حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti
Medya Bürosu
No: YMu2013BAu20132013u2013MBu2013TRu20130004 |
H. 13 Rabi’-ul Âhir 1434 M. Cumartesi, 23 Şubat 2013 |
-Basın Açıklaması- Suud Ailesinin, Yemen Üzerindeki İyilikleri İşte Budur!
Suudi Arabistan'da yayınlanan Ukaz Gazetesin'nde, Haşid Kabilesi'nin Şeyhi Sadık Abdullah el-Ahmar ile 17.02.2013'de Sana'a'daki evinde yapılan bir görüşme yayınlanmış ve bu görüşmeyi Yemen'deki gazete ve medya organları da nakletmişlerdir.
Gazetenin, "Suudi Arabistan ve Yemen arasındaki ilişkinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz" şeklindeki sorusuna şu şekilde cevap verdi: "Yemen-Suudi Arabistan ilişkisi, birkaç kelimeyle izah edilecek bir husus değildir. Zira bu, hiç kimsenin daha fazlasını yapmayacağı metin, güçlü ve stratejik bir ilişkidir ve Suudi Arabistan'ın Yemen'e yönelik iyiliğini inkar etmek, sadece geleceğimize nankörlük olur."
Sadık el-Ahmar'ın cevabı, dede Mabhût Nasır el-Ahmar'ın zamanına geri dönüp kabilesinin Suud Ailesi rejimiyle olan çıkar ilişkisini ele vermektedir. Zira o vakit dede, savaşmak için "mezhep imamı" Yahya Muhammed Hamiduddîn'in 1911 yılında Osmanlılar ile bir anlaşma imzalamasının ve bu anlaşma gereği de Osmanlılar ile savaşı durdurmasının ardından onun yanından ayrılarak 1911 yılındaki Libya savaşı sırasında İtalya'nın para ve silahı ve sonra da Birinci Dünya Savaşı sırasındaki 1915 yılından bu yana da İngiltere'nin para ve silahı ile Osmanlılara karşı Asir'deki "diğer bir mezhep imamı" olan Muhammed Ali İdris ile birlikte savaşmaya geçmiştir.
Nitekim Muhammed Ali İdris'in ölümünden ve ondan sonra iktidara gelen oğlunun da başarısız olmasının ardından yönetime, 1926 yılında Abdulaziz Abdurrahman ile Mekke Anlaşması'nı imzalayan kardeşi Hasan Ali İdrîsî geçmiştir. Nitekim bu anlaşma sayesinde Necid ve Hicaz Sultanı Abdulaziz Âli Suud, el-İdrîsî'nin Sabya karargahını ve onun elinin altında bulunan Asir bölgesini bastırmış ve bunun üzerine Hasan Ali el-İdrîsî, 1932 yılında Mekke Anlaşması'ndan vazgeçemeye ve Sabya'ya geri dönmeye dönük başarısız girişiminin ardından Aden'e kaçmıştır. Bunun üzerine Suud Ailesi, el-İdrîsî'nin Yemen'deki finansal sonuçlarını üstlenmişler ve bu büyük paraları, yönetime ve onun çevresindeki İngiliz aşiretlerinden olanlara bağlı kalmaya devam eden kimselere vermeye devam etmişlerdir. Zira İngiltere'nin, Yemen'i işgal etmesinin ardından kendilerine vermiş olduğu iğrenç paralar sayesinde kendisine bağladığı sultanlar yoluyla Güney Yemen'e egemen olmak için çalıştığı yöntem de aynı yöntemdir. Daha önceki televizyon röportajında, Hamid Abdullah el-Ahmar ailesinin Suud Ailesi'nden aldığı paraları inkar etmeyip Suud Ailesi rejiminden para alan Yemen'deki diğer binlerce Şeyhlerden bahsettiği gibi Salih de daha önce el-Vasat Gazetesi ile yapmış olduğu ve geçenlerde de Yemen gazetelerinde yayınlanan röportajda, siyasî, askerî, gazeteci ve diğerleri arasındaki 2700 Yemen evladının Suud Ailesi'nden para aldıklarını inkar etmemiştir.
Suud Ailesi, Aden'i işgal eden İngilizlerle savaşmamıştır. Çünkü onları tahta getirenler bizzat İngilizlerdir. Nitekim 1934 yılında Kuzey Yemen'e savaş açtıklarında bu savaş da; "Taiz, Sana'a, Asir ve El-Hadide" gibi Kuzey Yemen'in dört bölgesinden biri olan Asir ilini Yemen'den koparmaya zemin hazırlayan Taif Anlaşması ile sonuçlanmış ve Mahayel, Abha ve Rical el-Ma yargılarının olduğu Asir bölgesi ve el-Kanfaza Osmanlı Yemen eyaletine dahil edilmiştir. Bunun üzerine Suud Ailesi, Abdulaziz İbn-u Abdurrahman zamanında Abha'daki Âid Ailesi'ne savaş açmışlar, İngilizlerin ve silahlarının yardımıyla onları ortadan kaldırmışlar, Raşîd Ailesi Osmanlılara karşı "Arap ayaklanmasının" bombacısı Mekke Şerifi'nin kaybeden atının karşısında İngilizlerin Arap Yarımadası'ndaki kazanan bahis atı olmuş ve Lawrence'nin Hüseyin İbn-u Ali'ye tutunduğu gibi onların istihbarat adamlarından biri olan Filipi "el-Hâc Abdullah" da Abduaziz'e tutunmuştur.
Ahmed Yahya Muhammed Hamiduddîn ile mücadele eden İngiltere, 1959 yılında ona karşı olan Haşid ayaklanmanın arkasında durmayı başarmış ve Suud Ailesi yoluyla ona para finanse etmiştir. Bundan dolayı Ahmed Yahya Muhammed Hamiduddîn, başarısızlığının ardından bu ikisine karşı zafer kazanınca Hüseyin ve Hamid el-Ahmar'ı öldürmede hiç tereddüt etmemiştir.
Yemen'de "yeni sömürgeci" Amerikalıların ortaya çıkmaları, gerçekleşmesinden üç ay sonra 1962 devrimini kabul etmeleri ve Birleşmiş Milletler kürsüsünden sadır olan halk kendi geleceğini kendisi belirleyecektir [self-determinasyon] sloganları altında Mısır'ın kendi korumasında kalmasına izin vermeleriyle birlikte İngiltere'nin önünde, Yemen'deki Amerikan saldırısına karşı çalışmak için Suud Ailesi'nin elindeki Muhammed Ahmed Hamiduddîn "el-Bedir'i" kucaklamaktan başka bir şey yoktu. Nitekim Suud Ailesi, birisi Abdullah İbn-u Hüseyin el-Ahmar ve onunla birlikte olan Şeyhler ve İngiliz adamları gibi kendilerine para katkısında bulunulan Cumhuriyet sistemi içerisindeki cephe ve bir diğeri de köklü bir geçmişe sahip oldukları Sana'a'dan kaçan Kralcılar cephesi olmak üzere İngilizler için iki cephede savaşır hale gelmişlerdir. Bu durum, Mısırlıların 1967 yılında Yemen'den çıkmasının ardından gerçekleşen başarıya kadar devam etmiş ve bugüne kadar yeniden Yemen'e ellerinin uzandığı 1968 yılında Cumhuriyetçiler ile Kralcılar arasında bir uzlaşı sağlanmış ve 1974-1977 yılları arasında da aralarında göreceli bir ayrılma olmuştur.
Salih'in temsil ettiği otorite ile o vakit Abdullah İbn-u Hüseyin el-Ahmar'ın temsil ettiği Kabile arasındaki şüpheli ittifak, Yemen'in gerçek yıkımını yol açmış olup hala kötü etkileri bu güne kadar uzanmaktadır. Zira bu ikisi arasında meydana gelen çatışma, tartışma ve savaş, aralarındaki paylaşımı değiştirme girişiminin bir sonucudur. Örneğin, Petrol Pazarlama Komisyonu'nun Hamîd el-Ahmar'dan Ahmed Ali'nin lehine dönüştürülmesi gibi.
Güney Yemen'de Suud Ailesi bulunmakta olup, İngiltere'nin iktidarı Ulusal Cephe'ye teslim etmesinin, 1967 yılında Aden'i terk etmesinin, onları gözetimiyle kuşatmasının ve onları, İngiltere'nin kendilerinin yeniden Güney'e dönmelerini gerekli gördüğü bu güne kadar muhafaza etmesinin akabinde Güney'den kaçan İngiltere Sultanlarını karşılamaktadırlar. Ayrıca Suud Ailesi ve rejimleri, halkın kendilerine paralel zengin topraklarını Şarura ve Harahir gibi petrol servetlerine dahil etmek için Güney halkı ile savaşmakta, aynı zamanda Güney karşıtı Özgür Güneyin Sesi Radyosu'nu desteklemekte, 1994 yılına kadar Güney'den kaçan askerî güçleri korumakta ve bu güne kadar Yemen halkı arasında bölünmeyi gerçekleştirmek için çalışmaktadırlar.
Suud Ailesi rejimi, Asir bölgesinin evlatlarının zamanındakilerle yetinmemiş, dahası Salih'in, gerek kendisi gerekse gurubuna verilen bir avuç para karşılığında Suud Ailesi için imzaladığı Sınır Anlaşması yoluyla petrol ve benzeri doğal kaynaklara sahip olan Yemen topraklarını kemirmeye devam etmektedirler. Hatta onlarla birlikte durum, Arap Denizi üzerinde kendileri için bir deniz limanına sahip olmayı istemelerine kadar ulaşmıştır!
Haşid ve benzeri kabileler, tek dertleri kirli para ve haram ticaretle villa ve saraylar inşa etmek, otomobillere binmek olan ve Allah'ın hidayeti üzerinde olan insanları gözetmeyen Salih gibi politikacılar ile sivil ve askerlerden oluşan zümresinin gölgesindeki Suud Ailesi'nin açgözlülükleri, alkol ve uyuşturucu kaçakçılığı için Yemen'deki kara ve denizi mubah kılmaya, "çocuk ve kadınlardan" oluşan insanları saraylarında kendilerine hizmet ettirmek ve anormal isteklerine karşılık vermeleri için kullanmaya kadar ulaşmıştır.
Bunun yanı sıra Suud Ailesi, Selefîleri evcilleştirmek ve onun mensuplarını, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen, ülkelerini açık ve gizli olarak Batı'nın etkisine sokan, güvenli ve herhangi bir tehdit olmaksızın Batı'ya petrol akışının devam etmesi için Necid ve Hicaz'daki aynı minval üzere kendilerine hesap sorulmayan ve değiştirilmeyen yöneticileri meşru kılmalarını sağlamak için Yemen'deki Selefî dalgasının arkasında durmaktadır.
Seleflerinin çizgisini takip ettiklerini iddia eden Suud Ailesi, petrolle ilgili olarak Batılı efendinin kendilerine emrettiği gibi kapitalist ekonomik sisteme göre davranmaktadırlar. Zira petrolün yarısı, petrolün incelenmesi, üretilmesi ve satılması için çalışan Batılı şirketlere gitmekte, geriye kalan diğer büyük bir kısmı ekonomisini idare etmek ve geliştirmek için "petro-dolar" olarak Batılı bankalarda yatmakta ve ondan geriye kalanlar da kendilerini ve başkalarını tahrip edip fesada uğratmak için onlara erişmektedir. Oysa petrolün İslam'daki hükmü bu değildir. Zira İslam'da petrol, tüm Müslümanlar için kamu mülkiyeti olup onların petrol hususunda istedikleri gibi davranma hakları yoktur.
Suud Ailesi'nin Yemen için sunduğu husus, Lübnan, Suriye ve dünyanın diğer ülkelerinde yaptığı aynı rol olan başkasına hizmet etmek içindir.
Öncelikle kendisine gururla bakılan, İngilizlerin hizmetçisi olarak harcadıkları paranın miktarına bakılmayan, nefsini dünyanın az bir menfaati karşılığında satan ve sessiz kalmak ve dikkatleri kendisinden uzaklaştırmak yerine büyüklenip kibirlenen Suud Ailesi'nin iyilikleri ve etkileri işte budur!
İngilizlerin Yemen'deki ajanlarından olan Sadık ve diğerlerinin İran'a karşı tutumu, Allah için öfkelendiklerinden ya da dinlerini kıskandıklarından dolayı değildir. Ancak İran'ın Yemen'de Amerikan lehine çalıştığını ve bunun da sırf araçları ve hizmetçileri oldukları İngiltere'nin çıkarlarını tehdit ettiğini çok iyi bildiklerinden dolayıdır.
Suud Ailesi ile Haşid Kabilesi'nin tek kaderi, Müslümanların "Hilafet Devleti'nin" olduğu siyasî varlıklarının yokluğunun gölgesinde Necid ve Hicaz'daki tahtlarını inşa ve tesis ettiği gibi aynı dönemde Doğu Ürdün Emirliği'ni ve ardından da Pakistan ile Güney Yemen Halk Cumhuriyeti'ni tesis eden İngiltere ile olan yakın ilişkilerinin boyutunu teyit etmektir.
İngiltere, Suud Ailesi ve onların benzerleri, insanların İslam'ın yönetimden uzaklaşması ve kendi ciltlerinden olan evlatlarının yardımlarıyla üzerlerine küfür hükmünün egemen olması yüzünden düştükleri utanç verici durumun nereye kadar ulaştığını farkedinceye kadar Yemen'deki insanlara acıların en kötüsünü tattırmaya ve onların, Allah'ın af ve mağfiretini, ırzlarının ve mallarının korumasını ve dünya ve ahiretin saadetini talep etmek için O'nun وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet!" [el-Mâide 49] şeklindeki kavlinde geçen emrine icabet etmelerini engellemeye devam edeceklerdir.
Şayet kabileler, İslam'a nusret veren Evs ve Hazrec Kabileleri gibi olmazlar ise onlardan bir hayır gelmez. Ayrıca kabilelerin liderleri ve yüzleri, Sa'd İbn-u Muaz, Useyd İbn-u Hudeyr ve İslam'ın onurunu savunan ve İslam'ın nusrete muhtaç olduğu bir zamanda kırmızı ve siyahıyla savaşarak İslam'a nusret veren benzerleri gibi olmazlar ise ne onlara ne de insanların onlara bir ihtiyacı vardır ve onlar, her nerede bulunurlarsa bulunsunlar ümmetin için bir bela olacaklardır.
Tarih, İslam'a nusret verdikleri ve onu barındırdıkları zamandaki seleflerinin tarihi gibi yeniden parlak bir tarih yazmak, İslam'ın düşmanlarına hizmet edilmesi, İslam'ı ve Müslümanları tahrip etmek için onların planlarıyla hareket edilmesi yüzünden iman ve hikmet sahibi Yemen'i parçalayan belirgin kara noktayı ortadan kaldırmak için Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak ve zilletin ortadan kalkmasının ardından da onları gölgelendirecek olan râyesinin izzetiyle gölgelenmek için Hizb-ut Tahrir'e nusret verecek ensarın evlatlarından olan kimseleri beklemektedir.
Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:
يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz." [Enfal 24]
Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Yemen Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: 735417068 http://www.domainnomeaning.com |
E-Mail: yetahrir@gmail.com |