Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Hizb-ut Tahrir’in İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni Kurması Yakındır…

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Vai Dergisi

Hizb-ut Tahrir’in İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni Kurması Yakındır…
(Allah’ın Emri Gelinceye Kadar Onu Yalnız Bırakanlar ve Ona Muhalefet Edenler Ona Hiçbir Zarar Veremeyecek ve O, Bu Hal Üzere Devam Edecektir!!)

Yazan: Şâyif Eş-Şirâdî-Yemen

Bu sayı, Hicri 1442 yılının ilk ayı olan Muharrem ayında yayınlanmıştır. Bu takvimin başlangıcının ne anlama geldiği ve her yıl aynı güne denk gelmediği bize gizli değildir. Ayrıca Hizb-ut Tahrir’in, Raşidi Hilafet Devleti’nin kurmak yoluyla dini ikame etmede eşi benzeri olmadığı da Müslümanlara gizli değildir. Dolayısıyla Allah’a, Rasulü’ne ve Müslümanlara açıkça düşman olan tüm sapkınların ve bu ümmet içerisinde Allah’a ve ahiret gününe imanı hesaba katmayan tüm hasta ve iğrenç ajan yöneticilerden ve sözde alimlerden onları takip edenlerin hala komplo kurmaya devam ettikleri İşte bu Hilafet’tir… Tüm bu acılara rağmen ümmet, yolundan dönmedi ve İslam ile yönetimi talep etmekten vaz geçmedi. Zira ümmet, Allah’ın emrini yerine getirmek için Allah Subhanehu’nun yardımını, desteğini ve zaferini bekleyen projesi hazır olan vaat edilmiş Hilafeti kurarak Allah’ın vaadini gerçekleştirme yolunda Hizb-ut Tahrir ile birlikte yürümeye devam ediyor… Çünkü Hizb-ut Tahrir kurulduğu günden beri çok çalıştı, tek sermayesi sadece Allah’ın emrine ve Kerim Rasulü’nün yoluna bağlı kalmak oldu ve bundan da kıl kadar ayrılmadı. Bu nedenle her gün zafere yaklaşmaktadır. Davetinin günlerinden geçen her günle birlikte hak olan vaat yaklaşmaktadır. Bunları söylemekle hiç kimseyi Allah katından temize çıkarmıyoruz. Nitekim bu makale, son özel sayı münasebetiyle değerli bir kardeşimiz tarafından gönderilmiş ve yeni Hicri yılının başlangıcı vesilesiyle bu sayıda yayınlanmıştır. Allah Subhanehu’dan, vaadine ulaşıncaya kadar zaferi daha da yakınlaştırmasını temenni ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir, Allah Subhanehu ve Teala’nın şu kavlindeki emrine icabeten ortaya çıkmıştır:  وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” [Âl-i İmran-104] Dolayısıyla o, İslam’ı kendisine dava edinmek, Hilafeti ve Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyi yeniden ortaya çıkarmak için ümmet arasında ümmetle birlikte çalışmaktadır… Zira Hizb-ut Tahrir, ideolojik bir parti olup kendisiyle birlikte çalışanların sorumluluğunu ortadan kaldıracak farz olan Hilafeti ikame etmek için çalışmaktadır. Bu yüzden o, metodunu görmüş, fikrini sindirmiş, davasını anlamış ve ümmetine karşı kurulan komploları idrak etmiş bir şekilde, bu Raşidi İslami Hilafet Devleti yoluyla dünyaya siyasi ve fikri olarak liderlik edecek sahih bir kalkınmayı gerçekleştirmek için çalışmaktadır. Hizb çalışması sırasında, sadece şeri hükümlere bağlanmakta muttaki, ister heva, ister maslahat, isterse başka herhangi bir kültürden etkilenmek olsun kendisini şeri olmayan her şeyden uzak tutmakta saf, ümmetine karşı kurulan komploların farkında ve hiçbir şeyi ve hiç birini O’na ortak koşmaksızın sadece Allah için çalışmakta muhlistir. Nitekim içtihatlarının tamamını, disiplinli bir şekilde şeri usullerden çıkarmakta, çalışmasında dürüst olmak için tüm gücüyle çalışmakta, eylemleri sözleriyle çelişmemekte ve dini ikame eden ve onunla birlikte Medine’ye hicret eden Mekke’deki Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabına intibak eden ona da intibak etmektedir. Zira Allahu Teala, onları tarif ederken şöyle buyurmuştur: لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ“Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.” [Haşr-8] Allah’ın izniyle muzaffer olmuş bu taifeden olmak için çalışmışlar ve onları terk edip gidenler ve onlara muhalefet edenler Allah’ın emri gelinceye kadar onlara zarar verememiş ve onlar da bu hal üzere devam etmişlerdir demektir. Bu taife hakkında Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den birçok hadis varit olmuş olup biz bunlardan Buhari, Müslim ve Ahmed’in, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurdu diyen Muaviye’den rivayet ettikleri hadisle yetiniyoruz:  لا يزال من أمتي أمة قائمة بأمر الله، لا يضرهم من خذلهم ولا من خالفهم حتى يأتي أمر الله وهم على ذلك “Ümmetimden Allah’ın emrini ayakta tutan bir topluluk hep var olacaktır. Ne onları terk edip gidenler, ne de onlara muhalefet edenler Allah’ın emri gelinceye kadar onlara bir zarar veremeyecekler ve onlar bu hal üzere kalacaklardır.” Ayrıca bu taifeye yönelik olarak Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in onlar hakkında şöyle bir nitelendirmesi olmuştur. Zira Müslim, Ebi Hureyra’nın hadisinden şunu rivayet etmiştir. Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ الإِسْلامَ بَدَأَ غَرِيبًا ، وَسَيَعُودُ كَمَا بَدَأَ ، فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ “İslâm, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip müminlere!” İmam Ahmed ve İbn-i Mace, İbn-i Mesud’un hadisinden sonunda şöyle denildiği ziyadesini tahriç etmiştir:  Garipler kimlerdir ey Allah’ın Rasulü? (Dedi ki): النُّزَّاع من القبائل “Kendi toplumundan Allah için ayrılanlardır.” Yani adam ve adamların kabilesinden demektir. El-Âcurriyyü’nün tahriç ettiği ve Albânî’nin sahihtir dediği rivayette şöyle geçmektedir: Garipler kimlerdir ey Allah’ın Rasulü? (Dedi ki): الَّذين يُصْلِحون إذا فسد الناس “(Onlar), insanlar ifsat ettiklerinde ıslah edenlerdir.” Ahmed ve Taberânî, Abdullah İbn-i Amr’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu tahriç etmişlerdir: طوبى للغرباء “Ne mutlu o garip müminlere!” Dedik ki: O garipler kimlerdir? Dedi ki: قوم صالحون قليل في ناس سوء كثير، مَنْ يَعصيهِمْ أكثَرُ مِمَّن يُطيعهم “Birçok kötü insan içinde, (sayıca) az olan salih kişilerdir. Onlara isyan edenler, itaat edenlerden daha çoktur.” Albâni sahihtir dedi. Dolayısıyla bu hadislerde geçen garipler, insanlar ifsat ettiklerinde ıslah edenlerdir. Zira onlar, insanlar sünneti ifsat ettiklerinde ıslah edenler, dinlerini fitnelerden uzak tutanlar ve kendi toplumundan Allah için ayrılanlardır. Çünkü onlar çok azdırlar. Dolayısıyla her kabilenin içinden onlardan sadece bir veya iki kişi vardır. Nitekim imamlar, bu hadisi bu şekilde tefsir etmişlerdir.

Biz bu hadisleri vakıaya mutabık hale getirmeye çalıştığımızda, bunların daha çok Hizb-ut Tahrir’e intibak ettiğini görüyor ve Allah’tan bu hüsni zan üzere ve emanet edilen asil görev düzeyinde olmayı temenni ediyoruz. Çünkü Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti ikame etmek ve âhir zamanda bu hal üzere olmak bizim için büyük bir şereftir.

Allah bu Hizbe, küresel olmasını ve ideolojik düşüncesinin küresel olarak yayılmasını nasip etmiştir. Nitekim liderliği, metodu, benimsemesi ve kültürü her yerde aynıdır. Üyeleri arasındaki bağ, sadece İslami bir bağdır. Dahası o, vatancı, milliyetçi ve tüm sömürgeci bağlar gibi bütün fasit bağlarla savaşmaktadır. Zira o, metotlarını İslam’dan başkasından almaz ve sadece Allah’ın emrine ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine göre hareket eder.

Hizb-ut Tahrir, halkına yalan söylemeyen bir lider olup Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti ikame ederek İslami hayatı yeniden başlatma gayesini gerçekleştirmek için çalışmaktadır. Dolayısıyla o, sağlam bir imanla bu gayesini gerçekleştirmek için gece gündüz çalışmaya devam etmekte ve Allah’ın bu ümmet için zafer, iktidar ve Hilafet vaadi, bundan asla dönmeyeceği ve Allah Azze ve Celle’nin belirlemiş olduğu vaadinin gerçekleşeceği hususunda hiç tereddüt etmemektedir.

Hizb-ut Tahrir, hadislerde geçtiği gibi bizzat kendisine muhalefet edenleri, kendisini terk edenleri ve kendisine zarar vermeye kast edenleri gördü. Ancak sadece Allah’ın keremi sayesinde bunlar ona hiç bir zarar veremediği gibi veremeyecektir de. Nitekim davet gemisine binenlerden onun metotlarına muhalefet edenler ve fikirlerinin düşüklüğüne, sihrinin bozulmasına, yıldızının sönmesine ve başarısız olmasına rağmen hala pörsümüş beşeri sistemlerin uygulanmasına devam edilmesi çağrısında bulunanlar var… Yine insanların Hilafetten uzaklaşmaları ve ona rağbet etmemeleri için Hilafeti çarpıtarak ve onu iğrenç göstererek ona muhalefet edenler var. Ancak onların bu düşünceleri düşmüş ve Hilafet ise Müslümanların nefislerinden düşmemiştir. Çünkü Hilafetin kökleri, onun için planlanandan daha derindedir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir’e yönelik bu tür terk ediş ve muhalefet ona zarar verememiştir… Aynı şekilde bizler Batı’nın, siyasal İslam’a (İslamcılığa) karşı savaş açtıklarını ve ilim, hidayet ve aydınlatıcı bir kitap olmaksızın insanları saptırmak için Erdoğan’ı örnek olarak aldıklarını görüyoruz. Zira o, Allah’ın hakkında bir sultan indirmediği bir İslam ortaya atmış, devletin Laik olduğunu ve bireylerin imanlı olduğunu ilan etmiş ve Afganistan, Irak ve Suriye’de İslam'a karşı uluslararası düşmanca planlarında ve ittifaklarında başta Amerika olmak üzere Batı ile koordinasyon sağlamıştır… O ve onun gibi diğer yöneticiler, dinlerine ihanet etmektedirler… Ayrıca diğer bazılarının da Hizbin çalışmasını bozmaya çalıştıklarını, ona muhalefet ettiklerini ve onu terk ettiklerini görmekteyiz. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere, tüm bunların ona zarar veremeyeceğini, dahası bu zayıflık halinde bile onun galip geleceğini haber vermiştir. Nitekim hadisler, ortaya çıktı, hak onun yanında oldu veya taife, ümmet ya da bu hayırlı küçük grup ortaya çıktı gibi bahsi geçen durumlardan herhangi birini haber vermek için gelmemiştir. Bilakis bunun aksine çeşitli hadislerin, sadece muzaffer olmuş taifeden (Tâifetul Mansura), onun bireylerinin “Kendi toplumundan Allah için ayrıldıklarından”, “Allah’ın emrini yerine getirmek için” çalıştığından, “Onlara isyan edenlerin, itaat edenlerden daha çok olmasına” karşın sabrından, onu övmekten, ona düşkün olduğundan ve onları terk edip gidenlerin ve onlara muhalefet edenlerin Allah’ın emri gelinceye kadar ona hiçbir zarar veremeyeceğinden bahsettiğini görmekteyiz. Sonra galip geleceklerinden, yani O’nun katından zaferle destekleneceklerinden dolayı ümmete kararlılık ve güven vermektedir. Hilafetin ikame edilmesi vaadi, Allah’ın izniyle onların elleriyle olacaktır.

Evet, Hizb-ut Tahrir’in sürekli ilerlemekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hizb-ut Tahrir, hedefini ve gayesini gerçekleştirmeye her zamankinden daha yakındır. Nitekim Hizb-ut Tahrir’in İkinci Raşidi Hilafeti ikame etmesinin yakın olduğunun göstergelerinden bazıları şunlardır:

1- Hizb-ut Tahrir’de gerçek değişim için çalışan siyasi bir hareketin güç unsurlarının mevcudiyeti: Bu unsurlar aşağıdaki hususları temsil etmektedir:

Bu hareketi temsil eden Hizbin gençlerinin inşa gücü.

Hareketin ümmet içerisindeki varlığının ve etkisinin gücü.

Gerçek değişim için çalışan siyasi bir hareket, ümmeti kalkındırmayı ve toplumu değiştirmeyi hedefler ve yönetimi elde etmek için bizzat kendi gücüne güvenir. Bu güç ise, kendi gücünden ve kendisine yardım eden ümmetin evlatlarının gücünden oluşmaktadır. Dolayısıyla yönetimi teslim almak, otoriteyi vermeye, hibe etmeye, geri almaya ve engellemeye sahip olan ümmet yoluyla olacaktır. Şayet bu şekilde olmazsa, durumları değil de şahısları değiştirmeyi hedefler ki bu şekilde ümmetin kalkınması, ülkelerin kurtulması ve halkların birleşmesi gerçekleşmez… İşte bu güçler, Hizb-ut Tahrir’de mevcuttur: Zira fikir, hareketin esası, hayatının ve gücünün sırrıdır. Şahsiyetleri yetiştiren, devlet adamlarını inşa eden ve destekçilerin dikkatini çeken işte bu çekim gücüdür.

Hizbin gençlerinin gücüne gelince; fikri güçlerini, İslami şahsiyetlerini, hedeflerine ulaşmak için sahip oldukları her şeylerini feda etmeye hazır olmalarını ve her an harekete geçme çağrılarına icabet etmelerini temsil etmektedir.

Hizbin ümmet içerisindeki etkisine gelince; bu, meçhul değil bilinen bir şeydir. Zira kafirlerin projelerine ve komplolarına meydan okumaya kalkıştığında, ümmetin evlatlarından on binlercesi onunla birlikte buna icabet etmektedir. Aynen CEDAW Anlaşması (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) veya Yüzyılın Anlaşması ve diğerlerine karşı koyduğunda Filistin’de olduğu gibi. Bu ise Hizbin ümmet üzerindeki etkisinin, ondan ve fikirlerinden ne ölçüde etkilendiğinin ve eylemlerine katılıma verdiği tepkinin bir göstergesidir.

2- Hizb-ut Tahrir’in hedefe ulaşmak için Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu örnek aldığı şeri yoldaki seyri:

Hizb-ut Tahrir’e gelince; hedefe ulaşmak için Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu örnek alarak şeri yolda yürümektedir. Bu ise Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna sımsıkı sarılmasında gayet açıktır. Zira o, bundan kıl kadar sapmaz. Dolayısıyla takip etmiş olduğu üç merhalede onun adımlarının aynısını takip etmekte, onun metotları üzere yürümekte ve onun yoluna bağlı kalmaktadır:

Birinci Merhale: Bu merhale, Hizbi tesis ve inşa etme ve gerçek hakimiyet sadece alemlerin Rabbi olan Allah’a ait olsun diye insanları Allah’tan başkasına kulluk etmekten kurtarmayı hedefleyen gerçek bir değişimi oluşturmak için fikri mücadele ve siyasi çatışmaya girmeleri amacıyla İslami şahsiyetlerini oluşturmak için Hizbin üyelerini fikri ve nefsani olarak hazırlama merhalesidir.

İkinci Merhale: Bu merhale, kamu bilincinden kaynaklanan bir kamuoyu oluşturmak ve mevcut kapitalist sistemlerin enkazı üzerine kurmak amacıyla Hilafet projesini taşıması için ümmetin liderliğini elde etmek üzere fikri çatışma ve siyasi mücadele yoluyla ümmetle kaynaşma merhalesidir.

Üçüncü Merhale: Bu merhale, hayatın her alanında İslam’ı tatbik edecek ve İslam risaletini davet ve cihat yoluyla dünyaya taşıyacak olan yönetimi teslim alma merhalesidir.

3- Hizb-ut Tahrir’in taşımış olduğu Hilafet projesi bir kalkınma projesi olarak ilerlerken kafirlerin projelerinin gerilemesi:

Hizb-ut Tahrir’in taşımış olduğu Hilafet projesi bir kalkınma projesi olarak ilerlerken kafirlerin projelerinin gerilemesine gelince; bu, Hizb-ut Tahrir’in davet seyrinde hissedilebilir bir durumdur. Zira Hilafeti kurmaya yönelik daveti ortaya çıktığında, ümmetin evlatları tarafından hoş karşılanmamıştı… Sonra kabullenme ve işitme aşamasına geçti; zira artık insanlar Hizb-ut Tahrir’in ortaya koymuş şeyleri dinlemeye ve onların üzerindeki hoşnutsuzluk gittikten sonra bunu onaylamaya başladıkları gibi Müslümanlardan bir çoğu, ona ulaşmak çok zor ve büyük fedakarlıklar gerektirse de Hilafet’in vakıasının gerçek olduğunu idrak etmeye başladılar… Ardından kabullenme ve dinleme aşamasına geçtiler; zira Hizb-ut Tahrir’in kabul etmeleri için ortaya koymuş şeyleri dinlemelerinden dolayı fikri seviyeleri yükselince gençleriyle tartışmaya ve çeşitli faaliyetlerine katılmaya başladılar… Sonra Hilafeti destekleme aşamasına geçti ve insanlar Hizbin hedefine ulaşması ve bunu hızlandırması için çabalarını iki katına çıkarmasını talep ettiler… Ardından insanları Hilafet projesi etrafında bir araya getirme ve toplu bir şekilde onu destekleme aşamasına geçti. Zira kamuoyu, tağut yönetimleri kaldırıp atma, Allah’ın şeriatıyla tatbik etmeye geri dönme ve İslam’ın metotları üzere hareket etme taleplerini artırdı. Dolayısıyla ümmetin Hilafet projesine yönelik taleplerinin giderek artması ve bireylerle ilgili şeri hükümlere bağlı kalmaları, ümmetin hayatında metot ve nizam olarak İslam’dan başkasını kabul etmeyeceğinin bir kanıtıdır.    

Öte yandan, Batı’nın kapitalist kültürü ve yozlaşmış kanunları gün geçtikçe parçalanmaktadır. Zira Müslümanlara demir ve ateşten rejimler yoluyla dayatılmasına rağmen ölüm aşamasına gelmiştir. Nitekim şu an Lübnan, Irak ve Cezayir’de olduğu gibi bir ülkede tamamlanmadan diğer bir ülkede alevlenerek yenilenen ve ümmetin devam eden devrimleri, başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyaya dayatılan kapitalist Batılı kanunlarının iflas ettiğinin bir kanıtıdır. Tüm bunlar, Hizb-ut Tahrir’in taşıdığı Hilafet projesinin ilerlediğini, küfür projelerinin ise gerilediğini ve ölüme ve devrilmeye doğru yol aldığını doğrulamaktadır.

4- Kendisiyle mücadeledeki küresel kurnazlığa rağmen Hizb-ut Tahrir’in genişlemesi ve bünyesinin büyümesi:

Kendisiyle mücadeledeki küresel kurnazlığa rağmen Hizb-ut Tahrir’in genişlemesi ve bünyesinin büyümesine gelince; bu, iki gözü olan herkes için gayet açıktır. Nitekim Hizb-ut Tahrir’in ortaya çıkışı Beytül Makdis ve Beytül Makdis’in çevresinde oldu. Sonra bünyesi genişlemeye ve büyümeye başladı ve kökleri derinliklere ve dalları da göklere ulaşıncaya kadar gövdesi güçlendi. Bugün o, kırk küsur ülkede çalışmakta ve gün geçtikçe de genişlemektedir. Tüm bunlar ise kendisiyle mücadeledeki küresel kurnazlığa, davetini çarpıtma, gençlerini takip etme ve onları çaresizce tutuklama girişimlere rağmen oldu. Hem de bu, gençlerinin hala kabile savaşçıları olarak adlandırılmasına rağmen oldu. 

5- Kafirler ve ajanları ne kadar da örtbas etmeye çalışsa da Hizb-ut Tahrir’in medyanın ketumluğunu delmesi:

Kafirler ve ajanlarının devam etmesi noktasında ısrar etmelerine rağmen Hizb-ut Tahrir’in medyanın ketumluğunu delmesine gelince; Hizb-ut Tahrir, Raşidi Hilafet Devleti’ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak amacıyla davetini taşımak için harekete geçtiği günden beri medya, Hizbe ve davetine karşı tamamen ketum olmuştur. Nitekim kafir ve ajanları da, Hizbin harekete geçtiği günden beri davetine karşı tamamen ketum olmaya ve davetini gizli tutmaya hırs göstermişlerdir. Ayrıca Hilafetin kurulması fikrinin Müslümanların akıllarına sızmamasına hırs gösterdiler ki böylece Müslümanlar onun etrafında toplanmasınlar ve rejimleri de yıkılmasın. Bunu garantilemek için de medyanın ketumluğu, Hizb-ut Tahrir’in gençlerinin takip edilmelerine ve tutuklanmalarına yönelik yürütülen çılgın kampanyaya eşlik etti. Ancak onun büyümesi, gençlerinin kararlılığı, liderliğinin icat ediciliği ve Allah’a olan bağlılığı, davetini ümmetin arasına yerleştirmiştir. Dolayısıyla medyanın ketumluğunu delmiş ve Hizbin daveti, Müslümanların aklına ve gönlüne ulaşmaya ve kulaklarına dokunmaya başlamıştır. Dolayısıyla da Hizbin davetinden etkilenmişler ve kafirlerin ve ajanlarının burunları ise yerlere sürtülmüştür.

Medyanın ketumluğunun delinmesine katkıda bulunan şey, Hizb-ut Tahrir’in davetini ümmetine ulaştırmak için gençlerine ve kendi medyasının çabalarına güvenmesidir. Aynen Hizbin faaliyet gösterdiği birçok ülkede medya ofisleri açmasına ek olarak radyo ve El-Vakiye Kanalı açması, dünyaya İslam akidesi zaviyesinden bakan dürüst makaleleri ile tüm dergi ve gazetelerden ayrıcalığı olan El-Raye Gazetesi çıkarmasının yanı sıra “El-Vai” ve “Muhtârât” dergilerini çıkarması gibi. Tüm bunların, Hizbin davetinin ümmete ulaşmasında ve ümmetin düşmanlarının Hizb-ut Tahrir’e ve davetine dayatmış olduğu medyanın ketumluğunu delmesinde büyük bir etkisi olmuştur.

Hizb, imajının ve davetinin çarpıtılması, insanları ondan ve davetinden uzaklaştırmak için gerçekleri alt üst etmesi ve toplu etki teorisi, ölümcül kurşun teorisi, aşılama teorisi, iki aşamalı etki teorisi, çalışma takvimi teorisi, kapı bekçiliği teorisi, doyurma teorisi ile diğer tüm habis teoriler gibi medyanın etkili teorilerini kullanarak bu konuda uzmanlaşması gibi kendisiyle mücadelede kullanılan tüm yöntemlere rağmen Allah’ın yardımıyla medyanın ketum duvarlarını tümüyle kırıncaya kadar çalışmasına devam edecektir. Ancak onların tuzakları boşa gidecek, Hizb-ut Tahrir Allah’ın yardımıyla medyanın ketumluğunu kırmayı, onu ifşa etmeyi ve onu düşürmeyi başaracak ve Hizb, Allah’ın yardımıyla Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti ikame etmeye yaklaşmaya tek başına devam edecektir.

6- Hizb-ut Tahrir’in taşımış olduğu Hilafet projesinin ilerlemesinden dolayı kafirlerin ve ajanlarının korkusunun giderek artması.

Hizb-ut Tahrir’in taşımış olduğu Hilafet projesinin ilerlemesinden dolayı kafirlerin ve ajanlarının korkusunun giderek artmasına gelince; kafirler ve ajanlarının, Hizb-ut Tahrir’in Hilafeti kurmasının, ajanları yoluyla kanunlarını uygulayan rejimlerinin düşmesi anlamına geldiğinin farkında olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu ise haddi zatında Batı liderlerinin gelmekte olan Hilafet noktasında halklarını uyardıkları gibi Batı medeniyetinin yıkımı olacaktır. Zira Amerika’nın, müttefiklerinin ve ajanlarının, özel olarak Suriye devrimine genel olarak da ümmetin devrimine destekçileri ve takipçileri yoluyla gelişigüzel açtıkları savaşlar, Batılı liderlerin kalbini dolduran korkunun açık bir kanıtıdır. Kafirler ve ajanları Hilafet ve Hizb-ut Tahrir’den korktukları için tepkileri daha da artırmışlar ve Hizb-ut Tahrir’e, davetine ve ümmetine karşı kalplerini sıkan gizli nefretlerini dışa vurmaya başlamışlardır.  

7- Hizb-ut Tahrir’in İslam’ın metoduna bağlı kalması, bunun üzerinde sebat göstermesi ve bundan dolayı gelen eziyetlere sabretmesi.

İslam ümmetinin yeniden kalkınması ve daha önce olduğu gibi insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olması, sadece İslam’a sımsıkı sarılması, onun dışındakileri kaldırıp atması ve İslam’ı tatbik eden devlet yoluyla Müslümanların hayatında İslam’ın hükümlerini uygulamasıyla mümkün olacaktır. Nitekim Hizb-ut Tahrir, 60 küsur yıldır davetini taşımakta olup bunun üzerinde sebat göstermiş ve fikirlerinin tek bir tanesini bile değiştirmemiştir. Hatta daveti yolunda, ümmetin düşmanlarının ve ajanlarının uygulamış oldukları tüm eziyet çeşitlerine tahammül etmiştir. Bu ise hedefini gerçekleştirmeye yaklaştığının bir kanıtıdır.

8- Beşeri ideolojilerin iflas etmesi, halklarının bocalayıp durması ve bazılarının devletinin yokluğunda bile İslam’ı kabul etmeleri.

Kapitalist ideolojinin yozlaştığına işaret eden ilk özellik, onun insan aklından çıkmış olmasıdır. Nitekim başarısızlığı dünya düzeyinde açığa çıkmış ve kendi halkları da dahil herkes onun cehennem ateşiyle yanıp tutuşmuştur… Ajanlarını iktidara taşıyan kafirler, kokuşmuş kapitalist ideolojilerini Müslümanların hayatına dayatmış olmalarına ve onları yaklaşık bir asırdır yönetmelerine rağmen 2011 yılından beri Müslümanların ülkelerinde alevlenen devrimler, kafirleri, kanunlarını ve ajanlarını reddettiklerini ilan etmiştir. Zira aklı başında olan kafirlerin İslam’a inanma yönünde iyi katılım kaydetmesi ve günahkar Müslümanlardan bir çoğunun İslam’a sımsıkı sarılmaya geri dönmesi, Hilafetin kurulma zamanının yaklaştığının kanıtıdır.

9- Hizb-ut Tahrir’in, Allah’ın izniyle kendi elleriyle gerçekleştirmeye ehil olduğu nusretin şartlarını oluşturması.

Hiç şüphesiz zaferin tek bir nedeni vardır ki o da Allah katındandır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟Bunu yalnızca müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Zaten zafer ancak Allah katındandır. Allah, kuşkusuz izzet ve hikmet sahibidir.” [Enfal-10] Ancak zafer için yerine getirilmesi gereken şatlar vardır. Bunu güzel bir şekilde başaran kimseye Allah zafer verecektir. Bu şartlardan bazıları şunlardır; Allah’ın vaadine ve zaferin müminlerin olacağına iman etmek. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَكَانَ حَقًّا عَلَيۡنَا نَصۡرُ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ“Müminlere yardım etmek, bizim üzerimize bir haktır.” [Rum-47] Allah’ın şeriatına bağlı kalmak, İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için sürekli çalışmak ve Hilafeti kurmak için çalışırken Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna bağlı kalmak… Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir kendi içtihadına göre, Allah’ın izniyle kendi elleriyle zaferin şartlarını gerçekleştirmeye ehildir. 

10- Ümmet bilincinin artması ve ümmetin evlatlarının çoğunun Hilafet projesini desteklemesi.

Hilafet projesine yönelik kamu bilincinden kaynaklanan bir kamuoyunun oluşması baskın bir hale gelmiş, kafir ülkeler bunu tamamen fark etmiş ve bundan ciddi şekilde korkmaya başlamışlardır. Zira kafirlerin ve ajanlarının cahil bırakmak, saptırmak ve dikkatini dağıtmak için çalıştığı bu ümmetin artık durumu değişmiştir. Çünkü günden güne bilinci artmaya başlamıştır ki bunun göstergelerinden bazıları şunlardır:

Ümmetin, İslam’ını istemeye ve diğer tüm ideolojileri reddetmeye başlaması.

Ümmetin, vahdetini istemeye ve parçalanma ve bölünmeyi reddetmeye başlaması.

Ümmetin artık düşmanlarını ve onların ajanlarını tanıması.

Demokrasi gibi beşeri ideolojilerin iflas etmesi ve insanların sorunlarını doğru bir çözümle çözememeleri.

Başta Amerika olmak üzere sömürgeci ülkelerin, bataklığın içinde olmaları ve krizlerle boğuşmaları.

Yöneticilerin artık ümmetin gözünden düşmeleri, Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere olan ihanetlerinin açığa çıkması ve ümmetin düşmanlarına ajanlık yaptıklarının ifşa olması.

Hizb-ut Tahrir Allah’ın izniyle muzaffer olacak ve Subhanehu’nun emriyle galip gelecektir. Allah’ın emri gelinceye kadar onu yalnız bırakanlar ve ona muhalefet edenler ona hiçbir zarar veremeyecek ve o, bu hal üzere devam edecektir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَيَنصُرَنَّ ٱللَّهُ مَن يَنصُرُهُۥٓ“Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder.” [Hac-40]

Kaynak: H. Muharrem 1442 – Eylül 2020 tarihinde yayınlanan El-Vai Dergisi’nin 408. sayısı.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER