Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

İslam Karşıtı Medya Organlarını ve Aynı Şekilde Batı Dış Politikasını Besleyen İngiltere'de Müslüman Kadınlara Yönelik Saldırılar Artmıştır

Son haftalarda iki Müslüman kadın, Edinburgh kentinde sekiz ve on dört yaşlarında olan iki çocuk tarafından ırkçı bir saldırıya uğramasının ardından başörtüleri başlarından çıkarılarak "korkunç bir şekilde" terkedilmişlerdir. Nitekim bu olay, yeterince korkunç değilmiş gibi aynı şekilde geçen ayda da Bristol'daki bir adam, Müslüman bir kadının boğazına bıçak dayayarak başörtüsünü çıkarmasını emretmiştir. Müslüman kadınlara yönelik bu olaylar hiçbir şekilde ender bir olay değildir. Zira sözlü tacizler ve başörtüsünün çıkarılması ülkenin farklı yerlerinde da meydana gelmektedir. Nitekim Dinlerarası Diyalog Örgütü'nün hazırladığı ve "İman meseleleri" olarak bilinen "Tell Mama" Projesi, bir yıl içerisinde Müslümanlara karşı 632 nefret olaylarını kaydettiğini ve Müslüman kadınların daha çok hedef alındığını ifade etmiştir. Bu yüzden İngiltere'nin farklı bölgelerindeki Müslüman kadınlar bu tür olayları işittiklerinde, kamusal alanlarda bile buna maruz kalabileceklerinin korkusunu yaşamaktadırlar. Dolayısıyla bu kadın ister İngiltere'de doğup yetişsin ister başka yerde ister derisi beyaz olsun ister siyah ister nüfuzun geri kalanlarıyla aynı dili konuşsun isterse konuşmasın aslında onların başörtüsü takarak İslam'a bağlılık alametlerini ortaya koymaları, genellikle İngiltere sokaklarında aşağılanmaları, saldırıya uğramaları ve kendilerine bir iç düşman gözüyle bakılması anlamına gelmektedir.

İslam'a ve Müslümanlara Yönelik Bu Tür Negatif Bakış Açısına Yol Açan Şey Nedir?

Sekiz yaşındaki bir çocukta bile saldırma ihtiyacı hissettiren Müslüman kadınlara karşı bu tür nefretin nedeni hakkındaki bir sorunun ortaya atılması gerekmektedir. Bu meseleyi anlayabilmemiz için öncelikli olarak toplum içerisindeki Müslümanlara yönelik bakış şeklini bilmeliyiz. Nitekim Aversn Soruşturma Komisyonu'na sunulan "Irkçılık ve Reform: 2012 Yılı İngiltere Medya Organlarında İslam ve Müslümanlar" raporu, bunu, -yani Müslümanlara yönelik bakış şeklini- "ezici çoğunlukla olumsuz, tipik, dakik olmayan ve ırkçı" olarak nitelendirmiştir. Ana medya organlarının İslam ve Müslümanlar hakkında doldurdukları haberlere sadece yüzeysel olarak bile bakıldığında, Müslümanların ve İslam'ın şiddete, kadınlara ve gayrimüslimlere zulmetmeye ve İngiltere ve Batı toplumunu sürekli tehdit etmesi şeklinde nitelendirilmesinin gerçeği ortaya çıkacaktır. Zira ortada, "Boston Saldırıları, İslam ve Terörizm Hakkındaki Tartışmayı Yükseltmiştir [BBC / Nisan 2013] " veya "Kampus, Aşırı İslamcıların Yuvası Olmuştur [Telgraf / Nisan 2011]" veya 2011 yılında bazı İslamî kurumları tüm toplumu nefretle doldurmakla suçlayan (Disbachiz) Haber Telgrafları şeklindeki programlar veya beyaz kızları baştan çıkarmakla suçlanan Oxford çetesinin son davasının yayınlanması gibi sansasyonel başlıklar bulunmaktadır. Bu ise İslam toplumu içerisinde kök salan ya da bulunan sorunları ve bu cürümde rol oynayan kültürünü canlandırmaya çalışan bazı medya sektörleri tarafından gerçekleştirilmektedir. İşte tüm bu raporlar, tüm alanlardaki Müslümanlar için belli bir görüntü sunmaktadır. Nitekim bu negatif görüntüler, haberler, programlar ve başlıklar, Batılı politikacılar tarafından tekrarlanan, İslam'a, şeriat kanunlarına, hatta İslam toplumuna saldıran açıklamalarıyla örtüşmektedir. Bu da paniği artırmakta, nefreti körüklemekte ve Müslümanların korku iklimini artırmaktadır. Zira 2009 yılında İngiltere Tarım Bakanı Jim Fitzpatrick, İslamî düğünlerde erkek ve kadınların ayrılmasına saldırmış ve bu uygulamayı, "aşırılıkla" ilişkilendirmiştir. Yine 2011 yılında Jack Straw, beyaz kızlara bakma yöntemlerinde "özel sorunları" olan Pakistanlı toplumun bazı erkeklerine saldırmış ve genç yaştaki (beyaz) genç kızlara Derby şehrindeki saldırgan bir çete tarafından cinsel istismarda bulunulmasının nedeninin bu olduğunu düşünmüştür. Bu rivayet, Rochdale'deki saldırgan çete davasına yönelik vermiş olduğu cevapta, bazı Pakistanlı erkeklerin beyaz genç kızları "kolay bir oyun" olarak gördüklerini iddia eden Muhafazakar Parti Eski Eş Başkanı İranlı bir bayan tarafından da dile getirilip tekrarlanmıştır. O vakit Müslümanlara yönelik bu tür klişe görüntünün, genel toplumun onlar hakkında taşımış olduğu bir görüntü oluşturması kaçınılmazdır. Bu da çocuklar da dahil insanların, Müslümanları toplumlarında yaşayan düşmanları olarak görmelerine yol açmaktadır.

Buna ek olarak Batı işgaline veya Afganistan, Irak, Keşmir, Pakistan, Mali, Somali ve Filistin'de yabancı sömürgeciliğe karşı savaşan Müslümanlar teröristler olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca Hilafet Devleti'nin gölgesinde İslamî yönetimi ikame etmek için mücadele edenlerin imajı da çarpıtılmaya devam etmektedir. Ayrıca bizler onların, Suriye ve diğer ülkelerde aşırıya kaçmakla, şiddet ve terörle bağlantıları olmakla, dolayısıyla İngiltere'yi tehdit etmekle nitelendirildiklerini de görmekteyiz. Zira İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, geçtiğimiz günlerde şöyle demiştir: "Şiddet kullanan bazı İslamî cemaatler, Suriye'de yoğun eğitim sağlamak için yeterince güvenli alanlara sahiptirler. Dolayısıyla bu, özellikle (dikkate alınması gereken) bir husus olup bizler, şuanda veya ileride bölgede ya da Batılı ülkelerde Batılı çıkarlara karşı saldırılar gerçekleştirmek için çalışacak olanları eğitebilecek bazı bireyler ayarlamalıyız."

Tüm bunlar, İngiltere'deki Müslümanlara ve İslam'a karşı histeri ve korku iklimi oluşturmaktadır. Dolayısıyla doğrudan kadınların Müslüman kişiliklerini belirten başörtüsü, cilbab ve peçe nedeniyle şüphe ve nefret dolu bu ortamdan kaynaklanan ırkçılık ve islamofobiyle sonuçlanan saldırıların öncelikli hedefleri bizzat Müslüman kadınlar olmaktadırlar.

Batı Dış Politikası ve İslam Korkusunun Körüklenmesi:

İngiliz siyasî kurumlar tarafından İslam'ın görüntüsüne dönük bu tür çarpıtmanın arkasında, İngiltere'nin ve diğer Batı ülkelerinin tek bir ana amacı bulunmaktadır ki o da; İslam dünyasına müdahalede bulunma veya savaşma noktasındaki dış politikalarını haklı çıkarmaktır. Aynen ekonomik çıkarlarını garantilemek ve bölgede Hilafet Devleti modeline göre İslamî yönetimin ikame edilmesini engellemek amacıyla Irak, Afganistan, Somali ve Mali'deki durumda olduğu gibi. Çünkü sadece Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'nın şeriatına göre kurulacak olan bu tür bir devlet, herhangi bir yabancıya bağlı olmayacak, Batılı devletlerin çıkarlarına hizmet eden İslam dünyasındaki yönetim ve hayat sistemlerini ortadan kaldıracak ve bunların yerine muhlis bir şekilde halka hizmet edecek olan bir liderlik ikame edecektir. Ayrıca Batı'nın, İslam ülkelerimizdeki petrol, doğalgaz ve diğer kaynaklar üzerindeki hegemonyasına ve egemenliğine son verecek ve bunun yerine bu kaynakların devletin tebâsının maslahatı için kullanılmasını garantileyecek olan da bizzat Hilafet'tir. Bundan dolayı Hilafet Devleti'nin kurulması, İngiltere'nin bölgedeki malî, siyasî ve stratejik çıkarlarını tehdit etmektedir. Bunun içindir ki Afganistan ve Irak'taki kuvvetlerinin varlığının meşru olduğu hususunda halklarını ikna etmek, dolayısıyla İslam dünyasındaki yıkım, müdahale, işgal ve savaşlar için halkın desteğinin devam etmesini garantilemek ve öncelikli olarak da Hilafet'in kurulmasını engellemek amacıyla Batılı hükümetler tarafından İslam'ın ve Müslümanların görüntüsünün çarpıtılması kullanılmaktadır.

Büyüyen Bu İslamofobiye Yönelik Nasıl Bir Cevap Vermemiz Gerekmektedir?

İngiltere'deki ana medya organları ve politikacılar yoluyla toplumu işgal eden islamofobinin devam ettiği bu tür bir iklim, hiçte şaşırtıcı olmayacaktır. Zira yukarıda sözü edilen ırkçılık ve reform raporuna göre gayrimüslimlerin %75'i İslam'ın İngiltere açısından negatif bir durum olduğuna inanırken %63'ü de "Müslümanların teröristler" oldukları görüşüne muhalefet etmemektedirler. Bu korkunç istatistikler ışığında İngiltere'deki Müslüman kadınlar olarak, İslam'a dönük nefretin ve ırkçı dürtülerle yapılan saldırıların artmış olduğu bu iklime nasıl bir cevap vermemiz gerekmektedir?

(1) Müslüman kadınlar olarak yaşamış olduğumuz bölgenin genel sokaklardaki seyrimiz, karşı karşıya kaldığımız saldırılar nedeniyle sadece korkunç bir mesele haline gelebilir. Ancak bu korku, kesinlikle dinimizi pazarlık konusu yapmamızı gerektirmez. Bilakis İslamî akidemize sımsıkı sarılmaya ve başörtüsüne bağlı kalmak da dahil şerî vecibelerimize bağlı kalmaya devam etmemiz gerekmektedir. Aynen Nebi [Aleyhi's Salatu Ve's Selam], kerim sahabesi ve Mekke el-Mükerrame'deki ilk Müslümanların, Kureyşlilerin şiddetli zulümleriyle karşı karşıya kalmalarına rağmen dinlerine sımsıkı sarıldıkları gibi. Yine nefsimize, Müslüman bir kadın olmasından dolayı dayanılmaz işkenceye tahammül eden İslam'da ilk şehit Sümeyya [Radıyallahu Anhe]'nin tutumunu hatırlatmamız gerekmektedir. Buna rağmen o, kesinlikle İslamından vazgeçmemiş, dahası İslamî akidesini pazarlık konusu yapmaya karşın ölümü tercih etmiştir. Hakeza bu zor olan iklimde cesur olmamız gerekmektedir. Zira Allahu [Subhânehu ve Teâlâ], şöyle buyurmaktadır:

إنما ذلكمُ الشيطانُ يخّوفُ أولياءَهُ فلا تخافوهم وخافونِ إن كنتم مؤمنين "O halde -eğer iman etmiş kimseler iseniz- onlardan korkmayın, Benden havf edin (korkun)." [Âl-i İmrân 175]

(2)Bizim vacibimiz, İslam'ı savunmamız, İslam ve Müslümanlar bir saldırıya maruz kaldıklarında açıkça konuşmamız ve medya organlarının ve politikacıların bu ikisine hakaret etmelerine ve İslam ve Müslümanlar hakkında cevapsız bir şekilde yalanlar yayılmasına izin vermememizdir. Aynı şekilde bizim vacibimiz, medyanın negatif propagandasının arkasındaki gerçek niyetleri ve politikacıların İslam karşıtı açıklamalarını ifşa etmek, Batı dış politikasının ve -ekonomik odaklı savaşlarının, diktatör rejimleri desteklemesinin ve İslam dünyasının servetlerini yağmalamasının-, bölgedeki ve onun arkasındaki istikrarsızlığın ve güvensizliğin nedeni olduğunu ve hala da olmaya devam ettiğini açıklamak.

(3)Yine bizim vacibimiz, İslam'ın hakikatini, yüce değerlerini, kanunlarını ve sevgili Resulümüz [Aleyhi's Salatu Ve's Selam]'ın azim niteliklerini açıklamak için İslam davetini arkadaşlarımıza ve gayrimüslim olan tanıdıklarımıza taşımaktır. Bunun yanı sıra bizim, dinimiz ve şeriat kanunları, kadının İslam'daki tutumu ve rolü, İslamî giyim tarzı ve Allah'ın yönetim sistemin (Hilafet) gibi diğer konular hakkındaki yalanlarla ve hatalı mefhumlarla yüzleşmemiz gerekmektedir. Ayrıca alternatif bir yaşam biçimi ve bünyesinde bizzat Batı'nın da karşı karşıya kaldığı sorunlara çözümler taşıması vasfıyla İslam'a vurgu yapmamız gerekmektedir.

Görünen o ki; aslında İslam'a sımsıkı sarılmak, saldırıya maruz kaldığında onu savunmak ve İslam davetini çevremizdekilere taşımak, içerisinde yaşadığımız bu iklimde ve İslam'a yönelik düşmanlığın altında çok zor bir görevdir. Ancak bize düşen, sevgili Resulümüz [Aleyhi's Salatu Ve's Selam]'ın, şu kavlini hatırlatmaktır:

يأتي على الناس زمان القابض على دينه كالقابض على الجمر "İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dinine sarılan bir kimse, bir koru tutan kimse gibi olacaktır." [Tirmizi]

Ayrıca nefsimize, karşı karşıya kaldıkları musibetlere aldırış etmeksizin dinlerine sımsıkı sarılan o müminleri bekleyen cenneti ve büyük sevabı hatırlatmamız gerekmektedir. Nitekim Allahu [Subhânehu ve Teâlâ], şöyle buyurmaktadır:

إنّ الذين قالوا ربُّنا الله ثم استقاموا فلا خوفٌ عليهم ولا هم يحزنون أولئك أصحاب الجنّةِ خالدينَ فيها جزاءً بما كانوا يعملون "Rabbimiz Allah'tır deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır." [Ahkâf 13-14]

حزب التحرير نساء

Hizb-ut Tahrir Kadınları

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Britanya


H. 11 Raceb 1434
M.  Pazartesi, 20 May 2013

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER