- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Trump'ın Tuzakları... Bu Tuzaklara Kim Düştü ve Kimler Düşecek?
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz Ocak ayında resmen başkanlık koltuğuna oturduğundan bu yana, özellikle genel olarak Avrupa, özel olarak da Ukrayna ve Rusya ile ilgili siyasi ve ekonomik sonuçlar olmak üzere küresel medya organlarının manşetleri ve makalelerinde yer alıyor. Bu politikalar çeşitli kesimlerde tartışma ve kınama konusu oldu ve olmaya devam ediyor. Zira kendisi ve yardımcısı sürekli olarak Avrupa Birliği ve Ukrayna'ya saldırırken, Rusya ile yakınlaşması nevine münhasır garip bir yaklaşımdır; çünkü Rusya daha dünün düşmanıyken AB ve Ukrayna ise geleneksel müttefiklerdi. Peki bu paradoks nasıl anlaşılmalıdır?
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki ABD dış politikasına baktığımızda, bu politikanın sabitelerinden birinin planlarını uygulamak için ittifaklar kurmak olduğunu görürüz; tıpkı öncelikli olarak Sovyetler Birliği'ne karşı yöneltilen NATO durumunda ve aynı şekilde Afganistan'ın işgalinde veya Irak'a karşı ilk Körfez Savaşı'nda olduğu gibi. Öte yandan rakipleri, özellikle de Sovyetler Birliği ve Çin arasındaki her türlü yakınlaşmayı önlemeye çalıştığı gibi Amerikalı diplomatların raporlarına ve ABD Dışişleri Bakanı Dulles'ın politikasına göre, Mao liderliğindeki Çin Komünist Partisi'ni (ÇKP), rakibi Kuomintang (KMT) Çin Milliyetçi Partisi'ne (ÇNP) karşı destekleyerek komünizm için iki rakip baş yaratmaya çalışmıştır.
Çin'in 2001 yılında ABD'nin desteğiyle Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) katılmasının ardından Çin ekonomisi muazzam bir büyüme yaşayarak küresel çapta siyasi gücünü pekiştirmiştir. Nitekim ABD, onlarca yıldır karşılıklı ticaret, diplomatik tanıma ve doğrudan çatışmaya girmekten kaçınma yoluyla dolaylı olarak onu desteklemiş ve küresel gücünü pekiştirmesi için ona alan açmıştır.
Benzer şekilde eski ABD Başkanı Biden da Rusya ile Avrupa Birliği arasındaki yakınlaşmanın gün geçtikçe arttığını görünce Ukrayna savaşının fitilini ateşlemiş, bu da Ukrayna'nın Rusya'yı kışkırtmasına ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Washington'ı Moskova'yı Ukrayna'da bir savaşa çekmeye çalışmakla suçlamasına yol açmıştır. Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile Moskova'da yaptığı görüşmenin ardından basına açıklamalarda bulunan Putin, ABD'nin Rusya'nın Avrupa'daki NATO güçlerine ilişkin endişelerini görmezden geldiğini vurgulamıştır. (Şubat 2022).
Bu durum bir yandan Rusya, diğer yandan AB ve İngiltere arasındaki düşmanlığın alevlenmesine yol açmıştır. Trump iktidara gelir gelmez Rusya'ya yönelik önyargılı, AB'ye karşı sert ve Ukrayna'ya yönelik saldırgan tutumları ile ateşe benzin dökerek aleve körükle gitmiş ve bunun üzerine AB de Rusya'ya karşı açık bir düşmanlık ilan etmiştir.
Öte yandan Ukrayna savaşı Rusya ve Çin arasında ABD için kabul edilemez ve çözülmesi gereken bir yakınlaşma yaratmış olup bu da ABD'nin güvenliğine yönelik en güçlü tehditlerden biri olarak görülmüştür. Zira Rusya ve Çin arasındaki herhangi bir ittifak, Henry Kissinger'ın da belirttiği gibi Üçüncü Dünya Savaşı anlamına gelmektedir.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Başkan Donald Trump yönetiminin, eski Başkan Richard Nixon'ın Çin'i Sovyetler Birliği'nden ayırdığı gibi Rusya'yı Çin'den ayırmayı hedeflediğini açıklaması da bu yüzdendir. (Breitbart sitesi, 26/2/2025).
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ise kendisinden açıkça bahsetmeden şu cevabı vermiştir: “Çin ile Rusya arasındaki olgun, esnek ve istikrarlı ilişkiler, herhangi bir üçüncü tarafın müdahalesine maruz kalması bir yana herhangi bir olaydan bile etkilenmeyecektir.” (Sheikho, 7/3/2025).
Böylece Trump, Avrupa'dan savunmasını geri çekmekle tehdit ederek AB'yi Rusya'ya yönelik bir düşmanlık tuzağına düşürmüştür; tıpkı Ukrayna'daki tüm taleplerine cevap verip Rusya'ya karşı cömert davranarak onu tuzağa düşürdüğü gibi ki bu da Rusya'yı Çin'den uzaklaştırmak içindi. Ayrıca Zelenski'yi Beyaz Saray'da tuzağa düşürmüş ve ateşkes şartlarını kabul etmesi ve Ukrayna'nın değerli madenlerinden vazgeçmesi için medya kameraları önünde onu küçük düşürmüştür; Şimdi de Çin ile yaklaşan ticaret savaşında onu yalnızlaştırmak için Çin'e bir tuzak kurulmaktadır.
Trump'ın politikası bu yönüyle üslup farkıyla seleflerinin bir uzantısı olarak değerlendirilmektedir; zira Amerikan siyasetinde Platon'un “Yumuşak (alçak sesle) konuş, ama büyük sopa taşı” sözü benimsenmiştir; ancak Trump yüksek sesle konuşup iki elinde büyük bir sopa taşıyarak bu söze aykırı davranmaktadır.
Uluslararası çatışma üzerine düşünmek bizi Pers ve Roma devletlerini ortadan kaldırarak dünyada süper devlet tahtına oturan, ardından İslam'ı Hindistan ve Sind'e taşıyan Emevi devletinin geldiği, daha sonra da Halife Harun Reşid'in buluta hitaben şöyle dediği Abbasiler günlerinde genişleyen Raşidi Hilafetin günlerine götürmektedir; “(Yağmurunu) nereye yağdırırsan yağdır, (o yağmurlarla büyüyecek mahsulâtın) haracı yine bana gelecektir.” Nitekim Osmanlılar Hilafetin dizginlerini ele geçirdiklerinde fetihler Avrupa'ya doğru ilerleyerek Viyana surlarına kadar ulaşmıştır.
Şimdi bugünkü durumumuza dönerek kendimize şunu sormalıyız; biz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmet değil miyiz?! Cevap hızlı bir şekilde Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hadisinden gelerek umutsuzluğun nefislerimize sızmasına izin vermemiştir; zira Sevban’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: إنَّ اللهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا“Allah yeryüzünü benim önüme dürdü, koydu. Bana dünyanın doğusunu ve batısını gösterdi. Bana gösterdiği bütün memleketlere ümmetim sahip olacaktır.”
Haydi o zaman azimlerimizi bileyelim, kararlılığımızı güçlendirelim ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesini gerçekleştirelim.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Hasbullah En-Nur – Sudan