Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Raye Gazetesi

İngiltere, “Terörizm” Bahanesiyle Hizb-ut Tahrir’i Yasakladı!

قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ

“Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür.” [Al-i İmran 118]

Hizb-ut Tahrir Mübarek Toprak (Filistin) Medya Bürosu Üyesi

Müh Bahir Salih’in Kaleminden

İngiltere parlamentosu, İngiltere İçişleri Bakanı James Cleverly'nin Hizb-ut Tahrir'in terörizmi ve "Yahudi karşıtlığını" övdüğü gerekçesiyle sunduğu, partinin yasaklanmasına ve onun “terör örgütü” olarak sınıflandırılmasına ilişkin karara lehte oy kullandı. Nitekim karar, hızlı bir müzakere oturumunun ardından Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası’ndaki tüm İngiliz temsilcilerinin desteğini aldı; İngiltere İçişleri Bakanı James Cleverly yaptığı açıklamada yasak kararının çıkarılmasını, Hizb-ut Tahrir’in 7 Ekim olaylarını “övmesi” ve “İsrail” hedeflerine karşı Filistin direniş hareketini takdir etmesi gerekçesine dayandırdı ve açıklamada, partinin bu olayları kınamamasını “terörizmi teşvik etmek” ve “aşırılıkçılığın ve Yahudi karşıtlığının propagandasını yapmak" olarak değerlendirdi.

Böylece demokrasi ve özgürlükler yasa koyucuları ile liberal ve laik değer teorisyenlerini bünyesinde barındırması gereken İngiliz Parlamentosu da, sözde ilkeleri ve değerleri ile sahte kültürlerini açıkça ihlal ederek partiyi terör örgütü olarak kabul eden yürütme organına dahil oldu.

Hiçbir hükümet veya hiçbir rejim, dünya çapında 50’den fazla ülkede faaliyet gösteren ve kuruluşunun üzerinden 70 yılı aşkın bir süre geçen Hizb-ut Tahrir’in terör suçu işlediğini, maddi eylemde bulunduğunu veya şiddete başvurduğunu kanıtlayamamıştır; dolayısıyla onu yasaklayan ve gençlerini takip eden tüm ülkeler, bizzat Batı’nın sürekli olarak diktatör ve despot olarak nitelendirdiği ülkelerdir; hatta Batı, bu ülkelerle savaştığını ve onların sistemlerine düşman olduğunu iddia ederek bazı Arap ülkeleri, Rusya ve Orta Asya ülkeleri gibi olan bu ülkeleri geri kalmış, gerici, demokrasi ve özgürlük düşmanı olarak nitelendirmiştir. Dolayısıyla bütün ülkeler, partiyi siyaset, fikir ve hüccet mücadelesinden şiddet mücadelesine çıkaracak tek bir olayı dahi ortaya çıkarmaktan aciz kalmıştır. Peki İngiliz politikacılarını, kendi yasalarına aykırı olan bu adımı atmaya sevk eden şey nedir? Dikkat edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken şey işte budur.

Bu soruyu yanıtlamadan önce, bunun İngiliz hükümetlerinin partiye yönelik ilk soruşturma ya da yasaklama girişimi olmadığını hatırlamak gerekir; zira yasak kararı, aralarında Tony Blair, David Cameron ve Theresa May'in de bulunduğu birden fazla başbakanın masasındaydı ve bunu haklı çıkaracak açık bir yasal dayanak olmadığı için geri adım atıyorlardı. Peki şu anda gerçekten kararı yasal olarak haklı çıkaracak şeyin ne olduğunu bulabildiler mi?!

Tabii ki hayır, zira parti fikrini, davranışını, inancını ve faaliyetini değiştirmedi ve değiştirmeyecektir; hatta Allah onun, ideolojinde sabit olduğunu ortaya çıkarıncaya kadar da değiştirmeyecektir; bu yüzden değişim parti de değil, bizzat kendilerinde olmuştur.

Bu sefer partiyi yasaklamak için öne sürdükleri gerekçenin, partinin Gazze’deki mücahitleri desteklemesi ve onlara yardım etme ve onların suçlu ve zalim düşmanları Yahudi varlığından kurtulmaları çağrısında bulunması olduğu ve onların da bunu Yahudi düşmanlığı ve terörizmi teşvik olarak gördükleri doğrudur. Ancak bu argüman ve gerekçenin hiçbir dayanağının olmadığı ve dikkate alınacak bir seviyeye çıkmadığı gayet açıktır; zira bir kardeşin kardeşine destek çıkması ne zamandan beri Yahudi düşmanlığı oldu?! Yani Yahudilerin Filistin halkına karşı uyguladığı katliamları ve vahşeti reddetmek ırkçı bir tutum olarak mı kabul ediliyor?! Peki adaletin, hakikatin ve mazluma destek olmanın standartları nerede?! Peki bu, Batı dünyasında bu suçu ve bu vahşeti reddeden yürüyüşler ve gösteriler düzenleyenler de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında sokağa dökülen milyonlarca kişiyi İngiltere hükümetinin Yahudi karşıtı olarak değerlendireceği anlamına mı geliyor?! Peki Semitizm ile vahşet, suç ve saldırganlıkla aynı şey midir ki bunlara karşı çıkanlar Yahudi düşmanı olsunlar?!

Gazze ve halkına yardım etmek için destek vermek ve çağrıda bulunmak ve bunun terör olarak değerlendirilmesi düzeyinde, bunlardan hangisi terörist olarak damgalanmaya daha layıktır: İngiltere’deki bir Müslümanın, dinini, medeniyetini ve kültürünü paylaştığı kardeşine sözlü olarak destek olup kardeşinin sebatı, zaferi ve katliamdan kurtulması için dua etmesi mi yoksa Yahudi varlığına yardım eden, ona silahlar, patlayıcılar, uçaklar ve istihbarat bilgileri sağlayan, çocukların, kadınların ve yaşlıların öldürülmesine, camilerin, okulların, hastanelerin başlarına yıkılmasına ortak olan ve savaş uçağındaki askeri malzemelerin ortasından övünerek çıkan İngiltere mi?! Mazlumun, saldırıya uğrayanın, soykırıma ve vahşete maruz kalanın yanında yer almak terörist olarak sayılırken bir suçlunun ve kasabın yanında yer alan ve ona silah, teçhizat ve istihbarat bilgileri sağlayan barışçıl ve insanlığın koruyucusu sayılıyor öyle mi?!

İddialarının hukuki açıdan çürük ve geçersiz olduğu ve kararın ise, temsil edilmeye, özgürlüklerin ve insan haklarının korunması iddiasına artık tahammül edemeyen ve bu yüzden de azı dişlerini gösteren ve örtüsünü bizzat kendisi parçalayan bıkkın bir kliğin verdiği siyasi bir karar olduğu gayet açıktır. Zira partinin faaliyetleri, onun suçlu yöneticilerin ve onların İslam dünyasındaki ajanlarının ihanetlerini ifşa etmek için yaptıkları, ümmeti tahtları yıkmaları için kışkırtması, Filistin, Gazze ve Mescid-i Aksa’ya destek vermek için orduları harekete geçmeye davet etmesi onları rahatsız etti ve partinin, Yahudi varlığının suçlarını ve onu destekleyen Batılı yöneticilerin vahşetini açığa çıkarması ve onları Yahudilerin suç ortağı ve katliam ve soykırımda onların yardımcıları olarak gören halk tabanlarının önünde ifşa olmaları onların göğüslerini daralttı. Bu yüzden hiçbir zaman onları dost olarak görmeyen ve onlara kendilerini kontrol etme ve etkileme umudu vermeyen İslam’a ve partiye karşı göğüslerindeki gizli kinin ve nefretin bir kısmını açığa çıkarmak zorunda kaldılar.

Partinin Aksa Tufanına ilişkin tutumu, ümmeti ve ordularını Gazze’yi desteklemek için harekete geçmeye davet etmesi ve Batı’nın ve liderlerinin ifşa olmasına yönelik açık katkısı, partiyi yasaklamaya karar vermek için demokrasisini duvara çarpan ve sözde özgürlük ilkelerini ayaklar altına alan Rishi Sunak için bardağı taşıran son damla oldu.Yargının, dava kendisine geldiğinde hükümete ve parlamentoya destek kararı vermesi, kararın baskıların ağırlığı altında hızla alınmış bir karar değil, İngiltere’deki derin devletin bir kararı olduğu ve kinlerine çare bulmak için tüm değerlerini feda edecekleri anlamına gelmektedir.

İngiliz politikacıların ve diğer dünya liderlerinin ve rejimlerinin bildiği gerçek, partinin faaliyetine, çalışmasına ve davetine devam edeceği ve yasaklanmasının veya izin verilmesinin umurunda olmadığıdır; zira İslam dünyasındaki faaliyetleri bunun kanıtıdır; dolayısıyla parti, rejimlere uyum sağlamak ve onların şerlerinden kaçınmak için fikrini ve ideolojisi asla değiştirmedi ve bunu asla yapmayacaktır; ta ki Allah, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kavlinin doğruluğunu açığa çıkarıncaya kadar: لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ لَعَدُوِّهِمْ قَاهِرِينَ، لَا يَضُرُّهُمْ مَنْ خَالَفَهُمْ، إِلَّا مَا أَصَابَهُمْ مِنْ لَأْوَاءَ، حَتَّى يَأْتِيَهُمْ أَمْرُ اللهِ وَهُمْ كَذَلِكَÜmmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar veremeyecektir.” Dolayısıyla bizler kendimizi, Allah’ın izniyle yakında muzaffer olarak ortaya çıkacak bu topluluk olarak görüyoruz.

Batı dünyası ve ajan yöneticiler son nefeslerini saymakta olup onların büyük bir kısmı, ümmetin yaşadığı galeyan durumunun yanı sıra hak ile batılın birbirinden ayrılıp ayrılığa ve kaçınılmaz buluşmaya doğru ilerleme durumunun gölgesinde geleceğin İslam’a ve Raşidi Hilafet Devleti’ne ait olduğu ve bunun çok yakında gerçekleşeceği kanaatine varmışlardır.

Örneğin İngiltere, ümmet ve gelecek olan Hilafet ile hesaplaşmanın çok zor olacağını biliyor; çünkü ümmetin Hilafetini yıkın, ümmeti parçalayan, ülkesini sömürgeleştiren, kanını emen, dişleriyle ümmetin bedenini ısıran ve yüzyılı aşkın bir süredir ifsatları dünyanın dört bir tarafına yayılan İngiltere’dir. Dolayısıyla ümmet ile İngiltere arasındaki düşmanlık kadim olup kökleri derinlere dayanmaktadır. İşte İngiltere bunu biliyor ve İslam ümmetiyle bu yüzleşmeyi geciktirmek için çaresiz bir şekilde çabalıyor; ayrıca ümmet, İkinci Raşidi Hilafetini kurduğunda bu yüzleşmenin olacağını da biliyor; bu nedenle kendisiyle Hilafetin kurulması arasında engel olacağını düşünerek partiyle savaşıyor ve ona tuzak kuruyor ama o bu konuda yanılıyor. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًاŞüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 3]

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 479. Sayı - 24/01/2024

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER