- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
İslam Kültürü Başarılı Toplumsal Bir Değişim İçin Ana Bir Yakıt Gibidir
Bu yılki Ramazan, hayatın baskıları, krizler ve dünyanın giderek yoğunlaşan karanlıklarının ortasında gelmektedir. Müslümanlar, kapitalist cahiliye sistemini uygulayan iktidar sahiplerinin azgınlık ve yozlaşmışlığı nedeniyle toplumun yıkılmasından giderek daha fazla etkilenmektedir.
Cehalet ve düşünce durağanlığının insanları boyaması da aynı şekilde davetle soğuk bir şekilde muamele etmeye, hatta daveti reddetmeye yol açmaktadır. Bu durum genel olarak davet taşıyıcılarının, davetleri noktasında kötümser davranmalarına neden olmaktadır. Onların bazıları da genellikle kurban gibi davranmakta, başkalarını suçlamakta ve durumdan dolayı kendilerini depresif hissetmektedirler.
Davet taşıyıcılarındaki bu sendrom, davetin iki ana gücü olan imanı ve İslam kültürünün gücünü unutarak vakıanın mücadelelerini belirlemesine izin verdiklerinde ortaya çıkmaktadır.
Birincisi: İmanın gücü, Allah’ın rahmetinden ümit kesmemelerini gerektirmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللهِ إِنَّ اللهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” [Zümer 53]
Bu ayet, müminlerin, özellikle davetçi olduklarında kolay bir şekilde ümit kesmemeleri gerektiği mesajını vermektedir; zira Allah'ın rahmeti çok geniştir ve Allah'ın yardımına olan iman, bilinçlerinin merkezinde olması gerekir. İşte bu imanın gücü, davet taşıyıcısının hayatın ağır ve karanlık gerçekliğinden kolayca etkilenmemesi için her zaman aktif olması gereken temel bir güçtür. Ayrıca toplumun durgunluğu onları, kolay olmasa bile davete katılmaya daha çok hazır olanlar arasında incileri bulacaklarına dair iyimser olmaya sevk etmesi gerekir; çünkü onlar, her zorlukla birlikte bir kolaylığın olacağına iman ederler. Tıpkı Allahu Teala şöyle buyurduğu gibi: فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً “Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.” [İnşirah 5]
İman, amellerde her zaman mevcut olması gerekmektedir, yok olup kaybolmamalıdır. İslam'ın öğrettiği pratik kaide, amelin belirli bir fikir ve hedefe dayalı olması gerektiğidir. Bu düşünceye amelin eşlik etmesi, fikir ve amelin belirli bir gaye için olması ve tüm bunların da imana dayalı olması gerekir ki böylece insan sürekli olarak imani bir atmosferde seyir halinde kalmaya devam edebilsin. Dolayısıyla ameli fikirden ve belirli bir gayeden veya imandan ayırmak asla caiz değildir.
İkincisi: İslam kültürünün gücü: Kültür sıradan bir bilgi değildir, aksine özel bir bilgidir; çünkü konuşmanın nedeni, eşsiz İslam akidesidir. İslam kültürünün hazineleri, özellikle kültürlenme süreci olarak adlandırılan insan şahsiyetini geliştirme ve oluşturma gücü nedeniyle, İslam kültürünü ciddiyetle inceleyen her insanda asil bir zihniyet oluşturma konusunda olağanüstü bir güce sahiptir. Tek başına bilgi de kişiye bilgi ve basiret sağlamayabilir ve bu da genellikle eğitim süreci olarak adlandırılır.
Kültür aynı zamanda sorunların çözümü için de bir güç olabilir; bu nedenle toplumu değiştirmeyi ve ümmeti canlandırmayı arzulayan birinin, kültürünü canlı ve gerçek meseleyle bağlantılı bir hale getirmesi gerekir ki böylece kültür, mobil bir kitap gibi sadece bir bilgi yığını haline gelmesin.
Kültürü nasıl canlı ve dinamik bir hale getirebiliriz?
Kültürü incelenmenin metodu: İslam, kültürü incelemenin üsluplarını belirlemiş olup bunlar; (1) derinlemesine tartışmak (fikri telakki), (2) kültüre, uğruna mücadele edilmesi gereken bir şey olarak inanmak ve (3) onu pratik olarak hayat sahasında uygulamak için almak.
Hatta İslam kültürünü etüt eden kişilerin, duygusal potansiyele sahip insanlar gibi olduğu, fesadı yakmak için ateşi yaktıkları ve hayır yolunu aydınlatmak için nuru tutuşturdukları söylenmektedir. Doğru bir metot sayesinde İslam kültürü, talebelerini tam bir tutku ve şevkle bu fikirleri uygulamaya teşvik edecektir. Dolayısıyla bu kültürün nefis üzerinde çok büyük bir etkisi vardır; çünkü duyguları fikirde bulunan gerçeklere doğru harekete geçirmektedir.
Kültürü geliştirme döngüsü: Kültürü geliştirmek ve onu korumak gerekir. Kültürü geliştirmenin iki yolu vardır ki bunlar şunlardır: (1), belirli bir yerdeki bir toplumu etkileme görevi olan bir dairede mütalaada bulunmak (ana kitapları etüt etmek). (2), Müracaat etmek, yani davetin gerçek zorluklarının vakıasına işaret eden destekleyici kitaplara müracaat etmek; kültür ise şunlar için geliştirilir: (1), sadece fikri açlığı doyurmak için değil, gerçek sorunları çözmek için. (2), tartışma, saha gözlemi ve yazma geleneklerinin yardımıyla mümkün olduğunca büyük bir uzmanlık kazanmak.
Örneğin davet taşıyıcıları, kentsel bölgelerde modernleşme, kalkınma ve sosyal çözülme sorunlarından kaynaklanan çok sayıda zorlukla karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle çalışmalarını, güvenilir referanslar yoluyla İslami ekonomi kültürüne ve İslam'da içtimai nizama odaklayacaklardır. Sınır bölgelerindeki davet aktivistleri kaçakçılık, savunma ve güvenlik sorunlarından kaynaklanan zorluklarla karşılaşırken sınır sorunlarını çözmek için ribat ve cihat kültürünün nasıl kullanılacağını inceleyeceklerdir. Bunun sonucunda kültürün gelişmesi aynı zamanda okumayı ve gözlemlemeyi, yani kitapları ve gerçekliği aynı anda okumayı gerektirmektedir. Davet alanında meydana gelen ümmete yönelik gerçek sorunları gözlemlememiz için Kur'an'dan birçok emirler bulunmaktadır; tıpkı Allahu Teala’nın şöyle buyurduğu gibi: قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلُ كَانَ أَكْثَرُهُم مُّشْرِكِينَ “(Rasulüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin akıbetleri nice oldu, görün. Onların çoğu müşrik idi.” [Rum 42]
Kültürün sadece fikri bir tatmin ve davet alanının gerçekliğinin dışında bir tür halüsinasyon gibi bir şey için geliştirilmesi de makbul değildir. Örneğin İslam davetini taşıyan birinin, marsta Ramazan orucunun nasıl tutulacağını araştırması abesle iştigaldir. Ayrıca davet alanındaki gerçeklere erişme gücünün olmamasının yanı sıra bu tamamen alakasız bir durumdur.
Toplumdaki değişimler:
İslami davetin gelişiminin doğası, kültürel bir hareketin varlığını gerekli kılmaktadır; çünkü İslam, incelenmesi, tartışılması ve okunması gereken bir risalettir. Dolayısıyla bu risaletin özü, onun anlaşılmasını gerektirir ve onun tabiileri yaşamın iyileştirilmesine katkıda bulunan her şeyi incelemelidir. Bu nedenle fatihlerin çoğu âlim, okuyucu ve yazarlardı ve bu bireyler onlara fethedilen ülkelerde İslam'ı yaymak amacıyla eşlik etmişlerdir.
Toplumsal değişim çabalarına odaklanmaya, toplumlarını inşa etmeye ve toplumu İslam ile şekillendirmeye devam edeceklerdir. Örneğin, hem Filistin konusunda devam eden küresel kamuoyu yoluyla hem de fiilen cihada yönelmiş olan Filistinli Müslümanların mücadeleci yaşam tarzıyla taban tabana zıt olan, dünya sevgisine dayalı materyalist ve tüketici yaşam tarzını ıslah etmek yoluyla, aynı zamanda kendi bölgelerindeki toplumu ıslah ederek yerel meseleleri de ele almak için çalışmaya devam edeceklerdir. Davet alanındaki sorunlarla bağlantısı olan şeriata dayalı politikalara davet etmeyi ve aynı zamanda Hilafetin önemiyle ilgili bilinçlendirme kampanyalarına devam etmeyi de unutmamalısınız.
Bu nedenle kültür hareketi her zaman hadaratın yükselişi ve insanların düşünce seviyesinin yükselişi ile ilişkilendirilmiştir. Toplumdaki değişimlerle bağlantısı sayesinde İslam kültürü, talebelerinin davet alanındaki sorunları çözmede bağımsız düşünürler haline gelmelerini sağlayacaktır.
Bu hareket, insanlara isabet eden tüm fikirler savaşında ve olaylarda, İslam kültüründen gelen fikirler için mücadele etmeye devam edecektir. Aynı zamanda zalim yöneticilerin politikalarına karşı duracaklar ve hayata yönelik çözüm olarak İslam şeriatına çağıracaklardır. Bu nedenle İslam düşüncesi, canlı, yüce, hareketli, endişeleri yakan ve hayat yolunu aydınlatan bir düşünce olarak kalmaya devam edecektir. Tıpkı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu gibi: الْإِسْلَامُ يَعْلُو وَلَا يُعْلَى عَلَيْهِ “İslam üstün olandır, ondan üstün olmaz.” [Darekutni ve Beyhaki]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Fika Komara