3Ekim tarihinde Türkiye, Avrupa Komisyonu’nun Suriyeli mültecileri ve Türkiye’deki misafir toplulukları eğitim ve sağlık alanlarında desteklemek üzere 600 milyon Avro değerinde iki bağış için imza attığını duyurdu. Bu bağışın yarısı Suriyeli mülteci çocukların Türkiye’deki eğitim sistemine entegrasyonu için kullanılacak. Türkiye’de bulunan okul çağındaki 814 bin Suriyeli çocuğun sadece 340 bini geçen yıl eğitimden faydalanabildi. Hedef bu sayıyı 400 bine ulaştırmak. Diğer 300 milyon Avro ile de Türkiye’de bulunan mülteciler için kapsamlı sağlık hizmetleri sunulması hedefleniyor.

Suriyeli mültecilerin ve özellikle BM’nin “Kayıp Nesil” olarak isimlendirdiği çocukların acil desteğe ihtiyaçları olduğuna hiç şüphe yok. Mülteci çocukların ve gençlerin çoğu, ailelerinin geçimini sağlamak zorunda kaldıkları için veya ev sahibi ülkede adaptasyon sorunları çektikleri için okulu bırakmak ve işgücü piyasasına atılmak zorundalar. Ne var ki, bu anlaşmalar ve ödemeler üç açıdan yanlıştır:

1- İslam’a ve Müslümanlara karşı hem ulusal hem uluslararası boyutta, düşmanlıklarını ilan etmiş olan ve Irak’ta, Afganistan’da, Mali ve dünyanın başka beldelerinde sürdürdükleri sömürge savaşlarında yüz binlerce Müslümanın kanını akıtan bu devletlerin, Türkiye’deki veya herhangi bir yerdeki Suriyeli mültecilerin refahıyla ilgili samimi endişeleri olduğunu düşünmek abesle iştigaldir. Beş yıldır bölgede süren Şam devrimine kürtaj yapmak uğruna kasap Esed’e Suriye’deki Müslümanları fütursuzca katletmesi için yeşil ışık yakan ve ona dokunulmazlık veren işte bu devletlerin ta kendisidir. Onların Müslümanlara teklif ettiği herhangi bir yardım her zaman sadece çıkarlarına hizmet eder.

2- İmzalanan sözleşmeler ve Suriyeli mültecilere taahhüt edilen yardımlar, sırf Türkiye’nin AB-Türkiye Ortak Eylem Planı’nı ve AB-Türkiye-Bildirisi’ni tatbik etmesini teminat altına almak ve Avrupa’ya ulaşan mülteciler sayısını düşürmek içindir. Demek ki burada ne Suriyeli ne de başka mültecilere gerçek yardım söz konusu bile değildir.

3- Müslüman kardeşlerimizin, bacılarımızın ve evlatlarımızın ihtiyaçlarını karşılamak ve işleri ile ilgilenmek, Müslümanları katledip sakatlayan ve bunu yapanlara destek veren Kâfirlerin üzerine vazife değildir. Aksine bu Müslümanların üzerine vazifedir! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ، لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرُبَاتِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu zalime teslim etmez. Kim kardeşinin yardımında bulunursa Allah da ona yardım eder. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıplarını örter.”

Gerçek şu ki Türkiye, milliyetçi vatansever çaresiz siyasal modele bağlı kaldığı sürece kendisine sığınan Müslümanlara karşı görevini asla yerine getiremez. Türkiye’nin diğer Müslüman beldelerin işbirliğine ve desteğine ihtiyacı var. Ne var ki Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve diğer zenginlik içinde yüzen ülkeler, Suriye’deki ve diğer beldelerdeki Müslümanları savunma sorumluluğunu üzerlerinden atmışlardır. Zira onlar paralarını ve ordularını ancak Batılı efendilerine hizmet etmek için kullanırlar! Suriye’yi ve tüm İslami beldeleri kukla diktatörlerin, zalimlerin ve onların iplerini elinde tutan sömürgeci işgalcilerin elinden kurtaracak olan; İslam ümmetini tek bir devletin -Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafetin- çatısı altında birleştirmektir. Bu devlet aynı zamanda ümmetin kaynakları ve zenginliklerini de birleştirecektir ki bunlar dünyanın her tarafında ümmetin tüm ihtiyaçlarını karşılamak için yeter de artar bile! Bu tek İslami liderlik, kaynaklarını Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emrettiği şekilde kullanacak, böylelikle toprakları üzerinde bulunan her bir ferdin emniyet, eğitim, sağlık ve geçim ihtiyaçlarını karşılayabilecektir.