Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Münkere Karşı Durmak, Muttakilerin En Belirgin Özelliğidir

بسم الله الرحمن الرحيم

Münkere Karşı Durmak, Muttakilerin En Belirgin Özelliğidir

 

Sahabeler, Müslümanlar için örnek kişilerdir. Allah'ın razı olduklarından ve muttakilerdendirler.

Takva sahibi olmanın manasını bize öğreten onlardı. Onlar, yaptıkları her şeyle Allah'ın bilincinde olanlardır. Bu bilinç düzeyine ulaşabilmek için, Allah'ın emirlerini iyi anlamışlardır. Muaz bin Cebel (r.a.) böyle güzel bir kişiliğe iyi bir örnektir.

﴿لَٰكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ وَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ﴾

“Fakat peygamber ve beraberindeki müminler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar işte bunlarındır. İşte bunlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(Tevbe: 88)

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Vessellem bir zamanlar Muaz bin Cebel hakkında şöyle demiştir:

«إنه أعلم أمتي بالحلال والحرام» “İnsanlar arasında, Allah’u Teâlâ’nın helâl ve haram ettiklerini en iyi bilen Muaz bin Cebel’dir”.

O Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Vessellem Muaz bin Cebel’e atıfta bulunuyordu. Aydınlanma, cesaret ve zekâsından dolayı, ikinci halife olan Ömer bin Hattab’a benzetiliyordu.

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Vessellem, irşatta bulunması ve Müslümanlara dinlerini öğretmesi için Yemen’e birini göndermek istiyordu. Muaz bin Cebel’i bu grubun emiri olmaya layık gördü ve ona şu soruları sordu:

«كَيْفَ تَقْضِي إِذَا عَرَضَ لَكَ قَضَاءٌ؟»‏.‏ قَالَ: أَقْضِي بِكِتَابِ اللَّهِ.‏ قَالَ: ‏«فَإِنْ لَمْ تَجِدْ فِي كِتَابِ اللَّهِ؟».‏ قَالَ: فَبِسُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم.‏ قَالَ: «فَإِنْ لَمْ تَجِدْ فِي سُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ فِي كِتَابِ اللَّهِ؟»‏.‏ قَالَ: أَجْتَهِدُ رَأْيِي وَلاَ آلُو‏.‏ فَضَرَبَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم صَدْرَهُ وَقَالَ: «الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَفَّقَ رَسُولَ رَسُولِ اللَّهِ لِمَا يُرْضِي رَسُولَ اللَّهِ»

“Sana bir dava getirilirse ne ile hükmedersin?” diye sorar. Muaz (رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ): “Allah’ın kitabı ile” der. Ya onda cevabını açıkça bulamazsan? “Peygamberin sünneti ile.” Ya onda da bulamazsan? “İçtihad eder, anladığımla hükmederim.” diye cevap verir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Vessellem “Elhamdulillah! Allah Resulünün elçisi, Resulünün rızasına uygun söyledi.” diyerek memnuniyetini ifade eder ve Muaz’a “Allah seni musibetlerden, insanların ve cinlerin şerrinden muhafaza eylesin” diye dua ederler.

Başka bir ortamda, aynı sahabe, Müslümanları bir araya toplayıp, üzülerek onları uyarmış ve şöyle demiştir: “Bugün Kur'ân okurları az ama uygulayıcıları çoktur; peki okuyucuların çok olduğu ama uygulayıcıların az olacağı zaman ne olacak?”

Muaz (رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ)bu söylemiyle bizim zamanımızdan mı bahsediyor acaba?

Şu mübarek Ramazan ayını yarılamak üzereyken, Müslümanların Kur'ân’ın okunması için büyük çaba sarf ettiklerini görürüz. Birçoğu camiye gidip teravih namazına katılmakta ve Kur'ân'ın tamamını okuyup bitirmek, ezberlemek ve dinlemek için elinden gelenin en iyisini yapmaktadırlar.

Ancak, Muaz bin Cebel’in Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Vessellem’i memnun eden o ifadelerini kıyasladığımızda, Ramazan ayında yapılması gerekenler bunlar mıydı? Yoksa Ramazan ayında yaptığımız bu davranışlar, bundan sonra da amellerimizi Kur'ân’a dayandıracağımız anlamına mı geliyor? Ya da Muaz bin Cebel’in bahsettiği ‘azınlıkta olan Kur'ân’ı yaşayanlar’ grubunda olmakla karşı karşıya mıyız? “La havle ve la kuvvete illa billah”

Kur'ân ilk indirildiğinde sahabelerin yaptıklarına bakarsak; onların Kur'ân’ı ezberlemek için zamanlarını harcamak yerine, düşünce, fikir ve amellerini değiştirmeye harcadıklarını görmekteyiz. Bu davranışlar zamanla toplumu da büyük ölçüde değiştirmiştir.

Şimdi dünya çapındaki Ümmetimizin bulunduğu korkunç durumu incelediğimizde; sizce de bunca uyuşmazlık ve sorunları çözümlemek için doğru yargıya ihtiyacımız yok mu? Sizce de Muaz bin Cebel’in de övüldüğü gibi, Kur'ân ve Sünnet’e başvurmamız gerekmiyor mu?

Mesela sizce bizler, Allah'ın aşağıdaki ayette bahsettiği ümmet gibi miyiz?

﴿كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ﴾

“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ve Allah'a iman edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etmiş olsaydı şüphesiz kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır ancak çoğunluğu fasıktırlar.”(Ali İmran: 110)

Şu anda Müslüman dünyasında meydana gelen büyük zulümlerden sadece biri ile ilgili bu yükümlülüğü ele alalım.

Yemen'deki masum çocukların kanlarına, Müslüman kardeşlerimizin ellerini bulaştırmak.- Muaz’ın (رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ) yapacağı gibi, bu konuya Kur'ân ve Sünnet cercevesinde bakalım.

Allah Subhânehu ve Teâlâ Kur'ân’da bu konuda şöyle buyurmaktadır:

﴿مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاءتْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ﴾

“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Maide: 32)

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Vessellem sünnetinde bize şunu öğretiyor:

«لهدم الكعبة حجرا حجرا أهون عند الله من سفك دم امرئ مسلم»

“Kâbe’nin yıkılması Allah katında bir Müslüman’ın katledilmesinden daha ehvendir”.

Peygamber'in mirasçısı olan, alimler, şimdi bu konu hakkında neden konuşmuyorlar? Suud ailesinin yöneticileri, neden konu hakikati söylemeye gelince, zorlama olmaz diyor? Oysa Kur'an'ın emirlerini uygulamakta kastedilen şey bu değil mi? Ümmet’in durumunun değişmediğini gördüğümüz zaman, bu zulme karşı durmamız ve bu gerçeği değiştirmek için neyin gerekli olduğunu düşünmemiz gerekmez mi?

Gelin bu Ramazan ayını, sadece ibadet, dua ve Kur'ân'ı okumak ile geçirmeyelim. Kur'ân'ı bütün olarak yaşantımızda uygulamaya geçirmenin yolları hakkında düşünelim. Sonrasında Sahabelerin Kur’anı bütünüyle anlayabilmesinin ve uygulayabilmesinin nedeninin, Nübüvvet metodu üzerine gelen ve gelmesi gereken Hilafet’in olduğunu anlayacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Media Ofisi Adına

Yasmin Malik

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER