Medya kaynaklarına göre Fahfah hükümeti, korona salgını ile mücadele gerekçesiyle Nisan ayında memurların ücretlerinden bir günlük kesinti yapmak için bir kararname çıkarmaya hazırlanıyor. Kararname, insanların aşırı pahalılık altında ezildiği, satın alma gücünde korkunç bir kötüleşme yaşandığı bir zamanda yayımlanıyor. Buna karşılık hükümet, içme suyuna zam yapılacağını duyurdu. Maliye Bakanı, hükümetin bu yıl neredeyse 12 trilyon dinar borç ödemesi olduğunu açıkladı. Süreç tamamen ters işliyor. Öncelik ülke halkı olmalıydı, bu yüzden gıda ihtiyaçları karşılanması, uygun sağlık hizmeti sunulması, zamlar veya mali yükümlülükler ertelenmesi gerekiyordu. Fakat ajan bir hükümet, egemen kararları alamaz ki?

Başbakan, ne zaman karşımıza çıksa kusurlu ve haksız politikalarını haklı çıkarmak için Tunus’un kaynaklarının kıt olduğunu papağan gibi tekrarlayıp duruyor. Ama yağmalanan ve Bin Ali yandaşlarının hesaplarında duran trilyonlarca dinardan nedense hiç bahsetmiyor. Sömürgeci şirketlerin yağmaladığı zenginlikleri görmüyor. Tunuslular bu büyük paralardan mahrum, oysa bugün şiddetle o paralara muhtaçlar. Gereksiz bazı bakanlıkların giderlerini kısmak ya da üstün ayrıcalıklarını azaltmak ya da eğlence için ayrılan anlamsız fonları salgınla mücadeleye yönlendirmek Başbakanın aklına gelmiyor. Bunun yerine Fahfah hükümeti, zamlar altında ezilen memurların ellerindeki son kuruşa göz dikmiş durumda. Aşağılık bağımlılığın ve berbat seçimlerin yükünü memurlara yüklüyor. Haksız yere ve düşmanca paralarını eksiltiyor. Oysa Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ “İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.”^{[Hûd 85]}

Ey Tunus halkı! Allah, devlete insanların mallarını batıl yolla almayı haram kıldı. Bunu zulüm ve gasp olarak kabul etti. Meks olarak adlandırdı. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ “Meks sahibi cennete giremez.”

Ey Tunus halkı! İslam Devleti, insanların mallarını sadece Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emrine uygun olarak alacaktır. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لَا يَحِلُّ مَالُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ إلَّا بِطِيبِ نَفْسٍ مِنْهُ “Müslümanın malı ancak gönül rızasıyla helal olur.” Halkın bakımından, gerekli finansmanı sağlamak için ülke servetinin ve kamu parasının güvenliğinden devlet sorumludur. Devlet, deprem ya da salgın gibi acil durumlarda gerekli kaynakları bulamazsa, Halife, elinden geleni yaptıktan sonra Beytül malda hâlâ yeterli para olmazsa, zengin Müslümanların fazla mallarından vergi alabilir.

Yağmalanan paralar haydut şirketlerden ve yozlaşmış sermayeden geri alındığında, devlet hazinesi dolup taşacak, vergilere ve ücret kesintilerine gerek kalmayacaktır. Ancak Batılı güçlerin güdümündeki bir hükümet, böylesi bir karar alamaz. Bu yüzden işlere köklü bir çözüm bulmak zorundayız. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet, Müslümanların birliğini sağlayacak, onları Allah’ın Şeriatı ile yönetecek, şer ve kötülüklerden koruyacak, böylece,

خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ “İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet.”^{[Ali İmran 110]} olacaklardır.