08 Haziran 2018’de koalisyon hükümeti Başbakanı Sebastian Kurz ve Başbakan Yardımcısı Heinz-Christian Strache, yedi camiyi kapatma, iki imamı da sınır dışı etme kararı aldıklarını açıkladı. Alınan bu önlemler için 2015 yılında onaylanan İslam Yasası dayanak olarak gösterildi. Yasa, dini grupların yabancı kaynaklar tarafından finanse edilmesini yasaklıyor ve Müslüman topluluklara, “Avusturya devleti ve toplumuna karşı temelde olumlu bir görüşe sahip olma” zorunluluğu getiriyor.

Başbakan Kurz, “İnanç özgürlüğü bizde kutsaldır. Ama siyasal İslam’a ülkemizde yer yok”diye konuştu. İslam Yasası’na atıfta bulunan Kültür Bakanı Gernot Blümel ise “Yasanın temel amacı, entegrasyon sürecinde dini, çözümün bir parçası kılmaktı. Dini çözümün bir parçası kılmak için dayanak insan olmalı, ama aynı zamanda diyaloğa teşvik edilmeli ve Avusturya’nın kültürüne saygı gösterilmelidir”dedi. Avusturya İçişleri Bakanı Herbert Kickl ise “Siyasal İslam, bireysel özgürlük, demokrasi ve hukukun üstünlüğü düşmanıdır. Her demokratik toplum, karşı-toplumlara kararlılıkla karşı çıkmalıdır”şeklinde konuştu. Başbakan Yardımcısı Strache, “Bu bir sonraki adım için bir başlangıçtır. Bu sadece bir Viyana fenomeni değil. Özellikle nüfusun yoğun olarak yaşadığı diğer eyaletler de aynı şey söz konusu... Radikal İslam’la mücadele etmeliyiz. İlgili önlemler, doğru yönde atılmış ilk adımlardır.” ifadelerini kullandı. Başbakanlık, şu anda 40’dan fazla ATİB imamının ülke haricindeki kaynaklardan para aldıkları gerekçesiyle oturma izinlerinin iptal edileceğini belirtti.

Toplum ve devlete karşı olumlu bir tutum sergileyen ve camileri kapatmak için kullanılan İslam Yasası’nın 3-4 Maddeleri, politika dışında bile farklı dünya görüşlerini yok etme hakkı veren mutlak ideolojik üstünlüğün bir ifadesidir. Aydınlanma çağına atıfta bulunan Heinz-Christian Strache, nefret çağrısında bulunan, kadınlara baskı yapan, çocukları kandıran, terörist saldırıları meşrulaştıran ve en nihayetinde devlet düzenini tehlikeye atan siyasal İslam’ı şeytani bir yapı olarak tanımladı.

Alman Schily doktrininin izinden giden Avusturya hükümeti, İslam’ın Batı toplumlarına tehdit teşkil ettiği efsanesinden besleniyor. Arap Kültür Derneğine yönelik suçlamalar ve beş caminin kapatılması ile ilgili hazırlanan zoraki raporlar göstermektedir ki mesele güvenlik meselesi değil, aksine sosyal homojenizasyon meselesidir. Gernot Blümel, Selefi geçmişe sahip olanların dini bir topluluğa ait bir camiyi ziyaret ettiğine dair medya raporlarının olduğunu iddia etti. Arap dini topluluğun işlediği suçun mahiyeti sorulduğunda, Kültür Bakanı Blümel, İslam Yasası’nın 4’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasına atıfta bulundu. Avusturya’daki siyah-mavi koalisyon hükümetinin entegrasyon doktrini, Orta ve Batı Avrupa’daki İslam karşıtı asimilasyon politikasının makro trendine sorunsuz bir şekilde uyuyor. Dini ve ideolojik düşünce özgürlüğü konusunda inancı doğrultusunda yaşamak yerine bu Alp cumhuriyeti, sözde yüksek yasal değerini, ideolojik farklılıkların sadece kendi totaliter politik felsefe çerçevesinde hareketine izin veren muhalif bir Lüksemburg özgürlüğüne indirgiyor.

Hizb-ut-Tahrir, geçtiğimiz yüzyılda tek tip bir halk yaratma ütopyasıyla halkını uçuruma sürükleyen bu tehlikeli yola karşın Avusturya’yı uyarıyor. Hizb-ut Tahrir, düşman iktidarı ele geçirecek efsanesi hortlayarak toplumu kutuplaştırmak yerine Müslümanlar ile toplumun çoğunluğu arasındaki ilişkiyi kamu düzenine zarar vermeyecek şekilde herkesçe kabul gören açık bir temel üzerine oturtulmasını istiyor. Bu da farklı dünya görüşlerini fiili olarak kabul etmekle, İslami kimliği korumakla, bireysel alanda rahatlıkla İslami yaşam tarzını uygulamakla mümkündür. Böylelikle sosyal barış korunmuş ve sosyo-politik ayrıştırma süreçleri önlenmiş olur.