri de İngiltere'dir ki böylece Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Müslüman Türklere karşı gerçekleştirdiği olayların ardından adada çizdiği durumun garantör devletleri, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan olmaktadır. Böylece İngiltere, bu anlaşmaya göre adadaki varlığını ve nüfuzunu korumaktadır.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi, uluslararası ve Avrupa tarafından tanınmış olup Avrupa Birliği'nin bir parçası olmasının yanı sıra İngiltere'de Avrupa Birliği'nin bir parçasıdır. Dolayısıyla İngilizlerin Kıbrıs'taki varlığı haricî değil de sanki dahilî bir varlık gibi olup diğer Avrupa Birliği devletleri de bu varlıktan rahatsız olmamaktadırlar. Bilakis zımnen İngiltere'nin tutumunu desteklemektedirler. Ayrıca o, Yunanlıların adadaki yönetim üzerindeki egemenliğini garantilemesinden ve Türkiye devletinin oradaki varlığına son vermesinden dolayı Annan planını desteklediğini açıklamıştır. Bu nedenle İngiltere, Kıbrıs'taki varlığından ve nüfuzundan asla vazgeçmeyecektir.

3- Avrupalılar, aralarında uzlaşamadıkları ve ardından da kapanan dosyalardan biri olan Kıbrıs Dosyası adı altında kendi taleplerini gerçekleştirmesi için Türkiye'ye baskı uygulamaktadırlar. Dolayısıyla Kıbrıs Dosyası da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği karşısında bekleyen dosyalar kapsamındadır. Zira bu dosyaların sayısı yaklaşık 35'e ulaşmış olup bunlardan bir kısmı iç meselelerle ilgilidir. Mesela; Kürt dosyasından Alevi, Ermeni ve demokrasi dosyasına kadar sözde azınlıklarla ilgili konular, anayasa değişikliği ve seçimlerde uluslararası gözetimin kabul edilmesine kadar insan hakları dosyası, askerin yönetimdeki rolünün azaltılması dosyası ve benzeri diğer dosyalar gibi. Avrupalıların taleplerinden bir kısmı da Güney Kıbrıslılara Türk Limanlarının ve havaalanlarının açılması gibi Kıbrıs dosyası ile ilgilidir. Ancak Türkiye, bununla ilgili anlaşmayı uygulamamaktadır. Çünkü Avrupalılar, taraflar arasındaki anlaşmaya göre Kıbrıslı Türklere dayattıkları yasağın kaldırılmasıyla ilgili sözlerini yerine getirmemişlerdir. Ayrıca Kıbrıs dosyasının, üzerinde uzlaşılmayıp dondurulmuş başka yedi dosyası daha vardır. Aynı şekilde Türkiye, sorunun çözümü gerçekleşinceye kadar Yunanlıların kontrol edeceği Güney Kıbrıs Devleti'ni tanımayı reddetmektedir. Nitekim İngiltere, ajanları yoluyla 2004 yılında yapılan oylamada Güney Kıbrıs Kesiminde ekseriyetin karşı çıktığı Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan Planı olarak adlandırılan Amerika'nın planını engellemeye çalışmaktadır. Ancak bu plana dönük oylama, Amerikan ajanı Mehmet Ali Talat başkanlığındaki Kuzey Kıbrıs hükümetinin olduğu dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapıldığında Erdoğan hükümeti bu planı güçlü bir şekilde desteklemiş ve bu planın oylanması için tüm ağırlığını koymuştur. Ancak o günlerde Rauf Denktaş buna şiddetle karşı çıkmış, bu planın reddedilmesi çağrısında bulunmuş dahası Türkiye'ye gelerek Erdoğan Hükümetini -ki Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'taki İngiliz ve Amerikan ajanlarının arasındaki çatışmanın ortaya çıktığı- o sıralar Annan planını desteklemeyen Türk askerî liderliğine şikayet etmiştir. Zira bu plan, yönetimdeki en büyük payın Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin olması ve Türklerin de topraklarının %7 oranlık kısmını Yunanlılara bırakması şartıyla belli oranda yönetime katılmasıyla adanın birleşmesini sağlamaktadır.

4- Amerika, meselenin Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye ilhak edilmesi şeklinde çözülmesinden, ardından Güney Kesim'in olduğu gibi kalmaya devam etmesinden ve İngilizlerin de adada rahat bir şekilde kalmaya devam etmesinden asla hoşnut olmayacaktır. Zira bunun böyle olması durumunda İngilizlerin oradaki varlıkları ve nüfuzları etkilenmeyecek bilakis rahatlayıp bunu kabul edeceklerdir. Ancak Amerika, İngilizlerin nüfuzunu ve üslerini ortadan kaldırıncaya, onun yerine geçinceye ve orada kamp kuruncaya kadar bundan hoşnut olmayacaktır. Zira o, elli küsur yıldan beridir İngilizlerle orada mücadele etmektedir. Dolayısıyla Amerika, nüfuzunun sadece Kuzey Kıbrıs'a uzanmasına ve İngilizlerin de Güney Kıbrıs'ta rahat bir şekilde bırakılmalarına razı gelmeyecektir! Aslında İngilizler, Amerika'ya basın organları aracılığıyla üslerinin Kuzey Kıbrıs'ta kalmaya devam etmesini önermekteler ancak Amerikalılar bunun, İngilizlerin oradaki varlığını onaylamak anlamına geldiğinden buna ilişkin hiçbir adım atmamaktadırlar. Nitekim Amerika, her iki kesim üzerinde de hakimiyet kurmak için Annan Planını ortaya atmıştır. Zira şayet adada, yeni siyasî bir formül gerçekleştirebilirse hükümet üzerinde hakimiyet kurabilecek ve emirlerini uygulaması mecburiyetinde bırakabilecektir.

5- Türk Bakanın, Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi tercihini açıklaması, şayet eski Amerikan projelerinden biriyse şimdi o bunu, İngilizlere, Avrupalılara ve Güney Kıbrıslılara baskı kartı olarak kullanılan bir tehdit olarak göstermektedir. Çünkü İngilizler, Kıbrıs'taki konumlarından dolayı çok rahattırlar. Bu nedenle bu meselenin çözümü için istekli görünmemekteler ve adadaki ajanları yoluyla Amerika'nın projelerini engellemektedirler. Nitekim Türk Bakan, İngiltere de bunu açıklamış ve nüfuzunu kullanmakla ilgili hususta büyük bir coşkuyla hareket etmeyerek, daha etkili bir politika uygulamayarak ve daha güçlü şekilde yapıcı bir rol oynamayarak çözümü engelleyen İngiltere'yi doğrudan suçlamıştır. Aslında bu, diplomatik bir ifade olmakla birlikte aynı zamanda çözümü engelleyen dahası çözüm için çalışmayan İngiltere'yi de zımnen suçlamaktır.

Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımını daha çok engelleyecektir. Zira Avrupalılar buna rıza göstermeyeceklerdir. Bundan dolayı şu anda Türkiye'nin bu yönde ilerlemesi olası değildir. Zira o, Avrupa Birliği'ne girmek için çalışmakta, Amerika bu çalışmasında ona destek vermekte ve Avrupa Birliği'ne karşı olan hedeflerini gerçekleştirme talebine yanıt vermeleri için Avrupalılara baskı uygulamaktadır. Aynı zamanda Amerika, İngiltere'nin adadaki varlığını ve nüfuzunu ortadan kaldırma şeklindeki isteklerini gerçekleştiremeyecektir. Çünkü Güney Kıbrıs'ın konumu olduğu şekilde kalmaya devam edecek ve Amerika bu şekilde oraya nüfuz edemeyecektir. Binaenaleyh Türk Bakanın sözü, baskı kartından öte bir şey değildir.

Kuzey Kıbrıs'ın ilhak edilmesi Türkiye açısından zor olmadığı bilinmekle birlikte zaten Kuzey Kıbrıs'ı kendi hakimiyeti altında görmektedir. Zira orada 30 bin küsur askeri bulunmasının yanı sıra mevcut Türk ordusu liderliği, hükümeti destekler hale gelmiş olup onun safında yer almaktadır. Dolayısıyla bu çalışma, orduyu öfkelendirmemekle birlikte oradaki varlığını da koruyacaktır. Nitekim Kuzey Kıbrıs'ın korunması, güvenliği ve çıkarlarının tamamı Türkiye ile bağlantılı olup onun dışında hiç kimse de Kuzey Kıbrıs'ı ve hükümetini bir devlet olarak tanımamaktadır. Dolayısıyla buranın geleceği Türkiye'nin elindedir. Dolayısıyla da onun ilhak edilmesi düşünüldüğünden daha kolaydır. Ancak Türkiye'deki sistem, bağımsız olmayıp Amerika'nın yörüngesinde döndüğünden Amerikanın direktifleri dışında böyle bir adım atamamaktadır. Hakeza Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi tehdidi, Amerikan planlarını kabul etmeleri amacıyla İngilizlere ve Kıbrıs Rumlarına baskı uygulamak içindir.

6- Bu hususun özellikleri, önümüzdeki Temmuz ayının ardından, yani Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Avrupa Birliği dönem başkanlığını teslim aldığında daha da netleşecek ve Türkiye'nin bu Birlikle olan ilişkisinin zorluğu ortaya çıkacaktır. Zira Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış yukarıda zikri geçen Kıbrıs Gazetesi'ne yaptığı açıklamada şöyle demiştir: "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Temmuz ayında Avrupa Birliği dönem başkanlığını teslim aldığında biz onu muhatap almayacağız... Ancak ileride Birlikle ilişkide bulunacağız. Sanki biz Rum yönetimini Birliğin başkanı olarak görmüyormuşuz gibi... Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, pervasızca hareket etmektedir. Dolayısıyla ortada bu yönetimin liderliğindeki Brüksel toplantılarına katılmama ihtimali de vardır." Yani durum, Güney kesimin istismar edilmesi şeklinde cereyan etmekte olup bu, şayet İngilizler ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki ajanları pes etmezler ve Annan planı olarak adlandırılan Amerikan planını da kabul etmezlerse Amerika'nın, Avrupalılar ve Yunanlılar nezdinde kargaşa ve korku oluşturması için bir fırsattır. Nitekim Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, geçen yıl Türk meslektaşı Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından bu hususa vurgu yaparak şöyle demiştir: "Kıbrıs'taki statükonun, her hangi birinin çıkarına olduğu kanaatinde değiliz. Dolayısıyla biz, (Kıbrıs'taki) iki bölgenin ve iki topluluğun birleşmesini istediğimiz gibi bunu en kısa zamanda görmek istiyoruz." [AFP Haber Ajansı / 16.07.2011] Yani Amerika, Kıbrıs'taki durumdan hoşnut olmadığı gibi onu kendi görüşüne göre şekillendirmek istemektedir.

7- İslam'ın Kıbrıs sorununa dönük ortaya koyduğu sahih çözüme gelince; çözüm, Kıbrıs'ın tamamının Türkiye'ye ilhak edilmesidir. Zira Kıbrıs, Müslümanların efendimiz üçüncü Raşid Halife Osman döneminde fethettikleri İslamî bir adadır. Haçlı Avrupalılar, İslam ülkelerine açtıkları birinci Haçlı savaşlarında burasını işgal etmişlerdir. Ancak daha sonra Müslümanlar burasını kurtarıp Müslüman ülkelerin olduğu aslına geri iade etmişlerdir. Nitekim Hilafet'in kendilerine geçmesinden dolayı diğer Müslüman ülkeler gibi Osmanlı Devleti'ne de tabi olmuştur. İngilizler ise Birinci Dünya Savaşında ada üzerindeki egemenliklerini açıkladıkları gibi burasının İngiltere'ye ilhak edildiğini de açıklamışlar ve ajanları Mustafa Kemal'de Lozan Anlaşması'nda bunu kabul etmiştir. Ancak Türkiye Müslümanları, Kıbrıs'ı kendi topraklarından bir parça olarak görmelerinin yanı sıra altmış ve yetmişlerde İngiltere ile Amerika'nın farklı şekillerde destek verdiği Rumların katliamlarına maruz kalsalar da buradaki kardeşlerine yardım etmek için çalışmışlardır. Ve hala burada 300 bin küsur Müslümanı korumak için askerleri bulunmaktadır.

Tüm yukarıda geçenlerle birlikte Güney Kıbrıs olmaksızın Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi projesi, Amerikan projelerine yanıt veren bir projedir. Dolayısıyla pek olası olmasa da aslında Türkiye, bunu gerçekleştirmek için çalışmamalıdır. Aksi taktirde adanın üçte ikisi Rumlara, yani kafirlere feragat edilmiş sayılacaktır. Zira Türkler, resmî olarak, halk olarak ve medya olarak Rum, Güney Rum Kesimi ve Rum Sistemi şeklinde söyledikleri isimlendirmelerle Kıbrıs Rumları olarak adlandırılacaklar ve adanın Kuzey Kıbrıs'ın olduğu üçte birlik kısmıyla yetineceklerdir. Bu ise İslam'a aykırı olup bunu kabul eden herkes bunun günahını yüklenecektir. Çünkü asıl olan Kuzey Kıbrıs'ın bir bütün olarak Türkiye'ye ilhak edilip aslına bağlanmasıdır.

Erdoğan başkanlığındaki hükümet ile partisi, bu meseleyi nihai olarak bitirmeye ve Müslümanların buna yönelik bakışlarını değiştirmeye çalışmaktadır ki böylece Müslümanların bakışları, burasının kendilerine ait bir ada olmadığı şeklinde olsun! Nitekim Kuveyt Haber Ajansı (KUNA), 09.03.2012 tarihli Türk "Akşam" Gazetesi'nden Adalet ve Kalkınma Partisi'nin resmî kaynağına ait şu sözleri aktarmıştır: "Erdoğan hükümeti, özellikle Kıbrıs'ta daimi barışın ve adaletin gerçekleşmesi için Annan barış planının önemli bir zemin oluşturabileceğine inanmakta olup Amerika Birleşik Devletleri ile tüm Avrupa Birliği devletleri de bu planı desteklemektedir." Ve şöyle eklemiştir: "Adalet ve Kalkınma Partisi, Kıbrıs meselesinde yeni bir bakış oluşturmaya çalıştığı gibi be meseleye sadece Türk milliyetçiliği meselesi olarak bakılmaması bilakis öncelikle insan hakları meselesi temelinde bakılması gerektiği noktasında da Türkiye'deki birçok çevreleri ikna etmeye çalışmaktadır. Bu durumda bizi ilgilendiren Amerika ile Avrupa'nın olduğu uluslararası garantiler sayesinde Kıbrıslı Türklerin korunmasıdır."

Kıbrıs'a, dünyanın dört bir tarafındaki her hangi bir dış mesele gibi insan hakları meselesi olarak bakılıp aslından ayrılmış bir İslam beldesi meselesi olarak bakılmamasına gelince; bu tür bir bakış, Kıbrıs'ın heder edilmesi anlamına gelen bir bakış olup buna katkıda bulunan yada rıza gösteren bütün herkes kıyamet gününe kadar bunun günahını taşıyacaktır. Ayrıca Müslümanlar, ne Kıbrıs'tan nede zalim yöneticilerin heder ettiği Müslüman ülkelerinin her hangi bir parçasından vazgeçecektir. Bilakis er yada geç Allah'ın izniyle buralara geri döneceklerdir. Bekleyeni için yarın çok yakın değil midir?

Bu kategoriden diğerleri: « Bir Sorunun Cevabı Soru-Cevap »

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER