Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Türkiye Vilâyeti
Medya Bürosu

No: TR-BA-2008-RS-TR-0016 H. 2 Cumâde’l Ûlâ 1429
M. Perşembe, 08 May 2008

- Basın Açıklaması - Başbakan, Kâfirin Dergisinde İslâm Aleyhine Konuşuyor

Başbakan Recep Erdoğan, AKP'nin Anayasa Mahkemesi'ne ön savunmasını sunduğu günün sabahı, Newsweek Dergisi'ne bir demeç verdi. Demecin özet metninde bilinen bazı ibretlik gerçekleri biraz daha açık ifadelerle tekrar dile getirdi.

Başbakan demecinde; İslâm ile modernitenin bir arada bulunup bulunamayacağına ilişkin soruya verdiği cevapta, Türkiye'nin kimsenin inanamadığı bir başarı kaydettiğini ve bu başarının, "İslâm, demokrasi, laiklik ve modernite arasında bir denge" kurmak olduğunu söyledi. Oysa İslâm; akîdesi, ahkâmı ve nizamları ile eşsiz ve özeldir, hiçbir eksiği bulunmayan mükemmel bir yapıdadır. Varlığının temel karakteri olan mutlak doğruluk ve mükemmellik gereğince, kendisi hâricindeki tüm fikirleri, mefhumları, hükümleri, inançları ve nizamları keskin bir şekilde reddeder. Dolayısıyla demokrasi ve laiklik (dinsizlik) gibi küfür fikirleri ile bağdaştırılmayı, uyumlaştırılmayı, karşılaştırılmayı ve kendisi ile diğerleri arasında denge kurulmasını asla kabul etmez. Modernite konusunda ise, bunun mubah dâiresinde kalmak ve kendisine asla çelişmemek şartlarıyla izin verir. Bunun için Başbakan'ın bahsettiği bu denge, saçmalıktır ve İslâm ile alâkası yoktur. İslâm'ın değil, İslâm'ı ılımlılaştırmaya uğraşan Kâfir Batı'nın çıkarınadır.

Yine Başbakan, kendilerinin Batı'da daima "din kökenli" bir parti olarak tasvir edildiğini, oysa AKP'nin, "yalnızca dindar muhâfazakâr insanların değil, sıradan Türklerin partisi" olduğunu, bu haliyle Türkiye'nin, demokrasisi ile İslâm Âlemi'nin kalanı için bir ilham kaynağı olduğunu söylemektedir. Oysa İslâm'a dayalı olmayan tüm partiler küfür partileridir. Bu da Başbakan'ın, partisini gerçek vasfı ile bir küfür partisi olarak itiraf ettiği anlamına gelmektedir. Dünyada ilk kez iktidar partisine kapatma davası açılan demokrasisi ile mi Türkiye, İslâm Âlemi'ne ilham kaynağı olmaktadır, sorusuna yanıt vermesi gereken Erdoğan, bu söylemin kendisine değil, Amerika'daki politika üreticilerden aldığı ilhama dayalı olduğunu itiraf etme cüretini ise gösterememiştir. İslâm Âlemi'ne dayatılmak istenen demokrasinin gerçek yüzünü görmek isteyenler, bunu İslâm Âlemi'nin kanayan her bir yarasında açıkça görebilmektedir.

İslâm hakkında yeniden düşünülmesine yaptığı çağrı hakkındaki soruya ise, politikacılar olarak bu tartışmaya girmeye hakları olmadığını, ancak kadının toplumdaki yeri hakkında konuşabileceklerini, meselâ Türkiye'de kadının siyâsî hayatta aktif bir parça olabilmesinin en iyi yolunun AKP olduğunu, çünkü en çok kadın milletvekiline kendilerinin sahip olduğunu söyleyerek cevap veriyordu. Oysa İslâm, kadının toplumdaki yerini, İslâm'dan uzak politikacıların asla ağızlarına alamayacakları netlikte açıklığa kavuşturmuş, kadının yönetim işlerini üstlenmesini haram kılmıştır.

Hayatı boyunca Türkiye'de dînî tutumlarda yaşanan değişiklikler hakkında sorulan soruya da, dînin hükümlerinin aynı kaldığını, ancak insanların dîne yönelik tutumlarında değişiklik meydana geldiğini, ülkelerin medenîleşmesinin beraberinde artan bir servet ve farklı bir hayat anlayışı getirdiğini, oysa insanların geçmişte alternatifleri bulunmadığını, kendilerinin gayri-müslimler için de özgürlükler tanıdığını, meselâ inşa yönetmeliğine "mescit" yerine "ibadethane" ifadesini koyduklarını, Van'daki Ermeni kilisesi için devletin parasından verdiklerini ve dînî vakıfların (devlet tarafından el konulmuş mülklerini geri almalarına) yardım edecek şekilde yasa değişikliği yaptıklarını söylemiştir. Oysa sorulan soru ile verilen cevap arasında çelişki vardır. Başbakan bu soruya, başında bulunduğu Laik (Dinsiz) devletin İslâm'a bakışı ve muâmelesi, İslâm'ın hükümlerinin uygulanması ve uygulanmasına çağıranlara zulmü açısından yaklaşmalı, özel olarak başörtüsü, Kur'ân kursları ve benzeri bâriz yasakları dile getirmeliyken, belki de Kâfirlere yaranmak ve dînlerinin güvencesi hakkında mutmain kılmak için aslî mecranın dışına çıkmakta bir beis görmemektedir.

Türkiye'nin, kısa süre önce Suriye ile Yahudi varlığı arasındaki müzâkereleri kolaylaştırmadaki rolü hakkındaki soruya ise, politikalarının "düşman kazanmak değil, dost kazanmak" olduğunu, hem Suriye hem de Yahudi varlığı ile iyi ilişkilerinden dolayı her iki taraftan da kendilerine talep geldiğini... kendileri için önemli olanın Ortadoğu'da barışa zemin hazırlamak olduğunu söyleyerek cevap verdi. Hatta bir diğer soruya verdiği cevapta, barışa yönelik en büyük umudunun, -Gazze'de mâsum sivillerin katledildiğini kendi diliyle hatırlattığı halde- Yahudi varlığının Batı Şeria'da aşırı güç kullanımını durdurmuş olması olduğunu söyledi. Oysa Yahudi varlığının gaspını, katliamlarını, zulümlerini, iki yüzlülüğünü ve sözünden dönüşlerini kendisi herkesten daha iyi bilir. Yine de "barış istiyoruz, dost kazanmak istiyoruz" gibi içi boş söylemlerle bu utanç verici tutumunu haklı göstermeye çalışması karşısında, Rabbimiz [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavlini hatırlatmaktan başka bir şey söylemek istemiyoruz:

أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ  "Allah her kimin gönlünü İslâm'a açmış ise işte o, Rabbinden bir nûr üzere olmaz mı hiç? Artık Allah'ın zikri (İslâm) hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler." [ez-Zumer 22]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Türkiye Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi

Telefon: 
www.hizb-turkiye.com
E-Mail: bilgi [@] hizb-turkiye.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER