Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Danimarkalı Politikacılar İslam’a Karşı Histerik Savaşta Kendi Değerlerini Ayaklar Altına Alıyorlar

 Son haftalarda İslam’a ve Müslümanlara karşı olan saldırının dozajı iyice arttı. Medya ve farklı eğilimlerdeki siyasi partiler tarafından yapılan saldırının sebebi, bir televizyon programıdır. Danimarka TV2 kanalında yayınlanan söz konusu programın aşağılık ve habis yayın ve yapım yöntemleri, Müslümanların inandıkları ve uygulaya geldikleri değerler, mefhumlar ve hükümleri ifşa etmekten ziyade daha çok bu kanalın şaibeli hedeflerini ve güvenilir olmadığını deşifre ediyor.

 Kanal, kampanyasına başlamadan önce medyada teşhir etmek için özel İslami okullardan bir tanesine saldırdı. Kız öğrencilere evlilik dışı ilişkiye girmemek konusunda nasihat eden okul hakkında gerekli önlemlerin alınmasını istedi. Hâlbuki ki bu tür nasihatler övgüye layık ve İslami hükümlere de tamamen uygundur.

İslam hükümlerine olan kin ve düşmanca kampanyaları, Batılı politikacıları birleştiriyor. Müslümanlara karşı karalayıcı öneriler sunmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Sanki Danimarka’daki Müslümanlar büyük suç örgütüymüş gibi düşünce kontrolünden rehabilitasyon programlarına kadar çeşitli çalışmalar yürütüyorlar. Bu son kampanya, bu ülkede uzun süredir siyasi elit ve medya tarafından İslam’a karşı yürütülen değerler savaşının sadece son halkasından biridir. Ardışık Danimarka hükumetleri, zorla demokrasiyi Müslümanlara benimsetmek amacıyla İslam ülkelerine sık sık asker ve savaş uçağı gönderdiler. İçeride ise Müslümanları Danimarka’ya asimile etmeye çalıştılar. Sözde “Terörle mücadele” adı altında Müslümanlar, Batı toplumlarına entegre edildi. Batılı demokrasilerde “Terörle mücadele” ile İslami değerler ile mücadele aynı anlama gelir. İstihbarat teşkilatlarına geniş yetkiler verildi, takibattan muaf tutuldular. Buna ek olarak Müslümanlara karşı olağanüstü ağır yasalar ve toplu casusluk faaliyetleri yürütüldü. Böylece “demokrasilerin” totaliter rejimlerden pek farkı kalmadı.

İslam düşmanları sözde “Aşırılık ve radikalizm ile mücadele” adıyla daha da ileri giderek namaz ve pis kutlamalardan uzak durmak gibi temel İslami davranışları suç saydılar. Son yıllarda ise kapıları kırarak Müslümanların özel hayatına müdahil oldular. Devlet, babalar tarafından zorla çocuklara empoze edildiğini iddia ettiği “Sosyal izolasyon” ve Müslümanlardaki onur kavramı ile mücadele bahanesiyle Müslümanların çocuklarının eğitimini ve özel hayatlarını kontrol altına almaya çalıştı. Diğer bir deyişle, özgürleşmek için baskı yapmak kaçınılmazdır! Hatta İslami eğitim ve terbiye ile yetiştirildiği için Aarhus şehrindeki bir davada Müslüman bir çocuk zorla ailesinden alındı... Böylece karalama kampanyaları, psikolojik şiddet, fikri zorbalık yoluyla Müslümanlar korkutuluyor. İslam değerlerinden ve hükümlerinden vaz geçsinler diye baskı uygulanıyor. Bir kez daha Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünün doğruluğu ortaya çıkıyor.

إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُواْ لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا  “Kafirler sizin apaçık düşmanlarınızdır.” [Nisa101]

Bu ülkenin politikacıları, Danimarka anayasasında var olan ifade ve inanç özgürlüğüyle gurur duyuyorlar. Ama aynı zamanda da hoşlarına gitmeyen İslami bir görüş duyduklarında İslami grup ve bireylerin tepesinde isterik bir yöntemle Demokles’in kılıcını sallamaktan katiyen çekinmiyorlar. Entegrasyon Bakanı’nın camiyi yerle bir etmek ile ilgili yaptığı açıklama, Danimarka’da yaşayan Müslümanlara uygulanan fikri despotizmin açık göstergesidir. Böylelikle politikacılar, İslam’a olan karanlık ve gerici kinleri yüzünden kendi değer ve prensiplerini ayaklar altına alıyorlar. Onların İslam’ın üstün değerlerine olan saldırıları, özgürlük değeri, evrensel bir değerdir söylemlerinin yalan olduğunu ortaya koyuyor. Bu politikacılar ve medyanın, kendilerini ahlakın bekçileri olarak lanse etmeleri gerçekten çok şaşırtıcıdır. Bazı Müslümanların söylemleri çok yönlü ve belirsiz olduğu için kınıyorlar, ama öte yandan aynı politikacılar ve medya, ikiyüzlülük ve çifte standart uygulamakta usta ve uzmandırlar.

Ey Müslüman kardeşler ve bacılar! İslama karşı yürütülen bu kampanya göstermektedir ki din düşmanları, aslında entegrasyon bahanesi altında İslami kimliğinizi yok etmek ve sizi Batılı değerler potasında eritmek istiyorlar. Ey onurlu Müslümanlar! Sizler, açıkça ve alenen şunu ifade etmelisiniz ki İslam’ı asimile etmek veya laik bir din haline getirmek olanaksızdır. Çünkü İslam, kişisel bir din veya ahlaki felsefe değildir. Aksine bunun çok çok ötesindedir. Çünkü İslam, yaratıcı tarafından gönderilmiş kapsamlı ruhi ve siyasi bir ideolojidir. İslam, hayatın her alanına ilişkin hükümler, devlet, toplum ve kamusal alana yönelik sistemler içerir.  Bütün bu bileşenler, İslam Şeriatını oluşturur ve bunlar İslam’dan ayrılmaz bir parçadır! İslam’ın bir parçasından vazgeçmek, kimliğinizin temeli olan İslam’dan vazgeçmektir. Biz, Müslüman olduğunuz sürece İslam’dan vazgeçmeyeceğinize güveniyor ve inanıyoruz.

Peki, İslami hayat tarzınıza bir alternatif olarak Batı size ne sunabilir: %50’lere varan boşanma oranları mı? Parçalanmış aile yapısı mı? Evlatları tarafından bakım evlerine terk edilmiş yaşlılar mı? Terk edilmiş çocukluk mu? İhmal edilmiş çocuklar mı? Alkolik, uyuşturucu bağımlısı, gayrimeşru ilişkiler yaşayan, ahlaksız ve yıkıcı bir hayat süren gençlik mi?

 İslam’a karşı devam eden bu savaş, küreseldir. Müslüman olarak biz, Danimarkalı politikacılara Bosna’da, Çeçenistan’da, Özbekistan ve Suriye’de Müslümanların İslam nedeniyle çok daha büyük işkencelere duçar kaldıklarını hatırlatmak isteriz. Yine de onlar, İslam’dan, ne bir parçasından ne de bütününden asla vazgeçmediler. Aksine dinlerine sımsıkı sarıldılar. İslam ile mücadele şiddetlendikçe, Müslümanlar dinlerine daha da sıkı sarıldılar. Bugün şahit olduğumuz gelişmeler, hak ile batıl arasında kalıcı bir savaşın varlığına ilişkin tarihi bir hakikattir. Bu savaş, Müslümanlar nezdinde katidir ve bir tek neticeye götürecektir. Sonuçta zafer, İslam’ın olacaktır.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَMüşrikler kerih görse de dinini diğer dinler üzerine üstün kılmak üzere Rasûlü’nü hidayet) ve hak din üzere gönderen O’dur.” [Tevbe 33]

Ey Müslümanlar! İslam, tüm insanlığın kurtuluşu için Âlemlerin Rabbi tarafından insanlığın efendisi Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e gönderilmiş hak bir dindir. Onun için İslam Şeriatı, küçük-büyük insanın hayatındaki her problem için bir kaynaktır. İslam, zulüm ve yozlaşmadan başka bir sunmayan insan yapımı laik sistemlerin aksine dünya hayatında insanlara adalet ve huzur verebilecek yegâne Şeriattır. Bu nedenle güzide İslam’ın en ufak parçacıklarına dahi sıkıca tutunun. Kafanızı kuma gömerek, diz çökerek, İslam’dan vazgeçerek ya da Batının zevklerine uygun olarak İslam’ı eğip bükerek, içini boşaltarak, değiştirerek kindarların hedeflerini gerçekleştirmelerine olanak vermeyin.

 Medya ve politikacıların saldırdığı değer ve fikirler, bu dünyada tüm Müslümanların sımsıkı sarıldığı İslami değer ve fikirlerdir. Onun için İslam’a karşı yürütülen savaş, sakın sizi zayıflatmasın veya üzmesin. Aksine sonuçlar ve külfeti ne olursa olsun hakka sımsıkı sarılın ve hak üzerinde kenetlenin. Çünkü bu, dünya ve ahirette kurtuluşa neden olacaktır.

 Allah Subhânehu ve Teâlâ İslam hakkında sorduğunuzda size dosdoğru ve dürüst olmayı farz kılmıştır. Dahası, Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya güvenerek ve güçlü bir şekilde İslam’ı olduğu gibi taşımayı vacip kılmıştır. İslam’ın fikir, değer ve hükümleri kapalılığa yer verilmeyecek şekilde açıkça beyan edilmelidir. Zira İslam’a davet, daima netliği gerektirir. Zaten İslam düşmanlarını razı etmek hayaldir. Ancak dinimizden dönmediğimiz zaman razı olurlar.  

İslam’ı tebliğ etmek, hayatınızın ana eksenidir. Sakın Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya verdiğiniz sözü bozmayın. İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olun. Gayrimüslimleri İslam’a ve onun adil düzenine, dosdoğru yaşam tarzına davet ederek iyiliği emredin. Onların ideoloji ve değerlerinin bozukluğunu, yanlışlığını göstererek de kötülükten men edin. Ancak böylece İslam emanetini eda etmiş ve dünyanın her köşesinde de İslam’ı en iyi şekilde temsil etmiş olursunuz.

Danimarka’daki İslami kuruluş ve cami yöneticilerine de deriz ki: Son televizyon programı ve ardından gelen siyasi tepkilerin amacı, İslam’dan ödün vermek üzere size baskı yapmaktır. İstiyorlar ki ardınızdan gelen yeni Müslüman nesiller, sizi örnek edinerek İslam’ın hükümlerinden ödün versinler. Amaç, sizi casuslar ve gizli kameralar ile korkutarak yıldırmaktır ki Müslümanlara güzide Şeriatlarını öğretmeyesiniz, İslam’ın öğretileri uyarınca onları doğru yola sevk etmeyesiniz. Ancak bilin ki İslam’a sımsıkı tutunduğunuzda korkuya yer yoktur. Allah’ın tüm Şeriatı hayırdır. Aksine sonsuz ikiyüzlülükleri, sahte idealleri ve bozuk Hadaratları yüzünden kindar politikacılar utanmalıdır.

 Biz, bu ülkedeki bütün kuruluş, grup, cami ve İslami derneklere bir çağrıda bulunuyor ve onlara, kâfirlerin teşviklerine yanıt veren, baskılarına boyun büken kimselere yönelik Allah’ın tehditkâr ve sakındırıcı ayetlerini hatırlatıyoruz:

وَإِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا وَلَوْلَا أَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلًا إِذًا لَأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا  “Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.” [İsra 73-75]

Ey gruplar, İslami dernekler ve camiler! Hakka sımsıkı tutunun ve taviz vermeyin. İslam düşmanlarının kampanyalarına ve amaçlarına aldanmayın. Allah Subhânehu ve Teâlâ bu konuda sevgili Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e dahi ruhsat vermemişse, öyleyse bilin ki eğer kâfirleri razı etmeye çalışır ve İslam’dan saparsanız Allah’ın elim azabından kurtulamazsınız. Ne yazık ki biz, bazı İslami kuruluşların temsilcilerinin, dernek, kuruluş ve camilerini korumak amacıyla İslam’ın bazı hüküm ve ilkelerini, bu hüküm ve kurallar kaldırmayacak şekilde eğip bükerek kâfirlerin baskılarına boyun eğdiklerine tanık oluyoruz. Bu temsilciler, cihat ve hadler gibi kindar politikacıların sevmediği İslam’ın bazı hükümlerini reddediyorlar ya da uzak duruyorlar. Yahut İslam’dan olmayan olguları, hatta demokrasi ve laiklik gibi İslam’a aykırı fikirleri İslam’a nispet ediyorlar. Bunu da sözde İslam’ı korumak ve Müslümanların iyiliği için yapıyorlar.

Bunlara deriz ki: Bu yola girmek, tatlı meyveyi atıp kabuğu yemek gibidir. Gayeye göre araç edinmektir. Bu yola girerek, belki derneklerinizi, kuruluşlarınızı ve camilerinizi koruyabilirsiniz. Ancak o zaman onların içlerini pak ve temiz İslam’dan boşaltmış olursunuz.

Dönüyor ve bunlara bir kez daha diyoruz ki: İslam’ın değer ve hükümlerini korumak, camiler ve dernekleri korumaktan çok daha önceliklidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

فَذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلاَلُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ”İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl (sapıklığa) döndürülüyorsunuz?” [Yunus 32]

Bu koşullarda sergilenecek duruş, Kureyşli heyetin isteği üzerine İslam’ın İsa ibn Meryem ve annesi hakkındaki görüşünü açıklamak üzere Habeş kralı tarafından çağrılan Sahâbî Cafer b. Ebu Talib RadiyAllahu Anh’ın duruşu gibi olmalıdır. Bu celil Sahabe, hiç tereddüt etmeden olduğu gibi hakkı söylemiştir. Oysa söyledikleri, kralı kızdırabilir, işkence ve takibattan kaçarak kendisine sığınan Müslümanların tekrar Kureyş’e iadesine neden olabilirdi.

 Bu sebeple size samimiyetle şu çağırıyı yapıyoruz: İslam’ın büyüklüğü ile aynı seviyede olun. Eğer böyle olamıyorsanız, o zaman makamlarınızı bırakın. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يُخَيَّرُ فِيهِ الرَّجُلُ بَيْنَ الْعَجْزِ وَالْفُجُورِ، فَمَنْ أَدْرَكَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَلْيَخْتَرِ الْعَجْزَ عَلَى الْفُجُورِ  ”Öyle bir zaman gelecek ki insanlar, aciz ve fasık bir adam arasında muhayyer bırakılacak, kim o zamana yetişecek olursa acizi fasık kimseye tercih etsin.” [Ahmed]

Danimarkalı siyasetçilere de deriz ki: Onlarca yıllar, düşmanlık, nefret ve kutuplaşma olmadan İslam’a açık uyumlu bir toplum oluşturmayı beceremediniz. Şimdi de beceriksizliğinizin sorumluluğunu Müslümanlara atmaya çalışıyorsunuz. Ancak gerçek şu ki, başarısızlığınızın sebebi, İslam karşıtı politika, düşmanlık besleyen ve demagog ustası medyanız ile halen ısrarla aynı kindar eksende yürümenizdir.  O suçlayıcı parmakları kendinize çevirmenin ve kendinizi muhasebe etmenin zamanı gelmiştir. Zira eğer bu pervasız yolda yürümeye devam ederseniz, ileride de başarısız ve beceriksiz olmaya mahkûmsunuz. İslam, Batılı ülkelerde vardır ve var olmaya da devam edecektir. Dünyadaki diğer ülkelerde olduğu gibi bu ülkede de gittikçe yayılacak ve daha da kök salacaktır.

 Hizb-ut Tahrir olarak biz, size meydan okuyoruz! Değerlerinize karşılık İslam hakkında bizimle tartışmanız için size meydan okuyoruz. Biz, dilediğiniz herhangi yer ve zaman diliminde delil ve kanıtlarla sizinle münazara etmeye hazırız. Bizim İslam’ın üstün geleceğine dair güvenimiz tamdır. O zaman insanlar, hakkı görecek ve objektif olarak pozisyon alacaklardır. Müslümanlar hakkında ileri geri konuşmak, mugalatalar yapmak ve pis gazetecilik oyunlarınız yerine bizimle yüz yüze ve fikre karşılık fikirle münazara edebilirsiniz.

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُون  “Bilakis biz, hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o, bâtılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!” [Enbiya 18]

يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَOnlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” [Saff 8]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Danimarka


H. 3 Muharrem 1437
M.  Cumartesi, 12 Mart 2016

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER