Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Normalleşme Kanseri Hain Barış Anlaşmalarının Doğal Bir Ürünüdür!

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Raye Gazetesi

Normalleşme Kanseri Hain Barış Anlaşmalarının Doğal Bir Ürünüdür!

Üstad Ahmed el-Hutvânî’nin Kaleminden

Bu günlerde Arap ülkeleri ile Yahudi varlığı arasında, hızlı adımlar ve geniş sıçramalarla, daha önce hiçbir hain yöneticinin aklına gelmemiş olan bir ihanet ve küstahlığa varan normalleşme yaşanıyor. İşte bu Muhammed Bin Selman, Suudi Arabistan resmi haber ajansına şöyle diyor: “Bizler “İsrail’i” bir düşman olarak görmüyoruz, daha ziyade gerçekleşmesi için çaba gösterebileceğimiz birçok çıkarda potansiyel bir müttefik olarak görüyoruz.” İşte şu onun Dışişleri Bakanı da şöyle diyor: “Mossad, Bahreyn’de ve bölgede daha fazla güvenlik ve istikrar sağlamak ve masum sivillerin hayatlarını korumak için vardır.” Sudan Cumhurbaşkanı ise alay edercesine şöyle diyor: “Yahudi varlığı ile olan güvenlik ilişkileri, terörist grupların ifşa edilmesine katkıda bulunmaktadır.” Başlangıçta Arap ülkeleri ile Yahudi varlığı arasındaki normalleşme anlaşmalarını kınayan Türkiye’ye gelince; bugün o geri dönüş yaparak normalleşenler kervanına katıldı ve Yahudi varlığı ile yeniden ilişki kurmaya başladı. Zira Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, BAE’nin Türkiye’ye on milyar dolar ödemesi karşılığında (normalleşenlerin anası olan) BAE’ne bir ziyaret gerçekleştirmiş ve dönüşünün ardından şöyle demiştir: “Türkiye ile BAE arasındaki görüşmeler çok verimli geçti ve güçlü bir ivme ile yeni ufuklar açtı ve bizler ortak çıkarlarımız için çabalarımızı sürdürmeye kararlıyız.” Dolayısıyla Erdoğan, gece söylediğinden gündüz vazgeçiyor.

Türkiye hükümeti, bu mart ayının başında Türkiye’yi ziyaret eden Yahudi varlığının başkanı Isaac Herzog’u kabul etmek için hummalı hazırlıklar yaptı ve bu hazırlıklardan bazıları şunlardır:

1- Erdoğan’ın başdanışmanı İbrahim Kalın ile Türkiye dışişleri bakan yardımcısı Sedat Önal’ın, ziyaret için hazırlık olarak iki günlüğüne Yahudi varlığına gönderilmeleri.

2- İranlı nükleer bilim adamı Fahrizade’ye suikast düzenlenmesine yanıt olarak bir iş adamının öldürülmesi de dahil olmak üzere Yahudi varlığının çıkarlarını ve şahsiyetlerini hedef alan bir İran hücresinin Türkiye’de tutuklanması.

3- Mossad’ın, Türkiye’deki Yahudi varlığının çıkarlarına karşı saldırılar başlatmaya yönelik 12 komployu engellemek için Türkiye yetkilileri ile iş birliği yapması.

4- İki ülke arasındaki güvenlik ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi.

5- Türkiye’nin, Yahudi varlığının talebi üzerine Hamas Hareketinin liderlerine, hareketin silahlı kanadının üyelerinin topraklarından sürülmesi konusunda bilgi vermesi.

6- Türkiye’nin Hamas’a her türden askeri bir yardımda bulunmayacağını açıklaması.

7- Türkiye’nin, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile Yahudi varlığının başbakanı Naftali Bennett arasındaki güven köprülerini yeniden inşa etme olasılığını görüşmek üzere Filistin topraklarına diplomatik bir heyet göndermesi.

Türkiye’nin tüm bu skandal normalleşme adımlarının ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu şunları iddia ediyor: “Türkiye’nin “İsrail” ile ilişkilerinin normalleşmesi Filistinlilerin pahasına olmayacak, bilakis iki devletli bir çözüme ulaşmada Türkiye’nin rolünün güçlenmesine katkı sağlayacaktır!

Aslında iki ülke arasındaki bu yakınlaşmaya, (EastMed) olarak bilinen ve Trump döneminde kişisel çıkarlar için imzalanan Yahudi varlığı, Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki enerji ve gaz anlaşmasını iptal eden Biden yönetimi neden olmuş ve Biden bunu işe yaramaz olarak nitelendirerek bir kalemde iptal etmiştir.

İki ülke arasındaki normalleşme eylemleri, Türkiye’nin de dahil olacağı Doğu Akdeniz için yeni bir gaz anlaşmalarına ulaşmak için aralarındaki ilişkileri güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

Türkiye, Körfez ülkeleri, Fas ve Sudan’ın Yahudi varlığıyla yaptıkları bu kanserli normalleşme, aslında sadece İslam ümmetinin zayıflığını artıracaktır. Daha ziyade ümmeti parçalayacak, topraklarını bölecek, Yahudi varlığının ümmet içerisindeki gücünü pekiştirecek, -bölgede atılması gereken bir cisim- olan Yahudi varlığını ümmet arasında doğal, kabul edilebilir ve güçlü bir parça yapacak olmasının yanı sıra İslam beldelerinde Amerika ve Avrupa’nın çıkarlarının artmasını sağlayacak ve tüm güvenlik, ekonomik ve diplomatik biçimleriyle kafirlerin nüfuzunu artıracaktır.

İmza atan ülkelerin Yahudi varlığını ve onun Arap ve İslam bölgesinin kalbi olan Filistin’de var olma hakkını tanımasını sağlayan (hain barış) anlaşmaları olmamış olsaydı bu kanserli normalleşme olmayacaktı.

Yahudi varlığını tanımak ve onunla anlaşma yapmak, hastalığın aslı ve belanın başıdır. Şayet bunlar olmamış olsaydı, ne normalleşme ne de normalleşenler olurdu. Çünkü vakıa olarak normalleşme, bizzat bu hain anlaşmaların doğal bir ürünüdür.

Halklar, sadece Yahudi varlığı ile olan normalleşmeyi değil onunla yapılan barış anlaşmalarını da reddetmelidirler. Çünkü barış anlaşmaları, kanserli normalleşme eylemlerinin dayandığı yozlaşmanın aslıdır. Bu yüzden şayet bu eylemleri ortadan kaldırmak istiyorsak, önce asıllarını ortadan kaldırmamız gerekmektedir.

Bundan dolayı normalleşen ile tanıyan arasında hiçbir fark yoktur. Zira her ikisi de ihanettir. Nitekim 1967 yılında düzenlenen Hartum Konferansı’nda Araplar, halklarını ikiyüzlülük ve yalanlarla hareket ettirdiler ve gaspçıyla muamele ederken üç sloganı gerçek siyasi sabiteler olarak öne sürdüler ki bu meşhur üç iyilik şunlardı: Barışa hayır, tanımaya hayır ve müzakereye hayır. Daha sonra 1967 yenilgisinin ardından halkların öfkesini absorbe ettikten sonra, bu sabitelerden geri döndüler, Yahudi devletinin liderleriyle müzakere ettiler, onlarla hain barış ve tanıma anlaşmaları imzaladılar ve daha sonra da iğrenç normalleşme ilişkileri hakkında gördüğümüz şeyleri ürettiler.

Bu nedenle siyasi bilince sahip olanlar, normalleşme cürmünün hain barış anlaşmalarının doğal ürününden başka bir şey olmadığını insanlara açıklamalıdırlar. Dolayısıyla normalleşmeyi reddeden bir kimse, uluslararası bir karar olduğu gerekçesiyle tanımayı onaylayamayacağı gibi normalleşmeyi reddettiği bahanesiyle de tanımayı kabul etmesi için hiçbir gerekçe kabul edilemez. Zira tanıma ile normalleşme arasında hiçbir fark yoktur ve her ikisi de cürümdür. Çünkü reddetme asıl ve dal için olup asıl olmaksızın dal için değildir.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 383. Sayı - 23/03/2022

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER