Hizb-ut Tahrir / Endonezya'dan Basın Açıklaması إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا "Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem a
- Kategori Endonezya
- İlk yorumlayan ol!
- |
Danimarka İstihbârat Teşkilatı'nın Nebîmiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret eden karikatüristlere yönelik suikast planını boşa çıkardığını iddia etmesinden sonra, onur kırıcı bu karikatürleri 13.02.2008'te hem Danimarka'nın önde gelen 11 medya organı ve Danimarka Televizyonu, hem de en az üç Avrupa gazetesi kin ve nefret dolu aynı karikatürleri yayınladı. Danimarka İstihbârat Teşkilatı Başkanı, Tunus ve Fas asıllı üç Danimarka vatandaşı zanlıyı aklamasına rağmen onlar, ifâde özgürlüğünü savunma gerekçesi ile bu karikatürleri yeniden yayınladılar. Oysa bu karikatürler, Nebîmiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, Müslümanların mukaddesatına ve değerlerine dil uzatmaya yönelik maksatlı teşebbüslerdir. Nitekim bu karikatürler, iki sene önce ilk kez yayınlandığında dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların şiddetli öfkesi ile karşılaşmış, ancak bu durum, bir Norveç gazetesinin yeniden yayınlamasını engelleyemediği gibi, Fransız gazetesi France Soir de aynı cürümü işlemiştir. Şimdi de Müslümanların duygularıyla oynamayı ve öfkelerini kabartmayı umursamaksızın bu maksatlı girişimlere yeniden teşebbüs ediliyor.
Efendimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret eden bu karikatürler, gerçekte gerek mukaddesleri, gerek simgeleri, gerekse değerleri hedef alınarak uzun süredir Müslümanlar aleyhinde devam eden plânlı saldırı silsilesinin bir halkasıdır.
- 1988'de Batı'da Selman Ruşdî'nin "Şeytânî Âyetler" (the Satanic Verses) isimli mücrim kitabı yayınlandı. Bu kitap, Kur'ân'ı -hâşâ- şeytânî âyetler olarak tasvir etmekte, içerisinde Rasûl-il Kerîm [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in zevceleri olan mü'minlerin annelerine küstahça saldırılmakta ve [إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ] "İnsanlar için kurulan ilk ev (ma'bed)" [Âl-i İmrân 96] olan Kâbe-i Müşerrefe'ye -hâşâ- fuhuş evi denilmekteydi. Selman Ruşdî, halen İngiliz hükümetinin ve güvenlik birimlerinin koruması altında yaşamaktadır.
- Yine 1994'te Yahudi Steven Spielberg, Sâlim Ebu Aziz adında bir Müslümanın liderliğini yaptığı "Kızıl Cihad" (Crimson Jihad) adında bir örgütlenmeyi anlatan Gerçek Yalanlar (True Lies) isimli bir film çıkardı.
- 1997 yılında "İsrailli" Yahudi bir kadın, İslâm dinîne ve bu Ümmet'in Nebîsine hakâret edildiği yirmi adet fotoğraf yayınladı. Bunlardan biri, üzerinde Arapça ve İngilizce olarak "Muhammed" yazılı bir Filistin sarığı sarmış bir domuzun fotoğrafıdır. Bir diğerinde de yine bir domuzun toynağına bir kurşun kalem konulmuş halde -hâşâ Kur'ân'ı kastederek- bir kitap yazarken tasvir ediliyordu.
- 2004 yılında Hollandalı Theo van Gogh, Hollandalı Müslümanları öfkelendirecek şekilde Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret içerikli 10 dakikalık bir film (Submission) yayınladı. Ayrıca laik ve liberal fikirler ile kirlenmiş bazı Müslümanlar da bu hakâretlere ortak oldular. Nitekim Van Gogh'un bu filminin senaristi, Hollanda Parlamentosu'nun eski milletvekili Somali asıllı bir Müslüman olan Ayan Hırsî Alî idi. Filmde İslâm'ın kadınlara baskı ve zulüm uyguladığı iddia ediliyor, bunun için maruz kaldığı şiddet nedeniyle Allah'a dua eden yarı çıplak bir kadın oyuncu sergileniyordu. Üstelik filmde, bu yarı çıplak kadınlar, sırtlarında Kur'ân âyetleri yazılı olduğu halde gösteriliyordu. [Van Gogh'un 2004'te öldürülmesinden beri Ayan Hırsî Hollanda güvenlik birimlerinin koruması altında yaşamaktadır.]
Bunlar ve benzeri saldırılar, dâima Batılı ülkelerde benimsenmiş, desteklenmiş ve haklı görülmüştür.
Bu hâdise hakkında Hizb-ut Tahrir / Endonezya, Müslümanların dikkatini aşağıdaki hususlara yöneltir: Bu karikatürlerin yeniden yayınlanması kasıtlı eylemlerdir ve bu aşağıdaki tutumlardan ortaya çıkmaktadır:
Birincisi: İslâm, Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in tasvirinin yanı sıra Aleyhi's Salâtu ve's Selâm'a herhangi bir şekilde dil uzatılmasını men eder. Buna rağmen Jyllands-Posten Gazetesi şöyle demektedir: "Gayr-i müslimlerin bu şer'î hükme itaat etmesi gerekmez." Bilakis onların maksadı, Nebîlerine ve İslâmlarına ne kadar bağlı olduklarını görmek üzere Müslümanların nabzını ölçmektir.
İkincisi: Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret girişimleri defâlarca yinelenmiş ve her defasında Müslümanların bunlara tepkisi, karşı çıkarak, eleştirerek ve kınayarak şiddetli olmuştur. Ancak bu gazete, iki sene önce dünyanın dört bir yanında şiddetli protestolara neden olan bu karikatürlerin yayınlanması da dâhil, Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâretlerini sürdürmüştür.
Üçüncüsü: Danimarka Hükümeti, bu hakârete suskun kalmış, hatta özgürlükler gerekçesiyle savunmuştur.
Dördüncüsü: Danimarka halkının %79'nun Başbakan Rasmussen'in Müslümanlardan özür dilmesine gerek olmadığını düşündükleri ve %62'sinin de gazetenin Müslümanlardan özür dilmesi gerekmediğini ifâde ettikleri sonucunu ortaya koyan bir ankete göre bu ısrar Danimarka toplumunda da mevcuttur.
Sözde iddialarına göre bu karikatürlerin yeniden yayınlanması, ifâde özgürlüğünün korunması taahhüdünün bir tezâhürüdür. Ancak bunun vakıası, sadece ifâde özgürlüğü olmayıp Müslümanlara ve İslâm'ın Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e saldırma, küfür ve hakâret etme özgürlüğüdür. Yahudilerin sözde "Holokost" dedikleri toplu katliamı eleştirmeye cesâret edebiliyorlar mı? İnsan hakları fikri ve uygulaması, "ötekiler" yani Müslümanlar aleyhine karşı kesimin çıkarı için istismâr edilerek geçerliliğini yitirmiştir. Fransa'da Müslüman kızların başörtüsü takmaları yasaklanırken geveleyip durdukları o özgürlükler neredeydi? Müslümanlar, kokuşmuş Kapitalizm'e alternatif olarak İslâmî Şeriat'ın tatbikine çağırdıklarında, ne diye aşırılık ve radikalizm ile, köktencilik ve terörizm ile yaftalandılar? Niçin Müslümanlara, kendi beldelerinde arzuladıkları hayat nizâmını tercih etmelerine imkân tanınmıyor?
İslâm'a ve Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e karikatürlerle hakâret girişimleri, liderliğini Amerika'nın, Avrupa'nın ve müttefiklerinin yaptığı sözde terörizme karşı savaşın ayrılmaz bir parçasıdır. Bunun delili, bu karikatürlerin Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i başı bomba şeklinde bir sarıkla tasvir etmesi, âdeta İslâmî Ümmet'in -hâşâ- o teröristin sülbünden gelen bir ümmet olduğu için savaşılması gerektiğini ifâde ediyordu.
Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir / Endonezya aşağıdaki hususları açıklar:
1. İslâmî Hilâfet Devleti'nde tatbiki vâcip olan şer'î hüküm şudur: Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e küfredilmesi yahut sövülmesi yahut kerîm şahsına hakâret edilmesi yahut herhangi bir şekilde dil uzatılması kesinlikle haramdır. Her kim bunu yaparsa kesinlikle öldürülür. Müslüman olursa idam cezasına çarptırılır ve -İslâmî Devlet'in tebâsından olsa bile- tevbesi kesinlikle kabul edilmez. Meşhur fıkıh kitabı Neyl-ul Evtâr yazarı İmâm Şevkânî bunu beyân etmiş ve mezhep imamlarından İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed ibn-u Hanbel'in bunu ikrâr ettiğini bildirmiştir. Fakat Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret eden kimse, İslâm Devleti'nde yaşayan zimmet ehlinden biri olursa da öldürülür, tevbe edip İslâm Akîdesi'ne îmân etmesi hali müstesna.
Emîr-ul Mu'minîn Alî [KerramAllahu Vechehu]'dan şöyle rivâyet edildi: أَنَّ يَهُودِيَّةً كَانَتْ تَشْتُمُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَتَقَعُ فِيهِ فَخَنَقَهَا رَجُلٌ حَتَّى مَاتَتْ فَأَبْطَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دَمَهَا "Bir Yahudi kadını Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e dil uzatıp hakâret ediyordu. Bunun üzerine bir adam, ölünceye kadar boğazını sıkarak onu öldürdü ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] de o kadının zimmetini iptal etti." [Ebu Dâvûd rivâyet etti.] İbn-u Abbâs [RadiyAllahu Anhumâ]'dan da şöyle rivâyet edildi: أَنَّ أَعْمَى كَانَتْ لَهُ أُمُّ وَلَدٍ تَشْتُمُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَتَقَعُ فِيهِ، فَيَنْهَاهَا فَلاَ تَنْتَهِي، وَيَزْجُرُهَا فَلاَ تَنْزَجِرُ، قَالَ فَلَمَّا كَانَتْ ذَاتَ لَيْلَةٍ جَعَلَتْ تَقَعُ فِي النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَتَشْتُمُهُ، فَأَخَذَ الْمِغْوَلَ فَوَضَعَهُ فِي بَطْنِهَا، وَاتَّكَأَ عَلَيْهَا فَقَتَلَهَا، فَلَمَّا أَصْبَحَ ذُكِرَ ذَلِكَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَجَمَعَ النَّاسَ فَقَالَ أَنْشُدُ اللَّهَ رَجُلاً فَعَلَ مَا فَعَلَ لِي عَلَيْهِ حَقٌّ إِلاَّ قَامَ فَقَامَ الأَعْمَى يَتَخَطَّى النَّاسَ وَهُوَ يَتَزَلْزَلُ حَتَّى قَعَدَ بَيْنَ يَدَيْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنَا صَاحِبُهَا كَانَتْ تَشْتُمُكَ وَتَقَعُ فِيكَ فَأَنْهَاهَا فَلاَ تَنْتَهِي وَأَزْجُرُهَا فَلاَ تَنْزَجِرُ وَلِي مِنْهَا ابْنَانِ مِثْلُ اللُّؤْلُؤَتَيْنِ وَكَانَتْ بِي رَفِيقَةً فَلَمَّا كَانَ الْبَارِحَةَ جَعَلَتْ تَشْتُمُكَ وَتَقَعُ فِيكَ فَأَخَذْتُ الْمِغْوَلَ فَوَضَعْتُهُ فِي بَطْنِهَا وَاتَّكَأْتُ عَلَيْهَا حَتَّى قَتَلْتُهَا فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَلاَ اشْهَدُوا أَنَّ دَمَهَا هَدَرٌ Bir âmânın, ümmü veledi (efendisinden çocuğu olmuş gayr-i muslim cariyesi) vardı. Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e sövüp hakâret ediyordu. O kendisini bundan nehyettiği halde, (hakâretlerine) son vermiyordu. Onu engellemeye uğraştığı halde bundan vazgeçmiyordu. (Râvi) dedi ki, bir gece yine Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e sövüp hakâret etmeye başlayınca, kamayı alıp karnına sapladı. İyice bastırıp öldürdü. Sabah olunca bu durum Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e bildirilince insanları toplayıp şöyle dedi: "Yapacağını yapan adamı Allah için çağırıyoruz, ayağa kalkmadığı sürece benim onun üzerinde hakkım vardır." Bunun üzerine âmâ tedirgin bir halde ayağa kalktı, insanların omuzlarından aşarak gelip Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in önüne oturdu. Sonra şöyle dedi: "Yâ RasulAllah, ben onun efendisiyim. O sana sövüp hakâret ediyorum. Onu nehyettiğim halde bundan sakınmıyordu, onu engellemeye çalıştığım halde bundan vazgeçmiyordu. Ondan inci tanesi gibi iki oğlum vardır. O benim refikamdı. Dün gece yine sana sövüp hakâret etmeye başlayınca kamayı aldım, karnına sapladım, öldürünceye kadar iyice bastırdım." Bunun üzerine Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle dedi: "İşte, şâhitlik ediniz ki onun kanı heder olmuştur." [Ebu Dâvûd ve en-Nesâî rivâyet etti.]
2. Hizb-ut Tahrir tüm Müslümanları, Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in kudsiyetini savunmak üzere birbirleriyle yardımlaşmaya çağırır ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e dil uzatan herkesi şiddetle lânetler. Müslümanlar, Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e bağlılıklarını, sırf O'nun için öfkelenmekle yetinerek değil, aynı zamanda O'nun Sünnetine sımsıkı sarılarak ve getirdiği risâlete nusret vermede acele ederek de göstermelidir.
3. Yine Hizb-ut Tahrir tüm Müslümanları, İslâmî Hilâfet Devleti'ni kurmak için samîmi şekilde çalışmaya dâvet eder. Zîra hem tüm bu saldırıları ve hakâretleri durdurmaya muktedir olan, hem de İslâm ahkâmını, İslâm Ümmeti'ni ve özellikle İslâm'ın Nebîsi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in kutsiyetini korumaya muktedir olan ancak Hilâfet'tir. Aynen Müslümanların Halîfesi Sultan II. AbdulHamîd Hân'ın yaptığı gibi. O ki İslâm'ın Rasulü'ne Voltaire'in hakâretâmiz tiyatrosunu sahneye koymak istedikleri vakit İngiltere'ye karşı Cihâd ilan etmekle Fransa'yı ve İngiltere'yi tehdit ederek bu İngiliz cürümüne engel olmuştu.
4. Ey Müslümanlar! Sizler insanlar için çıkartılmış en hayırlı Ümmetsiniz. O halde bu esâs üzere hareket ediniz, bu küfürbazları ve sapıkları zulumâttan nûra çıkartmak için İslâm hidâyetini taşıyınız.
Ve's Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh.