Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Sapkın ve İnsanlık İçin Bir Utanç Olan Olimpiyatlar Bir Medeniyet Değil, Aksine Bir Pislik Bataklığıdır ve Fransa da Bu Bataklığın Dibidir!

بسم الله الرحمن الرحيم

Sapkın ve İnsanlık İçin Bir Utanç Olan Olimpiyatlar
Bir Medeniyet Değil, Aksine Bir Pislik Bataklığıdır ve Fransa da Bu Bataklığın Dibidir!

İşte Batı, varoluşun nedeni, amacı ve kaderi hakkındaki büyük sorulara cevap vermedeki başarısızlığı ve iflasıyla kendi insanını uçurumun dibine sürüklemiş ve medeniyetine son vermiştir. Bu yüzden insanlığın sorunu, şeytanların kaprislerine göre öğütülen ve yoğrulan yıkıcı bir absürtlük ve nihilizm içinde hiçbir anlamı ve gayesi olmayan bir hayat yaşayan sağır bir maddeye dönüşmesinin ardından insanın bizzat ondan kurtulmasıdır. Zira bilişsel iflasın ve para çetesinin zorbalığının kötüleşmesiyle birlikte Batı’nın ikilemi daha da büyümüş ki böylece fikri başıboşluk, kapitalist aşırılık ve kültürel sapkınlıkla son bulmuştur. Dolayısıyla sapkınlık, Batı’da düşüncenin, kültürün, medeniyetin ve sistemlerin bir özelliği haline gelmiş, hatta insanlar onu bir din ve mezhep olarak kabul etmiştir; bu yüzden işte Batı, kendi cinsiyeti ve eşcinselliği içinde kendi trajedisini salgılamakta ve kendi felaketlerini üretmekte olup Fransa da, fıtri olarak sapkınları ve eşcinselleri doğurup üretmek için durgun bir göleti temsil etmektedir. Zira o, bu kültürel iğrençliğe ve insani deformasyona uluslararası alandaki çağrının taşıyıcılığını yapmakta ve onu küreselleştirmeye çalışmakta olup Paris'teki olimpiyat töreni de bunun için bir köprü ve Batı’nın kültürel sapkınlığının ve eşcinselliğinin propaganda malzemesidir.

Fransa her zaman Batı medeniyeti için özel bir durum teşkil etmekte olup medeniyetin yanı sıra felsefesinin ve aşırıcılığının nihai modelini temsil etmektedir; zira kilise zamanında, Fransız Katolik Kilisesi dini zorbalığın ve haçlı nefretinin zirvesini temsil ediyordu ve bugün ise Fransız laikliği, dine karşı keskin katılığı ve şiddetli düşmanlığı ve özellikle de kendi varlığına karşı çıkan bir ideoloji olarak İslam’a karşı şiddetli laik nefreti ile Batı laikliğinin nihai örneğidir.

Bir felsefe ve insan yapımı bir fikir olarak Batı laikliği, kendi gerçekliğine, kendi çevresine ve Batı toplumlarında doğup yaratıldığı koşullara göre şekillenmiştir; zira Fransız laikliğinin şekillenmesi ve örnekliği, Fransız Katolik Kilisesi’ne ve onun dini aşırılıkçılığına ve despotluğuna karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Fransız laikliğinin tepkisinin şiddeti, Katolik Kilisesi’nin despotluğunun şiddetiyle aynı doğrultuda olmuştur. İngiliz laikliğinin oluşması ve laikleşmiş Anglikan kilisesinin türetilmesi, İngiliz laikliğiyle özdeşleşmiştir; kilise karşıtı dindar Protestanlık atmosferinde ortaya çıkan Alman laikliğinin oluşması, Rus laikliğinin oluşması ve Ortodoks Kilisesi’ne ve kilisenin rahip ve çarlarının despotluğuna karşı tepkisi, komünist Marksizm ile son bulmuştur.    

Fransız laikliği, Katolik Kilisesinin taşkınlığına ve despotluğuna karşı sert ve şiddetli bir tepkiden doğmuştur; Ortaçağ’da kilisenin büyük kızı olarak anılan Fransa’nın kralları, sekizinci yüzyılda Şarlman döneminden bu yana papalığı ve Katolik Kilisesi’nin kutsallığını savunmak için her zaman ön saflarda yer almışlar ve Katolik aşırılığı içinde Fransa, Avrupa’nın yüzyıllardır süren din savaşlarının başlangıç noktası ve merkezi ve aynı zamanda İslam’a karşı Haçlı Seferleri’nin merkezi ve kalesi olmuştur. Nitekim kendi halkı tarafından sekülerizm (Fransız Maurice Barbet tarafından din ile dünyevi gerçeklerin birbirinden ayrılması olarak tanımlanmıştır) olarak adlandırılan Fransız laikliği, katılığı ve aşırılığı bakımından kendisini salgılayan ortam ve koşullara uyumlu olarak şekillenmiş ve kanlı Fransız Devrimi ve onun attığı "Son kralı son rahibin bağırsaklarıyla boğun" sloganı, Fransız laik modelinin ve onun dine karşı bariz düşmanlığının gerçek tercümesi olmuştur. böylece laiklik akidesi ve onun kapsamlı ve katı külli fikri ortaya çıkmış ve üçüncü Fransız Laik Cumhuriyeti döneminde (1871-1905) laiklik kararı verilinceye, cumhuriyet Katolik Kilisesi’ne nihai bir şekilde son veren en önemli laik yasalardan biri olan 1905 yasasını çıkarıncaya ve cumhuriyete tüm kilise mallarına el koyma hakkı verinceye kadar Fransız Laik Cumhuriyeti ile Katolik Kilisesi’nin kalıntıları arasındaki kanlı çatışmalar devam etmiştir; böylece kilise, yaşamının ve varoluşunun nedenlerinden ve kültür ve eğitim üzerindeki tam kontrolünden yoksun bırakılmıştır. Bu da Fransız siyasi düşünce araştırmacısı Philippe Guenois’in, (Laiklik: Fransız Benzersizliğinin Tarihi) adlı kitabında, 1905'i çok önemli bir tarih ve dönüm noktası olarak görmesine ve bunu da “Fransa bugün bildiğimiz laik cumhuriyeti kurdu” sözleriyle ifade etmesine neden olmuştur. Nitekim Fransız Larousse Sözlüğünün Fransız laikliği kavramının tanımında ifade ettiği şey şudur: “Kiliseleri herhangi bir siyasi veya idari otoriteyi uygulamaktan ve özellikle de eğitimi düzenlemekten uzaklaştıran bir sistemdir.”

Sekülerizm veya Fransız laikliği incelenip araştırıldığında, Batı laikliğinin, dini, toplum ve bireyin hayatından çıkarılmasının nihai modeli olduğu ve bütün Batılı laikliklerin bu nihai hedefi içselleştirdiği görülür; Fransız modeli ise onun şartlarının ve sonuçlarının gerçekleşmesinde öncülük etmiştir. nitekim bu model erkenden, seküler bir felaketle ve onun, insanın parçalanması, insanın (Fransız modelindeki tiyatro ve moda evleri ve bunların kapitalistlerinin gücüyle) bir tüketim malzemesine dönüşmesi, değerlerin yok edilmesi, hiçbir anlamı olmayan nihilizm ve postmodernizmin saçmalığı gibi trajik sonuçlarıyla son bulmuştur; zira Fransız Jacques Derrida'nın zehirli parçalayıcı fikirleri ve Fransa’nın pedofil filozofu Michel Foucault’nun nihilizmi ve kültürel sapkınlıkları, Fransa’nın çağdaş laikliğinin skandal başlığıdır. Rakamlar, Fransız laikliğinin felaket boyutunu ve onun korkunç sonuçlarını ortaya koyuyor; zira Fransa, 2018 yılında sokağa terk edilmiş veled-i zina çocukları bakımından %60’ın üzerindeki bir oranla Avrupa ülkelerinin başında gelmekte olup bu oran giderek artmaktadır; bu da Fransız yasa koyucuyu, çocukların kendisine ait olduğundan emin olmak için genetik test yapan herkesi suç sayan bir yasa çıkarmaya ve bu kişinin cezasını da bir yıl hapis ve 1.500 Avro para cezasına çarptırmaya sevk etmiştir; daha sonra Fransız felaketi daha da kötüleşmiş ve Fransız laikliği en büyük iğrençliği olan “ensest”i üretmiştir; zira Fransa'da 2022 yılında yapılan bir anket, 6,7 milyon Fransızın ensest mağduru olduğunu açıkladıkları şok edici bir rakam ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla eşcinsellik, Batı ve Fransız laikliğinin mantıksal bir salgısıydı, Fransa, bu fıtri gerilemenin ve değerler yozlaşmasının ön saflarında yer aldı, eşcinselliği ve homoseksüelliği destekleme konusunda Avrupa’ya öncülük etti, eşcinselleri ve transseksüelleri sosyal olarak kabul etmek ve onları topluma entegre etmek için de "LGBT" olarak adlandırdığı bir terim icat etti!

Batı sistemi kendi kültürel sapkınlığı ile son bulmuş ve kendi cinsel sapkınlığını salgılamış olup Fransa da Batı medeniyetinin bu pislik bataklığının dibidir; işte bizler, insan medeniyetlerinde eşi benzeri görülmemiş bir değerler düşüşü, çürüme ve parçalanma durumuyla karşı karşıyayız ve Fransız laik modeli nihai laiklik modeli olup Batı sistemi, medeniyeti, hatta Batı insanı için nihai intihar reçetesidir. Dolayısıyla Fransa Cumhuriyeti örnekliğin sonunu, felsefe, medeniyet ve sistemler olarak tercüme etmiştir; nitekim başarısızlık ve iflas her üç alanı da kapsayarak felsefi nihilizm ve saçmalıkla, siyasi kısırlıkla, ırk, göç ve İslam'a karşı mücadele konusundaki söyleminin çöküşüyle ve astronomik Fransız borcuyla tercüme edilen ekonomik çöküş ve yıkımla sonuçlanmıştır. Zira Fransa'nın kamu borcu 2023 yılının ilk çeyreğinde 3 milyar Euro eşiğini aşarak gayri safi yurt içi hasılanın %112,5’ine ulaşmış olup borç servisi (bir borcun anapara taksiti ve faizi toplamı ) ve faiz geri ödemesi yıllık 80 milyar Euroya yaklaşmıştır; bununla birlikte Fransa’nın yıllık bütçe açığının 400 milyar Avro sınırında olduğu tahmin edilmekte ve bu açığın %50’si (200 milyar Avro) dış kredilerle karşılanmaktadır; bu da Batılı anlatıya göre Fransız Cumhuriyeti’nin, üçüncü dünya sömürgelerine benzer şekilde, uluslararası kapitalist banka ve kurumların rehinesi haline geldiği anlamına gelmektedir. Nitekim Bloomberg ajansına göre Fransa, borçlarının artması ve mali rezervlerinin azalmasıyla (derin uçurumu hafifletmek için) kritik bir noktada duruyor. Bloomberg’in söylemediği şey, Fransa’nın sömürge yağmasından elde ettiği gelirin, Afrika’daki birçok sömürgesinden kovulması yüzünden ciddi şekilde kısıtlanmış olduğudur. Bu durum, Fransız hükümetlerini vergileri arttırmaya ve sağlık, eğitim, emeklilik, yaşam ve gayrimenkul maliyetlerinin yükseltilmesi gibi hayati sektörlerdeki harcamaları kısmaya sevk etmiştir; bu da derin gerilimlere (sarı yelekliler ayaklanması gibi) neden olmuş ve Fransız yöneticileri, Fransa'nın ekonomik yıkımını yamamak için Fransızların birikimlerini kendi iradeleri dışında elden çıkarmaya yönelik bir yasa çıkarmaya niyetlenirken Fransa’daki felaket hâlâ yuvarlanıyor, şişiyor ve patlama sinyalleri veriyor. Felsefi ve organizasyonel düzeydeki bu iflas ve başarısızlığa, medeniyetin yankılanan düşüşü de eklenmelidir.

Üç boyutlu felaketiyle karşı karşıya olan Fransa bugün hızla uçuruma doğru ilerlemekte, hatta Batı da ona doğru ilerlemekte, ikilemi çözme konusunda tam bir iflas ve çaresizlikle karşı karşıya olup sistemin, politikacıların ve kapitalist yöneticilerin yozlaşmasının salgıladığı trajik sonuçlar ve etkileri yüzünden bir patlamadan korkmakta, kanlı haklardan kaçmakta ve Fransa ve onunla birlikte Batı, günümüzün medeniyet ve siyaset söyleminde iki temel meseleyi yoğun bir şekilde dile getirmektedir; güvenlik, bununla birlikte terör tehdidi ve özellikle de panik ve korku hali yaratıp güvenlik sorunu oluşturmak için İslami tehdit meselesi; toplumsal cinsiyet, cinsiyet eşitliği ve bununla birlikte eşcinsellik meselesi; güvenlik ve toplumsal cinsiyet meselelerine ilişkin bu yoğun odaklanma ve ilgi, kamuoyunun dikkatini sistemin, felsefesinin, sistemlerinin ve aktörlerinin içinden gelen köklü bir kriz olan kriz gerçeğinden başka yöne çekmeyi amaçlamaktadır; böylece sistemin kurbanlarını güvenlik talebiyle sisteme yeniden bağlamak için dış düşman çağrıları yapılmakta ve kriz sistem dışındaki bir güvenlik krizine dönüştürülmektedir. Ayrıca bu son on yıl boyunca yoğun bir şekilde toplumsal cinsiyet ve cinsel sapkınlık çağrısı yapılmakta olup bu sosyal sapkınlık, daha iğrenç ve daha lanetli sinsi gizli hedeflerden birini gizlemektedir; insanın varlığına ve toplumuna yönelik bu sistematik yıkım, bir felsefe olmaktan öte krizi döndürmeye, hegemonik yönetici çete tarafından işlenen kapitalist vahşeti ve aşırılığı yönetmeye, topluma ve bireylerine karşı işledikleri suçları örtbas etmeye yönelik bir tasarım ve amaçtır. Batı felsefesi ve medeniyeti özü itibarıyla sapkın olsa da, bugün bu aşırı sapkınlığı besleyen ve onu en uç sınırlarına taşıyan şey, devleti ve toplumu kontrol eden ve düşünceyi ve siyaseti yönlendiren kapitalist çetedir. Dolayısıyla Batı sisteminin kokuşmuşluğu ve iktidardaki kapitalist çetenin yolsuzluğu ortaya çıktıktan ve temel yapısının direği olan ekonomik sistemi çöktükten sonra, bir patlamanın sinyalini veren isyan ve şiddetli tıkanıklık belirtileri ortaya çıkmıştır; bunun üzerine çete, sistemin içerideki haliyle devam etmesi için köleler ve kurbanlar üzerinde bir kontrol ve içgüdüsel denetim silahı olarak eşcinselliğe başvurmuştur; işte (Batı sisteminin) sömürgeciliğini ve hegemonyasını sürdürmek için dışarıdaki yıkım ve tahribat silahlarından biri, eşcinsellik silahıdır.

Bugün eşcinsellik, çetenin, sistemin iflasını döndürmeye ve ona ve onun kapitalist aşırılığına ve vahşetine uyum sağlamaya yönelik bir aracıdır; ancak sistemin iflası, temel yapısının direği olan ekonomik sistemin çöküşü ve buna eşlik eden isyan ve şiddetli tıkanıklık işaretleri, bir patlamanın sinyallerini vermektedir; bu yüzden eşcinsellik, krizi yönetmek ve başarısız sisteme karşı isyanı püskürtmek için makyavelist bir zaruret haline gelmiştir. Bu kadar yoğun, bu kadar ivme ve hızlı bu kapsamlı pornografi, cinsel sapkınlık ve eşcinsellik, Batılı insanı, kendi arıza ve kusurunun ayrılmaz bir parçası haline getirmek için sistemin makinesinde eritmek içindir. Bu da sistemin bekasını ve kalıcılığını savunma konusundaki bir çaresizliktir; böylece Batılı insanın çözülmesi ve sapkınlığı, sistemin sapkınlığı ile tam bir uyum ve kaynaşma içinde olacaktır; işte o zaman dejenere olmuş ve eşcinsel Batılı insan, çaresiz bir şekilde kendisi için sapkın tatminlerinin tüm nedenlerini sağlayan ve kendisi için bunun dışında dejenere olmuş ve sapkın bir durum ve yaşam bulamayacak olan, dahası bununla birlikte Batılı insanın ihtiyaçlarının pusulasını çarpıtan sapkın sistemi savunacaktır; bu doğal insani ihtiyaçların yerine sapkın ihtiyaçların türetilmesi, bunun bir talep haline getirilmesi ve eşcinsellerin Batı şehirlerindeki gösterileri bunun bir tercümesidir. Eşcinselliği yaygınlaştırmaya yönelik bu gayretli çaba, sorunu sistem ve iktidardaki çete krizinden sapkınlarıyla birlikte bir toplum sorununa ve dışarıdaki teröristle birlikte bir güvenlik sorununa dönüştürmek yoluyla Batı’nın içindeki kurbanlar ve köleler üzerindeki kıskacı sıkılaştırmak ve bozuk ve iflas etmiş sisteme adaptasyon üretmek içindir.

Paris Olimpiyatlarının cinsel sapkınlığı ve travestilerin, transseksüellerin ve eşcinsellerin sapkın şekildeki kutlamaları, Fransa’nın yaşadığı yıkımın boyutunu gizlemek isteyen yoğun bir dumandır. Bu da eşcinselliği destekleyen, onu koruyan ve ona çağıranın dernekler değil, aksine devlet, onun kurum ve kuruluşları olduğunu açıklamaktadır; zira eşcinsel ve LGBT hakları adına eşcinselliğe davet kampanyasına öncülük eden, eşcinselleri topluma entegre etmek için LGBT terimini icat eden ve 2008 yılında, BM Genel Kurulu’nda 66 ülke tarafından imzalanan bir bildiri ve eşcinselliği ve lezbiyenliği destekleyen sivil toplum örgütlerini ve dernekleri desteklemek için bir fon oluşturulmasıyla eşcinselliğin küresel olarak suç olmaktan çıkarılması için ilk kampanyayı başlatan Fransa Cumhuriyeti’dir. Nitekim Fransa, bu alanda diplomatik ağını seferber etmeye ve LGBT haklarının AB’de ve uluslararası forumlarda tanınmasına çağrıda bulunmaya devam etmektedir; zira Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı 26 Ekim 2022 tarihinde eşcinsellerin haklarının savunulması için bir büyükelçi atandığını duyurmuş, Fransa, Avrupa Birliği'nde Komisyon tarafından yayınlanan 2020-2025 eşcinsellere yönelik eşit haklar için ilk Avrupa stratejisinin uygulanmasına katılmış ve Fransız Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı, diplomatik ağı aracılığıyla eşcinselliği ve lezbiyenliği desteklemeyi ve yaymayı amaçlayan bir dizi yabancı STK projelerini desteklemiştir. Ayrıca Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı Dayanışma Fonu, Fransız Kalkınma Ajansı’na bağlı sivil toplum kuruluşlarının girişimleri mekanizması aracılığıyla LGBT konularında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına finansman sağlamakta olup Fransa, 2017 ve 2022 yılları arasında homoseksüellik ve lezbiyenliği desteklemek için 29 milyon Avro tutarından bir miktar tahsis etmiştir. Dahası Fransa’nın eşcinsel politikasına ivme kazandırmak için Cumhurbaşkanı Macron, 2023 yılının sonlarında hükümetine eşcinsel bir başbakan atadığı gibi eşcinsel arkadaşını da sapkın Fransa Cumhuriyeti’nin dışişleri bakanı olarak atamıştır. Böylece eşcinselliği bir endüstri, bir meta ve köleleri ve kurbanları için yakıt pazarlayan bir devlet politikası haline getirmiştir.

Fransa’nın durumu, seküler çürümenin en uç noktasını ve sistemin çözülme ve dağılmasının son aşamasını temsil etmektedir; zira eşcinsellik, çürümüş seküler bataklığın sonuçlarından ve salgılarından biri olduğu gibi ırkçılık ve ırkçı partileri de seküler bir salgı olup ırkın çöküşüne, dar milliyetçiliğinin sökülmesine ve laik insani iddiaların tutarsızlığına doğru bir düşüştür; işte bu iki mesele, sistemin iflasının ve vizyonlarının yıkıcı başarısızlığının bir kanıtıdır. Zira toplumsal cinsiyet ve eşcinsellik, şehvet ve hazzı mutluluğa giden bir yol olarak pazarlamasının ardından zehirli sistemin insan mutluluğunu gerçekleştirmedeki başarısızlığının şok edici bir kanıtıdır; musibet şu ki başarısızlığını ve iflasını ilan edip sessizce geri çekilmemekte, aksine başarısızlığını bir trajediye dönüştürmekte, azgınlığında daha ileri giderek bir kez daha insanını, mutluluğa giden son yolun beynini çıkarmak, fıtratını bozmak, cinsiyetiyle çelişmek ve onun eşcinsel olması olduğu şeklinde aldatmaktadır!

Bu yoğunluk, ivme ve hızdaki kapsamlı pornografi, cinsel çılgınlık ve eşcinsellik, medeniyetin parlaklığını, dinçliğini ve gücünü temsil etmiyor; aksine çöküşün, ölümün ve medeniyetin felaket ve trajik bir şekilde yok oluşunun kaçınılmaz bir durum olduğunu temsil ediyor. Dolayısıyla bizler, zehirli kokularını salgılayan ve bunu kaçınılmaz olarak çürümenin, çözülmenin ve ölümün takip ettiği aşırı çürüme halinin son anıyla karşı karşıyayız; dolayısıyla bu, medeniyetin çöküşünden ve yok olmasından bir önceki andır; bu yüzden değişim sünnetinin bilincinde olanların, sahneyi ve olayı okumada hata etmeleri caiz değildir. Zira Batı’nın medeniyet sapkınlığı daha da kötüleşip yayılmakta ve bununla birlikte insani felaket ve trajedi de büyümektedir; işte tüm bu ezici, medeniyet tiksintisi, insanlık utancı ve onun sapkın toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik, eşcinsellik ve lezbiyenlik kavramları, hayata yönelik değerler ve idealler değil, intihar reçeteleridir.

Lanetli, uğursuz ve sapkın Batı medeniyetinden etkilenen bu sefil dünyanın, bu yıkıcı kötülükten kurtulmasının, onun şaşkınlığından, sapkınlığından, Batı küfrünün başıboşluğundan ve onun sapkın ve anormal medeniyetinden çıkmasının ve tövbe ederek Rabbinin dosdoğru yoluna ve O’nun apaçık hakikatine dönmesinin zamanı gelmiştir; ey Müslümanlar topluluğu ve azim İslam davetinin taşıyıcıları, sizler bunun rehberleri ve kurtarıcılarından başka bir şey değilsiniz; yine sizler, insanlık için doğruluğun, hidayetin, iman hakikatinin, ıslahın, kurtuluşun ve her iki cihanda mutluluğa giden yolun şahitlerinden başkası değilsiniz.

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللهِ

Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.” [Al-i İmran 110]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Münâcî Muhammed

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER