Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Endonezya'da 06-07 Eylül 2014 Cumartesi ve Pazar Günleri Düzenlenen Âlimler ve Liderlerin Şevvâl Ayı Toplantısı Sırasında Hizb-ut Tahrir / Endonezya Tarafından Saygıdeğer Âlimlere Yönelik Bir Hitap

Saygıdeğer Âlim Kardeşlerim

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ "Allah'a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar." [Fatır 28] Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyuruyor:

العلماء ورثة الأنبياء "Âlimler Nebilerin mirasçılarıdır." [Ebu Davud ve Tirmizi] Allah Subhânehu ve Teâlâ tarafından takvalı ve dindar âlimlere bahşedilen bu büyük şereften dolayı size böyle bir hitapta bulunma karar aldık. Umarız ki biz ve siz, Allah konusunda kınayıcının kınamasından korkmadan açıkça hakkı ortaya koyan kimselerden oluruz.

Değerli âlim kardeşlerim:

Âlimler, bilgileri, imanları, eylemleri ve tutumları ile Nebilerin mirasçılarıdır. Ama nerede bugünkü Âlimler? Nerede Nebilerin varisleri? Nebiler ne bir dirhem ne de bir dinar miras bırakmadılar. Ama bu şeri ilmi, eylemlerini ve tutumlu tavırlarını miras bıraktılar. Eskiden büyük Müslüman âlimler, bugünümüze kadar sadece zengin ilimleri ve geniş fıkıhları ile tanınmıyorlardı. Zira o zaman âlimler ve fakihler çoktu. Ama eskiden büyük Müslüman âlimler, bugünümüze kadar ortaya koydukları tutumlar ve zamanında ölüme meydan okumaları ile tanınıyorlardı. Ve bununla meşhur olmuştular.

Örneğin Abdullah bin Abbas, Haricîleri, Said bin Cubeyr de Haccac'a meydan okumuştu. Süfyan es-Sevri, zalim birinden geldiği için Harun el-Reşid'in mektubuna elini sürmedi. Aksine arkadaşlarından birine mektubu ters çevirip arkasına şöyle yazmasını emretti: "Harun'a - Müminlerin Emirine değil- diyerek özetle şöyle söyledi: "Sen, heva ve hevesine göre Müslümanların mallarında tasarrufta bulundun. Onun için sen, bir zalimsin. Ben senin aleyhine şahitlik edeceğim." Ebu Hanife, genel olarak el-Mansur politikasından memnun değildi. O hapisteyken annesi ona "Ey Numan! Darba maruz bırakan ve hapse attıran ilimden fayda gelmez. Onun için o ilimden uzak durman senin için daha hayırlıdır." demişti. Bunun üzerine Numan annesine "Anneciğim! Eğer dünyayı istesem ona ulaşabilirim. Ama ben, Allah biliyor, ilmi korudum, ölüme maruz kalayım demedim." Ahmed ibn Hanbel, Kuranın mahlûk olduğu konusu ile karşı karşıya kaldı. İzz ibn Abdüsselam Memluklulara başkaldırdı. İbn Teymiyye de Tatarlara karşı savaştı.

Bu, eskiden büyük Müslüman âlimlerin tutumlarından sadece bir kesittir. Nerede bugünün büyük Müslüman âlimleri? Ümmetin çağdaş sorunları karşısında neredesiniz? Gazali'nin şu sözünün neresindesiniz? "Tebaanın yozlaşması, kralların yozlaşması ile olur. Kralların yozlaşması da âlimlerin yozlaşması ile olur" Bunun da ötesinde Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözünün neresindesiniz?

لتبينُنّه للناس ولا تكتمونَه "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı." [Ali İmran 187] Neden yönetici ve hainlerin yardımcıları, araçları binekleri olmaya razı oluyorsunuz? Hakka yardım etmez, batıla engel olmazsanız, iyiliği emredip kötülükten nehyetmezseniz ve yöneticileri muhasebe etmezseniz varlığınızın ve ilminizin ne faydası var?

Değerli âlim kardeşlerim:

Şeri hükümleri uygulamak ve yeryüzünde Hilafeti kurmak, dinin en büyük farzlarından biridir. Dinin zaruretleri olarak bilinir Bu konuda bütün âlimler arasında görüş birliği vardır. Bu nedenle Gazali şöyle dedi: "Kral ve din, siyam ikizleri gibidir. Din, temel, Sultan da bekçidir. Temeli olmayan bina yıkılmaya, bekçisi olmayan şey de yok olmaya mahkûmdur." Binaenaleyh Hilafeti kurmak için çalışmak, yalnızca Hizb-ut Tahrir'e farz değildir. Aksine âlimler de dâhil olmak üzere tüm Müslümanlara farzdır. Kim bu konuda kusur gösterir ve geri durursa, günahkâr olur.

Sayın değerli âlimler! Hilafet farzdır. Rabbinizin bir vaadi ve Nebinizin de bir müjdesidir. Zira Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَىٰ لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir." [Nur 55] Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu:

تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ. ثُمَّ سَكَتَ "Nübüvvet içinizde, Allah'ın dilediği kadar devam eder, sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra Nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olacaktır. Bu da Allah'ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah onu da dilediği zaman ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir meliklik olur. O da Allah'ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur, o da Allah'ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra Nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olur. Sonra sustu." [Ahmed]

Sonuç olarak Ey değerli âlimler! Biz, şu üç şeyi ümit ederek size böyle hitapta bulunduk:

Birincisi: İnsanların gözleri olun ve nasihat edin ki bozuk ve yozlaşmış olan kapitalist laik rejime sessiz kalmanın tehlikesini görsünler. Allah'ın büyük gazabına nail olmasınlar.

İkincisi: İnsanların gözleri olun ve nasihat edin ki Âlemlerin Rabbinin indirdiği Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet sistemini farz olduğunu görsünler. Çünkü Hilafet, ülkemiz için tek doğru ve faydalı çözümdür.

Üçüncüsü: el-Buhari Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet etti: لا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ مَا يُحِبُ لِنَفْسِهِ "Kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmediği sürece sizden biri iman etmiş olmaz." Biz, sizin iyiliğinizi ve Hilafet Devletinin kurulması için çalışarak sizin bu büyük fazilette bize ortak olmanızı istiyoruz. Çünkü bugün yaşadığımız acı gerçek, Hilafet Devletinin yokluğunun bir sonucudur. Bu büyük farzı eda etmek için âlimlerden daha evla olan kim vardır? Takvalı ve dindar bir âlim de bu meseleye en layık olanıdır. Onun yeri, tüm iyi işlerde ilk saflardır. Bu yüzden biz size diyoruz ki Hilafeti kurmak için çalışın ve bu iyilikte sinerji oluşturmak için bize katılın. Çünkü biz, Allah'ın yardımından ve çok yakında yeniden Hilafet şafağının doğacağından eminiz.

 

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Endonezya


H. 29 Şevvâl 1435
M.  Pazartesi, 25 Ağustos 2014

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER