Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
1- Suriye’de Amerikan ve Rus Hareketliliği 2- Hariri, Suudi Arabistan Yönetimi Uydusudur

بسم الله الرحمن الرحيم

Sorular Cevaplar

Suriye’de Amerikan ve Rus Hareketliliği
Hariri, Suudi Arabistan Yönetimi Uydusudur

Birinci soru:

Rejimi korumak ve muhalifler ile siyasi çözüme ortam hazırlamak için Rusyanın Amerikan onayı ya da emriyle Suriyeye girdiğini biliyoruz... Ancak Amerika’nın, Rusyanın rejim ile muhalifleri Astana ve Soçide toplama çabalarını boykot ettiğini görüyoruz. Katıldığında bile Ürdün gibi gözlemci vasfıyla katıldı! Bunu nasıl açıklayabiliriz? Teşekkür ederim.

Cevap:

Bunun açıklaması iki kelime ile özetlenebilir: Amerikan küstahlığı ve Rus ahmaklığı... İzahatı ise şöyledir:

1- Amerikan çıkarı için Rusya’nın Amerikan onayı ya da emriyle Suriye’ye girdiği doğrudur... Bildiğiniz gibi 11 Ekim 2015 tarihli bildiride bunu biz açıkça dile getirdik:

“İşte felaket senaryosu buradadır. Amerika, kendisini devrimcilerden yanaymış gibi gösteriyor. Açıktan devrimciler ile savaşması oldukça zor. Devrimciler, rejimi zarardan zarar uğrattılar ve henüz Amerikan alternatifi de olgunlaşmış değil. İşte Amerikanın, Rusyaya bir misyon yükleme konusunda ateşli ve kirli oyunu da burada devreye girdi. Rusya, açıktan ve alenen devrimcilere karşı rejimi destekledi. Devrimciler ile mücadelede kendince bir gerekçesi var. Rejim de zaten Amerikanın emriyle Rusyayı Suriyeye çağırmak için hazırdı ve öyle de oldu... Rusya, Amerikaya hizmet etmek için Suriyede pis şeytani rol oynamayı kabul etti!18 Kasım 2015 tarihinde yayımladığımız Suriye Sahasındaki Son Gelişmelerbaşlıklı soru-cevapta ise bunu daha detaylıca açıkladık:

A- 30 Eylül 2015 tarihindeki Suriyeye Rus hava saldırısı öncesi Obama ile Putin, 29 Eylül 2015 günü bir araya geldi ve toplantı 90 dakika sürdü... İki lider arasında gerçekleşen görüşmede Ukrayna krizi ana gündem maddesi iken Suriye konusunun da ele alındığı bildirildi. Bu görüşme meyvelerini hemen verdi. Ve 30 Eylül 2015de Rusya Federasyonu Konseyi, Putinin Rus hava kuvvetlerinin Suriyede kullanılması yönündeki isteğini oybirliğiyle kabul etti. [30.9.2015 Russia Today]

B-Hatta Rusyanın Suriyede vurduğu mevkilerin çoğu, Amerikanın onayı iledir. CNN televizyonu 04 Ekim 2015de aktardığına göre, Rus Ordusu Genelkurmay Başkanlığında üst düzey komutan olan General Andrey Kartapolov, 03 Ekim 2015 Cumartesi günü yaptığı açıklamada, Rus hava kuvvetlerinin Suriyede vurduğu bölgeler, Moskovaya önceden bildirilen bölgelerdir. ABD askeri komutanlığı, bize o bölgelerde sadece teröristlerin yaşadığı bilgisini verdi...

Dolayısıyla Amerika, Suriye dizginlerini ele alıp çözüm formülü üretsin diye değil, rejimi desteklesin ve Amerikan çözümüne ortam hazırlasın diye Rusya’yı Suriye’ye soktu... Ancak ahmak Rusya, barbarca katliamlar yaptıktan ve rejimin çöküşünü önledikten sonra siyasi çözüm üretebileceğini sandı. Amerikan talebi ile rejimi devrilmekten koruduğu gibi Suriye’de vahşi rolünü eda ettiği sürece Amerika’nın çözüm çabalarına karşı çıkmayacağını hatta onay vereceğini düşündü...

2- Bu ahmakça anlayış yüzünden Astana ve Soçi’de toplantı çağrısı yaptı. Görüşmelere silahlı grupları da çağırdı ve bazı projeler sundu... Amerika’ya da görüşmelere katılma ve birlikte etkin rol oynama yönünde çağrıda bulundu:

Cumartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada Peskov, Suriyede son zamanlarda birçok olumlu gelişme olduğunu hatırlatarak Ancak istikrar planına yeni bir seviye getirmek için karşılıklı çaba gerekiyor. Tüm bunlar için, öyle ya da böyle, iş birliği gereklidiye konuştu...[04.11.2017 Orient news] Rusya, 10 Kasım 2017 tarihinde Vietnam’da gerçekleşen APEC Zirvesi sırasında Devlet Başkanı Putin ile ABD Başkanı Trump arasında bir zirve gerçekleşeceğini umut ediyordu. İki lider arasında bir zirve düzenlenmesi amacıyla birkaç kez açıkça çağrıda bulundu. APEC Zirvesi sırasında bile mütemadiyen bu çağrısını yineledi. Rusya’nın bu çağrıları, ikili ilişkiler ve Suriye konusunda Amerikan koordinasyonuna gereksinim duyduğunu gösterir. Ancak Amerika, Rusya’nın zirve düzenleme çağrısını yanıtsız bıraktı ve sadece iki lider arasında ortak bildiri yayınlanmasını kabul etti. Zirve düzenlenmiş gibi gösterildi, oysa iki lider arasında zirve düzeyinde bir görüşme olmadı. ABD ve Rus uzmanlarınca hazırlanan açıklama yayımlandı ve iki lider de sadece el sıkıştı. Bu, aşağılanma düzeyine varacak şekilde Rusya’nın Amerika’ya yakarışına bir örnektir.

3- Diğer yandan Rusya, Amerika olmadan Suriye krizinde bir çözüme ulaşmanın imkânsız olduğunun da farkındaydı. Onun için yanıt verir umuduyla Amerika’ya çağrı üstüne çağrı yaptı. Yukarıda da belirtildiği Putin ile Trump arasında bir zirve düzenlenmesi için aşağılanırcasına yalvardı. Rusya Devlet Başkanı Putin, Suriye’de bir an önce çözüme ulaşmak için kasap Beşşar’ı 20 Kasım 2017 günü Soçi’ye çağırdı. Görüşme sonrası 21 Kasım 2017 günü Trump ile telefonda konuştu. Telefon konuşmasında Beşşar ile neler konuştukları konusunda Trump’a bilgi verdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Devlet Başkanı Donald Trump telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Telefon görüşmesinde, Suriye konusu ele alındı ve Beşşar Esadla gerçekleşen görüşmenin sonuçları hakkında Donald Trumpa bilgi verdi. [21.11.2017 Russia Today]

Böylece Rusya, Suriye krizinde bir an önce çözüme varmak istiyor ve her zamanki gibi kendisinin süper güç olduğunu ve Suriye krizinin çözümünde Amerika’nın yanında yer alması gerektiği hayaline kapılıyor. Bu yüzden bugünlerde siyasi çözüme ulaşmak için feryadı figan ettiğini görüyoruz. Çünkü siyasi çözüm, onun için en ideal çıkış yoludur. Ayrıca siyasi çözüm, özellikle askeri müdahaleden kaynaklanan ekonomik kanamayı da durduracaktır... İşte tüm bu nedenler yüzünden Rusya, Suriye krizinin çözümüne önderlik ettiği vehmini uyandıran bir dizi görüşme trafiği yürüttü. Krize çözüm bulmak amacıyla Beşşar, ardından Erdoğan ve Ruhani’yi çağırdı, daha sonra da “Suriye halkının bütün kesimlerinin” sözde temsilcilerini çağırmayı planlıyordu. Şimdi ise Amerika’ya yalvarıyor, bir an önce çözümün olgunlaşması için çözüme ortak olmasını istiyor. Bu amaçla bazı askerlerini geri çekme niyetinde olduğunu duyurdu.

Perşembe günü Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov, Suriyedeki Rus askeri gücünün önemli boyutta azaltılabileceğini ve geri çekilmenin yıl sonundan önce başlamasının mümkün olduğunu söyledi...” [23.11.2017 Euronews] Buna rağmen Amerika, Rusya’nın taleplerini alttan alıyor...

4- Amerika, Suriye sorununda Rusya ile resmen oyun oynuyor. Yani bataklıkta yalnız başına bıraktı. Çoğu zaman uşakları üzerinden yerine getirdiği bir kaç isteği müstesna isteklerini savsaklıyor, koordinasyon yapmıyor. Görüldüğü gibi Rusya önderliğinde Suriye krizine siyasi çözüm bulma çabaları, başarısız olmaya mahkûmdur, çünkü Rusya, Amerika’nın büyük Suriye bataklığına saplandı. Amerika ise buna sessiz kalıyor hatta teşvik ediyor. Nedeni ise Rusya, Suriye’de İslami devrime karşı kullanılan Amerikan hegemonya araçlarından biri olarak kalmalıdır. Moskova ve Soçi’de gerçekleşen bir kaç zirve ve konferansa rağmen Rusya’nın, Suriye krizinin çözümünde hiçbir önderlik rolü yoktur...

Rusya, açıkça Amerika ile hareket etmedikçe Rusya’nın Suriye krizine çözüm bulma girişimleri, başarısızlıkla sonuçlanacak ve Amerikan işbirliğini bekleyecektir. Suriye’de çözüm süreci olgunlaşınca, Amerika, çözümü dayatmak için Birleşmiş Milletler veya bölgedeki uydu devletler aracılığıyla arzı endam edecektir.

5- İşte Suriye’de Rus ve Amerikan hareketliliğinden bu anlaşılıyor. Ki bu hareketlilik, Allah’ın izniyle başarısız olmaya mahkûmdur. Yeter ki silahlı gruplar, dosdoğru olsunlar, Amerika’nın bölgesel ajanları ile özellikle de Türkiye ve Suudi Arabistan ile ipleri koparsınlar. Sonra da ümmet içindeki samimi kişilerle omuz omuza ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak dürüstçe ve içtenlikle rejim karşısında dikilsinler... O zaman Allah’ın izniyle Amerika ve Rusya, Suriye’de hayal kırıklığına uğrayacak ve öldürücü darbe alacaktır. Sonra da kuyruklarını kıstırarak geride bıraktıklarına bakmaksızın bölgeden çıkıp gideceklerdir... Bu, Allah’a zor değildir.”

İkinci soru:

Hariri, 05 Aralık 2017 günü istifasını resmen geri çekti ve kendi başkanlığında gerçekleşen kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, kabinenin Arap ülkelerindeki sorunlardan uzak durulmasıkonusunda mutabakat sağladığını vurguladı... Haririnin davranışlarını izleyenler karışıklık ve çelişki olduğunu görürler: Lübnanın yıllardır yaşadığı Cumhurbaşkanlığı boşluğunun ardından Hariri, 20 Ekim 2016 günü Avne gitti. Avn ve Hizbullahın tek bir blok ve etkin aktörün de Hizbullah olduğunu bildiği halde Cumhurbaşkanlığı ile hükümet konusunda mutabakata vardılar... Hariri, 04 Kasım 2017’de Suudi Arabistanda istifasını açıklayarak Hizbullaha yönelik zehir zemberek açıklamalarda bulunmuştu... Şimdi ise istifasını geri çekti ve Hizbullahın da ortak olduğu hükümetteki görevine devam etti! Bu kargaşa ve çelişkiyi nasıl açıklayabiliriz? Sonra burada İran ve partisinin nüfuzunu baltalama eğilimi var mıdır? Şuan ki konjonktürden yararlanarak Yahudi devleti, Lübnan ya da Hizbullaha olası bir saldırı düzenleyebilir mi? Allah mükâfatınızı artırsın.

Cevap:

Cevabın açıklığa kavuşması adına Hariri ailesi ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkinin gerçeğinden bahsetmek kaçınılmazdır. Hariri, Suudi Arabistan uydusudur. Eğer Suudi kral, İngiliz yanlısı ise, bu Hariri’nin Lübnan politikasındaki davranışlarına yansır. Kral Amerikan yanlısı olursa, davranışları da bu yönde olur... O halde buradan hareketle sorunun yanıtı şöyledir:

1- Eski Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’ın Mayıs 2014’te görev süresi dolduğunda, Suudi Arabistan’da kral Abdullah b. Abdülaziz idi. Abdullah, İngiliz yanlısıydı... Hizbullah, ısrarla Avn’ın cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Malum, Hizbullah ve Avn ise Amerikan uşağı İran tarafından destekleniyor... O yüzden kral Abdullah, Avn’ın Lübnan Cumhurbaşkanı olmasına onay vermedi. Hariri’ye Avn’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıkması talimatını verdi. Saad Hariri, Suudi Arabistan uydusu olduğu için izlediği politika da Abdullah politikası ile motamot aynıydı. Onun için Mişel Avn’ın 31 Ekim 2016 Pazartesi öğle vakti Lübnan meclisinde düzenlenen 46. oturumun ikinci turunda cumhurbaşkanı olarak seçilmesine dek Lübnan Cumhurbaşkanlığı makamı 2014 Mayıs’ta görev süresi dolan Mişel Süleyman’dan sonra yaklaşık iki buçuk yıl boş kaldı...

2- Suudi Arabistan’daki kral değişikliğinin cumhurbaşkanlığı seçimindeki katkısı büyüktür. Kral Abdullah’ın 23 Ocak 2015 günü ölümünün ardından tahta kardeşi Selman çıktı. Bilindiği gibi Selman, Amerikan yanlısıdır... Selman, tahtını perçinlemek için kral Abdullah’ın oğullarından ve eski yandaşlarından İngiliz yanlılarını budamaya başladı... Taşlar yerine oturunca ve Avn’ın Cumhurbaşkanı olması ile Lübnan’da istikrar isteyen Amerika, Selman’dan Hariri’ye emir vererek muhalefet etmemesini istedi! Aldığı emrin ardından Saad Hariri, Avn’e giderek anlaştı ve Cumhurbaşkanlığı için aday gösterdi. Yani Abdullah döneminde Saad Hariri liderliğindeki muhalefet, şuan Selman döneminde tarih olmuş oldu! Başta Fuad Sinyora ve milletvekili Behiye Hariri olmak üzere Müstakbel milletvekillerinin huzurunda kent merkezindeki konutunda (Beytül Vasat) kameralar karşısına geçen Başbakan Saad Hariri, Mişel Avnın Cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklediğini açıkladı... Ardından bir konuşma yapan Hariri, Vardığımız anlaşmalar sonucu General Mişel Avnın adaylığına desteğimi açıklıyorum, dedi[20.10.2016 En Nehar] Akabinde 31 Ekim 2016 günü meclis toplandı ve Avn Cumhurbaşkanı seçildi... Müstakbel Harekete lideri Saad Haririnin Avnın adaylığını desteklemesi, eski Cumhurbaşkanı Mişel Süleymandan Mayıs 2014te boşalan koltuğa aradan geçen 30 ayın ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmasını kolaylaştırdı...” [31.10.2017 el Arabiya] O yüzden Avn’ın Suudi Arabistan ziyareti bir tür minnettarlığını göstermek içindi! Yukarıda bahsedilenlerden de anlaşılacağı üzere Hariri, Suudi Arabistan kralına tabidir. Suudi kralın direktifleri doğrultusunda ya muhalefet eder ya da onay verir.

3- Trump, Amerikan başkanı olunca, 20 Mayıs 2017 günü Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirdi. İran ve Hizbullah hakkında dozajı giderek artan sert açıklamalar yaptı. Yaklaşık 50 Müslüman ülkenin Ruveybida yöneticileri huzurunda yaptığı bu sert açıklamaların amacı, Kudüs’ü Yahudi varlığının başkenti olarak tanıma planına ortam hazırlamak için dikkatleri Filistinli Müslümanlar sorunundan İran üzerine çekmekti... Açıklamalarda dozajın giderek arttığı apaçıktı... Haliyle Suudi Arabistan ve diğer kukla yöneticiler de aynı yaklaşımı sergilediler. Çünkü İran’ın oynadığı merkezi bölgesel rolü, Lübnan Hizbullah’ının eylemlerine ve Suriye’deki müdahalesine de yansıyor. Suudi Arabistan, Hariri’den Hizbullah ve İran’a karşı farklı bir politika izlemesini talep etti. Onun için Suudi Arabistan’a çağırdı. İstifa etmesini, istifa gerekçesine ilişkin de bir açıklama yayınlamasını, açıklamasında da İran ve Hizbullah’a sert eleştiriler yöneltmesini istedi... Öyle de oldu, 04 Kasım 2017 günü Suudi Arabistan’a çağrılan Hariri, Suudi Arabistan’dan yaptığı küstahça açıklamalar ile istifa ettiğini duyurdu…

4- Amerika, İran ve Hizbullah karşıtı dozajı giderek artan açıklamalarının İran ve partisi ile yolları ayırmak anlamına gelmediğinin, bunun Körfez ülkelerini korkutmak için sadece bir istismar aracı olduğunun farkında. Bu sebeple Amerika, yolun sonuna kadar yürümekten ziyade Suudi Arabistan ve Hariri üzerinden sadece bir mesaj yollamak istedi. Başka bir deyişle Amerika, İran partisinin varoluşunu sonlandırmak istemiyor, aksine belirsiz siyasi gerilime neden olmayacak ölçüde bir mesaj yolladı... Bu yüzden Suudi Arabistan’dan gerilimi yatıştırmasını yani Hariri’den dilini yumuşatmasını talep etti. 04 Aralık 2017 tarihli En Neşra sitesine göre “Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Beyaz Saray ile tam bir koordinasyon halinde harekete geçti. Hem de Donald Trump’ın Beyaz Saray’a çıkışından bu yana damadı ve başdanışmanı Jared Kuschner’in dördüncü Ortadoğu ziyareti sonrasında. Kuschner’in Ortadoğu ziyareti pek medyaya yansımadı. Kuschner ve beraberindeki heyet, Suudi Arabistan’da dört gün kaldı. Bu arada Mısır, Ürdün ve (İsrail)’e de bir ziyaret gerçekleştirdi. Kuschner, Suudi Arabistan’dan ayrıldıktan yaklaşık iki hafta sonra Lübnan Başbakanının istifa krizi ve Suudi Arabistan’daki tutuklamalar patlak verdi... Lübnan’ı da vuran siyasi kriz konusunda Beyaz Saray ile Suudi Veliaht Prens arasında büyüyen bölgesel hacmini tırpanlamak için “Hizbullah’a” baskı yapmak adı altında mutabakatın olduğuna dair işaretler var. Bu başlık altında Suudi Veliaht Prens, Başbakan Saad Hariri üzerinden Lübnan hükümetine yönelik saldırı başlattı. Böylece General Mişel Avn’ın Baabda Sarayı’na çıkışı ile varılan uzlaşma da dinamitlenmiş oldu... Suudi Arabistan’ın diplomatik beceriden yoksun ve sert yordamı, Lübnan iç istikrarını tehdit etti. Hizbullah’a yönelik baskının belirli bir sınırda durması gerektiğini, o sınırı aşarsa, işlerin kontrolden çıkabileceği konusunda sürekli hatırlatmalarda bulunan Amerikan kurumları, işler sarpa sarınca Lübnan’daki istikrarın çökebileceği korkusuyla harekete geçtiler.” [04.12.2017 En Neşra sitesi]

5- Dolayısıyla Hariri, Suudi Arabistan’dan aldığı talimat doğrultusunda sert açıklamalarını yumuşatmaya başladı... İtibar ve prestijini kurtarmak ve bu açmazdan çıkış bulmak için Suudi Arabistan Veliaht Prensi Fransa Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi. Suudi Prens ile yaptığı görüşmenin ardından Macron, Hariri ile bir araya geldi. Görüşme sonrası Hariri, Fransa sonra da Mısır’a gitti. Gerekli tavrı belirlemek için sanki istişarelerde bulunuyormuş gibi bir hava oluşturdu. Oysa bu ülkelere yaptığı ziyaret öncesinde Suudi Arabistan, açıklamalarını yumuşatma ve istifasını sürdürmeme yönünde bir pozisyon belirlemişti kendisi için... Öyle de oldu ve Hariri, açıklamalarının dozajını düşürdü. Ardından 21 Kasım 2017 günü Lübnan’a döndü ve bir gün sonra 22 Kasım 2017 günü yaptığı açıklamada da istifasını gözden geçireceğini belirtti. Daha sonra da Hizbullah’a yönelik açıklamalarının dozajını önemli ölçüde yumuşattı ve yaptığı açıklamada Hizbullah’ın içeride silah kullanmadığını söyledi. Ancak sadece kendisini kandırabilir, başkalarını değil. Zira Hizbullah’ın pek çok olayda silaha başvurduğunu unuttu herhalde! 05 Aralık 2017 günkü kabine toplantısında nihayet istifasını geri çektiğini açıklayan Hariri, Hükümetin tüm siyasi yapıları, Lübnanın ekonomik ve siyasi ilişkilerini korumak adına, kendilerini kardeş Arap ülkelerinin içişlerinden, savaşlardan, tüm anlaşmazlık ve sorunlardan ayrı tutma kararı aldıifadesini kullandı. Bu açıklamayı yaparken, Hizbullah milisleri Suriye’de gece gündüz savaşıyordu!

6- Özetle Hariri, Suudi Arabistan yönetimine tabidir. Suudi kralın politika ve sadakati, Hariri’ye direktif olarak yansır... Gözü olup gören herkes için artık bu bir sır değil. Bu konuda kandırma fayda etmez artık!

İran ve partisinin nüfuzunu baltalama eğilimi var mıdır sorusuna gelince, evet vardır diyebiliriz. Ama bu muhtemelen Amerika’nın istediği şekilde Suriye’de bir çözüme varıldıktan sonra olacaktır. Çözüme varıldığında, Suriye’deki rollerini ifa eden İran ve Hizbullah, muhtemelen Suriye’den geri çekilecek ve askeri misyonlarına tırpan vurulacaktır... Bilindiği üzere Hizbullah, İran yönetime bağlıdır, tıpkı Hariri’nin Suudi Arabistan yönetimine bağlı olduğu gibi. Bu yüzden eğer İran’ın çekilmesiyle Suriye konusunda belli düzenlemeler gerçekleşirse, akabinde Lübnan partisi için de belli düzenlemeler yapılabilir.

Yahudi devletinden Lübnan ya da Hizbullah’a yönelik bir saldırı gerçekleşir mi sorusuna gelince, Suriye’deki çözüm süreci ile ilintilidir, yani konjonktür ve gelişmelere bağlıdır...

 H.21 Rabiu’l Evvel 1439
M.09 Aralık 2017

 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER