Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Arap Ülkelerine Demokrasi ve Laiklik Taşımak, Sözde Baharı Kara Kışa Çevirmektir!

Devrim sonrası Tunus Meclisi'nde konuşan ilk Cumhurbaşkanı sıfatıyla Abdullah Gül, Tunus kamuoyuna hitabının neredeyse her cümlesinde "demokrasi" vurgusu yapmaktan kendini alamadı. Daha önce Başbakan Erdoğan'ın Mısır ve Libya ziyaretinde tepkiyle karşılanan "laiklik" vurgusu gibi Cumhurbaşkanı'nın bu ısrarı da Müslümanlar nezdinde beyhudedir. "Tunuslu genç ve aydınların kıvılcımını yaktığı bu devrim de, Batı Avrupa ve Amerika'da cereyan eden birinci demokrasi dalgası, 1989'dan sonra Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da yaşanan ikinci demokrasi dalgası gibi tarihteki yerini alacaktır" diyen Cumhurbaşkanı Gül'ü azimli bir demokrasi taşeronu haline getiren faktör nedir acaba?

Üstelik Cumhurbaşkanı Gül, Arap Baharı'nı Avrupa'daki devrimlere benzeterek Arap alemindeki gelişmeleri doğru okuyamadığını da göstermiş oldu. Asıl dehşete düşüren analizi ise şu sözlerinde saklıydı: "Heyecan duyuyorum; çünkü bu Meclis bölgemizde her türlü bedeli ödemek pahasına büyük bir özgürlük, hak, adalet ve onur mücadelesi veren tüm kardeş halkların yüzünü çevirdikleri bir demokrasi mabedidir." Herkesçe malumdur ki mabed tapınma yeri demektir. Müslümanların mabedleri de bellidir ve Allah Subhânehu'ya ibadet ettikleri yerlerdir. Tunus bir mabed ise, tapınılan mabud ne olmaktadır? Tunus küfrün mabedi değil, asırlarca Hilâfet'in gölgesinde ilmi ve takvasıyla meşhur olmuş İslami bir beldedir.

Cumhurbaşkanı Gül yine, Tunus'taki demokratikleşme sürecinin, halen devam eden Mısır, Libya, Yemen ve Suriye'ye, hatta tüm Araplara, tüm Müslümanlara, tüm insanlara ilham kaynağı olacağını iddia ederek bu ülkelerde insanların derdinin hiçbir zaman demokrasi olmadığını, Irak ve Afganistan'da görüldüğü gibi zorla da dayatılamadığını, aksine yalnızca İslam'ı arzuladıklarını görememiştir. Nitekim Tunus ve Mısır'da iktidara gelenler, sırf İslami kimliklerinden dolayı halktan oldukça yüksek oylar almışlardır. Aynı durum Cumhurbaşkanı'nın partisi AKP için de geçerlidir. Üstelik Cumhurbaşkanı, demokrasiyi seçimlerle eşdeğer tutarak dar ve soyut bir tanımla ele almış, bu küfür nizamını İslam'la bağdaştırma gafletine düşmüş, Tunus'taki yeni anayasa çalışmalarını da bu çerçevede değerlendirmiştir.

Demokrasi, insan-yapımı kanunlarla insanları yönetme nizamıdır. Küresel çapta kanun koyan/dayatan sömürgeci Batılı devletler olduğuna göre, bugün demokrasiyi savunmak sömürgeciliği savunmakla eşdeğerdir. Siyasi yönden böyledir. İslami yönden ise şöyledir: İslam, insanların kula kulluktan Allah'a kulluğa yükseltilmesini emreder, bunun için kendisine özgü hayatın tüm alanlarını kuşatan hükümler, kanunlar ve çözümler koyar.

Şu halde Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Kur'an ve Sünnet'te apaçık ortaya koyduğu İslami İdeoloji Kıyâmete kadar varlığını sürdüreceğine göre, geçerliliğini ve her çağda insan fıtratına uygun, aklını ikna eden ve kalbine güven veren vasfını koruyacağına göre, bundan yüz çevirip başka hükümler, kanunlar, çözümler aramak her Müslümana haramdır. Sömürgecilik ise nüfuzu ve yol açtığı küresel felaket açısından bakıldığında da tek kelimeyle insanlık dışıdır. Buna rağmen Cumhurbaşkanı Gül, çok daha ileri gidip "İslam ile demokrasi, bölgenin sosyo-kültürel dokusu ile modernite bağdaşmaz" sözünün oryantalist bir hurafe olduğunu söyleyerek sadece demokrasiye dar bir bakışla bakmakla kalmayıp İslam'a da kör bir gözle baktığını göstermiştir. İslam ile demokrasinin bağdaşabileceğini söyleyen akıl sahibi bir kimse art niyetli değilse, ya İslam'ı tanımıyordur, ya demokrasiyi tanımıyordur, ya da ikisinden de bîhaberdir.

Afganistan ve Irak'ı işgal edip oraları harabeye çevirerek Müslümanlara zorla demokrasi dayatamayacağını gören Sömürgeci Kafirler, başarısız kaldıkları bu sopa politikasını, taşeron yöneticiler eliyle yeni tür bir havuç politikasına çevirmişlerdir. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan bu politikaya hizmet etmek, Arap baharını kışa çevirmek, Müslümanların zillet ve hezimet sürecini daha da uzatmak için mi Arap ülkelerine demokrasi ve laiklik taşıma işini yüklenmişlerdir? Bu yöneticiler Batı'ya kulak vereceklerine Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e kulak verseler ya!

مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللهِ وَاليَوْمِ الآخِرِ فَـــلْــيَقُـــلْ خَيْرًا اوْ لِيَصْمُتْ  "Her kim Allah'a ve Âhiret Günü'ne iman ediyorsa, ya hayrı (İslam'ı) konuşsun, ya da sussun!"

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Türkiye Vilâyeti


H. 17 Rabi’-ul Âhir 1433
M.  Pazar, 11 Mart 2012

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER