Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Erdoğan Amerika’nın Ajanı, İslam ve Müslümanlar İçin Bir Hain ve Bir Numaralı Laiktir!

Erdoğan Amerika’nın Ajanı, İslam ve Müslümanlar İçin Bir Hain ve Bir Numaralı Laiktir!

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Vai Dergisi

Erdoğan Amerika’nın Ajanı, İslam ve Müslümanlar İçin Bir Hain ve Bir Numaralı Laiktir!

Said Adnan’ın Kaleminden - Yemen

Allah İslam ümmetini, İslam nimetiyle şereflendirdi ve bu nimet, diğer nimetlere benzemeyen bir nimettir. İslam, genişliği gökler ve yer kadar olan muttakiler için hazırlanmış cennete giden yolu aydınlatan bir hidayet ve nurdur. İşte doğru metot budur, işte doğru yol budur ve işte hayatın tüm sorunlarını köklü ve dakik bir şekilde çözen doğru nizam budur.

Allah helali açıklayıp ona uyulmasını emrettiği gibi haramı da açıklayıp ondan da uzak durulmasını emretmiş ve İslam’da amellerin ölçüsünü helal ve haram kılmıştır. Dolayısıyla helal kendisiyle amel edilen haram da terkedilendir. Dolayısıyla da eşyalar, sözler ve ameller hakkındaki hüküm, bu ölçüye binaen verilir.

İnsanlara dair hüküm, onların sözlerine ve amellerine dayanır: Yani İslam’da amellerin ölçüsü olan (helal ve harama) göre mi hareket edecek yoksa Kapitalist çıkar ölçüsü ve benzerleri gibi diğer ölçülere göre mi hareket edecek? Nitekim Allah Subhanehu ve Teala Müslümanlara, şeriatın hükümlerinin tamamına tam bir rıza ile ve kayıtsız şartsız bir şekilde bağlanmalarını farz kılmıştır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤۡمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيۡنَهُمۡ ثُمَّ لَا يَجِدُواْ فِيٓ أَنفُسِهِمۡ حَرَجٗا مِّمَّا قَضَيۡتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسۡلِيمٗاHayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem tayin edip sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65]

Şeriata tabi olmak, bazılarını seçip bazılarını da arzuya göre bırakmaksızın şerî hükümlerin tamamına uymak anlamına gelmektedir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۚ فَمَا جَزَٓاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذٰلِكَ مِنْكُمْ اِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُرَدُّونَ اِلٰٓى اَشَدِّ الْعَذَابِؕ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَYoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birinin dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler. Allah sizin yapmakta olduğunuzdan habersiz değildir.” [Bakara 85] Ayrıca Allah Subhanehu ve Teala, bir Müslümanın amelinin şerî delile dayalı bir söze muhalefet etmesini haram kılmıştır. Aynen Müslümanların yöneticilerinden birinin Filistin’in kurtuluşunun vacip olduğunu söylemesi -ki bu doğrudur-, sonra da onu kurtarmak için orduyu harekete geçirmemesi gibi. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفۡعَلُونَ كَبُرَ مَقۡتًا عِندَ ٱللَّهِ أَن تَقُولُواْ مَا لَا تَفۡعَلُونَEy iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” [Saf 2-3]

Batı, Allah’tan başka itaat edilen putların imalatında ustalaşmış ve her aşamayı kendi putu haline getirmiştir. Nitekim ümmet fikren düşüşe geçip milliyetçilikle harap edildiğinde, kendi putu Abdunnâsır’ı imal etmişlerdir. Dolayısıyla o, milliyetçiliğin kahramanı ve Allah’tan başka itaat edilen Arapların putu olmuştur. İslam ümmeti, fikren yükselip ümmetin evlatları arasından Allah’ın kulları için razı olduğu doğru yolu çizen ve ümmete insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olduğunu açıklayan biri çıktığında -ki bu, daha önce olduğu gibi tüm Müslümanların Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin olduğu tek bir devletin altında birleşmesidir-, Amerika onun için ümmetin düşünce basamağında ulaşmış olduğu duruma uygun bir put daha imal etmiştir, Dikkat edin o, Erdoğan’dır. Nitekim Erdoğan’ı, Kemalistlerin Laikliğinden farklı çekici bir Laiklik anlayışıyla imal etmiştir. Zira Kemalistlerin laikliği, İslam’a şiddetli ve açık bir şekilde düşmanlık etmekte ve hayatın her alanında, hatta bireysel davranışlarda bile dinin ritüellerini ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla bu, din açısından sosyalizmle eş anlamlı olup kanunlarda ve yasalarda onunla çelişmektedir. Erdoğan’ın Laikliğine gelince; bu, bireysel davranışlarda dini kabul etmektedir. Dolayısıyla bireyin namaz kılmasını, oruç tutmasını, Kur’an okumasını ve bunların dışındakileri yapmasını engellememektedir; bu nedenle Erdoğan’ın, Müslüman bir birey olarak bazı davranışları yerine getirdiğini görüyoruz. Ayrıca onun, Müslümanların duygularını okşamak ve popülaritesini artırmak için Müslümanlarla birlikte camide namaz kıldığı, hanımının başını örttüğü ve Kur’an’ı yücelttiği görüldüğü gibi Filistin’de yaptıkları katliamlardan dolayı Yahudilere öfke duyduğu da görülmektedir. Dolayısıyla Yahudilerle savaşmak için ordusundan tek bir askeri dahi harekete geçirilmedikçe ve ister ticari, ister askeri isterse güvenlikle ilgili olsun onlarla herhangi bir anlaşma iptal edilmedikçe bunlara onun Laikliğinde izin verilmektedir. Devlet ve toplumdaki yaşam sistemlerine gelince; Erdoğan’ın Laikliği, devlet ve toplumda tüm dini görüntüleri ortadan kaldırmakta ve bunlarda tek bir şerî hükme bile izin vermemektedir. Yani bu dairede, aynı Kemalist Laikler gibidir. Laiklik, dinin devletten ayrılmasıdır. Yani devleti yöneten insanların hayatında yürürlükte olan bütün kanunlar, Allah’ın hakkında hiçbir Sultan indirmediği insan yapımı beşeri kanunlardır. Yani İslam ile hiçbir ilgisi olmayan küfür kanunlarıdır. Ama Erdoğan’ın destekçileri, onu İslami bir lider olarak nitelendirmekte ve partisini ve devletini İslamileştirmede çok aşırıya kaçtılar. Bu satırlarda, Türkiye’de Laikliğin birinci adamı olan Erdoğan’ın Laiklikle hükmettiğini ve Afganistan, Şam, Libya ve diğer İslam ülkelerinde kafirlerin yanında İslam ve Müslümanlarla savaştığını ortaya koyacağız.

Erdoğan’ın yetişmesi

Recep Tayyip Erdoğan, 1954 yılında İstanbul’un Kasımpaşa mahallesinde doğdu. İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu, Necmeddin Erbakan’ın yanında yer aldı ve 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce birçok pozisyonlara girip çıktı. Hilafetin yıkılmasından Necmettin Erbakan başbakanlığa gelinceye kadar Türkiye’yi yönetenler Kemalistler oldular; ancak o, uzun devam etmedi. Zira Kemalistlerin elinde olan ordu ona darbe yaptı. Çünkü Kemalistlerin ana destekçisi İngilizlerdi. Nitekim Erdoğan, ondan önce Özal, Amerika’nın desteğiyle başbakanlık makamına ulaştığında, sonunda Amerika Türkiye’de kargaşalar ve patlamalar oluşturmayı başarabildi ama ordu hala Kemalistlerin elindeydi. Bu yüzden onları, önce Özal’ın, sonra Erdoğan’ın elinde olan ölümcül silahlara sahip terörle mücadele birimlerini kabul etmeye zorladı. Kemalistler istemeseler de bunu kabul ettiler. Dolayısıyla bu, Erdoğan’ın dayandığı ilk adım oldu, ardından Amerika bir dizi patlamalar gerçekleştirerek bu gücü iki katına çıkardı. Nitekim Erdoğan’ın elindeki güvenlik güçleri, ordunun gücüne eşdeğer duruma gelinceye veya ordu Erbakan ve diğerleri gibi kendisinden önceki yöneticilere darbe yaptığı gibi ona karşı darbe yapamayacak hale gelince kadar yıllar geçmedi. Sonra Erdoğan, Kemalistlerden üst düzey subayları Ordunun Türk Yüksek Askeri Şurası yasasına göre emekliye sevk etmeye başladı ve onların yerlerine kendisine sadık olanları ya da Erdoğan’a biraz sevgi besleyen Kemalistleri yerleştirdi. İngiltere’nin ve herhangi bir ülkedeki ajanlarının, Amerika’nın ve ajanlarının karşısında açıkça durmaya cesaret edemedikleri, ancak bunu masa altından yaptıkları bilinmelidir. Zira Türkiye’deki en üst düzey Kemalist subayların 2016 yılında, Türk Yüksek Askeri Şurası’nın kendilerini emekli etmek için yapacağı toplantıdan bir ay önce yaptıkları başarısız darbenin nedeni işte budur. Zira onlar, Amerika ve ajanı Erdoğan tarafından kendilerine karşı yasal olarak büyük bir darbe olduğunu düşündüler ve bu yüzden bu başarısız darbeyi gerçekleştirdiler. Ama sihir, sihirbazın aleyhine döndü. Zira bu, Erdoğan onları takip etmesi ve ordudan tasfiye etmesi için bir gerekçe oldu.

(Erdoğan’ın Türkiye’sinin İslami olduğu) ve (Adalet ve Kalkınma Partisi’nin İslamcı) olduğu yalanları:

Amerika, Türkiye’deki insanların İslam’a açıkça düşmanlık yapan Kemalistlerden ve onların kaba Laikliğinden nefret ettiklerini ve İslami uyanışın her geçen gün yükseldiğini görmesinin ardından İslam ülkelerinde uygulamış olduğu çevreleme politikasına göre Erdoğan’a İslami kılığa bürünmesini ve iktidara ulaşıncaya kadar bazı İslami duyguları açığa çıkarmasını emretti. Gerçekten de bunun, onun çevresinde toplanan ve Laikliğe ve onun Kemalist adamlarına karşı can simidi olarak gören insanlar üzerinde büyük bir etkisi oldu, hatta bazı destekçileri onu Sultan Abdulhamid olarak nitelendirdi, dahası bazıları onun Halife Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh’ın izinden gittiğine dair övgüler yağdırdı.

Erdoğan, 1994 yılında Laik Kemalistlere yönelik saldırısında şunları söyledi: “Türkiye rejiminin dayandığı Laiklik akidesi, İslam ve Laikleşme bir arada var olamayacağı için kaldırılmalıdır.” Ayrıca Türkiye, tüm vatandaşları Müslüman olmaları vasfıyla bir İslami sistemi benimsemiş olsaydı, ülkenin güneydoğusundaki Kürt sorunuyla karşılaşmayacağını” ifade etti. Yine Laiklerin Türkiye anayasasını eleştirdi ve “onun (sarhoşlar) tarafından yazıldığını” söyledi. Ancak çok fazla zaman geçmeden Laikliğinin gerçeği ortaya çıktı ve yalan ve iftirayla giydiği İslami elbisesini çıkardı. Zira açık ve net bir şekilde “Laikliği, demokrasinin garantisi olarak” gördüğünü söyledi. Sanki Demokrasi de temelleri ve detaylarıyla İslam ile çelişen beşeri bir yaklaşım değilmiş gibi. Zira Demokraside de yasa koyucu insandır. Oysa Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُBilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur.” [Araf-54] Emretmek, yasama demektir. Yasa koyucu ise sadece Allah’tır, insanlar onun kuludur ve bu yüzden O’nun şeriatına göre hareket etmeleri gerekir. Dahası Laikliği yanlış yorumlayarak ve sanki din ile bağdaşmıyormuş gibi göstererek çarpıtılmaması gerektiğini vurgulayarak Laikliğinin propagandasını yapma safsatasını benimsedi. Laiklik ilk görüşüne göre İslam ile çatışıp onunla bir arada yaşaması imkansızken İkinci görüşüne göre ise İslam Laiklikle çatışmamaktadır. Oysa bunlar iki karşıt görüştür. Zira birincisi, İslami bir liderin şahsiyetiyle özdeşleşmeye çalışan hayali bir karakteri temsil ederken ikincisi ise, Erdoğan’ın hakikatini ve onun yalan, kurnazlık ve aldatma ile Laikliğinin propagandasını yapan bir Laik olduğunu temsil etmektedir. Sonra çok fazla beklemeden İslamcılığı inkâr etti ve partisi hakkında şöyle dedi: “Bazıları bizi İslami parti, bazıları ise ılımlı İslamcı olarak adlandırıyor. Ama biz ne oyuz ne de buyuz. Biz muhafazakâr, demokratik bir partiyiz, İslami bir parti değiliz ve herkes bunu böyle bilmelidir.” Ancak garip olan şu ki, destekçilerinin çoğu hala onu İslami bir lider olarak tanımlamakta, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni Türkiye’de İslamcı bir parti olduğu ve Erdoğan Türkiye’sinin Laik olduktan sonra İslami olduğu şeklinde nitelendirmekte ısrar ediyor. Ne garip bir şey!!!.

Erdoğan’ın destekçileri ve yalancı şahitliği:

Erdoğan’ın destekçilerinden çoğu, Erdoğan’ı İslami bir lider, Türkiye’yi bir İslam Devleti ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ni de İslami bir parti olarak nitelendirmekte ısrar ediyor. Bu ise Müslümanlara yönelik bir saptırmadır. Öyle ki insanlar, Hilafetin olduğu gerçek İslami projeyi ve onu ikame etmeye çalışan Hizb-ut Tahrir’i bilmesinler. Aynı şekilde bu yalancı şahitliktir. Oysa İslam bunu haram kılmış ve onun haram olduğunu şiddetle vurgulamıştır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِYalan sözden sakının.” [Hac-30] Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌİnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” [Kaf-18] Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا(O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.” [Furkan-72]

Erdoğan bir numaralı bir Laiktir

Erdoğan sadece bir Laik değildir. Aksine o, bir numaralı bir Laiktir. Dahası o, Türkiye’de ilk Laik adamdır. Nitekim aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için buna dair bazı kesin kanıtlar zikredeceğiz.

Erdoğan Laiklikle övünüyor, partisinin ve devletinin İslam olduğunu inkâr ediyor:

Erdoğan Laik olmakla ve AKP’nin de Türkiye’de Laikliğin koruyucusu olmasıyla övünüyor. Zira onun, kendisinin, partisinin ve devletinin Laik olduğunu, tartışma götürmez bir kesinlikle tasdik ettiğine dair açıklamaları vardır. Örneğin sadece bunlardan biri olan 12/12/2009 tarihinde Lübnan gazetesi El-Safir’e yaptığı şu açıklamasını zikredelim: “Adalet Partisi İslamcı bir parti değildir. Hükümetinin dış politikasını bir Neo-Osmanlı olarak tanımlanmasını reddediyor ve Gazze’ye olan sempatisinin de İslami bir politika olarak görülmesini reddediyoruz.” Dolayısıyla o, bu açıklamasıyla AKP’nin İslami olduğunu inkâr ediyor. Aynı şekilde Laikliği överek şöyle diyor: “Laikliği, demokrasinin garantisi olarak görüyorum.” Demokrasinin, alınması, uygulanması ve kendisine davet edilmesi haram olan bir küfür yöntemi olduğu bilinmektedir. Zira Demokrasi, üzerine kurulduğu temelde ve beraberinde getirdiği sistem ve kanunlarda İslam ile çelişmektedir.

Erdoğan Türkiye’deki Müslümanları laiklikle yönetiyor:

Türkiye devleti, Hilafetin yıkılmasından bugüne kadar, yani yüz yıldır Laiklikle yönetiliyor. Anayasası da Laik olup İslam ile hiçbir ilgisi yoktur. Kurumlarının tamamı işlerini beşeri kanunlarla yürütüyor. Bunlar ise kesinlikle İslam’dan olmayan küfür kanunlarıdır. Türkiye, Sykes-Picot’un çizdiği sömürge sınırlarını koruyan bir ülkedir. Dolayısıyla Türkiye, bir İslam Devleti değildir; çünkü İslam Devleti, vilayetleri arasını herhangi bir sınırla ayırmayan tüm Müslümanlar için tek bir devlettir. Kafirlerle olan sınırları da sabit değildir; çünkü İslam Devleti sürekli cihat ve genişleme halindedir; zira onun asıl işi, İslam risaletini davet ve cihat yoluyla dünyaya taşımaktır. İslam Devleti’nin en belirgin özelliği, Müslümanları İslam şeriatının hükümlerine göre yönetmesi ve kesinlikle hiçbir şekilde beşeri bir kanunla yönetmemesidir. Onun yönetim nizamı Hilafet olup o, Cumhuriyet ve Laik bir sistem olmadığı gibi bir krallık sistemi de değildir. Dolayısıyla Osmanlı Hilafeti, Erdoğan’ın Laik bölgesel devleti gibi sadece Türkler için değil tüm Müslümanlar için bir Hilafettir. Zira Mısır, Şam, Irak, Hicaz, Yemen ve diğerleri, araları sınırlarla ayrılmayan Osmanlı Hilafetinin vilayetlerinden bir vilayetti. Ama Erdoğan’ın, Türkiye’nin Laik olduğunu vurguladığını ve onun İslami karakterini reddettiğini görüyoruz. Bu onun, Laikliğini kesin olarak teyit etmek için devletinin sadece neo-Osmanlı devleti olarak adlandırılmasını şiddetle reddetmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da onun gibi olmayı ya da onun bir uzantısı olmayı reddettiğini teyit etmektedir.

Erdoğan’ın Türkiye dışında Laikliğe hizmet etmesi:

Türkiye’de Laikliğe inanan ve onunla yöneten Erdoğan, Türkiye dışında da onu yaymaya, onu korumaya ve onun yolunda fedakârlık yapmaya çalışıyor. Zira Arap Baharı devrimlerinden sonra Mısır, Tunus ve Libya’da yaptığı gibi yeni yöneticileri Laik Türkiye modelini izlemeye ikna etmek için çalışmıştır.

Laikliği Türkiye dışında korumasına gelince; Suriye devrimini rotasından saptırmak için Suriye’de Amerika’nın planını uyguladı. Nitekim devrimcilerin, Suriye topraklarının %70’inden fazlasını ele geçirmelerinin, bakışlarını Hilafetin kurulmasına çevirmelerinin, rejimi ve Laikliğini sonsuza dek yıkmanın eşiğine gelmelerinin, İran, Suriye rejimi ve Rusya’nın, Şam halkına karşı acımasız savaşlarına, uzun süren kuşatmanın yanı sıra kavurucu toprak politikasını izleyerek katliamlara, yakmalara ve soykırımlara rağmen onların iradesini kırmayı başaramamalarının, ardından…Erdoğan, Amerika’nın talimatıyla Suriye rejiminin bekasını koruduğu gibi kurnazlık ve aldatmayla Şam’daki Laikliği düşmekten de korudu. Zira Erdoğan tiran rejime karşı Suriye devrimiyle birlikte olduğunu açıkladı. Ama bazı devrimciler kendisine güvendiğinde, onları müzakerelere ve tavizler vermeye sürükledi ve rejimin devrimcilerden almaktan aciz kaldığı bölgelerden savaşçıları geri çekmek için sahte savaşlar türetti. Nitekim altı ayı aşkın bir süredir rejim tarafından kuşatılan Halep şehrinde devrimciler bu kuşatmayı kırıp rejimi bozguna uğratarak oradaki güç dengesini alt üst edince Erdoğan, savaşçıları Halep’ten geri çekmek amacıyla 2016 yılında devrimciler için el-Bab şehrinde Fırat Kalkanı Savaşı’nı icat etti. Sonra şehir savaşçılardan boşalınca rejim, İran ve Rusya’nın desteğiyle şehri düşürmeyi ve orada en iğrenç cürümler işlemeyi başardı. Erdoğan aynı tiyatroyu 2018 yılında da oynadı. Zira Zeytin Dalı Harekatı’nı icat etti ve 25.000 savaşçıyı Afrin bölgesine çekti. Böylece Doğu Guta rejimin eline geçti. Yine 2019 yılında Erdoğan Barış Pınarı Harekatı’nı icat etti ve Kürtlerle savaşmak için savaşçıları kuzey Suriye’ye çekti. Böylece o bölgeler de Suriye rejiminin eline ve yeniden onun bünyesine dahil edildi. Oysa buralar sekiz yıl boyunca devrimcilerle birlikteydi ve rejim buraları kendi bünyesine dahil edememişti. Ancak bu, devrimi sırtından hançerleyen ve devrimcilerle birlikte olan birçok bölgeyi mücrim rejimin bünyesine geri döndüren Erdoğan’ın hilesiyle gerçekleşti. Yine 2020 yılında aynı kurnazlık ve aldatmayla rejime, devriminin son kalesi İdlib kentine bağlı Serakib kasabasını alma imkanı sağladı. Böylece aklı olan herkes için, Erdoğan’ın Şam halkının öldürülmesinde tiranın ortağı olduğu, bilakis Beşar’dan bile daha suçlu olduğu açığa çıkmış oldu. Zira tiranı düşmekten kurtaran ve Laikliğin düşmesine engel olan bizzat Erdoğan’dır.

Tedricilik yalanının düşmesi:                                          

Erdoğan’ın destekçileri, onun devletinin İslami olduğunu, İslam şeriatını uygulamaya çalıştığını, ancak bunu tedricilik (aşama aşama) yoluyla yapacağını, ordu eline geçtiğinde Kemalist Laik düzeni ortadan kaldıracağını, İslam Devleti’ni ilan edeceğini ve İslam’ın hükümlerini uygulayacağını iddia ettiler…Ama iddiaları suya düştü ve kaybedenlerden oldular; zira işte Erdoğan, tüm güce sahip, yıllardır ordu ve güvenlik elinde ve Türkiye’deki insanlar İslam ile yönetilmek ve onun hükümlerine göre hareket etmek için can atıyorlar. O halde neden Erdoğan Laik düzeni kaldırıp İslam Devleti’ni ilan etmiyor ve hayatın tüm işlerinde onun hükümlerini uygulamıyor? Oysa tüm İslam ümmeti onu destekleyecektir!! Neden Laikliğin kaldırılacağını ve İslam Devleti’nin kurulacağını sabırsızlıkla bekleyen destekçilerinin arzusunu yerine getirmiyor? Erdoğan’ı İslam ile yönetmekten alıkoyan iki husus vardır:

Birincisi: Erdoğan’ın Laikliğe olan derin inancı ve ona olan tam güvenidir. Zira Laiklik, onun hayatta takip ettiği ve yaptıklarının doğruluğuna olan tam bir inanç ve tam bir güvenle Türkiye’deki insanları onun yasalarına göre yönettiği bir yaklaşımdır. Bu nedenle ülkesinin İslam Devleti olarak adlandırılmasına şiddetle karşı çıkıyor ve bunu açıkça söylüyor. Devletinin sırf İslami olarak bile adlandırılmasını reddediyorsa, Erdoğan’ın Laik akidesine ve onun insan yapımı hükümlerine aykırı bir yöntem olan İslam ile yönetmesi makul müdür?

İkincisi: Erdoğan Amerika’nın ajanı olup Türkiye içinde ve dışında onun tüm planlarını uyguluyor. Bu planlardan bazıları Laikliğin uygulanması, onun propagandasının yapılması, onun korunması ve onun yolunda fedakârlık yapılması, Amerika’nın çıkarlarının korunması ve tehlike anında onun için endişelenmesidir. Erdoğan’ın da tam anlamıyla uyguladığı işte budur.

Tedricilik hayali bir düşünce olmasına rağmen gerçekleşmesi de imkansızıdır; çünkü o, sadece iki husustan biriyle olabilir. Ya İslam’ın hükmünü ya da başkasının hükmünü uygulayacak. Zira faiz oranı %14 iken bir süre sonra %8’e, sonra da %2’ye düşse bile bu oranların tamamı faizdir. Dolayısıyla bu, İslam’ın hükmüne aykırı olan bir küfür hükmüdür. Oranı ister küçük ister büyük olsun İslam faizi kesin olarak haram kılmıştır. Bu yüzden İslam ile yönetmek, tüm hükümleriyle bir defada hükmetmekle olur.

Erdoğan’ın, yeryüzünde Laikliği korumak ve İslam’ın yönetiminin geri dönmesini engellemek için kafirlerin yanında savaşması:

Türkiye, Kemalistlerin iktidarı döneminde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katıldı ve Afganistan’da ve başka yerlerde binlerce Müslümanı katleden o meşum ittifak bugüne kadar hala devam ediyor. Nitekim Türkiye, biri Erdoğan döneminde olmak üzere iki kez NATO başkanlığını üstlendi. Ayrıca o, on binlerce Müslümanın katledilmesinde sömürgeci kâfirlerin ortağı oldu. Kâbe’nin Müslümanların nefislerinde büyük bir yeri olmasına rağmen şerî olarak Kâbe’nin taş taş yıkılması Allah katında tekbir Müslümanın kanının akmasından daha ehven olduğu bilinmektedir. Rabbimiz Allah’tır, Nebimiz Muhammed’tir ve metodumuz İslam’dır demekten başka hiçbir günahları olmayan on binlerce Müslümanı öldüren ve öldürülmesine ortak olan birine ne demeli acaba?!

Ayrıca Erdoğan, yüzyıllardır Osmanlı Hilafetinin merkezi olan Türkiye’yi, bir Amerikan vilayeti ve nükleer savaş başlıkları da dahil olmak üzere gelişmiş ve ölümcül silahlar içeren bir askeri üs haline getirdi. Zira İncirlik üssünde 90 adet ABD nükleer savaş başlığı bulunuyor ve kâfirler, İslam’a ve Müslümanlara karşı yürüttükleri savaşlarında füzeler, uçaklar ve çeşitli ölümcül silahlar kullanıyorlar. Nitekim kaç uçak ve füze, Afganistan’da, Irak’ta ve aynı şekilde tiran Beşar’a karşı isyan eden, laikliği reddeden ve yüzünü Hilafetin kurulmasına çeviren Şam’daki Müslümanları katletti?! Kaç tane ölümcül füze ve gelişmiş Rus uçağı, kavurucu toprak politikası izlediği vahşi bir imha savaşında Şam’daki Müslümanları katletmek, onların evlerini, meskenlerini, okullarını ve camilerini yıkmak için Türkiye’nin hava sahasını ihlal etti. Bu ise İslam’a, Hilafete ve Müslümanlara karşı kalplerinde sakladıkları nefretin kesin bir kanıtı değil midir?! Dolayısıyla Erdoğan, Şam’da dökülen Müslümanların kanının her damlasında cani Rusya’nın ortağıdır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًاKim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” [Nisa-93] Cehenneme girmesi, orada ebedi kalması, Allah’ın ona gazap etmesi, onu lanetlemesi ve onun için büyük bir azap hazırlaması gibi ayette zemmedilen bu sıfatlar, sadece bir mümini öldüren kimse içindir. Peki binlerce mümini öldüren veya öldürülmesine ortak olan birinin hali nice olur acaba?! Erdoğan, yıllar önce güçlerini Libya’ya gönderdi ve bu güçler 70 yıldan fazla bir süredir on binlerce Filistin halkını katleden Filistin gaspçısı Yahudi varlığının yanından geçti. Ama Erdoğan onlarla savaşmak için tek bir askerini dahi hareket ettirmedi. Aksine bu güçler, İngiltere’nin nüfuzunu ortadan kaldırıp onun yerine Hafter veya başkaları üzerinden kendi nüfuzunu yerleştirmeyi hedefleyen Amerikan planının uygulamak amacıyla Müslümanlarla savaşmak için Libya’ya gittiler. Dolayısıyla bu savaş, sömürgeci kâfirleri memnun etmek için her iki taraftaki Müslümanların kanının döküldüğü beyhude bir savaştır ve Erdoğan da bu savaşta oradaki Müslümanların katledilmesinde kâfirlerin ortağı olmuştur.

Erdoğan’ın Filistin davasına ve halkına ihaneti:

Diğer yöneticiler gibi Erdoğan da, özellikle seçim kampanyaları sırasında konuşmaktan başka Filistin için hiçbir şey yapmadı; zira Filistin’e ve halkına ihanet etti, Yahudilerle savaşmak ve Filistin’i onların pisliğinden kurtarmak için tek bir askeri dahi harekete geçirmedi. Aksine Erdoğan, seçim oranını yükseltmeyi amaçladığı açık tiyatrosunda 2010 yılında özgürlük gemisinde Yahudiler tarafından öldürülen dokuz Türk’ün intikamını almadı ve ölen dokuz Türk askeri hala onun zimmetindedir. Dahası Erdoğan’ın Yahudi varlığıyla olan ilişkisi, dostane ve samimi bir ilişkidir, onlarla ticari, askeri ve güvenlik ilişkilerini sürdürmektedir ve bu üç ilişki Erdoğan döneminde eskisinden daha fazla genişlemiştir. Ayrıca 1948 yılında Yahudi varlığını tanıyıp Müslümanları yöneten ilk Laik ülke Türkiye olmuştur ve tanıma bugüne kadar hala devam etmektedir. Türkiye’deki Yahudi varlığının büyükelçiliği, Erdoğan ile mübarek Filistin topraklarını gasp eden Yahudilerin liderlerinden olan dostları arasındaki seçkin samimi ilişkinin kesin kanıtıdır. Dahası Erdoğan, Yahudi varlığına, Türkiye’deki iktidara kendisinden önce gelen yöneticilerden daha iyi hizmet etmektedir. Zira 2016’da Yahudi varlığında yangınlar patlak verdiğinde, BAE de dahil olmak üzere birçok ülke yangınları söndüremediler ve Yahudiler, günahkâr ellerinin Filistin ve halkına karşı işlediklerinin bir cezası olarak neredeyse helak olacaklardı ki; yakın dostları Erdoğan onları kurtarmak için hemen harekete geçti ve Filistin halkını öldürme, evlerini yıkma, çiftliklerini silip süpürme serisi devam etsin diye bunu da başardı. Böylece Erdoğan, 2016 yılında Yahudileri yangından kurtarmasının ardından Filistin’deki Yahudilerin suçlarına ortak olmuş sayılır. İşin garip tarafı Erdoğan, Hama’da Suriye rejimi tarafından yakılan bölgeleri, aynı şekilde mücrim Rusya tarafından yakılan bölgeleri kurtarmak için harekete geçmemiştir. Dahası ikinci bir Hama’ya izin vermeyeceğiz dedi ama ikinci, üçüncü ve dördüncü bile oldu. Rusya’nın Şam’daki vahşi cürümlerine rağmen Erdoğan hala Allah’ın düşmanı Putin’in liderliğindeki cani Ruslarla yakın ilişkileri sürdürüyor.

Fuhuş merkezleri ve çıplaklar plajlarının açılması:

Türkiye’deki Müslümanları ifsat eden fuhuş merkezlerine gelince; bunlar, Erdoğan’ın iktidarından önce de vardı ancak onun döneminde daha da artıp genişledi. Zira Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görevini kazanmasının ardından fuhuş merkezi sahibi olan kadınlardan biri onun zaferinden dolayı sevinerek, Erdoğan’ın iktidarı dönemin (işletmedeki) artış, yani paradaki artış nedeniyle onu aday gösterdiğini söyledi!!Bazı raporlar, Türkiye’deki fuhuş merkezlerinin dünyanın en büyük para toplama merkezlerinden biri haline geldiğine dikkat çekmektedir. Bu yüzden Türkiye ekonomisinin son yıllarda önemli ölçüde büyümesi şaşırtıcı değildir.

Ege Denizi’ndeki çıplaklar plajlarına gelince; Erdoğan açılış kurdelesini 2009 yılında kesti. Muhammed Fatih ve Sultan Abdülhamid’in ülkelerinde bu tür plajların olması şaşırtıcı olsa da bu bilgi %100 doğrudur. Türkiye’de bu büyük bir yankı uyandırınca Erdoğan iffet sahilleri de inşa etti.

Sonuç olarak: Erdoğan Amerika’nın ajanı, Rusya ve Yahudi varlığının dostu, İslam ve Müslümanlar için bir hain ve bir numaralı Laiktir. Dahası Türkiye’deki ilk Laik adamdır. Onun bu eylemleri, İslam nazarında alemlerin Rabbi, kainatın, insanın ve hayatın yaratıcısı ve her şeyin yoktan var eden Allah’ı öfkelendiren suçlar olarak kabul edilir. Bu yüzden ümmetin, son pişmanlığın fayda vermeyeceği zaman geçmeden önce, Erdoğan rejimi de dahil olmak üzere Müslüman ülkelerdeki mevcut tüm rejimleri yıkmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışması, gerçek değişim gemisinin kaptanı Celil Alim Ata İbn Halil Ebu Raşta’nın arkasında safları birleştirmesi ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışması gerektiğini idrak etmelidir; zira Müslümanların kurtuluşunun, izzetlerinin ve kalkınmalarının yolu budur. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Kaynak: El-Vai Dergisi - 429. Sayı - H. Şevval 1443 - M. Mayıs 2022

         

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER