- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Riyad’daki Arap-İslam Zirvesi – Değersiz Bir Çerçöp Gibidir!
Haber:
İkinci Olağanüstü Arap-İslam Zirvesi, Yahudilerin Lübnan ve Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığıyla ilgili gelişmeleri ele almak üzere Veliaht Prensi ve Başbakan Muhammed bin Selman’ın başkanlığında 11 Kasım 2024 Pazartesi günü Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad’da acil olarak düzenlendi.
Yorum:
Müslümanların başındaki Ruveybidaların bu ikinci zirvesi, Filistin ve Lübnan'da devam eden savaşla ilgili düzenlenen ilk zirvedeki aynı hikayeyi tekrarlamak için gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu zirve, kınama ve eleştiri sözlerinin, timsah göz yaşlarının ve diğer uluslararası örgütlere güvenmenin dışına çıkmadan kendisi için çizilen sınırların ötesine geçmemiştir. Nitekim nihai açıklamasında, bölgeyi kasıp kavuran gerilimin ciddiyeti ve bunun bölgesel ve uluslararası yansımaları konusunda uyarıda bulunmuştur.Sanki 50.000'den fazla Gazze'nin evlatlarının ve Lübnan halkından 4.000 kişinin öldürülmesindeki tırmanış ve ısrar, 47 Müslüman ülkesinin temsilcilerinin gördüğü ciddiyete henüz ulaşmamış gibi! Sanki bu Ruveybidalar, kendi kuruluşlarının, benzer tüm uluslararası kuruluşlar içinde tek başına en büyük nüfuz, mali ve teknik ağırlığı oluşturduğunu bilmiyorlarmış gibi! Bunlar, çoğunluğu Müslüman olan iki milyardan fazla insanı yönetmekte, 32 milyon kilometrekareden fazla alanı işgal etmekte ve dünyadaki su yollarının çoğunu kontrol etmektedirler. Nitekim son bildiri, kafir Batı’nın kuyrukları olan bu Ruveybidaların, Gazze’nin yıkılmasına ve Batı Şeria’nın büyük bir bölümü üzerinde askeri ve güvenlik hegemonyasının dayatılmasına yol açan Amerika ve onun üvey evladı mutant Yahudi devletinin istekleriyle olan işbirliğini ortaya koymak için gelmiştir.
Sisi konuşmasında, “Bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasının temel şartının, özü çatışma ve düşmanlık olan bölgesel sistemden barış ve kalkınmaya dayalı başka bir sisteme geçiş olduğunu" söyledi. Nitekim Amerika’nın, Ortadoğu Güvenlik Konseyi adını verdiği yapı aracılığıyla bölgeyi eskisinden farklı bir şekilde yeniden düzenleyip bölgedeki hakimiyetini sıkılaştırmasının ardından savaşı uzatarak Ortadoğu’da istikrarın sağlanmasıyla ilgili olarak ulaşmayı amaçladığı şey tam da budur.
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ise sanki kendisinin ve ülkesinin bu konuyla hiçbir ilgisi yokmuş gibi Gazze ve Lübnan’da derhal ateşkes talebinde bulunmuştur! Aslında o, Filistin davasının sahibi olmasının yanı sıra halkı Müslüman olmasından dolayı onların zimmetlerinin kendi zimmeti olmasından ve aynı şekilde zirvesine başkanlık ettiği örgütün de bir üyesi olmasından dolayı, asıl olan onların davalarının kendi davası olmasıdır. Ama o, sanki havaya konuşuyormuş gibi bunu talep ediyor! Ayrıca o, zirvenin başkanı olarak Yahudi varlığının Gazze’de yaptığı soykırımı kınamayı da unutmadı.Eğer bu yorumumda alaycı olsaydım ona şöyle derdim: “İçini doldurduğun kınamadan dolayı diline sağlık ey prens, şayet onu ateşten bir taşla doldursaydın senin için daha hayırlı olurdu!”Elbette Veliaht Prensi, İran’la ilgili açıklamasına önemli bir bölümü eklemekten de çekinmedi; şüphesiz Amerika, yeni Ortadoğu Güvenlik Konseyi’nde İran'a verilmesi planlanan role hazırlık amacıyla kendisinden bunu yapmasını talep etmiştir; bu nedenle bin Selman, "İran’ın egemenliğine saygı duyulması ve İran topraklarına saldırmaktan kaçınılması” çağrısında bulunmuştur.
Ürdün Kralı’na gelince; kendi deyimiyle kardeş ve dost ülkelere, Gazze Şeridi’ndeki halka dayatılan kuşatmanın kırılması için bir insani köprünün kurulmasına katılmaları ve insani bir felaketle karşı karşıya kalan Gazze Şeridi’ne acil yardımların ulaştırılması çağrısında bulunmuştur. Krallığındaki insani köprü, gaspçı varlık için insani ve askeri yardım ve enerji kaynakları yüklü kamyonlar kilometrelerce uzanırken böyle bir talepte bulunmaya nasıl cesaret etti acaba! Bu habis köprüyü kurmak için dost ve kardeş ülkelere çağrıda bulunmasına gerek yoktu! Bununla da yetinmedi, aksine şöyle bir eklemede bulundu: “Bölgede ölüm, yıkım ve gerilimin tırmanmasına neden olan saldırganlığın sona erdirilmesi için derhal harekete geçilmelidir.Biz laf istemiyoruz; trajediyi sona erdirecek, Gazze’deki halkımızı kurtaracak ve onlara ihtiyaç duydukları yardımı sağlayacak ciddi tutumlar ve somut çabalar istiyoruz.” Söz değil, bilakis eylem istediğini vurgularken neredeyse ne Amerika’nın ne de İngiltere'nin kendisini bağışlamayacağı bir tuzağa düşüyordu. Şayet onun için bir nokta koysalar ve o da bundan sonrasını tamamlamasaydı, açıklaması yoruma açık bir şekilde kalacaktı; böylece konuşmanın tam tersi, orduların harekete geçirilmesi ve savaşılması şeklinde anlaşılması muhtemeldi (ki onun gibi birinin bunu kastetmesi imkansızdır); zira önerisini, yaralara merhem olmanın, giysileri parçalananların avretlerini örtecek bir giysinin ya da bir çocuğu doyuracak birkaç lokmanın ötesine geçmeyecek eylemlerle sınırlayarak sonlandırdı! Başta onun yiğit ordusu olmak üzere orduların seferber edilmesine gelince; suçlama ve kınamanın ve belki de kılıç ve süngülerin kaldırılmasının ötesinde onun hakkında konuşmak yasaktır.Nitekim Kral sözlerini, savaşın devam etmesi halinde herkesin bunun bedelini ödeyeceğinden duyduğu büyük korkuyu dile getirerek, belki de krallığını kaybedeceğini kastederek tamamlamıştır.
Türkiye Cumhurbaşkanına gelince; Erdoğan şu anda hiç utanmadan İstanbul’un Sultanı Abdülhamid’in tahtında oturuyor; nitekim uzun bir süre sessiz kaldı, sonra da küfür konuştu; zira Gazze’nin başına gelen zor durumun, Müslüman ülkelerin yetersizliğinden kaynaklandığını öne sürdü!Allahu ekber, bu sonuca nasıl ulaştın ey kahraman?!Sanki sen, en büyük ve en güçlü devlete sahip olduğun halde aynı yetersiz ülkelere ait değilsin! Belki de sen yetersiz olarak, (hepsi de felaketle sonuçlanan konferansta hazır bulunan) Komorlar, Gambiya, Togo veya Guyana gibi devletçikleri kastediyorsun.Erdoğan, Müslüman ülkelerin, Gazze’de devam eden Yahudilerin katliamlarına karşılık vermede yetersiz kaldıklarını eleştirmeye ve suçlamaya devam ederek şunları söyledi: “Bir avuç Batılı ülke “İsrail’e” her türlü desteği verirken, “Müslüman ülkelerin” yetersiz kalması durumun bu noktaya gelmesine yol açtı.” Yine söylüyorum, bu durum onu hiç ilgilendirmiyor.Sanki ümmet, okumaktan ve dinlemekten gafil gibi! Ey Erdoğan, Tokyo’daki büyükelçiliğinizin önünde düzenlenen gösterideki büyük kalabalığın ne talep ettiğini bilmiyor musun?Ülkeniz, petrol ihtiyacının % 60'ından fazlasını karşılamak üzere gaspçı Yahudi varlığına petrol sevkiyatı sağlamaya devam ettiği için senin ülkenle ilişkilerin kesilmesini ve oradaki büyükelçinizin sınır dışı edilmesini talep ettiler. Ancak Erdoğan, çok hafif ağırlığı olan ve tamamı kendisi gibi suç ortağı ve aşağılık krallar, başkanlar, emirler ve bakanlarla konuştuğunu biliyor. Şayet kalabalığın arasında onurlu ve dürüst bir insan olduğunu bilseydi, ihanetinin bir kısmını kusmaya cesaret edemezdi.
Müslüman ülkelerdeki devlet liderlerinin bu konferansı, ümmetin göğsünde çöreklenen, ümmeti ateşten ve demirden zincirlerle bağlayan, onu şerî vacibini yerine getirmekten alıkoyan ve Allah’ın ona farz kıldığı şeyi yapmasını engelleyen belanın ve şerrin başıdır.Dolayısıyla onlar, vesvese veren ama uygulama gücüne sahip olmayan Şeytan'dan daha da şerlidirler. Zira onlar, olup bitenleri hissetmesin diye ümmetin duygularını ele geçirdiler, kurtuluş yolunu düşünmesin diye ümmetin zihinlerini ele geçirdiler ve kendilerini derin bir çukura sürüklemesin diye onun eylemlerini de ele geçirdiler. Ancak kafirler istemeseler de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.On karanlık ve kasvetli gecenin ardından aydınlığın şafağı mutlaka doğacaktır; zira her zorlukla beraber bir kolaylık vardır, elbette her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Şüphesiz Allah bu ümmet için, Allah’tan başka hiç kimsenin kınamasından korkmayacak ve Erdoğan, Sisi, Abdullah, bin Selman ve Müslümanların başındaki diğer ajan yöneticileri kaldırıp atacak mümin bir grup hazırlayacaktır; bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.
إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْداً * وَأَكِيدُ كَيْداً * فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْداً
“Onlar bir tuzak kurarlar, Ben de bir tuzak kurarım. Onun için Kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).” [Tarık 15-16-17]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani