Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Ey Özbekistan Müftüsü, Kendi Nefsin İçin Allah’tan Kork!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Ey Özbekistan Müftüsü, Kendi Nefsin İçin Allah’tan Kork!

Haber:

10 Ekim 2021 tarihinde Özbekistan Müslümanları İdaresi’nin yeni Başkanı ve Başmüftüsü Nuriddin Haliknazarov, camide yaptığı konuşmalarından birinde Hizb-ut Tahrir’e iftira atmaya cüret ederek şöyle dedi: O, din düşmanıdır. İftira, Muslim.uz'un YouTube’daki resmi sayfasında yayınlandı.

Yorum:

Zalim rejimlerin, özellikle Özbekistan rejiminin, İslam’ın hayat sahasına geri dönüşü ile savaşmak için, baskıcı güvenlik birimlerinin yanı sıra saray mollalarını da kullandıkları bilinmektedir. Bu rejimleri kuran -Rusya da dahil olmak üzere- kafir sömürgeci devletlerin planlarının arasında, insanları Hizb-ut Tahrir’den uzaklaştırmak, Hizbe ve onun metoduna karşı hüsran ve umutsuzluk tohumları ekmek, ona yabancılaştırmak ve ona yönelik nefreti kışkırtmak yer almaktadır. Çünkü Hizb-ut Tahrir’in yeniden ikamesi için çalıştığı Raşidi Hilafet Devleti kurulduğunda, tüm bu sömürgecilerin ve ajanlarının günleri sona erecektir. Dolayısıyla yeni müftünün bu saldırısına bu açıdan bakmak gerekiyor.

Hizb-ut Tahrir, Allahu Teala’nın şu emrine istinaden kurulmuştur: وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir ümmet/topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Âli İmran 104] Dolayısıyla hayra, yani İslam’a davet etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, partinin ruhudur. Hizb, bununla hayat bulmaktadır. Durum böyle olduğuna göre müftünün, “Hizbin vaaz ve propagandalarında iyiliği emredip kötülükten menedecek bir emir yoktur” demesi akıl işi mi Allah aşkına! Dahası Hizb, iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekle yetinmemekte, aynı şekilde “Bir vacibin ancak kendisi ile tamamlandığı şey de vaciptir” şerî kaidesine binaen, en büyük maruf olan Hilafet Devleti’ni kurmak ve en büyük münker olan küfür rejimini ortandan kaldırmak için de çalışmaktadır. Hilafet’e gelince; Hanefi alimlerinden “Dört Mezhep Fıkhı” kitabının sahibi Abdurrahman el-Ceziri şöyle demiştir: “İmamlar -Rahımehumullahu Teala-, imametin farz olduğunu ve Müslümanların, dinin gereklerini yerine getirecek ve zalimlere karşı mazlumlara yardım edecek bir imamı ikame etmelerinin kaçınılmaz olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir…” İmam Kurtubi, Allahu Teala’nın Bakara suresinde geçen şu kavlinin tefsirinde şöyle demiştir: إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةًBen yeryüzünde bir halife yaratacağım.” [Bakara 30] “Bu ayet, bir imamın ve Halife’nin nasbedilmesi hususunda asıldır…” Ayrıca Hanefi alimlerinden biri olan İmam Nesefi ve diğer alimler, Halife’nin nasbedilmesinin farz olduğunu yazmışlardır. Hatta Hanefi alimleri, Cuma namazının sıhhati için Sultan’ın, yani Halife’nin izninin olmasını şart koşmuşlardır!

Tabii sıradan insanlar İslam’dan uzaklaştırıldıkları için bu gerçekleri bilmiyorlar. Ancak müftüler ve onun gibi saray mollaları, bu gerçekleri biliyorlar ama ya gizliyorlar ya da yanlış yorumluyorlar.   

Siyasete gelince; ümmetin dahili ve harici işlerini İslam’ın hükümlerine göre gözetmektir. İslam ise kamil bir hayat sistemidir. Bundan dolayı Hanefi fakihleri de dahil fakihlerin fıkıh kitaplarında, aynı şekilde bir İmam nasbetmek, yargı, hadler, cihat, ganimetler, zimmet ehli, Daru’l İslam ve Daru’l Küfrün farziyeti gibi siyaset hükümleri geçmektedir… Ayrıca namaz, Hac, zekât, harac, evlilik ve benzeri hükümler de geçmektedir. Buna dair örneklerden biri, Şemsüleimme Serahsi Rahımehullah’ın “Mebsut” adlı kitabıdır. Başta müftü olmak üzere saray mollaları, İslam’ı sadece namaz, oruç, zekat ve hac ile sınırlandırıyorlar!!     

Ümmetin siyasetten uzaklaştırılmasından dolayı meydana gelen ve gelmeye devam eden musibetleri, açık ve net bir şekilde görmekteyiz. İftira sözüne gelince; “Hizbin gençleri, Hilafet kuruluncaya kadar namazın, orucun, zekatın ve haccın farz olmadığını iddia ediyorlar.” Belki de müftü, Hizb-ut Tahrir’li gençlerin hapishanede işkence gördüklerini, namaz için eziyete maruz kaldıklarını ve nasıl Ramazan ayında oruçlarını bozmaya zorlandıklarını işitmiştir. Dahası onları cezaevinde namaz kılmaktan ve oruç tutmaktan men edenler Din İdaresi’nin alimleridir!! İftiraya gelince; “Hizib, kurulduğu günden beri bölmekten başka bir şey yapmıyor.” Ey müftü ve idaredeki arkadaşları, asıl siz İslam beldelerini küçük devletçiklere bölen Sykes-Picot Anlaşması’nın güçlendirilmesi için çalışıyorsunuz! Hizib ise gece gündüz tekrar ümmeti tek bir devlet altında birleştirmek için çalışıyor. Dolayısıyla Allah’ı, Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i ve müminleri dost edinen, yeryüzünde Rabbani kanunları tatbik edecek bir devlet kurmak için çalışan, gençleri bu uğurda canını ve malını feda eden ve kukla rejimlere yağcılık yapmayan Hizb-ut Tahrir, Allah’ın Hizbi olmayı ummaktadır.  

Zalim yöneticiler saray mollalarını kendilerine binek edinmişlerdir. Bu yüzden her yeri dolduran zulüm, baskı, adaletsizlik, yozlaşmışlık, yoksulluk, fuhşiyat, zina ve faiz hakkında tek kelime dahi etmiyorlar! Bilakis bu tiranları övüp göklere çıkarıyorlar. Hak yolda yürüyenlere gelince; onlar, kendilerine atılan iftiralardan dolayı bıkkınlık duymasınlar. Hakikatte onların, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın zalimin karşısında doğrudan hak sözü söyleyen Sultan’ul Ulema (âlimlerin sultanı) İz bin Abdusselam gibi Rabbani alimlerden olmaları gerektiği gibi saray mollaları gibi değil doğru yolu göstermek için insanlara liderlik etmeleri gerekir. Ama -ne yazık ki- onlar, batılın yanında yer almayı tercih ettiler!    

Bizler müftüye ve din idaresinde bulunanlara, Hizb hakkında Allah’tan korkun demiyoruz. Zira onlar, Hizbe hiçbir zarar veremezler. Ancak kendi nefisleri hakkında Allah’tan korkmalarını söylüyoruz.  

Sömürgeci kafirler ve onların tiran ajanları, saray mollalarını kullanmak yoluyla Hizb-ut Tahrir’i ne kadar itibarsızlaştırmaya çalışırlarsa çalışsınlar, güneşi balçıkla sıvayamayacaklardır! 

يُرِيدُونَ أَن يُطْفِؤُواْ نُورَ اللّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّهُ إِلاَّ أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَAllah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” [Tevbe 32]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İslam Ebu Halil – Özbekistan

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER