Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu

No: SD-BA-2024-RS-TR-27 H. 8 Zilka’de 1445
M. Perşembe, 16 May 2024

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsünün Port Sudan’da Düzenlenen “Sudan Krizi... Çözüm İçeriden Olmalı” Başlıklı Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma

Sudan Krizi:

Sudan’daki savaş, ikinci yılının ikinci ayına girdi. Geride ölüm bıraktı, onur ve saygınlıklar ihlal edildi, zenginlikler yağmalandı, tesisler, kurumlar ve devletin altyapısı tamamen tahrip edildi. Sudan halkı bir şehirden diğerine göç etmek zorunda kaldı. Okullarda, üniversitelerde ve kamusal alanlarda yerlerde yattı. Ne geçimlerini sağlayacak birileri ne de yardımcıları var. Bazıları komşu ülkelerde mülteci durumuna düştü, aralarındaki bağlar kopup parçalandı.

Sudan’daki savaş, çevremizdeki bazı Müslüman ülkelerde, Libya’da, Yemen’de, Suriye’de veya diğer ülkelerde yaşananlardan pek farklı değil. Bunu anlamak için aşağıdaki noktaları açıklıyoruz:

- Bugün dünyada egemen olan kapitalist ideoloji, ülkeleri Amerika, İngiltere, Fransa, Avrupa ve Rusya gibi dünyanın zenginliği için savaşan sömürgeci ülkeler ve çatışmanın etrafında döndüğü, ülke halkının yakıtı olduğu ve kaynakları sömürgeleştirilen zengin ülkeler olarak ikiye ayırmıştır!

- Sömürgecilik, kapitalist ideolojiyi başkalarına taşımanın bir metodudur ve “sömürgecinin amaç ve arzularına ulaşmak için halklar üzerinde askeri, politik, ekonomik, entelektüel veya kültürel tahakküm kurması” anlamına gelir.

- Sudan’da yaşananlar, uluslararası sömürgecilik çatışmasıdır. Sahnesi Sudan’dır. İngiliz sömürgeciliğinin siyasi ortamda, partilerde, siyasi güçlerde ve silahlı hareketlerde kökleri var. ABD sömürgeciliğinin de RSF ve silahlı kuvvetlerde adamları var. Sömürgeciliğin iki kutbu Amerika ve İngiltere, yerel ve bölgesel araçlarla Sudan’da nüfuz mücadelesi vermektedir. Bu savaşın temeli, askeri ve siyasi güçlerce tanınan orduların varlığıdır ve bu şeri açıdan İslam’a aykırıdır, caiz değildir. Devlette tek bir silahlı kuvvet olmalıdır. Gerçekçi olmak gerekirse, dünyadaki hiçbir saygın ülkenin birden fazla ordusu yoktur!

- ABD, başta Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) olmak üzere İngiliz Büyükelçiliği ile bağlantılı siyasi güçleri, çok yaklaştıkları ya da ramak kaldıkları iktidar koltuğundan etmek için Sudan’da savaşın fitilini ateşledi.

- Dünyanın bir numaralı ülkesi olarak Amerika, dünyanın geri kalanını kendi izinden gitmeye zorluyor. Bu nedenle Amerika, savaşın başlamasından üç gün sonra hemen ordu ile RSF’ye eşit muamelede bulundu. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vedant Patel’e göre, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 18 Nisan 2023 Salı günü Japonya’dan El Burhan ve Hamideti ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve ateşkese varılması gerektiğini vurguladı. Bunun üzerine Amerika hemen Cidde Platformu’na start verdi ve platformun gündemini iki nokta etrafında yoğunlaştırdı: Ateşkes ve sözde insani yardım.

- Amerika, İngiliz sömürgeciliğini temsil eden güçleri bertaraf etme hedefine ulaşana kadar savaşın devam etmesinden yana. Cidde Platformu aracılığıyla Hızlı Destek Güçlerine yeniden hayat vermekte, umutsuz demokratik otorite aracılığıyla da kriz üstüne kriz üretmektedir.

- Yabancılardan yardım istemek siyasi intihardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141] Dolayısıyla çözüm içeriden olmalı.

Çözüm içeriden olmalı:

- “Çözüm içeriden olmalı” ifadesi, Sudan’ın içi, yani Sykes-Picot tarafından çizilen sınırlar anlamına gelmez. Biz bu krize ulusal bir çözüm bulunmasından bahsetmiyoruz. Çünkü ulusalcılık, krizlere çözüm üreten ideolojik bir fikir değildir, aksine sapık bir duygu ve duygusal bir bağdır.

- Krizlere çözüm ve çare üreten içerisi, Müslümanların gönüllerinde yerleşik yüce İslam akidesidir, çünkü İslam bir akidedir, bir hayat sistemidir, bir dindir ve bir devlettir.

- Onlarca yıldır Batılı rejimlerin gölgesi altında yaşamamızın bir sonucu olarak, insanların tedavi zevki, anlaşmazlıkları ve uyuşmazlıkları çözme yaklaşımı, uzlaşma olmuştur. Batı uygarlığı, mutlak bir hakkın olduğuna inanmaz, göreceli bir hak olduğuna inanır. Bu nedenle anlaşmazlıkları çözerken, uzlaşmaya varana kadar bir taraftan veya diğerinden tavizler alırlar. Bu, yanlış bir yaklaşımdır, hak ve batılın olduğuna inanan İslam’ın yaklaşımıyla taban tabana zıttır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

ألَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَعِيداً * وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنْزَلَ اللهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُوداً * فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَاناً وَتَوْفِيقاً * أُولَئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ فِي أَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغاً * وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللهَ تَوَّاباً رَحِيماً * فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut’a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut’un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara: Allah’ın indirdiğine (Kitab’a) ve Rasûl’e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün. Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felâket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler! Onlar Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle. Biz her peygamberi -Allah’ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 60-65]

- Bu savaş bölgeciliği ve kabileciliği körükledi. Bu hastalığın İslam’dan başka tedavisi yoktur. İnsanlık tarihi boyunca insanları tek bir ümmette bir araya getirebilen yalnızca İslam’dır.

وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” [Enfal 63]

Yüce İslam akidesinden kaynaklanan çözümün parametreleri şunlardır:

Birincisi: Biz Sudanlı değiliz, Müslümanız ve inandığımız İslam bir akidedir ve bütünleşik bir yaşam sistemidir, yasamadır.

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.” [Maide 3]

İkincisi: Egemenlik halka değil Şeriata aittir, çünkü hayatta Müslümanın iradesini yürüten sadece ve sadece şeri hükümdür.

Üçüncüsü: Otorite ümmete aittir; yani yöneticiyi belirleme hakkı güç ve silah kuvvetlere değil ümmete aittir. Şeriat, halifenin ümmet tarafından seçilmesini şart koşmuştur ve bu durum biat hadislerinde açıkça belirtilmiştir. Ubade bin Samet’ten rivayet edildiğine göre

بَايَعْنَا رَسُولَ اللهِ عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي الْمَنْشَطِ وَالْمَكْرَهِ “Gönlünümüzün hoşuna giden şeylerde olsun, hoşuna gitmeyen şeylerde olsun işitmek ve itaat etmek üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e biat ettik.” [Müttefikin Aleyh] Cerir b. Abdullah’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

بَايَعْتُ النَّبِيَّ عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ “İşitmek ve itaat etmek üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e biat ettim” [Müttefikin Aleyh] Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثَلاثَةٌ لا يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ: رَجُلٌ عَلَى فَضْلِ مَاءٍ بِالطَّرِيقِ يَمْنَعُ مِنْهُ ابْنَ السَّبِيلِ، وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَاماً لا يُبَايِعُهُ إِلاَّ لِدُنْيَاهُ إِنْ أَعْطَاهُ مَا يُرِيدُ وَفَى لَهُ وَإِلاَّ لَمْ يَفِ لَهُ، وَرَجُلٌ يُبَايِعُ رَجُلاً بِسِلْعَةٍ بَعْدَ الْعَصْرِ فَحَلَفَ بِاللهِ لَقَدْ أُعْطِيَ بِهَا كَذَا وَكَذَا فَصَدَّقَهُ فَأَخَذَهَا وَلَمْ يُعْطَ بِهَا

“Üç kimse vardır ki Allah kıyamet gününde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için elem verici bir azap vardır. Biri, çölde fazla suyu olup onu susuz yolcuya vermeyen; ikincisi, ikindiden sonra bir adama şuna, şuna aldığına dair yemin ederek mal satandır. Öbürü de ona inanarak malı alır. Hâlbuki durum tam tersinedir. Üçüncüsü de devlet başkanına dünyalık için biat edendir. Devlet başkanı onun istediğini verirse vefa gösterir, vermezse ahdine vefa göstermez.” [Müttefikin Aleyh] Ümmetin bu yetkisi onlarca yıldır gasp ediliyor.

Dördüncüsü: Silahlı kuvvetler tek bir güçtür. İçlerinden polis olarak özel ekipler seçilir, özel olarak düzenlenir ve belirli bir kültür ile kültürlenir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in silahlı kuvvetleri olarak bir ordusunun olduğu, onlardan polisin işi yapan bir ekip seçtiği, orduyu donattığı, orduya liderlik ettiği ve ordu komutanlığı için emirler atadığı sabittir. Buhari’nin, Enes’ten rivayet ettiğine göre,

إِنَّ قَيْسَ بْنَ سَعْدٍ كَانَ يَكُونُ بَيْنَ يَدَيْ النَّبِيِّ بِمَنْزِلَةِ صَاحِبِ الشُّرَطِ مِنْ الْأَمِيرِ “Kays b. Sad, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem yanındaki konumu sahibu’ş-şurta gibiydi.” Herhangi bir anlaşmaya göre, bir gün veya günün bir saatinde bile olsa silahlı kuvvetlerin yanında başka silahlı kuvvetlerin bulunmasına izin verilmez.

Beşincisi: Devlete karşı silah kullananlar, bir zulüm ya da bir dava ileri sürenler ve bir yerde toplananlara karşı koyulmalı ve ortadan kaldırılmalıdırlar. Onlarla savaşmadan önce devlet onlara bir elçi gönderir, neye sahip olduklarını öğrenir, onlardan itaate geri dönmelerini ve silahı bırakmalarını ister. Eğer yanıt verirler ve geri dönerlerse, onlardan uzak durur. Geri dönmezler ve isyan ve savaş etmekte ısrar ederlerse, itaate dönene, isyandan vazgeçene ve silahı bırakana kadar tedip etmek için onlarla savaşır. Bütün bunlar herhangi bir dış müdahale olmadan yapılmalıdır.

Altıncısı: İktidar koltuğu, en büyük suçluların, katillerin ve kan dökücülerin yeri değildir. Orası saf, temiz, dindar ve iyi insanların yeridir. Ülkeyi, canları, malları ve onuru korurlar. Çünkü iktidarın bir sorumluluk ve emanet olduğunu bilirler. Kendisine emanet edilen yönetim işini yürütebilecek yetkinlikte ve beceride olması şarttır. Ebu Zerr’den rivayet edildiğine göre

قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَلَا تَسْتَعْمِلُنِي؟ قَالَ: فَضَرَبَ بِيَدِهِ عَلَى مَنْكِبِي، ثُمَّ قَالَ : «يَا أَبَا ذَرٍّ، إِنَّكَ ضَعِيفٌ، وَإِنَّهَا أَمَانَةُ، وَإِنَّهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ خِزْيٌ وَنَدَامَةٌ، إِلَّا مَنْ أَخَذَهَا بِحَقِّهَا، وَأَدَّى الَّذِي عَلَيْهِ فِيهَا “Ey Allah’ın Rasûlü! Beni memur tayin etmez misin?” dedim. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da: Ey Ebu Zer, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. Kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o hâriç” buyurdu.” [Müslim]

Yedincisi: İslam’da yönetim sistemi, Hilafettir, dini hayattan ayıran ve insanların Rabbi yerine insanlar için yasama yapan laik demokratik sistem değildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ “Hüküm ancak Allah’ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” [Enam 57]

إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 40]

Sekizincisi: Müslümanlar, savaşları da bir olmayan, barışları da bir olmayan diğer insanlardan ayrı bir ümmettir. Diğer insanları ulusalcılık fikri birleştirir. Cidde Platformu’nu başlatan Amerika, İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olan Amerika ile aynı Amerika’dır. Gazze’deki kardeşlerimizin tutumundan ibret almazsak, peki ne zaman ibret alacağız?

Sömürgeci ülkeler, şu an Müslümanlar arasında savaş çıkarmanın peşinde. Ey Sudan halkı, özellikle de ordu ve savaşçılar! Sömürgeci kafirlerin çıkarı için kendi aranızda nasıl savaşırsınız? Kendinizi öldürüyor, evlerinizi yıkıyor ve kutsallarınızı çiğniyorsunuz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sözlerini nasıl unutursunuz? Buhari’nin Ahnaf bin Kays’tan rivayet ettiğine göre “Ben, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle buyururken işittim:

إذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ» قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، هَذَا الْقَاتِلُ، فَمَا بَالُ الْمَقْتُولِ؟ قَالَ: «إِنَّهُ كَانَ حَرِيصاً عَلَى قَتْلِ صَاحِبِهِ “İki Müslüman kılıçlarıyla karşılaşırsa ölen de öldüren de Cehennemdedir.” Ben de: “Yâ Rasûlullah! Öldürenin durumu belli, ama ölen niçin cehennemdedir? diye sordum. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: “Çünkü o, arkadaşını öldürmek istiyordu” buyurdu.” Peki ya bu çatışma kafir Batı’nın ve işbirlikçilerinin çıkarına olursa durum o zaman nasıl olur? O zaman daha kötü ve daha acı olur.

Sonuç olarak Hilafet projesi, İslami hayatı yeniden başlatarak, İslam’ı uygulayarak ve dünyaya taşıyarak Batı sömürgeciliğinin zincirlerini kırabilecek ve onu Müslüman ülkelerden söküp atabilecek tek projedir. Hizb-ut Tahrir olarak biz, on yıllardır Batı uygarlığı altında yaşamaktan kaynaklanan tüm krizleri ve sorunları ele almak için detaylı bir vizyona sahibiz. Dahası, ümmetle birlikte yaratmaya çalıştığımız İslami hayata dair detaylı bir vizyonumuz var. Öyleyse hadi Ey Müslümanlar! İmanınız uğruna çalışanlardan ve Rabbinizin dinine yardım edenlerden olun.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan
Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07
http://www.hizb-sudan.org/
E-Mail: spokman_sd@dbzmail.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER