حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi
No: HT–BA–2024–MB–TR–16 |
H. 16 Muharrem 1446 M. Pazartesi, 22 Temmuz 2024 |
Medya Savaşı ve Kurban da Gerçekler!
Rusya’nın Şubat 2022’de başlattığı Ukrayna savaşıyla birlikte Mart ayında Avrupa Birliği (AB) Avrupa’daki birçok Rus veya Rusya yanlısı basın kuruluşunu yasakladı. AB, Rusya’nın basın kuruluşlarını propaganda ve dezenformasyon için kullandığını ileri sürerek bu önlemleri meşru göstermeye çalıştı. Mart 2024’te AB, propaganda yapmak ve Ukrayna savaşını desteklemekle suçladığı dört medya kuruluşunun daha faaliyetlerini askıya aldığını bildirdi. Buna karşılık Rusya da 81 Avrupa medya kuruluşuna erişim engeli getirdi ve yasakladı.
Rusya, “mütekabiliyet” ilkesinden hareketle erişim yasağı getirdiğini ileri sürürken Avrupa Birliği bu erişim yasağını kınadı. Joseph Borrell yaptığı açıklamada, “Yasaklanan Avrupa medyasının gazetecilik ilke ve standartlarına göre çalıştığını, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırıları da dahil olmak üzere Rus izleyicilere de gerçek bilgiler verdiğini” belirtti.
Buradaki yasağın, anlatıyı kontrol etmek için olduğu tartışma götürmez. Öyle ki her iki kesim de kendine uygun imajı sunmak, sempati kazanmak ve kamuoyunu harekete geçirmek için gerekli argümanları ve gerekçeleri sunma çabasındadır.
Avrupa Birliği ve genel olarak Batı, dünyaya dayatmaya çalıştığı standart ve normları belirleme hakkının hala kendinde olduğunu düşünüyor. Demokrasisini ve kefil olduğu özgürlük ilkelerini mutlak gerçek olarak görüyor. Bu da kendisine uygun ve çıkar, açgözlülük ve sömürünün egemen olduğu istek ve yönelimleriyle uyumlu yasaları dayatmasını kolaylaştırıyor. Batı, hedeflerine ulaşmak için sık sık yalan ve aldatmacaya başvuruyor. “Amaç, vasıtayı meşru kılar” kuralına göre hedefe ulaştığı sürece bu yöntemlerin meşru olduğunu düşünüyor. Kendisi için amaç ve hedefleri belirleyen bizzat kendisi olduğundan, çıkarlarına ulaşmak için araçları meşrulaştırıp kanunlaştırabiliyor. Bunun sayılamayacak kadar çok örnekleri var. Hatta bu ilke onların dini ve imanı haline gelmiştir.
Batı, ifade ve fikir özgürlüğünün yanı sıra kişisel, medya ve din özgürlüğü de dahil olmak üzere özgürlüklerin sigortası olmakla övünürken, mutlak bir hak olduğunu iddia ettiği görüşe muhalif herkesin karşısında durmak için yasallaştırdığı ve meşrulaştırdığı araçları nasıl manipüle ettiğine tanık oluyoruz Görüşünü kanıtlamak için bazen tarihi çarpıtmakta, bazen de medyayı yanlış yönlendirmektedir. Dolayısıyla fikri çatışmayı sınırlamak veya yalanlarını, yozlaşmış fikirlerini ve kötü prosedürlerini ifşa eden gerçekleri gizlemek veya işlediği suçları örtbas etmek için medyaya kısıtlama getirme derdindedir.
Savaş ve barış halinde Batı’daki durum budur. Çünkü değişken çıkarlara dayalı bir ilke kaçınılmaz olarak değişken ve dalgalı olacak, çıkarlara göre şekil alacak ve koşulların değişimine uğrayacaktır. Bütün bunlara karar verenler aciz, kusurlu insanlardır. Dün faydalı olan, yarın zararlı olabilir ve dün dost olan, bir kalem darbesiyle düşman olabilir. Dün savunduğu fikre bugün savaş açabilir, yarın da yasaklayabilir. Böylece görüşler ve imajlar değişkenlik göstermekte, ilkeler hem meşru hem de gayrimeşru çıkarların, hedeflerin ve kişisel amaçların rüzgarında değişken hale gelmektedir.
Örneğin Batı, Holokost’un araştırılmasını bile yasaklamakta ve Holokost’u kabul etmeyenlere yıllarca hapis cezası vermektedir. Benzer şekilde, Yahudi varlığını eleştirmek de anti-Semitizm olarak kabul edilmekte ve kanunen cezalandırılmaktadır. Son dönemde Filistin meselesine ilişkin gösteri düzenlenmesi, görüşlerin dile getirilmesi, Yahudilerin Gazze’deki suçlarının ifşa edilmesi, Filistin topraklarını işgallerini reddedilmesi de suç sayılmaktadır. Batı, Yahudi varlığını geri alınamaz bir hak olarak görüyor. Hatta Almanya, vatandaşlık başvurusunda bulunanların İsrail’in var olma hakkını kabul etmelerini şart koşan bir yasa bile çıkardı. Son olarak Batı, sosyal medyada bir haberi veya görüşü paylaşan veya beğenen herkes suçlu saymakta, terörizmi övdüğünü ya da halklar arasında kin ve nefret çıkardığını düşünmektedir. Oysa bu tanımları koyan, bu terimleri tanımlayan ve gerçekliğine ya da doğruluğuna göre değil, çıkarlarına göre kanunlaştıran Batı’nın ta kendisidir. O kadar ileri gitti ki, Hamas yanlısı bir terörist sembolü olduğu düşüncesiyle ters kırmızı üçgen sembolünü yasaklayan bir yasa çıkardı!
Böylece Batı’nın, Rusya’nın Batılı basın kuruluşlarını yasaklama önlemlerini kınaması, ikiyüzlü ve hatta kafir olduğunu kanıtlamaktadır. Oysa aynı önlemi kendisi için kabul edip, başkaları için yasaklaması benimsediği ilke ve anayasasına aykırıdır.
Savaş halinin, konumlarını güçlendirmek, cesaretlerinin kırılmasını önlemek ya da siyasi veya askeri kararları etkilemek için savaşan ülkelere istisnai tedbirler dayattığı biliniyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ şu buyruğunda buna dikkat çekti:
وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الْأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلَا فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلَّا قَلِيلاً“Kendilerine güvenlik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar. Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız.” [Nisa 83] Çünkü Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem seriyeler gönderirdi. Galip veya mağlup olmaları durumunda, yaymak için münafıklar seriyyelerin durumunu sorarlardı. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den önce konuşurlar ve böylece müminlerin kalplerinde şüphe oluştururlardı. Bu durum, İslam Devleti’nin medya politikasına da uygun düşer. Medya ve haberlerin yayılmasından devlet sorumludur. Allah savaş halinde düşmana yalan söylenmesine izin verdi. Savaş hali dışında ise hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler için yalan söylemek haramdır. Dolayısıyla gerçeği araştırmak meşru bir iştir ve doğruyu araştırmak her Müslümanın geleneğidir. Bu, İslam Devleti’nin ümmetin işleriyle ilgilenme ve İslam davetini tüm insanlığa taşıma politikasıdır.
Bu yasa her şeyi bilen Yaratıcı’dan gelmiştir, aciz ve kusurlu insanlardan değil. Tüm yasalar, insanları karanlıklardan aydınlığa, dinlerin zulmünden rahmanın adaletine çıkarmak için Alim ve Hakim katından indirilmiştir.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisi |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi el-Mezra’a, P.K. 5010-14, Kolombiya Merkezi B Blok Kat:2, Beyrut/Lübnan Telefon: TEL: 0096 113 07 59 4 / GSM: 0096 171 72 40 43 www.domainnomeaning.com |
E-Mail: media [@] domainnomeaning.com |